• bir röportajında şunları anlatarak beni koparmıştır.

    * bugüne kadar çok kere evlendim. artık sayı vermiyorum. benim zamanımda öyle gel beraber yaşayalım yoktu ki! şimdi birini görüp "nasılsın" dediğimde, "taşındım, ben ahmet'te kalıyorum" diyor. ben ahmet'te kalamıyordum! kalmam için evlenmem gerekiyordu. tepemizde anamız, teyzemiz... ben bu işi belediyeye haber vermeden yapamıyorum. belediye başkanımız tüm ilişkilerimi bilsin istiyorum!

    * bir gün barda oturuyoruz. yakışıklıca bir genç var yanımda. sürekli sigaramı yakıyor. benim de ilgilenmeye niyetim yok. sıkıldım. turgut da bunu fark etti. birdenbire "evladım bakar mısınız!" dedi adama. "hanımefendiyle evlilik düşünüyor musunuz?" dedi. adam, tabii ki hayır" deyince, turgut "o zaman niye ikide bir sigarasını yakıp bir şeyler yapıyorsunuz? bu hanım belediyeye haber vermeden o işi yapmaz!" dedi. ondan sonra bu böyle kaldı. ondan ödünç aldım bu lafı yani...
  • 68 rüzgârları, türkiye'de biraz da hümeyra'nın sesiyle esmişti; "kördüğüm", "ölüm", "sessiz gemi" gibi hitler, 70'lerin en karakterli yorumcularından birini hazırlamıştı.

    müzikal yolculukta çok fazla yol alamadı. belirli bir yıldan sonra bıraktı, tiyatroya ağırlık verdi. o da gönlünde yatan aslandı zaten. en iyi şekilde yapması gerektiğini hissediyordu. tiyatroya başladığında da çok aşağılandığını söyler. “şarkıcı bir kız geldi de tiyatro yapacak” diye sesler yükselir. kendini ispat etmesi gerekiyordu. bir de arabesk furyası başlamıştı o devirlerde. bununla savaşamadığı için tiyatroya yöneldi. tesadüfler onu daha çok tiyatroda yakaladı desek daha doğru olur. aslında ilk tesadüf, ortaya çıkışıydı: bir derdi varmış ki, gitarı eline alıp bir şeyler söylemişti. bunu tiyatroya kanalize etmeye çalıştı. “acaba bedenimle de bir şeyler anlatabilir miyim” gibi bir çabaya girdi. müzik tiyatroda da kendisine çok yardımcı oldu. sanatların hepsini bir arada yapmadı aslında, biri diğerini getirdi. müzik yine de ilk sevgilisiydi, hep de öyle kaldığını söyledi. müzikle bulmuştu yolunu. “oyunculuğu biraz başarabiliyorsam, bunu müziğe borçluyum” der zaten. çünkü tiyatroda iç ritm denen şeyi tutturamazsan, ne komedide ne dramda başarılı olursun. bu bir sayı ve müzik işidir. aslında müzik ekmek parasıydı, müziğinden hiç ödün vermedi. selim ileri'nin bir lafı vardır, “hümeyra hiçbir zaman şarkılarına ihanet etmedi” diye. gerçekten öyledir.

    70'lerin sonunda yirmiye yakın plağı çıkmıştı. “olmasa”, “ölüm”, “ceylan” gibi, başta aşık veysel olmak üzere halk ozanlarının şiirlerini bestelediği ve zaman zaman caz denemelerinin olduğu şarkılara, daha sonraları güncel şarkı yazarlarının katılımıyla dönemin popüler düzenlemelerine yaklaşan başka şarkılar eklenmişti. o zamanlar 45'lik plağın a kısmı patronun, b kısmı biz sanatçıların tercihine göre oluyordu. başka türlü plak yapmaya yanaşmıyordu yapımcılar. mesela “do do do do si re re" adlı plağın b kısmında “sevdim seni”yi yorumlamıştı. sonraki yıllarda “b kısmı” diye bir uzunçalar yapmak istemişti, sadece kendisinin seçtiği diğer şarkılardan oluşan... ama hem müzikte, hem sanatın hiçbir dalında böyle bir lüksü olmadı.

    70'lerde bir ara ergin bener'le kurduğu yonca plak'tan kendi plakları dışında o dönem oldukça başarılı olan başka sanatçıların plakları da çıkmıştı, tanju okan'ın “hasret”i gibi. yapımcılığın da kendisine uygun olduğunu düşünüyordu o zamanlar. o devirde fikret kızılok, esin afşar ve diğerleriyle iç içeydi. gece gündüz görüşürlerdi. dünya meseleleriyle iç içeydiler, politizeydiler bir şekilde. yani hükümette ne oluyor, türkiye'de ne oluyor; endişeleri vardı, paylaşırlardı birbirleriyle. onun içinden müzik çıkardı.

    1972 yılında bora ayanoğlu'nun yazdığı ve yıllar sonra zuhal olcay'ın yeniden yorumladığı “adım kadın” adlı şarkıyı da ilk olarak hümeyra seslendirmişti. kadının türk toplumundaki yerini vurgulayan, kadın olmanın sorunlarını işleyen belki de ilk özgün şarkıydı. o zamanlar kadınlar çıkıp böyle şarkılar söylemiyordu.

    aşık veysel'den tâlibi'ye, yahya kemal'den yıldırım türker'e, ahmet haşim'den selim ileri'ye birçok ozan ve şairin şiirlerini besteledi ve yorumladı. edebiyatçılarla, sanatçılarla yakınlığı, dostlukları aslında çocukluğuna, annesi malike hanım'a uzanır. nâzım hikmet, sabahattin eyüboğlu ve diğer birçok şair ve edebiyatçı evlerine gidip gelirlerdi. hümeyra çocukken amca, enişte derdi onlara. kendisinin başka şeylere özenmesi mümkün değildi zaten. bu şiirlerle, nâzım'ın şiirleriyle, rakı sohbetleriyle büyüdü. hatta aşık veysel'i bile davet ettiler annesinin evine. onun yanında gitar çalmasını istediklerini ama heyecandan tutulup çalamadığını söyler. tüm bu insanlar da çok desteklediler kendisini, ama orada bir şey vardı ki, iyi ki de yapmamışım diyordu: "bir kesimin şarkıcısı olma tehlikesi…”

    hümeyra bu kadar politik almak taraftarı değildi. sadece kendi içindeki şarkıları söylemek istiyordu. bu da o anda ne yaşıyorsa, sevdasından, hüznünden kaynaşma isteğinden doğuyordu. eğer o tarafa katılsaydı, mesela zülfü livaneli gibi olsaydı, çok farklı şeyler yaşayabilirdi. belki büyük paralar da kazanırdı. bir şeyin öncülüğünü yapardı. onu da yapmadı, reddetti. çünkü yüzde yüz inanmadığı bir davaya giremeyeceğini söylerdi. yahya kemal beyatlı'nın “sessiz gemi'sini yaptığında aziz nesin bir laf söyledi kendisine: “kızım, bir karar ver artık, hangi saftasın'' diye. şairin sağcısı, solcusu olmaz dedi hümeyra. ona göre şair şairdi. şiirin güzeli güzeldi.

    yirmiyi aşkın 45'lik ve altı albüm yayınladıktan sonra “şarkı söylemeyi çok sevmiyorum” şeklinde bir açıklama yapmıştı. aslında şarkı söylemeyi bir tek stüdyoda seviyordu. önüne geçemediği bir sahne korkusu vardı. yıllar sonra bir teklif geldi kendisine. '70'ler, '80'ler şeklinde konsept bir açık hava konserleri serisinde fatih erkoç sessiz gemi'yi söyleyecek senfoniyle, hümeyra da o bitirince birdenbire çıkıp, kördüğüm'ü söyleyip seyirciye sürpriz yapacaktı. tek şarkıya tamam dese de, ölüp bitti sahnede. mikrofonu verdiler, konserden önce bir prova alabildi senfoniden. “o kadar güzel çalıyorlardı ki, unuttum söylemeyi, durdum onları dinlemeye başladım” der prova için. kemancılar ve tüm senfoni gülmeye başladı. sonra akşam oldu, sahneye girmek için bekliyordu. fatih erkoç, “sessiz gemi”yi söyleyecek, bitirecek, “şimdi 'kördüğüm' söylemeden olmaz” diyecekti ve gitar girecekti şarkının ilk notalarına. orada herkes fatih erkoç söyleyecek zannederken, sürpriz olarak hümeyra çıkıp söyleyecekti şarkıyı. ama kendisi çıkmadan önce sesi duyulacaktı. dizleri titriyordu sahne arkasında. müthiş bir konsantrasyonla mezür sayarken “öyle güzel ki elim..." diye başladı şarkıya. o anda güm diye bir gürültü koptu, bomba falan patladı sandı. “abla korkma, alkışlıyorlar” diye arkadaki sahne görevlisinin kendisini sahneye ittiğini söyler hümeyra. oysa kendisi danteller içindeydi, süslenmişti; çok zarif bir şekilde girmek istiyordu sahneye. arkadan itilince paldır küldür girdi. orada çok etkilenmişti, çok güzel bir reaksiyon aldı seyirciden… kendine de sordu aslında: “sahne korkum varsa, niye yıllarca çıktım sahneye? niye hiç inmedim tiyatro sahnesinden?” günde iki oyun, yılda iki ayrı piyes. onda da vardı sahne korkusu. ama müzik deyince hâlâ bir başka oluyordu o korku.

    şarkıları bir “hikâye anlatıcısı” edasıyla yorumluyordu. anlaşılmadığını düşünüyordu. “tutkulardan lntihar”ı 1990 yılında yaptığında rap tarzında olan bu şarkı o zaman hiç ses getirmedi. “ne yapıyor bu kadın” gibilerinden tamamen sırt çevirdiler. sonra rap alıp yürüyünce bazı şeyleri çok erken yaptığını düşündü. zamanlama yanlıştı, zamanını tutturamadığını düşündü.

    “tutkulardan intihar” albümünde türküler de söyledi. herkesin bildiği “caney”i modern bir yorumla ilk seslendiren kişiydi. “korkirem” için de aynı durum geçerliydi.

    1997 tarihli “beyhude” albümündeki “olmaz” adlı şarkı, loreena mckennitt'ın “tango to evora”sının yeniden yorumuydu. talibi'ye ait bu sözleri 1972'de “yalan dünya” adıyla da seslendirmişti... o dönemde nilüfer de “tango to evora”nın “çok uzaklarda” isimli başka bir cover'ını yaptı ve hümeyra'nınkin aksine çok tutuldu. bir talihsizlik vardı sanki. hümeyra'nınki güme gitti. murathan mungan'ın sözlerini yazdığı şarkılardan oluşan “söz vermiş şarkılar”da yer alan “dönmek” yorumu diğer yorumlar içinde oldukça sivrildi, çok iyi tepkiler aldı. hayatta yaşanabilecek en büyük acılardan biri olan evlat kaybını da yaşadı maalesef. 47 yaşındaki oğlu geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.

    gençlerin kendisini yayınlandığı zamanlarda çok izlenen “avrupa yakası” nedeniyle tanımalarına “acıklılığa bakar mısın, bu yaşımda yeniden keşfedildim, başıma gelene bak” şeklinde tepki vermişti. 70'ler konserine konuk olarak katıldığında, bir kızın şöyle dediğini duymuş: “ay, ifo teyze şarkı da mı söylüyor?” durum buydu yani. “aşk-ı memnu” televizyonda dizi olarak yayınlanırken bazı gençlerin kitapçı raflarında şaşkınlık içinde “aşk-ı memnu'nun kitabı çıkmış” tepkisi vermesi gibi.
  • kördüğüm adlı şarkıyı o kadar güzel seslendirmiştir ki sırf bu yüzden ;
    kendisine tüm toplu taşıma araçları ücretsiz yapılmalı , bütün cam kenarı koltuklar onun için ayrılmalı , menünün yanında ücret farkı olmaksızın büyük boy patates ve içecek verilmeli , telefon operatörleri tarafından her ay limit aşımsız internet tanımlanmalı , sözlükte on entry girip çaylak sırası beklemeden direkt olarak yazar yapılmalı,yurdun her bölgesinde kutlanmak ve ona şükranlarımızı sunmak üzere , senenin bir günü hümeyra günü ilan edilmeli...*
  • ''hümeyra / oyuncu: kadın ne yapacağını bilir, kendi kararını kendi verir. muhafazakarlar benim kanımca kadın karşıtı insanlar. döllenmeden dokuz aya kadar fetüsle kafayı bozmuşlar. amerikalı aktör george carlin’in bir lafı var, nedense hep doğmamışın peşindeler. yaşayan bebekler istiyorlar ki ölü askerlere çevirebilsinler.''

    http://t24.com.tr/haber/yazarlar/205210
  • cocukken edinilen izlenimler hep daha kalici olur derler ya, sanirim bu dogru. ona ilk kez kirik bir ask hikayesi'nde asik oldum. cocuk gozlerimde bir farklilikti, etrafimdaki kimseye benzemiyordu. kucuk bir kasabada gecen bu omer kavur filminde, kadir inanir'la yarim yamalak yasanan bir askin kadin kahramaniydi. bu kadar mesafeli durup, askini hissettirdigi icin, asaleti icin, beyaz giysileri icinde savrulan kizila kacmis saclari icin vuruldum biraz da. huznu tasiyisi alisilmadikti.

    sonra mine filminde turkan soray 'in arkadasiydi. burada yasak bir askin sahidi, yine toplumun genel ikiyuzlu alisilmis yargilarina boyun egmeyen bir kadindi ve bu yan rolde, hem de turkan soray'in yaninda parildiyordu.
    sonra sarkilarini kesfettim...yasim icabi ilk farkinda oldugum albumu tutkulardan intihar oldu. bu album humeyra'nin diger albumleri gibi sinirli sayida sevenine ulassa da, icinde yer alan birbirinden guzel sarkilarla ('tutkulardan intihar', buyu gibi, hic oldu mu, unuttum, caney (ki sonradan cok populer olmus bu turkuyu halka ilk duyuran kisilerdendir humeyra)) parliyordu album. sonra fark ettim ki, humeyra 70'lerde turk popunun en onemli ve en cok satan kadin sarkici ve bestecisiymis. sessiz gemi, guzelligin bes para etmez, yas otuz bes gibi sarkilarla hem unlu sairlerin siirlerini bestelemis, hem de bunlari zamanin ilerisinde duzenlemeler ve anlayisla halka sunmus.bundan sonra gelen benim sarkilarim ve özellikle yillar sonra albumleri (ki bu albumleri de piyasada yoktur ve yillar sonra'nin icinde yer alan ayni adli sarki(sezen aksu soyluyor'da sezen aksu yorumu vardir) olmak uzere bir cok guzel sarkiyi icermektedir. ve sonra yukarida bahsettigim 'tutkulardan intihar' 1990 yilinda gelir.
    bu surecte humeyra bir cok tiyatro oyununda ve televizyon dizisinda oynar. (genelde ferhan sensoy'la birlikte calisir). benim hayranligim muzisyenligini de kesfettikten sonra artmisken kendisine, tum hayranlari gibi ben de onu, hem sarkici, hem besteci, hem de oyuncu olarak daha butunluklu algilamaya baslarim.

    bu kadarla bitmez bu oyku tabii ki...artik ilk genclik bitmistir. kucuk bir sehirden, istanbul'a gelip, bu karmasada ayakta durmaya calisan bu ben, tam da buyudugunu hissetmeye baslarken beyhude albumunu cikarir humeyra. daha once zuhal olcay'in olaganustu kucuk bir oyku bu albumune de imza atmis olan vedat sakman ve mehmet teoman agirlikli olmak uzere yine kendi bestelerine de yer verir humeyra. belki diskografisinin en tamam gorunen albumu, onun muzisyenlikteki olgunluk cagini da yansitir. ben buyudugumu fark ederek zaten hayatimin en agir huznunu yasarken, bu album tuz biber olur yareye.

    son yillarda ada muzik'ten cikan humeyra toplamasi ile hasretim biraz diner gibi oluyor. bu albumde adi gecen albumlerde yer alan en guzel sarkilar birarda sunuluyor dinleyicilere.
    ve ben ogreniyorum ki humeyra aslinda grafik sanatcisi ve resim de yapiyor. eski plaklarinin kapaklarini da hep kendisi cizmis. (sezen aksu'nun sarki soylemek lazim albumunun kartonetindeki kirmizi sezen aksu resmi de humeyra'ya ait). bir donem sezen aksu humeyra'yla bir kaset hazirligi icinde diye duyup, heyecanlaniyoruz;arkasi gelmiyor. son gunlerde murathan mungan'in 'soz vermis sarkilar'daki donmek yorumu ne zaman bir album yapar acaba diye meraklandiriyor beni.

    son yillarda televizyon dizilerindeki basarisini gorup sasiranlara uzuluyorum, onu yeni kesfettikleri icin. su fani dunyada, bu kadar cok seyi yapip, bu kadar mesafeli ve guzel bir yerden bizi selamlayan bir kadina daha cocuk yasta gonlumu kaptirdigim icin kendime de pay cikariyorum. soylenecek o kadar cok soz var ki...onun guzel sesinden duymaya alistigimiz bir sarkisindan bir kac cumle soyle der:

    'dunya yalan dunyadir
    ustu alti riyadir
    ozu asli hayatin
    aska olan yolundur' (beyhude...)

    aska olan yollarin hepsinde bir kac iz birakmis olan, yasadigim duydugum her kirik ask hikayesinde o kahverengi sonbahar filmindeki yuzu aklima gelen, dunyada duyabilecegim en guzel sese ve guluse sahip, ressam, soz yazari, besteci ve oyuncu.

    edit:ben universite yillarinda okul dergimize roportaj yapmak icin onu ariyorum, bir amerikaliyla evlendigini, onun yanina amerika'ya gitmek uzere oldugunu soyluyor. icimden nereden cikti simdi bu amerikali diyorum...allahtan geri geliyor. sonra cihangir'de besinci kat'ta karsilasiyoruz ben mahcup mahcup yere bakiyorum, ne yapacagimi bilemeden...o ise nereden bilsin yanimdan gecip gidiyor:)bu entry asla yapamadigim o roportajin anisina ve ona olan sevgime binaen humeyra'ya adanmistir.
  • kendime bütün şarkılarından oluşan ve şarkıları tempolarına göre azalan biçimde sıraladığım bir playlist yaptım. haftada bir akşam evi karartıp bir de şiir kitabı seçip belki elimde bir kadeh şarapla, yanına bir iki çeşit peynirle, dinleyip kendime zihin rahatlatma seansı yapıyorum. hüzünlü şarkılar çoğunlukta ama sesi ve şarkılarının aranjesi zihnimi dinlendiriyor, bütün haftanın yükünü alıyor. elbette içimi biraz burkuyor ama olsun. bunu paylaştığım bir iki arkadaşım da beni sahte elitlikle, özentilikle falan suçladı ve ruhun daralmıyor mu gibi sığ sorular sordu. yahu arkadaşım bana iyi geliyor işte, kendime ayırdığım zamanın bir kısmını bu şekilde geçirmek beni deşarj ediyor; sen nasıl ki haftada bir veya birkaç kez halı saha yapıyor ya da anıra anıra söverek maç izleyerek deşarj oluyorsan ben de senden farklı olarak sessiz sakin kendi halimde insanca takılarak, kimseye gürültü rahatsızlığı vermeden enerji depoluyorum. hayattaki tek mana kendi keşfettikleriniz değil.

    teşekkürler hümeyra.

    edit: arkadaşlar çok fazla yeşillendirdiniz playlist linki için ama online bir platform kullanmıyorum. bir fırsat bulduğumda buraya sıralı şekilde yazabilirim ama şimdilik özür dilerim herkese tek tek cevap veremiyorum.
  • aslında hiç de kendini saklamayan kadın. o hep ordaydı.. plakları, şarkıları.. ta ki hazır yemeyi seven bizlere televizyon onu ne zaman sundu, biz onu o zaman keşfettik..

    vakti zamaniyle fikret hakan'la evli olduklarında başından geçen hadise gerçekten çok üzücüdür. bir dost toplantısında kütüphanede başka bir erkekle kitaplara bakarken onlar gören fikret hakan, kıskançlık krizine tutularak hümeyra'nın suratının orta yerine okkalı bir yumruk vurur ve onu orada öylece bırakır. hümeyra'nın burnu kırılmıştır. kanlar içerisinde yatarken zar zor telefona ulaşır ve öztürk serengil'i arar. serengil geldiğinde onu kanlar içinde baygın bulur ve hastaneye yetiştirir... gerçekten de üzücüdür. fikret hakan'dan nefret etme sebebimdir..
  • gülse birsel'in ''ben eleştirilebilirim, amerikanyalarda yetiştim çoğu şeyi aştım '' havalarının ardından kadrodan çıkarılan bir başka oyuncudur. gülse bunu hep yapıyor. gerçekten çok rahat gibi görünüp aslında kontrol manyağı olduğunu ve müthiş kin tuttuğunu düşünüyorum.
  • avrupa yakası'nın bu akşamki bölümünde kızı aslı'ya yemek tarifini neden vermediğini anlatırken dizinin o ana kadarki en başarılı oyunculuk performansını gösteren süper yetenekli oyuncu&şarkıcı.
  • anne beni neden gec dogurdun? kacirdigim o kadar güzellik var ki... ya da ucundan yetismeye calistigim.
    bogazimda koca bir dügümle izledigim kirik bir ask hikayesiyle vuruldum bu hanimefendiye. daha sortlu, dizleri yara bere icinde cocuktum. kizlar düsmanim, bisikletim ve kan kardesim "kubilik" hayatimin en önemli sahsiyetleriydi.
    neler döndügünü pek cakmasam da taaa o zamanlardan anlamisim hanimefendinin farkliligini.
    hanimefendiden baska bir ünvan bulamiyorum bu kadini nitelemek icin. asalet sonradan etiket gibi yapistirilamiyor insanin üstüne, ne kadar zorlarsan zorla, geciyor yapiskani bir zaman sonra..
    simdi ben yirmili yaslarin sonlarina gelirken, bilmem o kac yasinda?
    arada gec kalinmis bir kusak, suclusu ne o ne ben...
hesabın var mı? giriş yap