• bozkırdaki bir ağacın gölgesinde buluşan intikam peşindeki üç çete üyesinin, özgüvenli bir edayla sürdükleri atların sırtında kasabaya girişleriyle açılır film. aynı anda kasabanın şerifi, mahkeme salonunda yargıcın kıydığı nikahla dünya evine girmektedir. mutluluk ve heyecan içindeki şerif kane'nin planı, aynı gün istifa etmek ve ertesi gün gelecek yeni şerifi beklemeden karısıyla yeni bir hayat kurmak üzere kasabayı terk etmektir. ancak kasabalının büyük bir korkuyla karşıladığı üç azılı haydutun gelişi hayra alamet değildir. zira şerifin beş yıl önce cinayet suçundan tutuklayıp eyalet hapishanesine gönderdiği frank miller, öğlen 12.00'de kasabaya ulaşacak olan trenle gelmektedir. önce gelen üç adamıyla bir araya gelecek olan miller'ın planı da kendisini hapse tıkan şerif ve bunda emeği geçen herkesten sert bir intikam almaktır.

    emekli şerif kane'nin önünde iki seçenek vardır; ya kasabanın tüm ileri gelenlerinin zorladığı gibi henüz vakit varken karısını da alıp şehri terk edecektir ya da beş yıl önce yaptığı gibi yanına 8-10 silahlı adam bulup katillerle mücadele ederek adaleti tekrar tesis edecek, kasabaya huzur getirecektir. birinci seçeneği gururuna yediremeyen şerif, ikincide karar kılar. ancak kasabanın namusu için savaşacak adamları bulması hiç de tahmin ettiği kadar olmayacak, şerif kane tüm gücüyle gerçekliğin duvarına çarpacaktır.

    filmin finalindeki çatışma sekansına kadar bar, berber, kilise, mahkeme salonu ve dostlarının evlerini kapı kapı gezerek destek arayan şerif, kırmızı pazartesi romanındaki santiago nasar'ın durumuna düşmüştür. nasıl ki romanda, herkesin haberinin olduğu cinayetin işlenmesinin önüne geçmek için kimse kılını kıpırdatmıyorsa, şerif kane'nin öğle saatinde kasabanın meydanında dört namlı haydut tarafından öldürülmesini engellemek için de hiç kimse inisiyatif almamaktadır.

    kane ilk dersini, beş yıl önce miller'a ceza veren kasabanın yargıcından alır. canını sokakta bulmadığını söyleyerek kasabayı terk etmek üzere eşyalarını toplayan yargıç, halk kitlesinin zoru gördüğünde zorbasının yanında yer alacağını tarihten iki etkili örnekle izah ederek halka güvenmemesi gerektiği telkininde bulunur. ilk havluyu atan adaletin temsilcisi olurken ikinci darbe yanındaki yardımcısından gelir. şerif yardımcısı biraz da hasedi nedeniyle yıldızı iade ederek şerifi yalnız bırakırken kasabanın etkili şahsiyetlerinden biri, kasabada kaldığı ve diğer herkesi tehlikeye attığı için kane'i yekten eleştirir. kimi dostları karısının arkasına sığınarak korkaklığını bile göstermeye cesaret edemezken rahip, nikahını kilisede kıydırmadığı için tavır alır şerife. en hazini de düne kadar şerifi, kasabayı miller belasından kurtardığı için yere göğe sığdıramayan eşraftan kimilerinin, "meselenin kane ile miller arasında şahsi bir mesele olduğu ve kane'nin kendi başının çaresine bakması gerektiği" şeklindeki yaklaşımıdır.

    **spoiler**
    bir saat önce evlenen ve güzel karısıyla gelecek hayalleri içinde olan will kane bir çocuk ve kasabanın ayyaşı dışında tüm kasaba tarafından ihanete uğramış, ölüm korkusuyla soğuk terler dökerek son ana kadar bir umut destek aramaya devam etmiştir. filmin süresiyle eş zamanlı bir gerilim atmosferinde birazdan gerçekleşecek çatışma için destek arayan şerif, kendisine sırtını dönen kasaba ahalisine inat, tek başına da olsa mücadele etmeye kararlıdır.

    kasabayı terk etmediği için kasabalı tarafından terk edilen şerifi ilk etapta genç karısı amy bile yarı yolda bırakır. amy, babası ve ağabeyi gözlerinin önünde öldürülünce silaha ve şiddetin her türlüsüne karşı olmasıyla bilinen quaker mezhebine geçmiştir ve kocasının şerifliği bırakmasında da onun bu inançları etkili olmuştur. ancak amy, kocasını kasabadan gitmeye ikna edemeyince ilk trenle kendisinin gideceği tehdidinde bulunarak kocasını büyük bir destekten yoksun bırakır. fakat şerif will kane'in finalde en büyük desteği alacağı kişi de yine karısı amy olacak, katillerden birini bizzat vuracak, sonuncuyu da dikkatini dağıtarak kocasına hedef yapacaktır. böylece amy, inançlarına rağmen adaletin yanında yer alacak, aileyi önceleyecektir. ufak sıyrıklar dışında yara almadan, rakiplerini çok da zorlanmadan saf dışı bırakan şerif kane; korkaklık, siniklik ve alçaklığı hiç gocunmadan kimlik edinen kasabalıya tepkisini, kasabayı terk etmek üzere arabaya binmeden önce şerif yıldızını yere, tozun toprağın içine atarak gösterir.
    **spoiler**

    en iyi western filmlerinden olan high noon (kahraman şerif), hayli muhafazakar ve milliyetçi bir yapıya sahip olan western türünün kalıpları dışına çıkan bir yapım. çekildiği dönemde, amerikan tarihinin utanç sayfalarından biri olan "komünist avı" sürecine alegorik bir yaklaşım olarak algılanan film; egemen olanın ideolojisini güçlendirme ve yeniden üretme yerine hâkim anlayışı eleştiren bir yaklaşıma sahip. filmi daha iyi yorumlayabilmek adına o dönemi kısaca hatırlamakta fayda var.

    2. dünya savaşı bitmiş, savaşın galipleri arasında nüfuz bölgelerine ayrılan dünyada, eski müttefikler olan abd ve sovyetler birliği arasında soğuk savaş başlamıştır. çift kutuplu dünyanın batı kanadını temsil eden abd'de müthiş bir komünizm paranoyası yaşanmaktadır.
    antikomünist bir yapılanma olarak temsilciler meclisi'nde kurulan "amerika'ya karşı faaliyetler komitesi" (huac), siyaset dünyası kadar hollywood'u da derinden etkiler. senatör mccarthy ve arkadaşlarının 1950'li yılların sonuna değin sürdürdüğü bir çeşit "cadı avı" sebebiyle binlerce hollywood çalışanı takibata uğrar, sorgulanır, hapse girer, işten atılır.
    film endüstrisinde çalışan onlarca oyuncu, yönetmen ve senarist kara listeye alınır. komünist partiye üye olanların yanı sıra o duyguları taşımak bile takibat nedenidir. sanatçıların bir kısmı bu şekilde devre dışı bırakılırken yüzlercesi de arkadaşlarını ihbara zorlanır, tehdit ve şantajlarla muhbirleştirilir.

    2015'te jay roach tarafından çekilen, hollywood'un ünlü senaristlerinden dalton trumbo'nun hikayesini anlatan filmde de akıl tutulması yaşanan o netameli dönem konu alınmıştı. papillon, roman holiday ve spartacus gibi unutulmaz filmlerin senaristi olan trumbo ile arkadaşları "hollywood'un 10'lusu" diye biliniyorlardır ve set işçilerinin haklarını savunan bir anlayışa sahiplerdir. fikri yapıları filmde pek işlenmemekle birlikte marjinal ve pek etkisi olmayan komünist partiye üye oldukları için kara listeye alınırlar, yargılanırlar ve hapse atılırlar. senaryo yazmaları da yasaklanır. öyle ki sektörün en derinlikli yazarları, ekmeklerini kazanabilmek için erotik filmler yapan yapım şirketlerine hikâyeler yazmak zorunda kalır. trumbo, on yıllık bu süreçte farklı isimlerle yazdığı 'roman holiday' ve 'the brave one' adlı senaryolarıyla iki kez oscar kazanır. fakat filmlerin jeneriğinde farklı isimler vardır. yılmadan sürdürdüğü mücadelesiyle izolasyonun kalkmasında önemli bir unsur olur. oscar ödüllerinin biri ölmeden bir yıl önce 1975'de kendisine iade edilirken diğeri 90'lı yıllarda karısına verilir. aynı törende trumbo'ya itibarı da iade edilir.

    işte "high noon" filminin senaristi carl foreman da bu dönemin gadrine uğrayan sanatçılardandı ve senatör joseph mccarty'nin kurduğu "amerika'ya karşı faaliyetler komitesi"nin hazırladığı kara listede yer alıyordu. komünist olmasa da komünist arkadaşlarının ismini vermediği için “işbirlikçi olmayan tanık” sıfatıyla listeye alınan ve yapımcısı stanley kramer'in bile dışladığı foreman, çareyi ülkeyi terk ederek ingiltere'ye yerleşmekte bulmuştu. foreman'ın filmin senaryosunu, hollywood'un üzerine çöken bu kasvetli gölgeye karşı öfke dolu bir metafor olarak yazdığı iddia ediliyor.
    buna göre miller ve çetesi mccarty zorbalığını, şerif will kane de kara listeye alınan tüm sanatçıları temsil ediyordu. şerife destek vermeyi reddeden kasabalı ise kara listeye itiraz etmeyen stüdyo yöneticilerini ve meslektaşlarına ihanet eden sanatçıların temsilcisiydi. ve kasabalının şerifi şehri terk etmeye zorlaması gibi komünist yaftası yiyen sanatçılar da ülkeyi terke zorlanıyordu. analojinin filmde bu şekilde kurulduğunu söyleyebiliriz. senaristin asıl vermek istediği mesaj da sanıyorum onca korkulan haydutların çok kolay bir şekilde ekarte edilmesinde yatıyor. yaratılan korkuya oranla oldukça küçük ve basit olan çeteyle tek başına bile rahatlıkla başa çıkabilmişken kasabalı çıkarlarını öncelemeyip destek verseydi hiç sorun yaşamadan mesele halledilebilirdi. verilen mesaj açık: mccarty ve kurduğu komitesi de sanat camiasının korkaklığı ve ihaneti nedeniyle güçlüydü ve bu nedenle bu kadar can yakabildi, hayat karartabildi.

    film, daha önce hiç western çalışmayan yönetmen fred zinnemann için de özel bir çalışma. ebeveynlerini savaş esnasında holokost'a kurban veren zinnemann açısından baktığımızda film; faşizme, ürkekliğe, sinsi korkaklığa, neme lazımcılığa karşı bir iç dökme, bir lanet okuma olarak okunabilir.

    şerif kane'i canlandıran ve bu rolüyle en iyi erkek oyuncu oscar'ını kazanan gary cooper da hem filmdeki ikna edici oyunu hem de politik duruşuyla ayrı bir paragrafta tebrik edilmeyi hak ediyor. aslen muhafazakar olmasına ve huac ile işbirliği yapmasına rağmen cooper, isim vermeyi reddetmiş ve kara listeyi onaylamamış. hatta senarist foreman'ın listeyi alınmasına tepki göstermiş, onun lehinde ifade vermeyi teklif etmiş. bu nedenle john wayne ve ekürisi tarafından kara listeye alınmakla bile tehdit edilmiş.

    gary cooper filme ve linç edilen sanatçı arkadaşlarına bu şekilde yaklaşırken ırkçı yaklaşımlarıyla mccarty döneminin azılı muhafazakarlarından olan john wayne, filme karşı net bir tavır koyuyor. amerikan toplumunun bir kahramanı yalnız bırakan korkaklar sürüsü olarak gösterilmesinden, şerifin bir kadın tarafından kurtarılmasından, kane'nin şeriflik yıldızını yere atarak aşağılamasından son derece rahatsız olan john wayne, aynı rahatsızlıkları paylaşan yönetmen howard hawks ile 1959'da high noon'a cevap olarak kahramanlar şehri adıyla bildiğimiz rio bravo'yu çekecektir. benzer bir hikayeyi farklı bir tarzda ele alacak, muhafazakar değerleri tekrar eski yerine ikame edeceklerdir bu filmde. oysa high noon'da da gayet muhafazakar unsurlar vardır. kahraman 1968 rüzgarının yarattığı asi karakterlerden değildir mesela. aksine düzeni bozan, sisteme zarar veren yabancılara karşı bir savunucu rolündedir.

    high noon, etkileyiciliğini basit yapısından ve sadeliğinden alan, bu sadeliğe rağmen şaşırtıcı biçimde güçlü bir film. hiç western çekmeyen bir ekip tarafından bir ayda ve yedi yüz elli bin dolar gibi mütevazı bir bütçeyle çekilmesine rağmen 1952 yılının en çok kazandıran sekizinci filmi olmayı başarmış. filme güç katan ve bende iz bırakan unsurlardan biri de, şerifin korku ve endişe içerisinde kasabada fellik fellik destek ararken saatin geri sayımını andıran bir ritimle şerif kane'e sürekli eşlik eden oscar'lı şu şarkıydı: https://www.youtube.com/watch?v=hsdyrzvqipa]
  • (kahraman şerif)
    yönetmen: fred zinnemann
    senaryo: carl foremann
    oyuncular: gary cooper, grace kelly, thomas mitchell, lloyd bridges, katy jurado, otto kruger, lon chaney, henry morgan
    görüntü yönetmeni: floyd crosby
    müzik: dimitri tiomkin
    yapım: 1952, stanley kramer / abd
    süre: 85 dk.
    tür: western, siyah/beyaz
    - will kane hadleyvile kasabasının şerifidir ve çevresi dostları ve hayranları tarafından sarılmıştır. will, sarışın güzel amy (grace kelly) ile evlendikten sonra tehlikeli olan işini bırakıp çiftçilik yapmaya karar vermiştir. ama tam karısı ile beraber kasabadan ayrılacağı zaman, yıllar önce hapse girmesine neden olduğu azılı katil frank miller'ın intikam almak üzere kasabaya dönmek üzere olduğunu öğrenir. will, kasabadan ayrılırken aniden karar vererek amy'ye kasabaya dönmek zorunda olduğunu söyler. bu arada frank'in kardeşi ve ve iki silahşörü kasabaya gelmiş, depoda frank'in trenden inmesini beklemektedirler. bu olaylar olurken, her zaman peşinden ayrılmayan dostları ve hayranları will'i yalnız bırakmıştır...

    - itina ile ve kaliteli çekim , konu basit ve anlatım minimalist ,iyi oyunculuk
    - filmdeki tüm karakterler, üzerinde uzun çalışmalar yapılarak ortaya çıkarılmış. diyaloglarda gereksiz uzatma yok. yönetmen fred zinnemann, filmlerini ekonomik kullanışıyla öne çıkan bir yönetmen. bu özelliği "kahraman şerif"te da fazlasıyla kendini gösteriyor.
    - filmin düello sahnelerine, dimitri tiomkin'in güzel müziği ve ned washington'un sözleri eşlik ediyor. filmle aynı adı taşıyan şarkının filmin sonradan hatırlanmasındaki payı da yadsınamaz...
    - "bu film belki de ilk 'yetişkin' western filmi", sinema yazarı sevin okyay'ın yaptığı güzel bir tespit. "kahraman şerif" kalıplaşmış western filmlerinin tarzının dışına çıkıyor. silahlı çatışma, şarkılar, aşk ilişkileri, soygunlar vs. gibi western filmlerinin bilinen unsurları, bu filmde daha yoğun olarak, hızlı tempoda gelişiyor.
    - stanley kramer yapımı filmlerin genel özelliği olan titiz hazırlık ve düzen bu filmde de göze çarpıyor ve "kahraman şerif"i ölümsüzleştiriyor

    - senarist carl foreman, metni politik çalkantılı bir dönemde "mccarthy" cilik ve komunist avcılığının orta yerinde , kendisi de bu ithamların bir parçası iken yazmış.

    - filmin özgün öyküsü aralık 1947'de basılan bir collier's magazine öyküsü "the tin star" ( john w. cunningham) 'dan alınmış.

    - filmdeki karakterlerin çarpıcılığı gerçekliklerinden kaynaklanıyor. hemen herkes aslında doğal insan davranışı gereği yapması gerekeni yapıyor.
    en başta şerif kane, aslında filmin türkçe adında olduğu gibi klasik anlamında bir "kahraman" değildir. çünkü herşeyden önce korkusuz değildir. sonra insan üstü hiç bir tarafı yoktur. hatta tam anlamıyla insandır. mide sancısı çeker, kalçası sakattır. ama kane'in kahraman olmaya yetecek bir özelliği vardır. "gururu kaçmasına engel olacaktır". karar anına kadar yaşadığı tüm tereddütlerle kane, kahramanlığın gerçekte ne olması gerektiğini bize sorgulatır. sonunda tüm destekten yoksun düşmanının karşısına dikildiğinde onu ayakta tutan tek şey inatçı bir gururdur.

    öte yandan "quaker" eşi, kane'in kahraman olmasını gerektiren bu tavrının karşısında tam bir pasifist davranış sergiler ve erkeklik gururuna kadın bakışıyla bir başka açıdan eleştiri getirmemizi sağlar ve kasaba halkı, şerifleri tehdit altındayken kendilerinin kurtarmanın tehlikeden sıyrılmanın yollarını ararlar.

    - director howard hawks ve aktör john wayne, rio bravo'yu (1959) high noon'un liberal söylemine tepki olarak çektiler.

    - filmin çekimleri toplam 31 gün sürdü.
    - filmin yapımı esasında 51 yaşında olan gary cooper'ın suratındaki acı çeken ifade sadece rol gereği değildi . ünlü aktör gerçekten de kalçasında ve sırtında nüksetmiş ortopedik sorunlar ve kanayan mide ülseri kadar karısından ayrılıp yaşamaya başladığı aktrist patricia neal'la yeni biten ilişkisi yüzünden de katmerlenen sorunlarla boğuşuyordu.

    "kahraman şerif", en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo, en iyi erkek oyuncu (gary cooper) ve en iyi müzik-şarkı (filme adını veren şarkı-müzik:dimitri tiomkin, sözler: ned washington) dallarında oscar'a aday oldu. kasaba halkının başı beladayken tek başına bıraktığı, azmış ülseri ve kalçasındaki sakatlıktan dolayı çektiği acıyı çok iyi yansıtan, kadere teslim olmuş will kane havasını iyi yaratan gary cooper en iyi erkek oyuncu oscar'ını aldı. filmle birebir örtüşen ve her sahneye gereken havayı, duyguyu, coşkuyu katan şarkı da oscar ödülü aldı. ancak diğer dallardaki adaylıklar ödül alamadı.

    http://www.turkiyeonline.com/…raman_serif/index.php
    http://www.filmsite.org/high.html
  • gerçek bir western filmi. "nasıl yani, diğerleri ne peki" derseniz de, size fanstasy western derim. tamam, bir "iyi kötü çirkin" ya da "bir zamanlar batı" gibi filmlere laf atmak ayıp olur fakat özellikle silah çatışmaları birçok western filminde eşşeğin bi tarafına kaçan su misali abartıldığı için, insan ister istemez sürekli "oeeeh" diyebiliyor. işte bu filmi, diğer birçok western filminden ayıran nokta da bu. hayatımda izlediğim en gerçekci western filmi ve gerçekci olması, beraberinde kaliteyi getirmiş. öyle 1 saniyede 5 kovboyu deviren kovboylar yok. ya da, film boyunca ortlama 550 kişi ölmüyor.

    öyle absurd western filmleri var ki, vahşi batı eğer o filmlerle örtüşen bir yer olsaydı, zaten abd'de insan kalmazdı. işte bu filmde böyle şeyler yok. bu filmin en büyük özelliği, western filmlerine bir saygınlık getirmiş olması. mesela biz nasıl "hababam sınıfı xxx vizyona giriyor" ya da "maskeli beşler falanfıstık" gibi sözler duyunca "yine mi"diyoruz, işte wester filmeri de high noon'dan önce böyle görülüyormuş. her film, bir öncekinden klişe olan sahneleri yeniden çekip, farklı bir isimle ve biraz süslemeyle vizyona sokuyormuş 1952'den önce. high noon'dan sonra ise daha bir önem verilmeye başlanmış western filmlerine. kısacası, o meşhur western filmlerinin önünü açmıştır. herkesin izlemesi gereken bir film.
  • ayrıca sosyal psikoloji dersi olarak izletilmesi gereken film. kitlenin bireyin karar alma sürecine olan etkisi etkisi mükemmel yansıtılmış. kane'e yardım etmek isteyen fakat bir kaç farklı görüş duyduktan sonra vazgeçen insanlar vardır. aslında onları vazgeçiren şey duydukları farklı görüşlerin doğruluğu değil kitlenin sessiz tahakkümü ve uyum kaygısıdır.

    bir de kilisede fikir teatisi yapan insanların kurdukları ani meclis gerçekten takdire şayan. vahşi batıda böyle bir medeniyet tablosu görmek şaşırtıcı. o şekil bir istişare ortamını kim düşündüyse alnından öpmek lazım.
  • filmin türkiye'de bilinen adı kahraman şerif. fena bir çeviri değil aslında çünkü kahramanlığın nasıl bir mecburiyet duygusuyla ortaya çıktığını ve kahramanların nasıl yalnızlaştırıldığını çok güzel anlatıyor. şerif kasabayı kurtarmayı çok istediği için değil, bunu yapacak hiç kimse olmadığı ve bunu birinin yapması gerektiğine inandığı için kahraman olmaya soyunuyor. üstelik kurtarmak için canını ortaya koyduğu insanlar teker teker ortalıktan sıvışmakta.

    bu arada, ilk olup olmadığından emin değilim ama 1952'de çekildiği göz önünde bulundurulursa, gerçek zamanlı çekilen ilk filmlerden biri olsa gerek. filmin finali öğle vakti gerçekleşecek ve film yaklaşık son bir saatteki geri sayımla geçiyor. geçen her dakika şerifi kaçınılmaza biraz daha yaklaştırıyor. bu zaman kısıtı, gary cooper'ın yaşadığı sıkışmışlık ve çaresizlik duygusunu yansıtmak için mükemmel bir seçim ve dönemi için büyük bir cesaret örneği.
  • bill clinton'un bir zamanlar "kesinlikle izlenmeli" tavsiyesinde bulunduğu film. gerçekten de izlenesi bir filmdir. insanların gary cooper'ı satışa getirmeleri filan, hakikaten anlamlıdır. nedir, "amerika'nın klasik kahramanlık propagandası yapan filmlerinden. kanmayınız" vs. denilebilir, ama o kadar da basit bir film değil, kanımca..
  • buruk bir kovboy hikayesi. gary cooper'in ogle vakti arsinladigi toprakli yollara bakip, "yeter be, uzmeyin artik su adami" dersiniz.
  • " silahimi gomdugum yerden cikardim " felsefesini tasiyan ilk filmlerden biri. bir oglen esnasinda olan bir catismayi anlatir.
  • bu filmde gary cooper ın çok acayip tırsmasına rağmen delikanlılığa da bok sürdürmemesi çok tanıdıktır. hani bizimkilerin çektiği westernlerde saloon a girip "selamın aleyküm" çeken kovboya nasıl olmamışsa o şekilde olmamış bu garry abiye. hani "ölümüne beşiktaş" duruşu gibi değil, "yardım olsa çok iyi olurdu lan" bakışı varya budur bu filmi klasik yapan.

    içten içe yerine koyarsın kendini gary abinin, ben olsam "gelin lan allaana kadar derim" dersin ama öyle değil kazın ayağı koçum...bir yanda yavuklu bir yanda kaybedecek hiçbir şeyi olmayan adamlar. zordur yani, gary abi alibeyköylüydü deseler inanırsın.
    o içten içe deli gibi tırsma ve aynı zamanda bok sürdürmemeye çalışma aynı biz...
  • tekrar tekrar izlediğim az saıdaki filmden biri. bir western ortamında olağanüstü sosyolojik gözlemler yapılıp bütün katmanlara bir güzel giydirilmiştir senaryoda. bunun da ötesinde gerek kurgu gerekse oyunculuklar bu etkiyi kat kat artırmaktadır.

    bardakiler = atıp tutmayı çok seven, twitter kahramanı orta-alt sınıf:
    "frank'ı sen yakaladın; bizi bu işe karıştırma. hem o varken daha iyiydik; ne yaparsan yap sen."

    kilisedekiler = burjuva ve din adamları
    "ooo, başın derde düşünce imana geldin bakıyorum."
    " kane sen iyi adamsın, kahramansın. seni severiz. en iyisi git buradan; ağzımızın tadı kaçmasın."

    eski şerif - yargıç = devletin temsilcileri
    " hadi bana bay bay. gerekeni yapmıştım zamanında; ben karışmıyorum artık işin bu kısmına"

    yardımcı-eş-arkadaş = aynı sosyal katmandaki insanlar; yakın çevre
    " ben şerif olmalıydım. hakkımı yediler. yokum."
    " çoluğum çocuğum var. onlara kim bakacak. yokum."
    " inançlarıma aykırı. yokum."

    kasabanın serserilerinin bir "baş kötü" olmadan bir halt edememeleri, "baş kötü"nün de adamları olmadan bir hiç olması; bir kadını rehin alacak kadar alçalması, bir tırmalamayla alt olması toplumlarda organize kötülüğün aslında ne kadar basit bir mekanizması olduğunu da gösteriyor. ve de toplumun her kesiminin bu organize kötülüğü çeşitli nedenlerle (çıkar, huzurun kaçmaması, kıskançlık) kolayca kabullenmesi tam bir sosyolojik gerçeklik olmuş.

    filmin sonunda kötü adamların alt olmasıyla birlikte ıssız gibi görünen kasabanın bir anda panayır yönüne dönmesi, sokağa çıkmaya korkan insanların kutlamaya başlaması da çarpıcı. "tehdit kalmayınca herkes cesurdur."

    ve tabii kane ağabey'in artık gitmesi için bir neden kalmasa da "başlarım sizin kasbanıza da size de" diyerek arabayı dört nala sürüp uzaklaşması da güzel bir mesaj.

    sosyoloji sınıflarında gösterilebilecek bir film. her şeyiyle bir başyapıt.
hesabın var mı? giriş yap