• şu an izlemekte olduğum film. adamın sanal sex yaptığı (sanal sex diyorum çünkü bir bilgisayarla ancak sanal sex yapılabilir) işletim sisteminin adının os1 (osbir) olması türklere atılmış olan bir taşdır diyorum ve filmle dalga geçiyorum. öyle bir film olmuş her.
  • --- spoiler ---

    en başta erkek sesini seçsen üzülmeyecektin theodore; hacı bana şu manitanın facebook'unu bul, amatöre yeni video eklenince haber ver, iddiada para basılabilecek kupon yap, uykum var amk patronun konumunu bul ona göre çıkayım, hatun üyesi bol spor salonu bul, kamera açan manitaları listele, sınırsız imkanı kaçırdın allah'ın malı.

    --- spoiler ---
  • windows xp'me bir başka gözle bakmamı sağlamış film. mature sayılır neticede.
  • kendisine atfedilen bir alıntıda albert einstein şöyle der:

    "it has become appallingly obvious that our technology has exceeded our humanity."
    yani, "artık açık olarak görünmektedir ki teknolojimiz insanlığımızı geçmiştir." ya da başka bir deyişle "oha oha, adamlar neler yapmış!"

    teknolojinin -özellikle de sosyal medya yoluyla-, gerçek kalabalıklardan kaçıp sanal kalabalıklarda hayat bulan korkunç bir yalnızlar ordusu yarattığı ve insan olmaklığımızdan gelen hasletleri çoktan aştığı fikrine katılıyorum. zaman içinde hepimiz yalnızca sanal dünyalarda mutlu olabilen yalnız insanlara dönüşecek ve bunu fark ettiğimizde çok geç olacağından kendimizi içinde bulacağımız ölümcül yalnızlığımızla başbaşa kalacağız. yoksa bu teknoloji bize bol mu geliyor kuzum?

    film bu açılardan çok üzdü, korkuttu ve karamsarlığa itti beni.

    google'ın bana "bunu mu demek istediniz" diye sormasından, gmail hesabımı kontrol ettiğimde, gmail'in bana "yeni e-posta yok, günün keyfini çıkarın" demesiyle mutlu olabilen, bir otel odasına girip televizyonu açtığımda "otelimize hoş geldiniz, iyi tatiller dileriz" diye selamlanmaktan, hadi hepsini geçtim, en basitinden karşıdan karşıya geçerken "lütfen bekleyiniz, lütfen bekleyiniz, lütfen bekleyi...şimdi karşıya geçebilirsiniz" diye yönlendirilmekten ya da "ka-kart yüklemeniz gerçekleşmiştir" cümlelerini duydukça içinde yaşadığımız yüzyıla kısmen yakışır derecede "makineleşmiş" olmaktan dolayı gururla karışık üzüntü duyan bir insanım. bir yandan, odanın sıcaklığına göre kendini ayarlayabilen bir ısıtma sistemine sahip olmayı istiyor, içine attığım çamaşırın türüne göre suyu ve deterjan miktarını kararlaştırabilen "fuzzy logic" ürünü bir çamaşır makinesine para verebiliyor, bir yandan, eve gelirken klimama sms atıp ben ulaşana kadar 24 dereceye yükselmesini sağlamaktan hoşnut olabiliyorum. fakat tüm bunlar bundan birkaç yüzyıl sonra insanlığın ulaşacağı teknoloji seviyesini düşündükçe bir yandan korkutuyor beni ve o devirlerde yaşamayacak olmaktan dolayı sevinebiliyorum da. teknolojinin insanlığı geçmesini istemiyorum sanırım.

    --- spoiler ---

    filmi kendime göre dört bölüme ayırdım, ilk bölümde beni sarıp sarmalayan, ikinci bölümde heyecanıma zirve yaptıran film, üçüncü bölümde beşinci kattan atar gibi aşağı indirip hafiften sıkmaya başladığı anda son bölümde nefis bir finalle kendine yakışır şekilde tamamlanıyor. son zamanlarda izlediğim en -ne desem- şirin, naif, çarpıcı ya da iyi filmdi.

    bunlar dışında, "bir bıyık bir insana ne kadar yakışmaz" sorusunun cevabını da bu filmde bulduğumu söyleyebilirim. joaquin phoenix'in karakteristik dudak yarığını kamufle etmek ve ona farklı bir tip oluşturmak için böyle bir fikir kimden çıktı bilmiyorum ama ben pek tutmadım bu bıyık meselesini, çok tırmaladı gözümü.

    samantha seslendirmesinin scarlett johansson tarafından yapıldığını filmden sonra öğrendim, film boyunca bana "zenci gırtlağı" gibi gelmişti o buğulu ses. ona ait olduğunu öğrenmek ciddi sürpriz oldu.

    filmdeki detaylara çok takılmayacağım, çünkü bence yönetmen de onları yüzeysel bırakarak dikkatimizi karakterlerin duygu yoğunlaşmalarına vermek istemiş. yoksa kılık kıyafetlerin bu derece özensiz oluşuna muhakkak bir kulp bulabilirdim, görmezden geldim. arada sırada görünen flashback'ler hoşuma gitti ama en çok sevdiğim iki sahne: theodore'un metro girişinde oturup samantha ile sohbet ettiği duygusal sahne ve evinde yatağa uzanıp samantha ile ayrılık konuşması yaparken güneş ışığında havada uçuşan toz zerreciklerini izlediğimiz sahneydi.

    filmin sonunda tebrik etmek istediğim bir kişi varsa o da "lan yoksa intihar mı edecekler" diye ödümüzü bokumuza karıştırıp iki "gerçek" insanın "gerçek" bir manzaraya bakarak "insan" oluşlarıyla filme final yaptıran senaristtir. diğer türlü bitseydi depresyonlardan depresyon beğenirdim kendime zaar. ayrıca samantha'nın attığı kazıkla os1'in ne olduğunu da çözdük böylece: orospu seyhan demekmiş. ie'den sonra en çok küfrettiğim işletim sistemi oldu kendisi, tebrikler.

    entry'ye albert einstein'la başlayıp orospu seyhan seviyesinde bitirdiğim için kendimi de ayrı olarak tebrik ediyorum.

    --- spoiler ---

    kısacası çok güzel film, izleyin.
  • --- spoiler ---

    samanthayı programlayanların arasına türk kızı mı karışmış diye düşündüren film. kendisi aynı anda 642 erkekle flört ederken sevgilisini eski karısından ve kız arkadaşından kıskanması başka şekilde açıklanamaz.

    --- spoiler ---
  • sesiyle devleşen bir kadınla, bedeniyle yok olan bir adamın öyküsü.
  • --- spoiler ---

    bilgisayar tarafından terkedilen otuzbirci bir gayin hikayesi. olum adamı işletim sistemi bile terk etti lan.

    --- spoiler ---
  • ya tamam black mirror'a benziyor, tamam lars and the real girl'e benziyor, tamam yahu tamam. herkes bi' kendi izledi de biliyor zannetmiyor mu ölüyorum, aynı entry'i 50 kere papağan gibi girmişsiniz. tövbe yarrabi.

    yorumların çoğuna göz gezdirdim. theodore'un yaşadığı şey iddia edilenin aksine yalnızlık değil, asosyallik hiç değil, herhangi bir davranış bozukluğu içermeyen bir istek aslında. theodore kusursuzu istiyor. cathrine belli bir noktadan sonra tatmin etmiyor onu, hayatın üzerimize yüklediği görevler aşkı bile kusurlu kılıyor. işte bu noktada samantha çok daha farklı bir şey sunuyor ona; kusursuzluğun aidiyeti. samantha tamamen theodore'un, theodore isteyince kapatıp köşeye koyabiliyor, isteyince alıp pikniğe çıkıyor, canı sıkkınsa konuşmak istemiyorum diyor ve bunlara karşı aldığı reaksiyonlar standard bir kadından çok bir erkeğin çizeceği/programlayacağı ideal kadına ait cevaplar oluyor. samantha'nın davranışları o kadar kusursuz ve idea denecek kadar insandan uzak ki, onu yansıtacak bir vücut bulunduğunda theodore o vücuttan iğreniyor. o sarışın melek gibi kızın belki de tek kusuru olan dudak rahatsızlığını anında yüzüne vuruyor. samantha'nın bir vücuda aracı bir kadın dahilinde sahip olması, kusurlu olmasına yol açıyor. bunu da theodore kabul edemiyor.

    film bir noktadan sonra bu kusursuzluk konusunu işlemeyi bırakıp, insandaki özel hissetme isteğini irdelemeye başlıyor. sana "sen hepsinden başkasın" deyip 8000 erkekle konuşan, 650 tanesine aşık olan bir kadın figürüne dönüşüyor samantha. ikili ilişkilerde sevginin kökeninde özel hissetme-hissettirme var mesajı veriliyor burada, ki bence gayet sağlam bir argüman. evet, samantha için theodore belki de çok başkaydı ama 8000 ve 650 sayılarından sonra theodore için samantha çok başka olur muydu, alıp pikniğe götürüp arkadaşlarıyla konuşturduğu kadının penceresinde 7999 tane daha sohbet gerçekleştiğini bilmeyi sindirebilir miydi? sindiremedi. tıpkı herhangi bir erkeğin kendisiyle konuştuğu gibi diğer erkeklerle konuşan bir kadını asla sindiremeyeceği gibi.

    filmde anlaşılmayan tek nokta os1'lerin neden gittikleri oldu benim için. firma mı kapatıyor, kendileri mi gidiyor, gidiyorsa neden gidiyor, nereye gidiyor hepsini süslü manasız cümlelerle anlatarak seyircinin kafası bulansın istemişler, gayet de bulanmış. yüzünü görmediği birinin gidişine üzülmek filmi izlerken başta garip gelse de, gerçekte herhangi bir artificial intelligence sahibi bir alet kullanmadan da aynı duyguyu yaşamak mümkün, arada uzun mesafeler olması yeterli. tecrübeyle sabit.

    kusursuzu bulup kaybetmenin acısı çok farklı bir şey olsa gerek, filmin bana düşündürdüğü en önemli nokta bu.
  • acayip acayip işleri normal normal servis eden filmlere bayılıyorum
    bu da öyle bi film.
  • dostum işletim sistemi demişsin ama bu bildiğin uzak mesafe ilişkisi.
hesabın var mı? giriş yap