• eşinin az önce telefon bağlantısıyla habertürk'te yaptığı açıklamaya göre olayda yine vakit gazetesi'nin parmağı vardır. hiç şaşırtıcı değil doğrusu. halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek diye bir suç var bildiğim kadarıyla. bu devletin savcıları uyuyor mu? daha kaç kişinin canı yanacak bu gazete denen paçavra yüzünden?

    şimdi bu olaya "münferit olay", gazetenin dava edilmesi fikrine de "gazete kapatmak demokrasiye yakışmaz!" diyenler olcaktır. yahu bu adamların başkasının yaşam tarzına, düşüncelerine, içkisine tahammülü yok, siz hala ne demokratlığından bahsedeceksiniz?

    idil hanım yarın fazıl say gibi açıklama yapsa, "ben artık bu ülkede duramam" dese hakkı değil mi? zaten böyle insanları çok az yetiştiren bir ülkeyiz; var olanları da küstürüp, canından bezdirip ülkeden kovuyoruz.

    hamis: bu olay, "bu ülkede içene içme diye değil, tam tersi içmeyene iç diye baskı yapılıyor" diyen recep tayyip erdoğan'a kapak olsun. adamlar üniversitelerde dahil, kamuya açık nerede içki içilse, ikram edilse rezalet diyip haber yapıyorlar, hedef gösteriyorlar. illallah sizin gibi yobazlardan, illallah!
  • orgazm yalnızca fiziksel bir olgu değildir. ruhsal orgazm, fiziksel olanından çok daha farklı ve çeşitli yönleri olan, çok daha üstün bir deneyim.

    işte, sevgili "dâhi çocuğumuz" idil biret ve kendisine eşlik eden the whitehall orchestra bu ruhsal orgazmı, 11 temmuz 2009 cumartesi akşamı, topkapı sarayı avlusunda biz dinleyenlerine tattırmıştır.

    tchaikovsky'nin 1 numaralı piyano konçertosunun ilk notalarını duyduğum anda istem dışı olarak gözyaşlarım akmaya başladı. bunun nedeni, ne içtiğim bir kadeh şarap, ne ortamın hoşluğu ve zerafeti ne de o besteyle ilgili anılarımın oluşuydu.

    gözyaşlarım akıyordu çünkü muhteşem bir besteye ruhundan can üfleyen, onu dile getiren harika bir piyanisti dinleyebilme şerefine nâil olmuştum. ve onun verdiği canın güzelliğiydi beni ağlatan.

    paçavraların sıktığı palavralara aldırmadan, hiç kimseden korkmayıp, onu yetiştiren vatanında, sevenleriyle birlikte yaşayacak kadındır idil biret.
  • vakit gazetesinin "osmanlı ordularının hatim okunarak cepheye uğurlandığı topkapı sarayı 1. avlusu’nda bugün tertiplenecek idil biret caz konserinde şarap servisi yapılması ile ilgili rezalete, istanbul il kültür müdürlüğü seyirci kaldı" ifadesiyle hedef gösterdiği sanatçı.

    neye nasıl saldıracaklarını da şaşırdılar iyice.
  • ülkede aydınlanmanın, modernleşmenin sembollerinden biri oldu. devlet onu daha çocukken fransaya eğitim alması için gönderdi. bunun için adına özel yasa bile çıkarıldı. yurtdışında konserler verdi. zilyon tane albüm doldurdu. herkes onun adını bildi, cümle içinde kullandı. hayatında müziğini dinlememiş olanlar bile idil biret denince bellemişlerdi ki o “dünyanın en büyük piyanistlerinden biri”dir. adı etrafında hareleşen türkiyenin batılı yüzü onu da algılamayı belki de engelledi. dünyanın en büyük piyanistlerinden birini çıkarttığımızı düşünmek hoşumuza gidiyordu. bu yeterdi. dinlemesek bile... batılı onu alkışlıyordu ya...

    idil biret dünyanın gördüğü değil, bizim görmek istediğimiz o batılı, o aydın, o muasır medeniyetler tarafından onaylanmış türk sanatçısıdır. türkiye cumhuriyeti’nin kuruluş hedeflerinden biridir. bir tablodur. hani o salonun ortasına astığımız, kendimiz hiç bakmadığımız halde, gelen misafiri etkilemesini umduğumuz tablo.

    son derece kişisel kanaatim; idil biret müzik dünyasında –alexis weissenberg gibi- piyano çalma makinelerinden biridir. mükemmel çalmaya çalışır, mükemmeli yakalar, dinleyiciye verir. kendi çerçevesini de işte burada çizer. mükemmellik, tanımı gereği, yaratıcı uğraşta zaten bir hudut duvarıdır ve malesef kişisellik, yorum kültürü, heyecan ve uhreviyat gibi değerler bu duvarın biraz ötesinde konuşlanmış durumdalar. idil biret, tüm dünyada klasik müzik cd’si alırken “güvenli seçim”in adresi. ister istemez güçlü ve zayıf yanlarını buradan okuma zarureti doğuyor. pierre boulez’in piyano sonatları gibi güvenli seçim’in varolmasının mümkün olamayacağı müzik alanlarında beklenmedik şekilde bunu varetmeyi başarmıştır. bu kayıt, belki de tarihin en etkileyici kayıtlarından biri iken, heyecanlı bir müziksever için chopin veya beethoven’i güvenli bir seçim’den dinlemek kadar banal bir şey olabilir mi?
  • 15 cd'lik chopin box set'i saniyorum ki set olarak turkiye sinirlari icerisinde bulunamayan sanatci. arastirmami d&r, hepsiburada ve amazon uzerinden yaptim, sonuclar soyle:

    -amazon'da hemen buluyoruz box set'i. 100$ civarinda bir fiyati var su an.
    -d&r'da parcik pincik albumleri cikiyor, box set yok.
    -hepsiburada'da idil biret diye bir sey yok, "dil birey" tagli urunleri oneriyor.

    buradan cikan sonuc. uzun zaman once malum ortamlardan edindigim box set'in idil biret'in calismasi oldugunu ogrendim. haliyle, sevdigim her sanatciya yaptigim gibi satin alarak hakkini vermek istedim de bu arastirmaya girdim. yurticinde olsam babayi alacaktim her zamanki gibi.

    bakiniz, sozum "korsan indirmeyin" diye aglayan, her onune gelen online muzik sitesini kostura kostura engelleyen yetkililere: kendi devletinin kendi sanatcisinin albumlerini bulamiyorsam bir ulkede, ben o yetkilere "hasiktirin oradan" derim.

    ayni seyleri en bastan yazmamak icin sunu da okumanizi rica ediyorum (bkz: yabancı şarkıların yasaklanması/@make the world go away)
  • (bkz: sanatçı)

    ülkesi için sığ milliyetçilik söylemlerine kapılmış <title>götümüze girebilir</title> kurukalabalıktan daha fazla iş yapmış insan. kendisi ile övünmek yerine geri zekalı provokasyonlara oyuncak olmaya devam edin siz.
  • idil biret her zaman sorunluydu ama artık çalışı basbayağı "müzikal" olmaktan çıkmış, aşırı kontrol yüzünden kuruyup peksimete dönmüş.

    bwv 542 füg
    teknik olarak bir seviyenin üstünde olabilir, ancak fügün akışını veya seslerin girişlerini veremeyen, yükselemeyen, kasılıp kalmış bir calış.

    karşılaştırma yapmak isteyenler için, eseri müzikal tınlatmayı başarabilmiş iki yorum. yine konser kayıtları seçtim ki hakkaniyetli bir karşılaştırma olsun:
    parakhina
    trifonov

    ünlü tekniği hakkında da şöyle bir durum var: györgy ligeti'nin piyano etüdlerini kaydettiği albüme idil biret bir not düşmüş. bu eserleri bestecinin istediği tempolarda düzgün çalmak mümkün olmadığından daha yavaş çaldığını söylüyor. o zaman sorabiliriz:

    çalan nasıl çalıyor?
    biret (yavaş)
    aimard (istenen tempo)
    libetta (aşırı hız)

    bu sadece tempo sorunu da değil. adı "şeytan merdiveni" olan ve poliritmle escher'vari biçimde baş döndürerek yükselen eserin hissini vermek de mesele. dinleyince anlıyoruz ki, biret'in söylediğinin aksine, öngörülen temponun üstünde değil altındayken müzik düzleşiyor. biret ise kontrol manyaklığı yüzünden eserin besteleniş amacını kaçırıyor. aynı eleştiri diğer etüdler (özellikle no.9) için de geçerli.

    evet, ne zamandır birilerine sallayasım var, kanım fokurduyor, denk geldi sözlüğün kıymetlisi idil biret'e salladım, rahatladım.
  • 20. yüzyılın en özel piyanistleri arasında yer alan wilhelm kempff ve alfred cortot'nun öğrencisidir. öğretmenlerinin spontane ve bireysel çalış eğilimini pek benimsememiş olsa da piyanonun ses renklerini, mekanizmasını ve yorum kültürünü onlar vesilesiyle çok iyi anlamıştır. bu bağlamda, eski piyano geleneğiyle ilişkilendirebileceğimiz yaşayan son piyanistlerden biri olan biret'in, sevdiği ve etkilendiği piyanistler hakkında söylediklerine göz atıp onları dinlemenin; eski büyük piyanistleri tanıyıp kavramak, biret'in esinlerini görmek, piyano geleneklerini anlamak isteyenler için güzel bir referans noktası olacağı kanaatindeyim. biret'in söylediklerini yazacağım ve favori piyanistleri için youtube playlisti de hazırladım -spotify gibi platformlar klasik müzik konusunda oldukça eksiktir, biret'in sözünü ettiği birçok kayıt yoktur-.

    ağırlıklı olarak kullandığım kaynak 'dünya sahnelerinde bir türk piyanisti idil biret' kitabıdır. kitap içerisinde biret'in önemli piyanistlerin özelliklerine ve kendisine olan etkilerine dair çok güzel açıklamaları bulunmaktadır. biret'in genel olarak bahsettiği piyanistlerin liszt-chopin ekolünden gelen tarihi piyanistler olduğunu peşinen belirteyim. biret şöyle der: "geçmişteki piyanistler bana çekici geliyorsa, bunun bir nedeni, çalgılarını çok iyi tanımaları, tuşa sanatını, renkleri çok iyi bilmeleri, 'bel canto'nun nefis tınısını elde etmelerine olanak veren, muhteşem bir legatoya sahip olmalarıdır. . . her biri üstün birer teknik sahibi olan bu sıradışı piyanistlerinin bazılarını dinlerken abartılı rubatolar gibi nedenlerden çalışın niteliğini bozulduğunu fark ederiz ama bunlara rağmen, hiçbir zaman, müzik anlayışına aykırı düşen bir çalışla karşılaşmayız. abartılar varsa (günümüzde uygulanmakta olan yanlış vurgulamaların ve ses uyumsuzluklarının askine) her zaman müziğin sınırları içinde kalır. . . piyano çalma kavramı, 1960'lardan bu yana, bir bakıma rastlantılara da dayalı olarak, çok değişti. o zamana kadar, birçok bakımdan hala 19. yüzyıl anlayışına dayanıyordu. o günlerden bu yana durum değişti; genellikle, yorumcular eserin değil, eserler yorumcuların emrine girdi. aksi olmalıdır oysa. yorumcuların ölçüsüz egoları, bestecilerin hayal bile edemeyecekleri, tanınmış, narin eserlerin yapılarını bozdu, gölgeledi. zevkleri, stilleri, değişik olma hevesi, müzikal yapıyı bozma pahasına öne geçti. kimi müzisyenlerin bu aşırılıklara kaçma eğilimlerinin asıl nedeni, olsa olsa yetenek eksikliğidir. ama gerçek, üstelik yetenekli müzisyenlerin bu tehlikeli yolda maceraya girişmeleri, işte bu, anlaşılır gibi değildir."

    ayrıca kitap, idil biret'in paris konservatuarında -ki dünyanın en iyi ve köklü birkaç konservatuvarından biridir, belki de en iyisidir- yaşadığı sorunları ve burada istemeyerek de olsa öğrendiği "yanlış" piyano öğretilerini kempff ve cortot'dan aldığı eğitimlerle aşması gibi, günümüzde konservatuvardan mezun olur olmaz her şeyi bitirdiğini sanan müzisyenler adına güzel sorgulamalara zemin hazırlıyor; ayrıca yanlış anımsamıyorsam benzer durum hüseyin sermet için de geçerlidir, o da harika çocuk yasasıyla paris konservatuvarına gönderilse de oradaki piyano eğitiminden ziyade mezuniyet sonrası cortot'nun öğrencisi ve asistanı olan thierry de brunhoff'dan öğrendiklerini benimsemiştir. yıllar evvel "altın çağ" piyanistlerini keşfedip dinlemeye başladığımda çok büyülenmiş ve çağdaş piyanistleri çoğunlukla dinleyemez hale gelmiştim, piyano çalışım da değişmişti. fakat o zamanki çevremde, kısıtlı sosyal medyada, yayın kuruluşlarında ve kitaplarda sevdiğim bu eski piyanistlerden ya hiç bahsedilmez, ya da onlar hakkındaki olumlu/olumsuz tüm görüşler bir hayli yüzeysel kalırdı. "ben mi anlamıyorum?" düşünceleri kafamı kurcalasa da kendime yakın hissettiğim bu piyanistleri dinlemeye devam ederdim, ama hep bir soru işareti, kuşku olurdu. sonra favori piyanistlerimin arasında olan cortot ve kempff'in öğrencisi olduğunu öğrendiğim ve bazı kayıtlarını sevdiğim idil biret'in o zamanlar yeni çıkmış sayılabilecek kitabını gördüm, kitabı alıp okuduğumda çok şaşırdım çünkü biret hanımın en sevdiği piyanistler benim de en sevdiğim piyanistlerdi (tabii sayesinde vogel gibi bilmediğim birkaç piyanisti de keşfetmiştim), ve birçok konuda benzer görüşü paylaşıyorduk, bu sayede kafamdaki soru işaretlerini gidermiştim, sonrasında da birçok piyanistin benzer düşündüğünü görmüştüm. bu manevi önemi nedenleyle de üşenmeyip kitaptan baka baka tek tek yazdım.

    peki, biret'in en sevdiği ve en etkilediği piyanistler kimlerdir? bbc, geçtiğimiz yıllarda piyanistlere "size göre en iyi üç piyanist kim?" diye sorarak bir liste hazırlamıştı, idil biret'in cevabı sergey rahmaninov, alfred cortot ve wilhelm kempff olmuştu. ilk onlarla (kitapta onlar hakkında çok uzun konuşuyor, bu nedenle dediklerini azıcık kısalttım) başlayıp sonrasında diğer piyanistlerle devam edeceğim.

    idil biret'in sergey rahmaninov hakkında söyledikleri:
    "rahmaninov'da kendimi bulmuştum. . . her zaman işitmeyi düşlediğim piyanoydu bu. süssüz, bir parça mesafeli, zarif, doğuştan gelme bir seçkinliği barındıran, duyarlı ama yalancı duyarlılıktan uzak, yalın ama analiz edilmesi güç, inanılmaz ölçüde ince olduğu kadar, duyulmamış bir güç. sonra, fırtına gibi, art arda gelen o kreşendo'lar. . . altın çağ piyanistleri ile ilgilenmeye bana rahmaninov'un bir plağını dinleten dayımın sayesinde oldukça genç yaşımda başladım. bu piyanistlerin çalışlarındaki kusursuzluk, hiçbir eksiği olmayan bir virtüözlüğü, olağanüstü bir mimarlık duygusunu getirir beraberinde: mendelssohn'dan uyarladığı bir yaz gecesi rüyası scherzosunda, liszt'in cinlerin dansı'nda olduğu gibi tüy gibi hafif bir tuşeden tınının hiçbir zaman sertleşmediği en güçlü pasajlara varıncaya kadar, özellikle hiç şaşmayan, hep ileri giden bir ritim sağlamlığı, bütün bunlar bana yepyeni ufuk açtı. o zamanlar eski piyanistlerin çalışları ile alay edilir, yerli yersiz rubatolar yaptıklarından, ellerinin çoğu zaman birlikte olmadığından, tekniklerinin ise ancak vasat olduğu söylenirdi. oysa rahmaninov'un çalışı, bu söylenenlerle tam anlamıyla karşıtlık gösteriyordu. böylelikle ben de, hiçbir nedeni olmadığı halde bunca uzağında kaldığımız bu dünyayı keşfetmeye karar verdim. ve bu eski ama çok değerli kayıtların peşine düştüm.

    bu büyük piyanistleri dinleme mutluluğuna erişmiş olanlardan, izlenimlerini bana aktarmalarını rica ederdim. hemen hemen herkes üzerinde söz birliği etmişcesine bir addan söz ediyordu: rahmaninov. kempff şöyle demişti: 'rahmaninov'u berlin'de dinledim. çok büyük, anlatılamayacak güzellikte bir çalışı vardı.' türk besteci cemal reşit rey, cenevre'de dinlemişti bu büyük ustayı, tekrar parçası olan, ünlü do diyez minor prelüdü çalarken, ffff işaretli akorların olağanüstü kuvvetinden, avizelerin ve salonun duvarlarının deprem olmuşcasına sallandıklarını hissine kapıldığını söylemişti.. . . bu çalışta hayalini kurduğum bütün özel niteliklerin bir arada var olduğunu hissediyordum. ayrıca, ansızın beliren kreşendolarında, enerjiyi ilk notadan son notaya kadar mutlak denetim altına alan, sonunda da önüne geçilmez biçimde amaca ulaşan bir yükseliş vardır. ben crescendo'larımın her zaman bu şekilde tınlamasına çalışmıştım. rahmaninov'un opus 39 altıncı etude-tableaux'da dinlerken insan, spiral biçimde başlayan kreşendolardan oluşmuş bir yapının, tekrar-gelişim kesimindeki oktavlara ulaşmasında, şahane bir sona erişe vardığını fark eder. bu kısa müzik parçası, tekdüzeliği kırmakta ve çalışı 'elektiriklendirmekte' vazgeçilmez önemini olan bu şimşek gibi kreşendoları başarıyla uygulama konusunda önemli bir ders verir, piyaniste oldukça tedbirli davranması, bilinçli olarak uygulanmaları şartıyla, elbette. . . rachmaninof, chopin'in 2. piyano sonatını ve la bemol majör valsini kendi renkleriyle yeniden yaratmıştır (bunu ancak rachmaninof büyüklüğünde bir piyanist yapabilir). . . rahmaninov'a göre, 'doruk nokta'ya ulaşmanın yaşamsal önemi vardı. söz konusu doruk noktanın, parçanın içindeki en kuvvetli gerilim noktası olduğunu sanıyorum. "

    idil biret'in alfred cortot (1877 - 1962) hakkında söyledikleri:
    "cortot'yu anlamak bir parçacık olsun onun müzikte nelere önem verdiği kavramak için, onun bach'ın beşinci brandenburg konçertosu'nun birinci bölümündeki kadans çalışını dinlemek gerekir. bu kadansın tümünden yola çıkarak, onun tek ve sonsuz bir cümleye dönüşmesini sağlayan o derin soluk alışına bakılmalıdır; çalıştaki ana yapıyı ortaya çıkarmadaki o kusursuzluk, gerçekten duyulmamış bir şeydir. alfred brendel bir gün bana, cortot'nun bu kadınsının belki de şimdiye kadar duyduğu en güzel piyano çalışı olduğu söylemişti: 'about the best piano playing i have ever heard!' bütünüyle aynı düşüncedeyim onunla. bu çalışı dinlediğinde müziğin soluk alma üzerine kurulu olduğunu, yaşamın ta kendisi, yaşamın nedeni olduğunu kavrar insan.

    cortot’nun piyanodan elde ettiği kadife güzelliğindeki ses kalitesi çok çarpıcı idi. . . arada bir, herhangi bir ayrıntıyı göstermek üzere, piyanonun başına geçerdi; işte o anda piyanodan, eşi bulunmaz, derin bir sonorite, kadife yumuşaklığında, koyu renkli bir tını yükselirdi. cortot'nun, ağırlığını ellerine ulaştırmak için, omuzlarını çokça kullandığını gördüm. klavyeye iyice derinliğine yerleştirilmiş bir legato, piyanodan o benzersiz tınının yayılmasını sağlardı.yalnız parmak tekniğini ön planda tutan paris’teki konservatuvar çalışmasından sonra bütün kol, omuz, hatta vücut ağırlığını kullandıran cortot dünyamı değiştirdi. görüşlerine saygı duyduğum bütün önemli kişiler, alfred cortot'dan büyük övgüyle söz etmişlerdir bana: ilk öğretmenin mithat fenmen, wilhelm kempff, bayan bonneville... kempff özellikle alfred cortot'nun hayranıydı, açıklamalarında sık sık onun anlayışına göndermeler yapardı. onun olağanüstü müzik arkasına, kadife yumuşaklığındaki tuşesine, kişiliğine hayrandı. . . bu nedenle neyle karşılaşacağımı kestiremiyordum. ama daha ilk dersten başlayarak son derece eleştirici bir kulağın beni dinlemekte olduğunu anladım. cortot çok güç beğenir bir insandı, hiçbir ayrıntıyı ihmal etmemi hoş karşılamazdı. sertlik adeta onda vücut buluştu. . . cortot'nun aradığı mükemmelliğe erişinceye kadar, bir daha bir daha ele alırdım. kendisine çaldığım eserler konusundaki üstün kavrayış ve derin bilgisi şaşırtırdı beni. . . bir gün, bach'ın fransız süitlerinden birini çalmıştım. cortot bu müziğin dans edilmek üzere yazıldığını, bu nedenle çok daha yavaş çalınması gereğini, ancak böyle dansçılara daha ahenkli biçimde dans etme olanağı verebileceğimi söyledi; 'menuet, sarabande, gigue' gibi eski dansların ritimlerini kavrayabilmek ve temel özellikleri öğrenmek üzere, serge lifar'ın derslerine gitmemi salık verdi. çok sonraları, naxos firması için chopin kayıtları yaptığım sırada, alfred cortot'nun bu önerisini anımsadım ve bu dansı yapmasını öğrendim."

    idil biret'in wilhelm kempff (1895 - 1991) hakkında söyledikleri:
    "konserleri için çalışmayı ya da egzersiz yapmayı pek sevmezdi. ama 'zevk için' saatler boyunca piyano çalardı. o akşam konserde çalacağı eserleri bir yana bırakıp tümüyle değişik bir programı çalıştığına birçok kez tanık olmuşumdur. üstadın en göze çarpan özellikleri arasında, dinamizm, süratli intikal, mizah duygusu, çoşku başta gelirdi. tam anlamıyla berlinlilere özgü bir mizah anlayışına sahipti. bunun yanında, bir başka kempff daha vardı: tanrı'ya derinden inanan, liszt'in aziz francesco kuşlara vaaz verirken adlı parçasını çalarken adeta kendinden geçen kempff. kişiliğinde, derin bir tinsellik saklıydı. içsel dinginliğinin doruklarına varırdı çalarken. resitalleri benzersiz güzellikteydi, koca koca salonlarda dinleyicileriyle arasında kurduğu içten beraberlik için söylenecek tek söz, bunların olağanüstü nitelikte oluşuydu. esini bol bir kişiydi, dinleyicilerini her bakımdan doyururdu. dinleyici ile arasında olan ikili ilişki, birlikte yaşanan bir esirme gibiydi. kempff'in konserinin sona ermesini hiç kimse istemezdi. sonsuza dek, hiç durmadan çalabilirmiş gibi insana, onu dinleyenler aziz françois'in güzel sözlerini kendilerinden geçerek dinleyen kuşlar gibi, gitgide daha çok büyülenirdiler. . . bugüne kadar, hayranlık uyandıran birçok sanatçının sayısız konserini dinledim, ama bunların hiçbirinde, yalnızca kempff'e özgü o büyülü paylaşma ortamının yaratıldığına tanık olmadım. piyanodan elde ettiği ses renginin bir benzeri yoktu. bu olağanüstü tını, sesi elde etmedeki ve dinleyiciye ulaştırmaktaki benzersiz hünerininden kaynaklanıyordu. orgadaki ustalığından gelen mükemmel legato da kuşkusuz yardımcı oluyordu ona. sahip olduğu doğaçlama yetisi kempff'e, çok çalındığı için eskimiş gibi olan parçaları bile yeni baştan yaratma, bunları yeni bir kılığa sokma olanağı verirdi.

    kempff, sert bir öğretmendi. nüanslarla, cümle kurmalarla ilgili olarak, hiçbir ödünü kabul etmezdi. notada piano mu yazıyor, piano çalınmalıydı; mezzoforte hiçbir zaman forte olamazdı. kimi zaman alışılmadık yöntem denerdi: aynı tuşa iki parmağımla birlikte basmamı isterdi, böylece daha 'şarkı gibi tınlayan bir sonorite' elde etmemi sağlardı (cortot da aynı şeyi yaptırırdı). piyanodan elde ettiği en güzel ses rengin mezzoforte olduğunu, ama insanların çoğu kez mezzoforte nüansına ulaşamadıklarını söylerdi. pedal kullanımında, olağanüstü bir ustalığı vardı. elde etmiş olduğu, yüksek kalitede pedal tekniği, onun sonoriteleri karıştırmadan basları ayakta tutmakta kullanılan üçüncü (ortadaki sostenuto) pedaldan yararlanmasına gerek bırakmazdı. pedal kullanımında eriştiği bu şahane ustalık, önüme o zamana kadar tanımadığım, yepyeni yollar açtı. kempff her notada, bir tremolo uygulayarak pedal değiştirirdi. bu da çalışına, bir bakıma o özel, hemen fark edilen parlaklığı kazandırırdı. tıpkı boulanger gibi abartmayı, boş, tumturaklı anlatımı hiç sevmezdi. çalışta bunlara ne kadar az başvurulursa, başarıya da o kadar kolayca ulaşılırdı. kempff, yıllar boyu geleneklerin ağırlığı altında bozulan, çalınamaz duruma gelen eserleri anti-akademik bir gözle yeniden aydınlığa kavuşturmayı başarmıştır. . . ona yaptığım ziyaretlerin birinde kempff, kendisine chopin çalmamı istedi. o sıralarda chopin'in müziğine oldukça mesafeli olduğumu itiraf etmeliyim. çocukluğumdan beri işittiğim, o zavallı chopin yorumlarının etkileri hep kulaklarımdaydı. ama kempff istemişti bir kere. chopin parçalarını onunla birlikte çalışırken, bu müziğe bakışım da birden değişti. onlardaki soyluluğu, eşi bulunmaz armonik zenginliği anlamaya başladım. kempff, kişisel anlayışa sadık kalarak anlatımda, nüanslarda ya da tempolarda her türlü abartıdan uzak kalmamı istiyordu benden. kempff'in chopin'in opus 58. sonatı üzerine bana verdiği olağanüstü dersi bugün de hep anarım. birinci bölümü 'f' nüansını hiçbir zaman aşmadan dikkatle yapılandırmamı, böyleyece chopin'in son iki akorda öngördüğü 'ff'i gerçekten vurgulamayı başaracağımı anlatmıştı bana."

    idil biret'in wilhelm backhaus hakkında söyledikleri:
    "büyük bir piyanisti benzersiz kılan özelikler nelerdir? backhaus söz konusu olduğunda, bu özelliklerin başında onun mimari duygusu, aşırı duygusallıktan kaçınması, eserleri algılama dehası, vurgularınını bütün diğerlerinden ayırt etmemizi sağlayan o yerinde duramaz güç gelir. backhaus gençliğinde her şeyi çalmıştır. çok büyük virtüözlük isteyen parçalar, onun parmaklarının altında soylu birer anlatıma kavuşur. piyanistlikte kendini öne sürme kompleksinden bunca uzak olan o çalış tarzını dikkatle dinlemeli insan. bütün büyük piyanistlerin, kendilerine özgü renkleri vardır. backhaus'un renklerinin tümü, koyu renklerdir: görkemli bir sol el verir o koyu tonu. ressam olsasaydı, koyu yeşil, kırmızı, koyu sarı ve parlak kestane renklerini kullanırdı backhaus. kazı kalemiyle çalışırdı herhalde. backhaus'un parmakları tuşlara öyle derinden gömülmüş gibiydi ki, klavyeyi kazacak, onun sınırlarının dışına taşacak sanırdınız. bu asla, ağırkanlı ve incelikten uzak bir çalışı vardı anlamına gelmez. aksine, repertuvarında sayılamayacak kadar çok çeşitlilik vardı. ister beethoven'ın opus 11 sonat'ını, ister kreisler'den rahmaninov'un düzenlediği aşk acısı adlı parçayı çalsın, backhaus'un kol gücünü ve ses kalitesini çok uzaklardan bile tanırdınız. zamanla değişmeyen bir çalıştı, çünkü doğruydu.

    kendi hesabıma, backhaus'un çalışından çok etkilendim. bu çalışta benzersiz bir yalınlık, soyluluk, derinlik vardı. benim için o, brahms'ın ikinci konçertosunun gelmiş geçmiş en ideal yorumcusudur. . . brahms'ın kendi çaldığı birinci macar dansı kaydını (1889 yılında yapılan yaklaşık otuz saniyelik kayıt) dinlerken, bestecinin güçlü olduğu kadar, hamle dolu vurguları açıkça duyuluyor. bu çalışın yankısını, çok genç yaşında brahms'ı bir konserde dinleme şansına sahip olan backhaus'un ikinci konçerto'yu çalışında da görebiliyorum."

    idil biret'in ignaz friedman hakkında söyledikleri:
    "rahmaninov'un çok beğendiği piyanistler arasında, ignaz friedman da vardı; rahmaninov bu piyanisti olağanüstü bir virtüöz olarak görürdü. şarkı söyler gibi akıcı sonoritesine, çalışındaki doğuştan gelen zerafete hayrandı. friedman, çok büyük bir chopin yorumcusudur ve chopin mazurlarından kaydettiği birkaçı, bu türün klasikleri arasındaki yerini almıştır, çünkü friedman, yerine göre, sol eliyle vurgulayarak, kısaltarak ya da uzatarak, mazurka ritminin bütün özelliklerini ortaya koyar. eserin içerdiği şarkı, böylece açılır, gelişir, özgürce doğaçlamalara kavuşur; çünkü bu sırada sol el, chopin'in istediği gibi bir kilise korosu yönetmeni edasıyla, disiplini sağlamakta, kadansı belirlemektedir. friedman, müzisyen bir ailenin çocuğuydu. babası ile amcalarının bir dans orkestraları vardı, onunla bütün polonya'ya ve komşu ülkeleri dolaşırlardı. friedman'ın mazurkalarında tanık olduğumuz olağanüstü özgür anlatım, sanırım bir bakıma buradan kaynaklanmıştır. onun opus 55. no. 2 noktürn kaydına gelince; bu eserle ilgili hiçbir plak kaydının, ses kimleri arasındaki bağımsızlığına, sonsuz denebilecek incelikteki o tuşeye erişmekte, şarkı benzeri o pianossimoları vermekte, o olağanüstü rubato duygusuna ulaşmakta benzer başarıyı sağlayabildiğini sanmıyorum. büyü gibi bir şeydir bu sanki. "

    idil biret'in ignacy jan paderewski hakkında söyledikleri:
    "klavyenin bir başka büyük temsilcisi, leschetitzky'nin öğrencisi olan paderewski'dir. onun yaptığı kayıtlar, çalışı üzerine ancak şöyle bir fikir verebilir dinleyiciye. chopin'in opus 10 no. 12 etüdünü mükemmel seslendirmiştir. sol elinin nüansları ve anlatımı, devrim ortamını büyük başarıyla ulaştırır bize. 36, 37 ve 38 numaralı mazurkaları soyludur, göz kamaştırıcıdır. bayan bonneville, paderewski'nin bir resitalini dinlediğini, ancak başlangıçta konserden hiç etkilenmediğini anlatmıştı bana. ancak resitalin bir noktasında op. 10 no. 12 etüt'ünü öyle büyük bir etkileme gücü, öyle gerçek bir devrim duygusu ile çalmış ki, bütün dinleyiciler, parça bittiğidne büyük bir sessizlik içinde ayağa kalkmıştır. öğretmenin, o gün büyüklüğün gerçek anlamının ne olduğunu anladığını söylemişti."

    idil biret'in josef lhevinnehakkında söyledikleri:
    "lhevinne'nin de çok az kaydı vardır, ama ne çalıştır o! schumann'ın toccata'sı, deha ürünü olan bu eser, onun parmaklarının altında kendine özgü dayanılmaz çoşkunluğunu bulur."

    idil biret'in moriz rosenthal hakkında söyledikleri:
    "rosenthal'ı dinlerken, bu piyanistin yorumlarının kusursuzluğu karşısında şaşırdım kaldım. gençlik dönemi kayıtlarının elimizde olmamasına çok üzülürüm. "

    idil biret'in simon barare hakkında söyledikleri:
    "barere günümüzde hemen hemen unutulmuş, bir başka büyük piyanisttir. şimşek gibi çakan, baş döndürücü virtüözlüğü, seçkin tuşesi, stili bir başka klavye sihirbazı olan shura cherkassky'i anımsatır. barere'nin liszt'in si minör sonat'ında ulaştığı yorum, içerdiği özgür ve adeta doğaçtan çalışla, zengin anlatım gerektiren pasajlarda, bu bestecinin piyanoyu orkestra gibi kullanması anlayışını çok yakından izleyen ve uygulayan bir örnek oluşturur. bu bireşim, baştan sona şaşırtır dinleyeni, parlaklığıyla gözünü kamaştırır."

    idil biret'in vladimir horowitz hakkında söyledikleri:
    horowitz günümüzün piyanistlerini, onlara yeni boyutlar göstermesiyle, çok etkilemiştir. teknik kusursuzluğu, parlaklığı, hayranlık verici virtüözlüğü, her piyanistin, bilerek ya da bilmeyerek varmayı düşlediği bir ideal olmuştur. . . yine de, horowtiz'in kişiliğini oluşturan özelliklerden yalnızca en anlaşılır, en yüzeysel olanlar taklit edilmektedir. daha yüksek tonda, daha hızlı, mümkün olduğu kadar az hata yaparak ve az yanlış notayla çalmak, bugün birçok piyanistin belli başlı amacı olmuştur. bunun yanı sıra, horowitz'in yorumlarındaki klavyeyi derinliğine tanıma ve kültür özellikleri seyrek uygulanmaktadır. . . ona göre partisyon, eserin içeriğini kavramak için açılması gerekli kapıyı açmaya yarayan bir anahtardır. partisyonun kendisi, yalnızca soyut bir varlıktan ibarettir. . . inanılmaz teknik kapasitesi dolayısıyla, horowitz'i fantastik bir virtüözden ibaret sayma eğilimi vardır. aslında, romantik piyanistlerin çoğunda olduğu gibi, müziği bir besteci gibi anlar ve öylece yorumlar. . . liszt yaklaşımına sadık bir kişi olarak horowitz, 'piyano bir orkestradır. piyanoda; orkestrayı, obuayı, klarneti, kemanı ve elbette insan sesini taklit etmeyi her şeyin ötesinde görürüm,' demiştir. . . horowitz'in, alışılmadık vurgular ve zorlama vibratolar yapmak, ya da ikinci planda kalan melodi çizgilerini öne çıkararak asıl melodi çizgisini ihlal etmek gibi aşırılıkları kuşkusuz tamamıyla onun orkestral ve yaratıcı anlayışından kaynaklanır. "

    idil biret'in sviatoslav richter hakkında söyledikleri (not: richter eski gelenekten biraz ayrık piyanisttir, biret tam olarak ondan etkilenmemiş olsa da richter'in onu nasıl afallattığını anlatıyor):
    "yanılmıyorsam 1961-1962 yıllarıydı, batı'da hemen hiç kimsenin henüz dinlemediği, olay yaratan bir piyanistten söz edildiğini duyuyorduk. söz konusu piyanist richter'di, elbette. onunla ilgili bir yığın rivayet dolaşıyordu ortalıkta. onunla karşılaşmış ve kendisini dinlemiş olan nadia boulanger, bu piyanisti anlata anlata bitiremiyordu. hakkında garip garip hikayeler anlatılıyordu. örneğin, bir defasında romanya'da, dinleyicilerin sabırsızlıkla sahneye çıkmasını beklediği sırada richter bir mezarlıkta gezerken görülmüştü. . . paris'e ilk kez gelen emil gilels de konser sonunda " alkışlarınızı saklayın, siz bir de richter'i görün" demişti. günün birinde, bu dillere destan piyanistin, iki resital vermek üzere paris'e geleceğini öğrendik. . . o akşam richter sahneye ağır adımlarla çıktı ve çalmaya başladı. ilk bölümde, bach'ın sekiz prelüdü ve fügü vardı. çalışı beni yıldırım gibi çarptı. o güne dek dinlediğim bütün yorumlardan tamamıyla başka, ağır tempolarla çalınan bir seslendirmeydi bu. üzerimdeki bu etkiyi, onunla ilgili dinlediğim tüm o olağanüstü hikayeler yaratmış olmalı. . . richter'in, bu kadar ağır tempoda çalmasına karşın, gerilimi korumayı, soluk bile alamayan dinleyicileri büyülemeyi nasıl başardığını anlamıyordum.

    o resitali izleyen aylar, benim için hiç de verimli olmadı. dayanılamayacak kadar ağır tempolar, çalışımı tatsız tutsuz, son derece can sıkıcı bir hale getirmişti. rahmaninov'un çalışını plaktan ilk dinleyişim sırasında duyduğum heyecanla, richter'in çalışından dolayı karşı karşı kaldığım heyecan birbirine çok yakındı. aradaki fark, rahmaninov'da kendi kendimi bulmuş olmamdan, richter'de ise yolumu adamakıllı şaşırmış olmamdan kaynaklanıyordu. örneğin, rahmaninov'un çalışında rastlanan ani kreşendolar benim için yeni bir şey değildi, buna karşılık richter, göklerin bir başka yerinden gelmiş gibiydi. o zamana kadar, yapılması bana olanaksız gibi gelen şeyler (tempoların aşırı ağırlığı, nüanslarda az renk kullanılması, ansızın çıkagelen dikey vurgular, sertçe geçişlerin ardından gelen tekdüze anlatım) olağanüstü sonuçlara ulaşıyor, çoşku uyandırıyordu. bugün bile, richter'in derin müzik anlayışının o kendine özgü yanlarını gerçekten kavramış mıydım, yoksa bu etki, beni ister istemez sarmalayan medyatik etkiden mi kaynaklanıyordu diye sorar dururum kendi kendime."

    idil biret'in ervin nyiregyhazi hakkında söyledikleri:
    "olağanüstü bir piyanist olan, sol elinin şaşılacak güçte olduğunu bildiğimiz nyiregyhazi'yi, dalgalar üzerinde yürüyen aziz francis efsanesi adlı eserde (liszt eseri) dinlerken sanki liszt'in çalışını buluyoruz karşımızda. besteci, yaşamının son yıllarında bu parçayı şaşırtıcı bir güçle çalmayı severdi."

    idil biret'in raoul koczalski hakkında söyledikleri:
    "koczalski, chopin'in eğitimi konusunda, kendisine mikuli'nin (chopin asistanı) aktardığı apaçık bir izlenimi ulaştırır bize. hayran olunacak kayıtları, rubato'nun gerçek anlamını ve legato-bel canlı çalışı anlamamızı sağlar. chopin'in birinci konçerto'sunun o müthiş koczalski-celibidache yorumunu bugüne kadar aşabilen başka bir kayıt olmamıştır."

    idil biret'in ignace tigerman hakkında söyledikleri:
    "polonya asıllı olan, ama ömrünün büyük kısmını mısır'da geçiren ve orada çok tanınmış bir öğretmen olarak çalışan tigerman, bugün kimsenin tanımadığı büyük bir piyansitttir. brahms'ın opus 117 no 2 intermezzo'sundaki yorumu hayranlık vericidir. cümlelemeleri, vurguları, nüansları, derin bir duyarlığın dile getirilmesini sağlayan, keskin bir doğruluk içinde ulaşır bize."

    idil biret'in vladimir de pachmann hakkında söyledikleri:
    "eksantrik hikayeler bir yana, vladimir de pachmann'ın çalışı çok seçkin ve yalındır. chopin'in sol majör noktrün'ünün kaydı çok iyi kanıtlar bunu."

    idil biret'in emil von sauer ve arthur de greef hakkında söyledikleri:
    "her ikisi de liszt'in öğrencisi olan greef'in ve sauer'in ünlü öğretmenlerinin konçertoları ile ilgili, harika yorumlarını dinleyelim. bu kayıtlarda kavrayış zenginliğini ve büyüklüğünü hiçbir zaman örtmeyen mütevazı alışı hemen dikkatimizi çekecektir. emil von sauer, romantik bir piyanist, uygar ve duyarlı bir virtüözdü. sauer'in özellikle, şaşılacak bir doğruluk ve incelikle çaldığı, schumann'ın toccata'sını yorumlayışından söz edilir. bu iki büyük piyanistin görece ağır tempoları, müziğin bozulması pahasına öne çıkarılan virtüözlüğün, onlara ne denli uzak olduğunu kanıtlar. bu iki müthiş konçerto kaydının, liszt'in eğitimini büyük bir doğrulukla yansıttığı kanısındayım. ayrıca bunların, liszt'in besteciliğine dudak bükenler için büyük bir ders olduğunu düşünüyorum. "

    idil biret'in bernard stavenhagen hakkında söyledikleri:
    "stavenhagen, liszt'in öğrencilerindendi. stavanghaven'den bir plak kaydını dinlemiştim, liszt'in bir rapsodisini, öğretmeninin yorumundan aklında kaldığı gibi çalıyordu. çok seçkin bir icracı idi, büyüklük, içtenlik doluydu, sözcüğün tam anlamıyla bir virtüöz gibi çalıyordu, kavrayışı eserin bütününü kapsıyordu, klavyeye hakimiyeti şahaneydi. sınırlı, ama mükemmel çaldığı bir repertuvarı vardı. onunla ilgili şu olay anlatılır: bir resitalinden sonra, hayranlarından bir hanım, kendisinden anı defterine bir şeyler yazmasını istemiş. stavanghagen, moriz rosenthal'e dönmüş, 'kısa ama kalıcı nitelikte' ne yazabileceğini somuş. rosenthal şöyle yanıtlamış onu: 'niçin repertuvarını yazmıyorsun?'."

    idil biret'in ferruccio busoni, leo sirota ve egon petri hakkında söyledikleri:
    "aynı rahmaninov gibi, 20. yüzyılın en büyük piyanist-bestecilerinden biri olan busoni'nin de çok az kaydı vardır elimizde. ondaki mimari duygusunu kavramamızı sağlayan kayıtları bile, onu doğru anlamamız için yeterli değildir. öğrencisi olan wilhelm kempff, busoni'nin müzikal anlayışının büyüklüğünü, özellikle de yorumlarındaki görsel özellikleri hayranlıkla anlatırdı bana. bir gün, adını o güne kadar duymadığım bir piyanistin cd'sini satın almıştım; sonradan bu piyanistin, busoni'nin öğrencilerinden leo sirota olduğunu keşfedince şaşkınlığa uğradım. kimsenin tanımadığı bir piyanistti. sirota'nın, egon petri'nin ve kempff'in nefis liszt kayıtlarını dinlediğinde, busoni'nin piyanist ve müzisyen olarak önceliklerininin daha iyi anlaşılabileceği kanısındayım."

    idil biret'in leopold godowsky hakkında söyledikleri:
    "godowsky'nin olağanüstü bir çoksesli tekniği vardı, mükemmel bir piyanistti. onun plak kayıtları da ileri yaşlarında yapılmıştır, bu yüzden çalışı üzerinde bize çok belirgin fikir vermezler. yine de, chopin'in noktrün'lerini yorumladığı plağında ulaştığı yapısal ve tınısal düzey, örnek alınacak niteliktedir."

    idil biret'in benno moiseiwitch hakkında söyledikleri:
    "moiseiwitch'in çalışı kimi yönlerden rahmnainov'u anımsatır bana. onunki gibi soylu bir çalıştır, ilk dinleyişte kuru gibi görünür ama virtüözlüğü soluk kesicidir, ritim duygusu, yumuşaklığı, eller arasındaki uyumu da öyledir. schumann'ın karnaval kaydı, rahmaninov'unkiyle benzerlikler gösterir. kamçı gibi şaklayan kreşendoları da, rahmaninov'u andırır ama farklı bir biçimde. "

    idil biret'in edith vogel hakkında söyledikleri:
    "beethoven'ın hammerklavier sonatının en güzel yorumlarından biri, edith vogel'in plak kaydında yer alır. rus asıllı, moiseiwtisch'in meslektaşı ve yakın arkadaşı olan kimselerin tanımadığı bu kadın piyanist, ingiltere'de yaşamıştır. sonatı etkileyici biçimde çalıyor; çok büyük müzikal kıvrımlarla eseri bir bütün haline getiriyor, bir an bile sıkmıyor insanı."

    idil biret'in elly ney hakkında söyledikleri:
    "elly ney'i beethoven'ın beşinci konçertosunda ya da schubert'in gezgin fantezisi'ni çalarken dinlediğimizde, yorum anlayışının büyüklüğü, harika piyanistliği karşısında hayranlık duyarız. kempff hayrandı ona, ona 'walkyrie' derdi."

    idil biret'in bela bartok'un piyanistliği hakkında söyledikleri:
    "otto klemperer, birlikte çaldığı bartok için 'onun çalışında, insanı neredeyse rahatsız eden bir güzellik vardı; buz gibi, ama aynı zamanda yakıcı bir çalıştı onunkisi,' demiştir. bartok'un piyano kayıtları içinde beni en çok çarpan, chopin'in do diyez minör noktrün'üdür; bu eserde bartok, kıpır kıpır kaynayan arı bir tınıya ulaşmıştır."

    idil biret'in ernst von dohnanyi hakkında söyledikleri:
    "donhanyi, viyaa temaları üzerine doğaçlamalarında, özgür ve incelik içinde, harika bir çekicilik sergiler. tekniği müthiş, tınısı pırıl pırıldır. viyanılı ruhunu yakından tanımak isteyenler için o kayıt, eşi bulunmaz bir esin kaynağıdır. bartok da donhanyi de, liszt'in öğrencilerinin yanında yetişmiştirlerdir. "

    idil biret'in sergey prokofyev'in piyanistliği hakkında söyledikleri:
    "nadia boulanger prokofiev'den söz ederken, bu sarışın devin kendi yazdığı üçüncü konçerto'ya dinlyecilere bakmayı hiç ihmal etmeksizin, şimşek gibi hızlı, ama telaşsız bir hava içinde nasıl başladığını, ellerinin klavye üzerinde nasıl da maharetle uçuştuğunu, binlerce kıvılcım parıltısı yarattığını büyük bir mutluluk duyarak anlatırdı. üçüncü konçerto'nun kaydında, olağanüstü bir ritmik atılım ve dokunulmamış denebilecek kadar temiz, saf bir enerji sergiler prokofiev."

    idil biret'in camille saint-saens'in piyanistliği hakkında söyledikleri:
    "saint-saen'sın çalışının kuru, teknik açıdan kusuruz olduğu hep duymuşumdur. pedalları pek az, ancak gerektiğinde kullanırmış. ikinci konçerto'sunun 1. bölümünü sekiz dakikaya indirilmiş biçimiyle çaldığı, o nefis kaydı dinlerken çok şaşırmıştım. pırıl pırıl, atılım doluydu ve bütün büyüklerde rastlandığı gibi, daha ilk notadan başlayarak eser tek bir cümleden ibaretmişcesine çalıyordu. virtüözlüğü de şaşırtıcıydı."

    idil biret'in walter gieseking hakkında söyledikleri:
    "gieseking'in repertuvarı uçsuz bucaksızdı, çünkü olağanüstü bir belleği vardı, eseri yalnızca partisyona bakarak öğrenirdi; öğretmeni leimer, yalnızca zihinsel bir çalışma yapmasını salık vermişti kendisine. amerika'da turnede olduğu sırada, kendisi için ayrılan bir süitte bir piyano bulunduğunu görmüş, ama bir gün bile piyanonun kapağını açmamış. piyanonun önüne oturur oturmaz parmakları hemen ona itaat etmeye başlardı. . . gieseking, rahmaninov ikinci piyano konçertosununun dinleyici önünde gerçekleştirilen bir kaydı sırasında, eseri bir solukta, amaca en kısa yoldan varan, olağanüstü bir itici güçle yorumlamıştı."

    idil biret'in clifford curzon hakkında söyledikleri:
    "curzon, yönetmen kürsüsünde sir adrian boult ile birlikte rahmaninov'un ikinci konçertosunu düşsel bir efsane gibi seslendirmiştir. son derece heyecan vericidir."

    idil biret'in arthur rubinstein hakkında söyledikleri:
    "1936 yılında yaptığı chopin noktürn kayıtları chopin için yapılmış en güzel kayıtlar arasında sayarım. arthur rubinstein'ın çok geniş bir repertuvarı vardı. paris'te, birkaç seansta, repertuvarın en önemli on yedi konçertosunu art arda çaldığını anımsarım. resital programları da alabildiğince çeşitliydi. . . "
    not: günümüzde rubinstein geç dönem kayıtları ile bilinmekte ve tanınmakta, ama rubinstein'ın piyano çalışı 1945 öncesi kayıtlarında çok daha farklıdır ve eski geleneğe daha bağlıdır, biret bu nedenle rubinstein'ın 1936 kayıtlarını özellikle vurguluyor olsa gerek.

    * idil biret, josef hofmann hakkında da uzun uzun konuşuyor ve rahmaninov'un hofmann sevgisine değindiği için kendi fikirlerine tam sıra gelmiyor ama onu da sevdiği aşikar olduğu için belirtiyorum burada.

    idil biret'in andığı bazı kadın piyanistler hakkında söyledikleri:
    ". . . rus piyanist maria grinberg'in beethoven'ın otuz iki sonatı çalışındaki başarısı, yvonne lefebure'ün, dame myra hess'in, clara haskil'in nefis, soylu yorumları geliyor aklıma."

    kitap dışı bir röportajda "dünyada en beğendiğiniz chopin yorumcusu kim?" sorusuna idil biret'in verdiği cevaptaki bazı piyanistleri de listeye ekliyorum: "ben süperlatiflerden çok çekinirim. aklıma ilk anda gelen isimler şunlar: raoul von koczalsky, özellikle celibidache idaresinde 1948’de berlin radyo orkestrası ile yaptığı chopin 1. ve 2. piyano konçertoları kayıtları için; ıgnaz friedman, akıl durdurucu güzellikte mazurka kayıtlarından dolayı; hocam alfred cortot bütün chopin kayıtları ve yayımlanmadığı için bilinmeyen mazurka kayıtları nedeniyle; arthur rubinstein, 1936 yılında yaptığı noktürn kayıtları için; paderewski, olağanüstü polonez op. 53 icrası (başrolde oynadığı bir filmde), mazurkalar ve 3. scherzo icralarından dolayı; sergei rachmaninof, la bemol majör vals ve 2. piyano sonatını kendi renkleriyle yeniden yarattığı için (bunu ancak rachmaninof büyüklüğünde bir piyanist yapabilir); leopold godowsky, noktürn icraları nedeniyle; ayrıca, hocam wilhelm kempff, dinu lipatti, samson françois, leff pouishnoff, julian von karolyi, livia rev çeşitli güzel icralarından dolayı."
  • 30 kasim'daki tekfen- yasar kemal'e saygi konserinde beethoven calacak hanimefendi.
    kendisiyle tanismak ve ayni sahneyi paylasmak heyecan verici olacak. ıyi ki var.
  • idil biret - suna kan yasası diye de bilinen harika çocuklar yasasindan yararlanıp yurtdışına giden piyanistimiz.
hesabın var mı? giriş yap