• sade, içten ve sıcak bir film. etraflarındaki hikaye anlatılan 3 ana karakterin filmin başında ve sonunda aynı doğrultuda gidiyor olmaları güzel. satıcının kendi kıskançlığından dolayı ailesini kaybetmesine rağmen yine aynı hataya düşmesi uğruna o kadar çaba sarfettiği pastayı bozması hayatın hepimizin başına gelen bir cilvesi.
  • bazı filmler vardır. bittiğinde bir an duraklar derin bir nefes alırsınız. ardından aynı detay ve kırıntılarla devam eder hayat. bu da öyle bir hikayedir. bu arada büyükbabanın 50 li yıllarda çölün ortasında açtığı bakkal dükkanının halk arasında ki adı 'türk'ün yeri' dir.
  • 87 dakikada akıp giden bir film. anlatımı alabildiğine duru, hal ve durumlar alabildiğine naif. hiçbir ajitasyona yer verilmeden anlatılmış insanlık halleri.
    oyuncuların seçimi de bir o kadar başarılı kanaatimce: filmin anlatımına uygun, karakteristik yüzler ve yumuşak bakışlar.
    fon müziğinde de filmin genel havasına uygun olarak, kulak tırmalamayan, daha ziyade beyni boşaltan ve dinlendiren gitar tınıları.
    belki bir başyapıt değil. ama zaten öyle bir kaygısı da yok.
  • seyredeni, patagonya'da uzun bir yolculuga cikaran ve karakterlerinin cogunun amator oyuncular tarafindan canlandirildigi ve bastan sona buruk bir gulumsemeyle izlenen film, dunyanin kucucuk oldugunu ve farkli cografyalarin insanlar uzerinde cok az degisiklik yarattigini, olsa olsa kucuk yerel renkler ekledigini farkettiriyor.
  • iddaisiz ve abartisiz olmasiyla beni cok rahatlatan film. zira o kadar cok iddiali filme maruz kaliyoruz ki bunlarin sinemanin tumunu olusturduklarini saniyoruz zaman zaman. ama degil, sanat bazen sanatcinin sadece gozlemleyerek olusturdugudur. sinemada da gecerli bu. yonetmen bazen sadece kamera olmak ister. hşcri yorum katmadan. bunu yapmsi carlos sorin. sadece vizorden bakmayi tercih etmis. efekt yok, teknoloji yok. sadece hayatin kendisi var. bu da filmi guzel yapmaya yetiyor.
  • 2002 san sebastian film festivalinde jüri özel ödülü almış bir carlos sorin filmi. bir iddası, medyatik kaygısı olmayan, ve izleyene keyif veren, çok güzel ilerleyen, sıcak bir filmdir. şehrin kargaşasından bezenler ya da kafayı bi uzaklaştırmak isteyenler için birebirdir. çünkü şu bir gerçek ben bu filmi izledim ve filmin benim alışık olduğum hayat akışıyla hiç bi alakası yok. o yüzden arada uzaklaşmak için izlenilesidir. adamı başka yerlere götürür.hikaye patagonyada geçer, güzel olan, filmde herkes samimidir ve gülümsemektedir. yolda gördüğü yaşlı amcayı arabasına alan ablamızdan tutun da, yine aynı amcayı karavanında misafir eden şantiye görevlisine, seyyar satıcı robert ından, maria ya ve onun arkadaşına kadar, birbirini tanıyan, tanımayan herkes hoş bir nezaket ve samimiyeti birbirlerine göstermektedir. bir yerden sonra şirinler çizgifilmi izliyomuşsunuz hissiyatına kapılabilirsiniz, bana olmadı gerçi ama düşününce olabilir bu yani. filmin müzikleri nicolas sorin tarafından yapılmış olup, müziklerin sahnelere ve filmin bütününe uyumu mükemmeldir.

    edit: bu filmi yalnız izlemek daha iyi gibidir sanki. bi de filmin özeti olmasa da 17. dakikanın ortalarında başlayan sahnede garcia denen amcayı bi izlemek lazım, filmi izlemeye üşenen kişi o sahneyi izlesin.. harbi izlesin o sahneyi.
  • ben nereden bilirdim ki patagonya yollarını? fitz roy kasabasında yol kenarına ilişmiş o bakkal dükkanını? o yaşlı büyükbabayı, o genç anneyi, o ağzı kalabalık satıcıyı? en önemlisi, fitz roy ile san julian kasabaları arasındaki o yolu nereden bilebilirdim? daha önce bilmediğim, görmediğim, ve muhtemelen hiç gidemeyeceğim bu yoldan seçilmiş bu üç örneği nasıl tanıyabilirdim?

    üç farklı insan, üç farklı yaş, üç farklı yaşam, üç farklı amaç, üç farklı hayal, üç farklı yolculuk var ortada. gittikleri ve hatta geri geldikleri yol aynı aslında; aynı dümdüz, aynı uçsuz bucaksız, aynı gökyüzü altında, aynı saatlerde, aynı soğukta, aynı sıcakta, aynı tabelaların, aynı barakaların, aynı ağaçların, aynı kasabaların yanında uzanan bir yol. ama bak, aynı yollar nasıl başka başka hikayelere çıkıyor aslında.

    arjantin hikayeleri olmasa ben tüm bunları bilemezdim işte. iddiasız bir yola çıkan, iddiasız insanların filmi. tüm iddiası da bu.
  • ... (bkz: patagonya) nın ayazlı bir sabahı köpeğini aramak için evden kaçarak yollara düşen büyükbabanın gözleri ile o sabah ki gökyüzünün aynı renk olduğunu farkettiren ve gün içindeki plaza işgali altındaki ilhak edilmiş ruhuma akşam akşam siktir çektiren harika film...amcam (bkz: montevideo) ludur ve emeklidir...yaşıyorsa ziyaret boynumuzun borcudur...
  • carlos sorin varsa sorun yok. bir film afişi görürsün. şatırdanak anlarsın ki bu iyi filmdir. yanıltmaz seni. sezgilerinle aran nasıl? benim acayip iyi. sezgin diyorum kendime boş zamanlarımda. konumuz bu değil. konumuz arjantin hikayelerinin bir izleyicisi olmak da değil. arjantin hikayelerinin bir deneyimleyicisi olmak. budur. bir gün o arjantin’e gidilecek. sarhoş olunacak. sokaklarda sürtülecek. top oynanacak. rom içilecek. tütün solunacak. hola, olallla dedirten kadınlarla tango yapılacak. kırmızı nokta konulacak. arjantin hikayeleri işte o zaman benim hikayem olacak. ah arjantin can arjantin, sen benim en uzak mesafe fetişimdin.
  • en güzel yol filmlerinden biri. sıcak, hüzün, vefa alalyı var.
    ayrıca bir ayakkabı bir dedeye ancak bu kadar yakışır.
hesabın var mı? giriş yap