• herkül milas tarafından "bulgar-öldüren", "bulgaroktonus" isimleriyle anılan bizans imparatoru. sözlükte bulgarkıran lakabı var, muhtemelen aynı kelimenin farklı tercümesi. bir de vulgarochtonos kelimesi var sözlükte, ilk harf farkı var. hepsi aynı deyusu anlatıyor deyip konumuza geçelim. ne yapmış bu kral bu güzel sıfatı kazanmak için?
    namuslu tarihçilerin şahı h.milas anlatsın. hem öykü, hem milas'ın çıkarımları farkında olmadan içinde debelendiğimiz hasta milliyetçiliğimizi gösteriyor bize. buyurun;
    "dünya tarihi içinde daha aşırısını duymadığım bir vahşet olayı 1014 yılında bizans imparatoru ii. basil’in başkaldıran samuel’in ordusuna yaptığıdır. bulgar kralını yendikten sonra on dört bin olduğu rivayet edilen esirin gözlerini kör etmiş. her yüz kör için ise tek gözlü bir rehber bırakmış; körleri memleketlerine gerisin geriye götürmek için. olay ostrogorsky’nin bizans tarihinde 500 sayfalık kitap içinde bir cümleyle anlatılır. bizans tarihçiliğine göre bu savaş ülkeyi bir tehditten kurtaran önemli bir başarıdır. basil ise bugüne dek ‘bulgaroktonus’, yani bulgar-öldüren diye bilinir. atina’nın merkezinde bu isimle bir cadde bulunur.

    eski yunanistan dışişleri bakanlarından m. papakonstandinu, bir anekdot anlatmıştı. bulgaristan’ın atina büyükelçisiyle arkadaşmışlar. görüşmeye karar vermişler. elçi nereye geleyim diye sorunca, bakan birden durumun fecaatini anlamış. bulgaroktonus sokağında kalıyordu ve sokak adının anlamını ancak o an anlamış. ‘iyisi mi ben sana geleyim’ demiş. insanlar (ve uluslar) işte aynen böyle, tarihleriyle her gün karşı karşıya geldiklerinde bile geçmişin dramını anlayamıyorlar.

    çünkü kıyım olaylarına kimi zaman geçmişteki bir savaşta elde edilen bir başarı olarak ya da elde edilen çıkar ve yarar açısından yaklaşıyoruz; kimi zaman olaya hukuk açısından, ya da savaşın teknikleri ve pratik sonuçları açısından bakıyoruz. bizans tarihine sahip çıkan yunanlıların günümüzde yaptığı gibi. herhalde bulgarlar o 1014 olayını çok farklı değerlendiriyorlar.

    eskiden tarih kitaplarındaki o bir iki ‘tarafsız’ cümle ile yetinebiliyordum. bu yaşta ise bu kıyım olayları içimde bir korku filmi gibi kabarıyor. kimdi bu insanlar? gözleri nasıl kör edildi? en son nereye baktılar? herhalde o 140 kadar rehber körleri orta yerde terk edip kendi canlarını kurtarmışlardır vicdan azabı da duymadan, can havliyle. ben de öyle yapardım herhalde. bir kişi yüz kişiyi aç susuz nasıl bir yerden bir yere götürebilir? sonra o körler ormanların içinden yardımsız, aciz ve umutsuz vahşi hayvanların onları paraladıklarını, derelerin, bayırların yakınlarında rehberlerini çağırdıklarını, günlerce yoklayıp yenecek bir şey aradıklarını, çırpındıklarını ve sonunda ölmek üzere yere çöktüklerini görüyorum. yakınlarını düşünmüşlerdir, ağlarken o deliklerden herhalde yine de yaşlar akmıştır diyorum. etraftaki köylüler ise bu sakat insanları köylerinden uzaklaştırmak için üzerlerine köpeklerini salmışlardır. ben de kendimi koruyarak herhalde öyle yapardım. kaderin mahkum ettiklerine yardım boşunadır, derdim. ve öte yanda yakınlarının feci sonunu duyup hiçbir şey yapmadan bekleşenler ve kendi ordularının başarısını haber alınca krallarıyla kıvanç duyanlar, tehdidin yok olmasından memnun kalanlar"
  • doğu roma'nın en başarılı imparatoru. bence jüstinyen'den bile başarılıydı. doğu roma belki zirveyi onun zamanında görmedi ama onun dönemi bambaşka bir dönemdi.
    iç savaşı bitirdi, yozlaşmış saray kliklerinden kurtuldu, halkın başına sülük gibi yapışan toprak ağalarını temizledi, bulgarlar ve araplar gibi devletin en büyük düşmanlarını alt etti, imparatorluk kurumlarını tastamam rayına oturttu, sınırları tuna ile fırat arasına sabitledi. ömrünü roma için harcadı. hiç saltanat süremedi çocuğu da olmadı.
    bizim için kanuni neyse doğu roma için jüstinyen için de o derler. bu mantıkla bu bilge adam doğu roma'nın atatürk'ü bence.
  • babasının aksine, tıpkı bir at seyisiyken imparator olan atası ve adaşı birinci basileios gibiydi, yani bilimle veya edebiyatla pek alakası yoktu. yunanca'nın gramerini bile doğru düzgün bilmezdi. ama iyi bir komutan, gaddar bir savaşçı, ve tavizsiz bir hükümdardı. öldüğünde eskiden beri bizans'ın başına bela olan bulgarlar etkisiz hale getirilmişti ve devlet hazinesi dolup taşmıştı. o öldükten sonra imparatorluk; savurgan harcamalarıyla hazineyi boşaltan imparatoriçeler zoe, teodora ve devleti toparlaması için onlarla evlendirilen çapsız imparatorumsulara kaldı. imparatorluk o andan itibaren çökmeye başladı ve komnenos hanedanı başa geçene kadar toparlanamadı.
  • rivayete göre, sayısı 14-15.000’i bulan esirlerin gözlerini oyduran, bunlardan her 100 kişiye tek gözü oyulmuş bir rehber veren ,bunları samuel’in (bulgar kralı) yanına gönderen (perişan askerlerin korkunç manzarayı anlatmaları için) ,bulgarlara reva gördüğü bu muamele yüzünden "bulgar kasabı" olarak anılan kişidir.
  • imparatorluğu, justinyen'lerin birincisi kadar görkemlidir.

    imparator olmasına rağmen hükümdar gibi yaşamamış ömrü seferlerde, askerlerinin yanında geçmiştir. hatta seferlerde asker ne yerse kendidi de aynısından yermiş. şatafattan ve saray hayatından da hoşlanmazmış müteveffa.

    seferlerinin çoğu başarılı olmuş ve hazine ağzına kadar dolmuştur. tabii ardılları parayı iç etmiştir orası ayrı macera. yemeyenin malını yemişler kısacası.
  • 1014 de bulgar ordusunu yendikten sonra 15 bin tutsagin hepsinin gozlerine mil chektiren bizans imparatoru.
  • on altı yıl süren (1002-1018) kanlı bir savaş sonunda bulgar imparatorluğunun kökünü kazıyıp kendine bağlaması yüzünden bulgarkıran olarak da tanınır.
  • d&r ve dikkatsiz türk okuyucusu sayesinde michael psellus'un "ondört bizans hükümdarı" adlı eserinin penguin classics'ten çıkan ingilizce versiyonuna cüzi bir fiyata sahip oldum. basileios bulgarkıran bu eserde kilit bir karakter. psellus'un değişik bir tarih yorumcusu olduğu da aşikar. fakat ben eseri ingilizce'ye çeviren e.r.a. sewter'ın önsözünden bir alıntı yapmak istiyorum:

    "on christmas day 1025, basil ii bulgaroctonos died. for almost fifty years he had been sole emperor. he had won great glory for himself and his people. to men living in constantinople at that moment it must have seemed that the byzantine empire was at the height of its powers... he crushed rebellions, subdued the feudal landowners, conquered the enemies of the empire, notably in the danubian provinces and the east. everywhere the might of roman arms was respected and feared... two generations later everything had changed. the rulers who succeeded basil were either unworthy or largely ineffective. the riches they inherited were squandered on foolish projects." sf. 12.

    bulgarkıran... bizans kanla gelen şanı çabuk harcamış.

    psellus da basileios'u şöyle özetlemiş:

    "...he was more of a villain in wartime, more of an empreor in time of peace."
    "...savaş zamanı bir caniye dönüşürdü ama barış zamanı bir imparator gibi davranırdı." sf. 47.
  • bundan tam 1000 yıl önce, tam da bu vakitlerde, bu topraklara hükmeden şahıstır. 1018'de bulgar çarlığını tamamen ortadan kaldırmıştır. hükmettiği 50 yıl boyunca doğu roma imparatorluğu'nun en sert, güçlü ve muktedir imparatorlarından biri olmuştur.

    dünya sultan süleyman'a kalmadığı gibi, bu muktedire de kalmamıştır.
  • tarihe bulgar-kıran olarak geçen hadise. bizans imparatoru bulgarları dize getirmek için savaşır ve başarır. 15 bin askeri esir alır. gözlerine mil çektirir hepsinin ve her 10 kişiden biri şanslı olarak tek gözle körlere yol göstermek için yarı sağlam yurtlarına gönderilir.
hesabın var mı? giriş yap