• eski ahit'e göre yakın arkadaşı hitti uriya'nın karısı batşeba'ya sahip olabilmek için uriya'yı ortadan kaldırmak amacıyla savaşın en tehlikeli yerinde savaştırmak üzere savaşa gönderen peygamber. (kendisinin batşeba'dan önce '99 karisi' vardır.)
    batşeba'yla dalya demek istemiştir:
    eski ahit 2. samuel bap-11
    davut'la bat-şeva

    1 ilkbaharda, kralların savaşa gittiği dönemde, davut kendi subaylarıyla birlikte yoav'ı ve bütün israil ordusunu savaşa gönderdi. onlar ammonlular'ı yenilgiye uğratıp rabba kenti'ni kuşatırken, davut yeruşalim'de kalıyordu.

    2 bir akşamüstü davut yatağından kalktı, sarayın damına çıkıp gezinmeye başladı. damdan yıkanan bir kadın gördü. kadın çok güzeldi.

    3 davut onun kim olduğunu öğrenmek için birini gönderdi. adam, "kadın eliam'ın kızı hititli uriya'nın karısı bat-şeva'dır" dedi.

    4 davut kadını getirmeleri için ulaklar gönderdi. kadın davut'un yanına geldi. davut aybaşı kirliliğinden yeni arınmış olan kadınla yattı. sonra kadın evine döndü.

    5 gebe kalan kadın davut'a, "gebeyim" diye haber gönderdi.

    6 bunun üzerine davut hititli uriya'yı kendisine göndermesi için yoav'a haber yolladı. yoav da uriya'yı davut'a gönderdi.

    7 uriya yanına varınca, davut yoav'ın, ordunun ve savaşın durumunu sordu.

    8 sonra uriya'ya, "evine git, rahatına bak" dedi. uriya saraydan çıkınca, kral ardından bir armağan gönderdi.

    9 ne var ki, uriya evine gitmedi, efendisinin bütün adamlarıyla birlikte sarayın kapısında uyudu.

    10 davut uriya'nın evine gitmediğini öğrenince, ona, "yolculuktan geldin. neden evine gitmedin?" diye sordu.

    11 uriya, "sandık da, israilliler'le yahudalılar da çardaklarda kalıyor" diye karşılık verdi, "komutanım yoav'la efendimin adamları kırlarda konaklıyor. bu durumda nasıl olur da ben yiyip içmek, karımla yatmak için evime giderim? yaşamın hakkı için, böyle bir şeyi kesinlikle yapmayacağım."

    12 bunun üzerine davut, "bugün de burada kal, yarın seni göndereceğim" dedi. uriya o gün de, ertesi gün de yeruşalim'de kaldı.

    13 davut uriya'yı çağırdı. onu sarhoş edene dek yedirip içirdi. akşam olunca uriya efendisinin adamlarıyla birlikte uyumak üzere yattığı yere gitti. yine evine gitmedi.

    14 sabahleyin davut yoav'a bir mektup yazıp uriya aracılığıyla gönderdi.

    15 mektupta şöyle yazdı: "uriya'yı savaşın en şiddetli olduğu cepheye yerleştir ve yanından çekil ki, vurulup ölsün."

    16 böylece yoav kenti kuşatırken uriya'yı yiğit adamların bulunduğunu bildiği yere yerleştirdi.

    17 kent halkı çıkıp yoav'ın askerleriyle savaştı. davut'un askerlerinden ölenler oldu. hititli uriya da ölenler arasındaydı.

    http://www.yeniyasam.com/…utsalkitap/tr-2sam11.html
    http://www.yeniyasam.com/…utsalkitap/tr-2sam12.html

    (bkz: zamaninin otesinde entry'leri/@andrew)
  • rivayet edidiğine göre, hz. davut'un sesi o denli etkileyici idi ki, o zebur okuduğunda dağlar, taşlar ve kuşlar ona eşlik eder, onun zikir halkasına katılırdı. tabii batı eğitiminden geçmiş günümüz insanı bu ifadelerden bir şey anlamaz.

    ben de vakti zamanında kendi kendime sormuştum. tamamen cansız maddenin, dağların, taşların, kuşların hz. davut'un zikrine iştirak etmesi ne demektir? sonra zaman içinde bir parça manası kalbime düştü. kendimce o hakikati anladım.

    bu meseleyi idrak edebilmek için önce maddenin enerjetik boyutu ve melekler bahsinden haberdar olmak gerekiyor. (bkz: melek/#37402093)

    bir kağıdın üstüne demir tozlarının serpildiğini ve kağıdın altına da bir mıknatısın yerleştirildiğini düşünelim. demir tozları derhal mıknatısın kuvvet alan çizgileri doğrultusunda hizaya girerler.

    dünyanın hatta kainatın da işleyişi aynen bu şekildedir. arka planda her işi çekip çeviren bu kuvvet alanlarıdır. bu kuvvet alanlarının kendine göre bir anlamı ve belli bir titreşim frekansı vardır. titreşimi yüksek olan alanlar, daha az titreşimi olan alanları domine eder.

    eğer bu bilgiyi iyi idrak edersek, dinin bir çok hükmünü ve onun hikmetini kimse bize izah etmese bile rahatlıkla kendimiz anlayabiliriz.

    işte bu açıklamalar muvacehesinde, kolaylıkla dağların, taşların, hayvanların ve bitkilerin de bir kuvvet alanı tarafından sevk ve idare edildiğini söyleyebiliriz. her varlığa şeklini, şemalini, vazifesini ve özelliklerini veren bu güç alanlarıdır. bu güç alanı yok olduğu takdirde geriye sadece bir avuç toz ve kül kalır çünkü artık bu maddeleri organize edecek güç yitmiştir.

    sanırım artık hz. davut zebur okurken dağların, taşların ve kuşların ona nasıl eşlik ettiklerini kavrayabiliriz. hz. davut'un kendisinin dahi enerjetik eşleniği ve bir güç alanı vardır. bir kimse ilahi isimleri zikretmeye başlayınca bu güç alanı etkilenmeye, titreşimini yükseltmeye ve dalga dalga etrafa da tesir etmeye başlar.

    o kimsenin güç alanı ile dağların, taşların güç alanı rezonansa girince tam da bize rivayet edilen hadise vuku bulur.

    kuran'da kuşların da bilhassa zikredilmesinin özel bir önemi vardır. zira her hayvanın kendine özgü bir "güç alanı titreşimi/zikri" mevcuttur ve hayvanlar içinde enerjetik alanının titreşimi en yüksek olan kuşlardır. kuşlar içinde de en mümtaz vasıflısı bülbül...

    bu alanın titreşimi düştükçe o varlığın seviyesi ve değeri de düşer. bu hakikat insan açısından önemlidir çünkü titreşim düştükçe kötü ahlak, yükseldikçe iyi ahlak o mahluktan sâdır olmaya başlar. peygamber ve velilerin eşleniğinin titreşimi çok yüksek olmak hasebiyle kendileriyle kuşlar arasında bir etkileşim kapısı açılır. adeta konuşur, sohpet ederler.

    aynı zamanda bazı hayvanların etinin yenmesinin yasaklanma hikmetini de mezkur hakikatten süzebiliriz. kendi titreşimi çok düşük, dolayısıyla yenmesi halinde insanın da enerjetik alanının titreşimini düşürecek ve neticesinde de kötü ahlaka yol açacak hayvanların etinden kaçınılmalıdır bu sebeple...

    bu bahsi istediğimiz kadar genişletebiliriz. netice-i kelam, bu meseleyi iyi idrak eder ve iyi tefekkür edersek adeta elimize bütün kapıları açan bir anahtarın geçtiğini veya çoğu problemlerin çözümünü veren bir formülasyona ulaştığımızı görürüz.

    not: yazı içinde de belirttiğim gibi bu bahsi bir çok dini mevzunun izahı için kullanabiliriz. bulutların sevki ve yağmurların yağması...insanların toplu dua yoluyla bulutları celp edebilmesi gibi...

    abdest ve boy abdestinin de zahiri bir temizlik olmaktan çok insandaki enerjetik alanın negatif birikintilerden temizlenme hadisesi olduğunu da öngörebiliriz. su, negatif birikintileri alır götürür. peki nereye götürür? elbette dünyanın enerjetik alanına aktarır.

    bu durumda insanlık olarak sadece fabrika atıklarıyla denizleri kirletmiyoruz, günahlarımızla dünyanın manevi boyutunu da her geçen gün kirletiyoruz. bu günah kirleri bize felaket olarak geri döner çünkü düzgün işleyen bir mekanizmanın içine bir avuç kum atılmışçasına, enerjetik boyut işleyişini bozar ve aksatır. bu durum madde planına doğal felaketler olarak yansır.

    bu "ben özgürüm, istediğim günahı işlerim" diyenler iyi düşünsünler. işlediğimiz günahlar diğer insan ve canlıları, kurttan kuşa kadar her mahlukatı etkiliyor.
  • eski ahit’teki tasvirini okuyan birinin hristiyan veya musevi kalmaya devam etmesi cok kolay is degildir bana kalirsa. kral olana dek muhtesem bir insandir davut. cesurdur, fedakardir, mutevazidir... zaferden zafere kosar bu sayede. zirh veya kalkan kullanmadan, ufak bir sapan marifetiyle koca calut'u* devirir. nihayetinde de peygamberlikle serfiraz kilinir. fakat muzaffer bir komutan ve peygamber olduktan sonra davranislari degismeye baslar davut'un*. her seyden evvel cok sertlesir, mutevaziligi elden birakir, ibadet etmez olur ve sok edici bir sekilde en sadik komutanlarindan birini* sefere gonderdikten sonra adamin guzel karisiyla* birlikte olur. bir sure sonra kadin hamile oldugunu bildirince davut uriah'i seferden geri cagirir. birkac gece boyunca sarhos edip evine yollamaya calisir, ta ki adam karisiyla birlikte olsun da ilerleyen gunlerde belirginlesecek olan hamileligi kendinden sansin. fakat uriah cok sadik ve fedakar adamdir, "arkadaslarim seferde dusmanla carpisip geceleri cadirda uyurken ben gidip karimin koynuna giremem" der ve kudus'te kaldigi sure boyunca kralin sarayinin kapisinda uyur. isin bu sekilde cozulemeyecegini anlayan davut generallerinden birine uriah'i tekrar sefere gondermesini ve bu defa en on safa surmesini emreder. olaylar davut'un bekledigi sekilde gelisir ve uriah hayatini kaybeder. buna muteakiben de davut ve bathsheba evlenirler. dogan ilk cocuk olse de suleyman* adinda bir baska cocuklari olur bu ikilinin.

    bizim zebur diye bildigimiz kitapta* da bu olaya bakan bir siir vardir (bizzat davut'un yazdigi dusunulen). bu siire gore davut isledigi gunahtan cok pisman olmus, nedamet getirmekte ve allah'tan kurtulus ve arinma dilemektedir. fakat kendisi sadece peygamber olmayip ayni zamanda politik bi lider de oldugu halde isledigi sucun sivil bir cezasi olmasi gerektigini de dusunmez, sucunu itiraf edip yargilanmayi goze almaz, bu gunahin bedelini allah'la kendi aralarinda cozmeye calisir. bunun neticesinde de cok buyuk imtihanlara muhatap olur davut. tum eslerine israil halkinin gorebilecegi bir yerde (sarayin catisi) oz oglu*tarafindan tecavuz edilir. olaylar bu minvalde devam edip daha sonra durulur.

    dinin en buyuk iddialarindan biri erdemli, duzgun, hakkaniyetli, adil ve haksinas insanlar yetistirmesidir. durum buyken ibrahimi dinlerin en buyuk peygamberlerinden olan hazreti davut'un bu tur bir suc islemis olmasi insani dusunduruyor. zira bu durum hazreti musa'nin bir anlik ofkeyle adamin birini oldurmesinden farkli. uzun sure devam eden, planli ve organize bir suc bu. ustelik, alkol kullanmak, zina yapmak, kumar oynamak vs gibi salt kisiye bakan bireysel bir gunah degil bu. islam literaturunde soylendigi sekliyle, ortada cok buyuk bir kul hakki var ve muslumanlara gore allah kul hakkini affetme yetkisini kendisinde gormez. muracaat edilecek makam haklari cignenen kisinin kendisidir.

    dahasi, isin dini boyutu bi yana, yukarida da belirttigim gibi, davut peygamber ayni zamanda politik bir liderdi. dolayisiyla her seyi uhrevi denkleme gore cozen salt bir "allah adami" degildi. sosyal ve politik yetki ve sorumluluklari da vardi. eski ahit’te anlatilan bu acimasizligi bir baskasi islemis olsa ve bu kisi onun huzuruna getirilmis olsa hukum olarak "git allah'tan af dile" demeyecekti elbette. ya idam ettirecekti, ya da bir baska ceza almasini saglayacakti. daha onemlisi, bu sucun dunyevi makamlarca cezalandirilmasi gereken bir eylem oldugunu dusunecekti. ki yine tevrat'a gore kendisine gonderilen nathan'a verdigi cevaplardan tam da boyle dusundugunu anlamak mumkun.

    tum bu sebeplerle tanakh’daki (tabi eski ahit’in tum hristiyanlarin kutsal kitabi holy bible'in bir parcasi oldugunu* da soylemek lazim. bizim incil diye bildigimiz kitap, bible'in kucucuk bir kismi* sadece. yukarida zikrettigim zebur da yine bible'in bi parcasi. yani bu bahsettigim kisimlarin tamamina hristiyanlar iman ediyorlar) bu akil almaz olayi bir peygambere yakistirabilen insanlarin din anlayisini cok problemli buluyorum.

    fakat bu sayede cok saygideger bir seye de sahit oldum. yahudilik ve hristiyanlik uzerine yaptigim keyfi okumalar sirasinda denk geldigim bu ilginc noktayi paylastigim bir arkadasim, wycliffe hall'de book of samuel uzerine doktora yapmis bir akademisyeni bana yonlendirdi. adamla oturup detaylarini konusacagiz bu meselenin. isin saygideger buldugum tarafi su; bu kisi incil'in ufacik bir kismi uzerine doktora yapmis. uzmanlasmak ne demek, insan boyle anliyor. ozellikle de dini ilimlerde bati'da gercekten science yapilmaya calisilirken bize magazincilik ve nakilcilik hakim. ben bugune dek yasin suresi uzerine doktora yapan biri duymadim. kur'an'in tamamindan asagisi kesmez bizim din alimlerimizi.

    yine bu konuda internette arastirma yaparken "prophet david" ve "davut peygamber" yazdigimda karsima cikan kaynaklar arasindaki dramatik seviyelerdeki ciddiyet ve doyuruculuk farkindan da bahsetmis olayim entry'yi bitirmeden. ingilizce kaynaklar bir okyanusken, turkce kaynaklarda bulabildigim birkac okunasi sey arasindan aklimda kalan tek bir kisim var, "hazreti ali, davut peygamber'e bu iftirayi atanlarin 10 defa degnekle dovulmesini emretti."

    ey musluman alemi neden boylesin?
  • israiloğullarına gönderilen peygamber.kendisine zebur isimli ilahi kitap indirilmiştir. yeryüzünde demirciliği ilk yapan, insanlığa öğreten insandır. efsanevi bir ses güzelliği vardır ki "davudi ses" kalıbıyla deyimlere bile girmiştir.hatta yine ses, nefesle alakalı bir saz olan ney'de üflenmesi hayli maharet isteyen bir türdür.
  • kur'ân-i kerim'de adi geçen israilogullari peygamberlerinden biri.

    yahuda kabilesinden isa (yasa)'nin sekizinci ogludur.

    insanoglu yoldan çikip da batakliga düstükçe, yüce allah, onlara peygamberler göndermistir. onlar bu peygamberler vasitasiyla uyarilmistir. israilogullarina da peygamberler gönderilmistir. onlar, umumiyetle bu peygamberlere isyan hatta ihanet etmislerdir.

    hz. musa'nin vefatindan sonra, yine israilogullari isyanin karanligina daldilar. azginlik yaparak hz. musa'nin allah'tan getirdigi akîdeyi terk etmeye basladilar. cenâb-i allah, onlarin üzerlerine baska bir kabîleyi musallat etti.

    hz. musa'nin vefatindan sonra israilogullarinin idaresi yusa'ya kaldi. israilogullarini çölden çikararak onlari dedelerinin ülkesine yerlestirdi. bu ülke, hz. yakub'un yasadigi ken'an bölgesi olup, israilogullari için mukaddes ülke sayilir.

    israilogullari hz. musa'nin vefatindan sonra filistin çevresine yerlesmis bulunan amâlika kabilesi ile karsi karsiya geldiler. israilogullari amâlika ile yaptiklari bir savastan maglup çiktilar. kendilerini toparlayarak yeniden bu düsman ile çarpismak istediler. yüce rabbimiz onlarin bu durumunu söylece anlatmaktadir: "israilogullarindan bir cemaat musa'dan sonra peygamberlerine: "bize bir hükümdar gönder ki, allah yolunda savasalim" dediler. peygamber. "size muharebe farz olunursa korkarim ki, savasmazsiniz" dedi. onlar: "-niçin allah yolunda savasmayalim? yurdumuzdan ve evlatlarimizin yanindan çikarildik" dediler. onlara farz kilindiginda, birazi müstesna olmak üzere, savastan yüz çevirdiler. " (el-bakara, 2/246)

    "peygamberleri onlara: allah, teâlâ size hükümdar olarak gönderdi dediginde, onlar: o, bize nasil hükümdar olur? biz hükümdarliga ondan daha layikiz. onun mali da çok degildir. dediler. peygamber. "allah onu, sizin üzerinize namaz kildi. ona ilimde ve cisimde fazlalik (üstünlük) verdi. allah, mülkü diledigine verir. " (el-bakara, 2/247).

    israilogullari tarafindan kutsal kabul edilen bir sandik vardi. kur'ân-i kerim'de bu sandiga "tâbût"* adi verilmektedir. amâlikalilarla yapilan savas sonucunda bu sandik câlût (golyat)'in eline geçmisti. israilogullari bunun acisini duyuyorlar, fakat tâlût'un da hükümdarligina itiraz etmekten geri kalmiyorlardi.

    "peygamberleri onlara söyle dedi: onun hükümdarligina alamet; size, içinde rabbiniz tarafindan sekînet ve musa ailesi ile harun ailesinin mirasi bulunan tâbût'u meleklerin yüklenip getirmesidir. eger siz iman edenlerdenseniz, bunda sizin için ibret ve mûcize vardir. " (el-bakara, 2/248). tâbût'un israilogullarinin eline geçmesi onlari yüreklendirdi. yeniden toparlanarak amâlika kabilesi üzerine yürüdüler. tâlût, israilogullarina ögütte bulundu. onlara söylece seslendi: "allahu teâlâ sizi bir nehir ile imtihan ediyor. o nehirden içen benden degildir. ondan eli ile ancak bir avuç içen bendendir" dedi. onlarin pek azi müstesna, digerleri içti. tâlût ile iman edenler nehri geçtiklerinde: bugün câlût ve askerlerine karsi duracak takat bizde yoktur dediler. allah'a kavusacaklarini bilenler. nice az bir topluluk vardir ki, allah'in izni ile daha çok olana galip gelmistir. allah, sabredenlerle beraberdir. ' dediler. " (el-bakara, 2/249)

    amâlika ordularinin basinda câlût (golyat) bulunuyordu. câlüt'un ordusuyla karsi karsiya gelen mümin kitle söyle dua etti: "ya râb, üzerinize sabir ve sebat ihsan eyle, ayaklarimizi sabit kil ve kâfir kavme karsi bize yardim et. " (el-bakara, 2/250)

    tâlût'un ordusunda dâvûd (a.s.) bulunuyordu. dâvûd (a.s.), hz. yakub'un neslinden idi. israilogullarindan olan dâvûd, daha küçük yasta bir delikanli iken, hak davanin amansiz düsmani, zorba ve güçlü ordulara sahip olan câlût ile yaptigi mücadeleyi kazanmis ve bu savasta câlût'u sapan tasiyla öldürmüstü. bu olayda allah'a tevekkül eden müminlerin zalimleri nasil yendigi gösterilmektedir.

    câlût, zalim zengin ve korkunç bir hükümdardi. onun açikça belli olan büyük üstünlügü vardi. fakat allahu teâlâ, o zaman islerin yalniz zahiriyle meydana gelmeyip, gerçek anlamiyla vukû buldugunu göstermek istedi. islerin hakikatini sadece o bilir. her seyin ölçüsü yalniz o'nun elindedir. aslinda insanlara güçlü görünenin zayif, zayif görünenin de allah'in yardimiyla güçlü oldugu ölçüsü allahu teâlâ'ya aittir. insanlar ise vazifelerini yerine getirmek, allah'u teâlâ' ya verdikleri ahitlerini ifa etmekle yükümlüdürler. bundan sonra allah'in istedigi seyler istedigi sekilde olur. insanlara, kendilerini korkutan zâlimlerin zayif, çok zayif olduklarini, allah onlarin ölmesini istedigi zaman küçücük delikanlilarin bile maglup edebilecegini göstermek için bu zalim diktatörün ölümünü, daha genç bir bir delikanli iken hz. dâvûd'un eline verdi. burada allah'u teâlâ'nin tahakkukunu istedigi gizli baska hikmetler de vardi. allah, tâlût'dan sonra mülkü hz. dâvûd'un almasini ve onun yerine oglu süleyman (a.s.)'i varis kilmayi istedi. bu sebeple hz. dâvûd (a.s.)'in gücü, câlût'u öldürmesiyle gösterilmis oluyordu.

    "allah'in izniyle, onlari hemen hezimete ugrattilar. dâvûd da câlût'u öldürdü. allah ona mülk ve hikmet verdi. dilemekte oldugu seylerden de ona ögretti." (el-bakara, 2/251).

    câlût'un öldürülmesiyle amâlikalilar bozguna ugradilar, darmadagin oldular. bu olaydan sonra halk, hz. dâvûd (a.s.)'a daha çok sevgi ve saygi göstermeye basladi.

    tâlût'un ölümünden sonra yerine dâvûd (a.s.) geçti. ona hem yönetim, hem peygamberlik verildi; "...dâvûd'a daglari ve kuslari boyun egdirdik. onunla beraber tesbih ediyorlardi. biz (bunlari) yapariz." "ona, sizi savasin siddetinden korumak için zirh yapmayi ögretmistik. ama siz, sükrediyor musunuz ki?" (el-enbiya, 21/78, 80)

    "andolsun dâvûd'a tarafimizdan bir üstünlük verdik. ey daglar, onunla beraber tesbih edin ve ey kuslar (siz de). ve ona demiri yumusattik.", "genis zirhlar yap, dokumasini ölçülü yap ve (hepiniz) iyi isler yapin. çünkü ben, yaptiklarinizi görmekteyim. diye vahyettik." (sebe, 34/10-11). hz. dâvûd (a.s.) hakkinda kur'ân-i kerim'den gelen rivâyetler; dâvûd'un çok güzel bir sesi oldugunu, kendisine verilen zebur'u okumaya baslayinca, daglarin ve kuslarin onu dinlemek üzere etrafinda toplandiklarini bildirmektedir. zebur dört büyük semâvî kitaptan birisi olup, yüzelli sûreden ibarettir. bu kitap, ser'î hükümleri tasimadigi için hz. dâvûd, hz. musa'nin serîati ile hükmetmistir.

    yahudi kaynaklarinda hz. dâvûd'un, mizmar denen bir musiki âleti çaldigi kayitlidir. kur'ân'da da: "(her taraftan) gelen kuslar da ona icabet ederler, hepsi onun nagmesine katilirlardi ", "onun mülkünü kuvvetlendirmistik. kendisine hikmet ve açik konusma, güzel konusma vermistik. " (sad, 38/19-20) buyuran allah, ayni sûrenin 21. âyetinde, hz. dâvûd (a.s.) zamaninda olan bir hâdiseyi de, hz. muhammed (s.a.s.)'e söyle haber vermistir: "dâvûd'un yanina gelmislerdi de, onlardan korkmustu. korkma dediler, biz, iki davaciyiz. birimiz ötekinin hakkina saldirdi. simdi sen aramizda hak ile hükmet. zulmetme. bizi yolun ortasina (adalete) götür. " (sad, 38/22)

    kur'ân'da anlatildigina göre bunlar iki kardestiler. birisinin doksandokuz koyunu, ötekinin bir tek koyunu vardi. böyle iken doksandokuz koyunu olan öteki kardesinin tek koyununu ister, aralarinda tartisma çikar. tek koyunu olani bu tartismayi kaybeder. hz. dâvûd (a.s.)'a müracaat ederler. o, davaci olanlardan birini dinler, ötekini dinlemeden hükmünü verir. bunu da allah'u teâlâ'nin kendisini imtihani sanir. ancak bu yaptigi hareket sebebiyle allah'dan magfiret dileyip secdeye kapanir, tövbe eder. allah, onu affettigini bildirir ve ona su vahyi indirir: "ey dâvud, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptik. insanlar arasinda adaletle hükmet, keyfine uyma. sonra seni allah yolundan saptirir. allah'in yolundan sapanlara, allah'in hesap gününü unuttuklarindan dolayi, çetin bir azap vardir. " (sad, 38/26)

    israilogullari, hz. dâvûd zamaninda en parlak dönemlerini yasamislardir. dâvûd (a.s.) kudüs'ü fethetmis, kendisine baskent yapmisti.

    hz. dâvûd, hem hükümdar, hem peygamberdi. bir nimet olarak bu iki özellik ona verilmisti. o, israilogullarini kirk yil yönetti ve rabbine kavustu. hz. dâvud (a.s.)'in yerine oglu hz. süleyman (a.s.) geçti ve ona da peygamberlik geldi. hz. dâvûd, bir gün oruç tutar, bir gün yerdi.

    abdullah b. amr'dan rivâyetle, abdullah, her gün gündüzleri oruç tutar, geceleri de (nâfile) namaz kilardi. onun bu durumu rasûlullah'a bildirildiginde hz. peygamber onu çagirdi ve söyle buyurdu: "bir gün oruç tut, bir gün iftar et. iste bu dâvûd (a.s.)'in orucudur."

    bir baska rivayette ise, rasûlullah (s.a.s.) söyle buyurmustur: "allah'u teâlâ ya en sevimli oruç, dâvûd (a.s.)'in orucudur. o, bir gün oruç tutar, bir gün iftar ederdi. allah'a en sevimli namaz da dâvûd namazi idi. o, her gecenin yarisinda uyur. üçte birinde (nafile) namaz kilardi. altida birinde de yine uyurdu." (müslim, siyam, 183; nesâî, siyam, 69).

    kaynak : www enfal de
  • oyun kartlarındaki maça serisi, kral davut'u simgelemektedir.
  • calut'u öldürdüğü kılıcı, topkapı sarayı'nın mukaddes emanetler bölümünde görülebilir. son derece kaliteli bir çelikten yapılan kılıcın üzerinde davud aleyhisselâm’ın calut’un kafasını kesmesi ve yusuf aleyhisselâm’ın taht üzerine oturması resmedilmiştir. yavuz'un 1516-17 memluklar üzerine yaptığı seferle saraya gelen kılıc, saraya misafir olduktan yaklasık 150 yıl sonra ii. mustafa zamanında farkedilmis. hz. davut ve daha sonra hz. isa’nın eline geçen kılıç, sonunda mısır memlukları’na kalmıştı. kılıç’ın keşfi allah’ın işi, sultan mustafa’nın büyük şeyler başaracağına işaret eden ilahi takdirin belirtisi olarak kabul edildi. padişah bundan böyle bu kılıcı bir tılsım olarak seferlerde takınmaya yemin etti.
  • kaynağı neresi belli olmayan sözde incillere göre talut'a tekme atıp tahtından indiren, uriya'yı bertaraf edip karısına göz diken, hırs ve şehvet sahibi, hak hukuk tanımaz biri olarak gösterilmeye çalışılan, hakikatte kendisine kitap gönderilen bir peygamber!
  • cinsel gücü ve inlere cinlere hayvanlara da hakim olmasıyla ünlü olan peygamber süleymanının güzel sesli olduğu söylenen (bkz: davudi) ve yine * hükümdar-peygamber olan babası.
hesabın var mı? giriş yap