• on yüs milyon baloncuk yıldır, ayrılık şarkım. bunu dinliyorsam eğer, vakit geldi demektir. her yolu denedim, olduramadım demektir. onu sevsem de kendimi daha çok sevdiğimi hatırlamam lazım demektir.

    söylenecek söz yok
    gidiyorum ben
    hoşçakal...

    hiç anlamazlar: durduk yere nerden çıktı şimdi bu? ekstra ne oldu ki?

    pek çok erkeğin hala anlayamadığı şey bu: kadınlar ilişkiyi ilişkideyken terk ederler. son ana kadar bekleyerek, göz bebeğinizin içine bakarak... bi hamle... bi tanecik... beklerler ki sımsıkı sarılsın erkek, toplasın kırdıklarını, onarsın bozduklarını...

    geçti desin, hepsi geçti.
    anladım kalbinin yarasını, öperiz geçer belki.

    özgür kadın, özgürlüğü için çığlıklar atmaz. sınır koyar, kendini çeker, ve kurulmuş bağlar içinde bile kendi özgür alanını yaratır.

    çoğu erkek ise "özgürlüğüm" diye delirip tüm bağlardan kaçarken, zamanla kadına, sıcaklığına bağımlı hale gelir. garanti sayar. konforla yayılır kadının kalbine.

    kadın taşır, taşır, taşır... alamadığı her şeyin soğuğunda, kendine ve umuduna sarılıp yine taşır.

    sonra aynada kendini görür: kamburu çıkmış bir dilenci. kendini sevmeyi bırakmış bir memnun edici...

    neye üzüleceğini şaşırır: bir başkasını haddinden fazla alttan aldığına mı kendine ne kadar az kıymet verdiğine mi...

    aynı hikayeyi kaçıncı kez yaşadığımı bilmiyorum. dersimi alamadığım için başa sarıyorum.

    bir gün ebeveyn olduğunuzda, yalvarırım, çocuklarınızı koşulsuz sevin. güvenli bağlanmayı yaşasınlar, layık görsünler kendilerini en iyiye, en güzele... rahatça alıp verebilsinler sevgiyi, güveni, şefkati... yoksa 40'a merdiven dayadığında bile, o küçük kızın alamadığı her şeye avuç açarken buluyor insan kendini.

    mühim değil. çabalayıp yeniden inşa edilir her şey; ederim. sadece öteki türlüsü daha kolay :)

    velhasıl... önce kendinizi sevin, çocuklarınıza da önce kendilerini sevmeyi öğretin.

    ben bir kısrak gibi gelmişim dünyaya
    şahlanıp gitmek içimde var

    hoşçakal...
  • kabullenişin ve ayrılıp yoluna gitmenin yorgunluğunu nahoş bir gürültüyle saçmak yerine ağırbaşlı bir sitemle ifade eden emre aydın şarkısı. rock müziğin gürültülü üslubunu düşününce o tür içinde ne kadar nadide bir eser olduğu daha iyi anlaşılıyor. fondaki neyin vakur ve sakin varlığının etkisi belki de.

    sonu baştan yazılmış olanı hiç görmeyene karşı kelimelerin bitişini ne kadar güzel anlatıyor, unutmanın bazen en iyi deva olduğunu hatırlatıyor.

    "olacaklar sensiz olsun" derken restten ziyade sağlam bir tevekkülü çağrıştırması da neyin tesiriyle olsa gerek...

    yalnız, nispeten sakin havasına rağmen "tek isyanım imla kurallarına" dercesine albümde adının bitişik yazılmış olması ironik.
  • dus sokagi sakinleri'nin en ic acitici sarkisidir..

    zaman durdu
    bir gurbet olmusken ankara yuregimde
    ellerim tutuldu sanki dudaklarim kendime kilitlendi
    hoscakal sevgilim
    yuregim durdu
    ne de heyecanla carpardi
    sana dokunurken ellerim
    tenin beni orterken sevgiyle
    hoscakal sevgilim
    yasam durdu kapaniyor gozlerime dunya
    nerede mavi mutluluklar
    nerede sevdamiz ve yarin umutlarimiz
    hoscakal sevgilim
    zamanim doldu
    hep birseyler vermeye calistim sana
    bir omrumu yalnizca sevgi vererek gecirebilirdim
    ama sizin vermeye pek degil hic vaktiniz olmadi
    hoscakal sevgilim..
  • emre aydın'ın kağıt evler albümünün en vurucu şarkısı.

    söz-müzik : emre aydın
    parça süresi : 03.45

    sen hiç görmedin
    su vermeye benzedik
    plastik çiçeklere
    hiç görmedin

    sen hiç görmedin
    dans ettik durmadan
    kırık camlar üstünde

    sen öyle sana benzeyen her şey gibi
    erirken avuçlarımda
    ben unutuyorum

    hoşçakal
    olacaklar sensiz olsun
    daha durmam boşluklarında ben
    unutuyorum

    sen hiç görmedin
    baştan böyle yazılmış
    yok kimsesi kimsenin
    hiç kimsenin

    sen hiç görmedin
    sonu baştan yazılmış
    bitti kelimelerim.
  • powerturk tv'nin şarkı sözlerini alt yazı olarak verdiği bir klip programı var. hah işte biz onu, fiili karaoke olarak kullanıyoruz evde. sırayla çıkıp şarkıyı seslendiriyoruz, birbirimize puan veriyoruz filan. acayip bi şey. insan havaya giriyor. bu kötü sesimle ben bile yerimde duramıyorum, sıra bana gelsin diye. bu oyunlardan birinde, 6-7 yaşlarındaki yeğenim aleyna da var. bildiği şarkılarda onun söylemesine müsaade ediyoruz, bayılıyor. efendim, sıra bana geldiğinde emre aydın çıkıyor: (bkz: hoşçakal) şarkıyı severim ama tam bilmiyorum, alt yazı yardımıyla seslendirmeye başlıyorum. şarkıyı ilk kez bu kadar ciddiye aldığımdan mıdır nedir, feci şekilde etkileniyorum. çok güzel şarkı. sözler müzik klip şu bu kopuyorum evrenden. elveda ay elveda feza. bağıra bağıra söylüyorum. "sen... sana benzeyen her şey gibi erirken avuçlarımda... ben... unutuyorum." ciğerim sökülecek resmen. bana göz açıp kapayıncaya kadar gelen o süre, başta aleyna olmak üzere, ev halkına nerden baksan üç beş asır gibi gelmiş. öyle bakıyorlar bana. manasız, boş gözlerle. biz bu katliamdan nasıl oldu da sağ çıktık, onun şaşkınlığındalar. tabii oyun bu, kimse ses etmiyor. hatta şansıma cılız da olsa birkaç alkış duyuyorum. gel gör ki, aleyna daha fazla dayanamıyor ve olanca samimiyetiyle: "teyze, gerrrçekten iğğğrenç söyledin! o neydi öyle? bitti de kurtulduk. oh be!" diyor. sonraki birkaç dakika kendimi plastik çiçeklere su vermiş gibi hissediyorum. bir daha da oynamam arkadaş. olacaklar bensiz olsun. n'apim.
  • sen hiç görmedin
    su vermeye benzedik
    plastik çiçeklere
    hiç görmedin

    o çiçekler, inanmayacaksın ama , ardından soldular. ne çiçekler suladım yine de soldular. soldu, inandığımıza bulunan isim. kalbim solumdaydı mesela. sen vardın. sol elimdeydi hep elin. araba çarparsa önce bana çarpsın diye.
    görmedin.

    sen hiç görmedin
    dans ettik durmadan
    kırık camlar üstünde

    ayaklarının bastığı her yer vatanım. bayrağım mavi. gözlerin mavi. mavi yıldızlı. rüzgar olmamasına rağmen dalgalı saçların.
    ardından içimde camlar, can kırıkları.

    sen öyle sana benzeyen her şey gibi
    erirken avuçlarımda
    ben unutuyorum

    kar yağıyor dışarda , kar sana benziyor, yumuşak. hava yumuşak, ellerim sert, norveçli balıkçılar reklamına ne çok gülerdik.
    unutuyorum, kar siliyor hafızamı, temizlenmiyor geçmişim, yaşamak için unutuyorum, unuttum sanırım.
    kar siliyor ayak izlerini, ayaklarımda terlikler, ardından yollara düşüyorum.
    sen öyle sana benzeyen, sen kimseye benzemeyen.
    sen.

    hoşçakal
    olacaklar sensiz olsun
    daha durmam boşluklarında ben
    unutuyorum

    hoşçakal, hayatımdaki hoşlukların toplamı.
    hoşçakal, neşeli günler filmimin herhangi bir oyuncusu.
    hoşçakal, sömestr sevincim, karne hediyem,
    hoşçakal, ilk gençliğim, ailem.

    sen hiç görmedin
    baştan böyle yazılmış
    yok kimsesi kimsenin
    hiç kimsenin

    akrabalarım kayıp. bir piyango tuttursam diye geçiyor içimden, ortaya çıksa kayıp kardeşlerim.
    yok kimsesi , kimsenin. kimsesizim, sensizliğimden beri.

    sen hiç görmedin
    sonu baştan yazılmış
    bitti kelimelerim.

    bitti kelimelerim.
    içimde bir nokta, röntgende fark edilmiş.
    tümör sensizliğim.
  • kelimenin doğru yazımı budur: hoşçakal.

    zira söz konusu olan veda durumlarında kullanılan ayrı bir kelimedir. tıpkı "elveda" ya da "goodbye" ya da "welcome" gibi...

    eğer özellikle karşınızdaki kişinin hoşça bir şekilde kalmasına atıfta bulunuyorsanız "hoşça kal" yazarsınız. "hoşça vakit geçir", "hoşça davran" gibi...

    ama sadece veda etmekse amacınız, "hoşçakal" aradığınız kelimedir. ("hepten ayrı yazıp nüansı yemenin lüzumu yok" derdi dedem.)

    aynı şekilde: hoşgeldin, hoşbulduk, sağol...

    tdk öyle diyor diye bir şey doğru ya da yanlış değildir. tdk yanlışından elbet zamanla döner. siz mantığınızı takip edin.
  • siyah beyaz tuşlarında piyanomun
    seni çalıyorum şimdi
    çaldıkça çoğalıyorsun odada
    sen arttıkça ben kayboluyorum

    seni doğuruyorum geceye
    adını koyuyorum aya bakarak
    her şey sen oluyor her yer sen
    ben ölüyorum

    sesini duyuyorum rüyalarımda
    gözlerimi kamaştırıyor ışığın
    rüzgar sen gibi dokunuyor bana
    ben doğuyorum

    duymak istediklerimi söylemiyorsun hiç
    dokunmuyorsun bana
    sen gibi bir şimşek çakıyor
    tam kalbime düşüyor yıldırımı
    ben gidiyorum..

    (bkz: özdemir asaf)
  • seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum
    bulduğumu zannettiğimde
    kendimden ayrı düştüm
    bu garip bir veda olacak
    çünkü aslında hep içimdesin
    ne kadar uzağa gitsem de
    gittiğim her yerde benimlesin
    söylenecek söz yok
    gidiyorum ben
    hoşçakal, hoşçakal
    hoşçakal, hoşçakal
    ben bir kısrak gibi gelmişim dünyaya
    şahlanıp koşmak içimde var
    hoşçakal
    biraz su biraz yeşillik
    her yer benim evimdir
    taşırım dünyayı sırtımda
    her dil benim dilimdir
    ama söylenecek söz yok
    gidiyorum ben

    şebnem ferah 'ın mükemmel seslendirdiği parça dinledikçe dokunuyor , dokundukça kanatıyor.
  • bu garip bir veda olacak
    cünkü aslinda hep icimdesin
    ne kadar uzaga gitsem de
    gittigim her yerde benimlesin

    söylenecek söz yok
    gidiyorum ben

    hoscakal

    (bkz: şebnem ferah)
hesabın var mı? giriş yap