• ing. "ürüne para ödemiyorsanız ürün sizsiniz"

    genellikle bilişim teknolojilerindeki hizmetler için kullanılan aksiyom. ilk akla gelenler facebook ve google.

    yıllar sonra gelen edit: tamam arkadaşlar arada bi "for" unutmuşuz şimdi de taşıtmıyor sözlük yeni başlığa napayim. if you don't pay for the product you are the product doğrusu taam mı öyle kullanırsınız. öptüm gözlerinizden.
  • genellikle kapitalizmin "para verin bak haa" diye dayatması bu sözde çok güzel ortaya çıkar. şemalarla açıklayalım:

    windows 10 > parayla aldın, süper
    ubuntu 14.04 > parasız aldın, kesin bi bokluk var

    kapitalizmi insanlara iliklerine kadar işlemek için "hiçbir şey bedava olamaz" düşüncesi çocukların bile beynine kazınıyor. ucuzdur vardır illeti pahalıdır vardır hikmeti diye bizde de aynısını yapmışlar.

    7'den 70'e türk insanının kafası bunun üzerine kurulu. 12 sene okuduğun okulda öğretilen şeyi öğrenemeyip; okulun devamsızlık kotasını sonuna kadar zorlayıp dershanelere günü gününe gitmek; para verdim o halde aksatmayayım diye düşünmek bundandır. bedava olan şey dandiktir, hor kullanılır.

    ne bileyim mesela openoffice'in microsoft office'in aksine hangi şeytani planı var, bizi ne gibi bir ürün olarak kullanır merak ediyorum. bu mantıkla bütün open source dünyası apple, microsoft, google gibi firmaların aksine hepimizi köle pazarında satmayı amaçlıyor olması lazım. ah işte kapitalist kafalar.
  • illa product lafı iki kere kullanılacaksa doğrusunun "pay for the product" olması gereken deyiş..

    to pay someone - birisine ödeme yapmak,
    to pay for something - bir şey için ödeme yapmak,
    to pay the price/fee - bedelini/ücretini ödemek..
  • genelde, pazarlama ve bilişim sektöründe kullanılan terimdir.

    burada "ürün sizsiniz"den kasıt ; bilişimden örneklersek, sunulan ürün veya hizmetin ücretsiz olmasının yanında ürün veya hizmet sunucunun sizin datalarınıza (sanal dünyadaki kimliginiz) erişim ve paylaşım hakkına izin vermiş olmanızdır.
    o hiç okunmayan kullanım şarlarını ve koşullarını okudum kutucuğunu işaretlerken hiç düşündünüz mü?.

    yani sizden ürünün bedelini almıştır aslında..
  • doğrusu için (bkz: if you're not paying for the product, you are the product)

    mala para vermiyorsan, mal sensin anlamı çıkar.

    genelde ürünün kullanımı için ücret ödeyenle ürünün kullanıcısı farklı olduğu durumlarda ortaya çıkar. ya da sen kullandığını sanıyorsundur ancak başkası onu ya da seni kullanıyordur.

    instagram, google, facebook gibi örneklerde ise bedelini parayla ödemezsiniz ama karşılığında başka şeylerden feragat edersiniz. gizlilik, mahremiyet gibi.
  • çözüm reçetesi için bir ihtimal: (bkz: self sovereign identity)
  • günümüz insanına biçilen rol bu. dücane cündioğlu diyor ki "gerçek sorunlar geçim sıkıntısı bittiğinde ve can sıkıntısı başladığında ortaya çıkar... bu yüzden de genel olarak aristokrasi arasında yaygındır"

    ama bugünün insanı, matrix filmindeki enerji santralleri gibi, "makineye" enerji üretiyor adeta. varoluşsal açıdan hiçbir şey ifade etmiyorlar. bu yüzden boşuna yaşıyor çoğu insan. bunlar rüzgarda sallanan ince gövdeli bitkiler gibidir. onları, vasat düşüncelerine bağlayan "kök"leri vardır ve hiçbir şeyi kontrol edemedikleri için de sallanır dururlar.

    jean baudrillard, karnaval ve yamyam'da şunları söylüyor:

    "meslek ilkelerine bağlılığını yakın bir geçmişte ifşa eden bir başka isimse tf1 (kamu televizyon kanalı) genel müdürü patrick le lay'dir. bu şahıs bize: 'gerçekçi olalım, tf1 kanalında çalışmak coca cola'nın satış yapmasına yardımcı olmaktır... ticari bir mesajın algılanabilmesi için televizyon izleyicisinin beyninin uygun konumda bulunması gerekir. yaptığımız programların amacı izleyiciyi eğlendirmek, rahatlatmak, yani verilen iki mesaj arasında onu bu konuma getirmektir. biz coca cola'ya ona zaman ayıracak uygun insan beyni satıyoruz... bundan daha zor bir iş olamaz' demektedir."
  • bir grup ekonomist, veri ekonomisindeki rolümüzü yeniden tasarlamamız ve kendimizi edilgen veri sağlayıcıları olarak görmekten vazgeçmemiz gerektiğine inanıyor.

    "aslında biz kullanıcılar mahremiyetimiz ve dağılan dikkatlerimiz ile ödeme yapıyoruz" diyen bu ekonomistler, kişisel bilgilerimizi kullanan teknoloji devleriyle adil bir pazarlığa oturulması gerektiğini düşünüyor.
  • gerçekliğini oturtmak için sosyal medya reklamlarına bakılmasının yeterli olacağı söz.
  • yazmakta olduğum bir kitap bölümü, bu konu hakkında da araştırma yapmamı gerektirdiği için zamanında biraz kurcalamıştım. internette her konuda olduğundan daha fazla dezenformasyon ve komplo teorisi olduğunu düşündüğüm bir konuydu bu. yanıldığımı görmemi sağlayan olay ise netflix'te yayınlanan sosyal ikilem adlı belgeseli izlemek oldu. belgeseli izledikten sonra belgeseli çekenlerin (ya da ilişkili olan kişilerin) kurdukları siteyi ziyaret ettim. orada sosyal medya uygulamalarından nasıl kurtulabileceğimi, telefonumu nasıl 'temiz' (takip edilemez, veri çekilemez) hale getirebileceğim yazıyordu. bi adımını uyguladım, çat! bugün sms geldi. gönderen facebook, mesaj: 'instagram şifreni değiştirmek için dokun; http:blablabla... '
    artık teorilerin doğruluğuna kesinlikle inanıyorum. sosyal medya merkezde olmak üzere kullandığımız akıllı cihazlar ile bizden çok ciddi miktarda veri topluyorlar, verileri süper bilgisayarlarında sofistike algoritmalar ile işliyorlar ve bizi gerçekten de manipüle ediyorlar. insanlar manipülasyon dendiğinde zombi gibi davranışları düşünüyor ama durum öyle değil, öyle olmak zorunda da değil.
hesabın var mı? giriş yap