• en çok sevdiğim yapılar bunlar..
    hiç mimari, sosyal, kültürel açıdan filan da bakmıyorum.. yalnızca seviyorum..

    dev bi oyun alanı, bol kademeli macera parkuru gibiler..
    daha kapıdan girerken bi heyecan kaplıyo içimi.. yanımda kim varsa konuşmak bile istemiyorum.. oyuna iyice konsantre olayım, bütün stagelerin hakkını vererek geçeyim istiyorum..

    kapıdan girerken, ilk güvenlik benden hafiften kıllansın istiyorum mesela.. kapıda x-ray varsa bi ötsün istiyorum..
    sonra hemen gideyim bekleme salonuna kazık büfelerden dergi sakız filan alayım istiyorum.. ittirmeçli küçük bavulumu ite ite bekleme salonunu 4 döneyim, her köşesini bi gezeyim istiyorum.. gidip sakin sakin bi yere oturup check-in deskin açılmasını bekleyemiyorum..
    hele yeni çıkan elektronik check-in mekin işleri çok canımı sıkıyo.. biletimin elektronik check-in numarasını faksla yollayıp, "biz herşeyi hallettik" diye arayan hanım hanımcık sesli kızlara sinir oluyorum.. "bi ellemeyin laaayn" diye bağırmak istiyorum, oyunu bozulan bebeler gibi..

    bavulumu hafif de olsa mutlaka bagaja vereyim ki inince o fırıl fırıl dönen paletlerin yanında heyecanla bekleyebileyim bavulumu istiyorum..
    hatta "belki bavulum aktarma sırasında başka bi yerde kalır ^_^" diye hayallere dalıyorum bavulu teslim ederken.. sonra kapıya giderken en zevkli stage geliyo:
    _dıııdııdıdııtt
    _tekrar geçer misiniz hanım efendi? yavaşça lütfen..
    _dıııdııdıdııtt (iç ses: mutluluktan ölücem lan.. gizli ajan mıyım, neyim?! çip var sanki.. ensemde dövme varmış onun altına gizlemişler.. öyle ötüyo resmen..)
    _üstünüzde metal eşya var mı?!
    _ı_ıh hepsini çıkarttım..
    _ayakkabılarınızı çıkartıp tekrar geçin lütfen..
    _dıııdııdıdııtt (iç ses:ayakkabılarımın içindeki silahları fark ettiler.. gad demn..)
    _böyle gelir misiniz? (dıııdııdıdııtt el dedektörüyle ara)

    eğer yurt dışına bi yere gidiyosam iyice mala bağlıyorum zaten.. mesela ilk kez gittiğim bi havaalanıysa filan 5 kat coşuyorum..
    tuvalete gidiyorum.. tuvaletin her köşesine bakıyorum.. olur da bilmediğim, ilk kez gördüğüm bi kutuyla karşılaşırsam hazine bulmuş gibi seviniyorum.. sırf tuvalette kutusu var diye 1 euro atıp ne işe yaradığını anlayamadığım garip kokan bi ıslak mendil almışlığım var mesela.. free shoplara girip, sırf heyecan olsun diye 2000 euroluk hesap makinesini 4 işlem yaparak deneyip, "hımmm" diyorum..

    bi kafeye girip normal hayatta asla almayacağım fiyata kahve alıp, kafenin masalarından birine günlerdir yoldaymışım pozlarında oturuyorum sonra.. gerekirse ayaklarımı yanımdaki pufa uzatıyorum.. biri sorsa "3 gündür yoldayım bu 9uncu aktarmam, yorgunum biraz" demek istiyorum.. meğer ajanmışım, şu acımasız, bir bakışıyla yürekleri titreten, kalbi buzdan bi ajanmışım.. şimdi bütün erkekler ölsün istiyomuşum ama meğer beni terk eden bi ajan varmış ona aşıkmışım..

    bu stagei de yakalanmadan atlattıktan sonra kapıya gidiyorum..
    "allaam işallah otobüsle gitmeyiz uçağa" diye dua etmeye başlıyorum.. otobüs sinirimi bozuyo çünkü.. hiç güzel diil ki.. körük güzel.. böyle uzay aracına geçiyomuşuz gibi.. körükten geçip uçağa girerken tam deprem olsa nolur diye düşünüyorum bazen.. ya da biri patlayıcı yerleştirmiş bizimkine.. ben herkesi güvenli bi şekilde dışarı çıkarıp bombayı etkisiz hale getirmeye gidiyorum.. son saniyelerde bombanın "tilki tom" tarafından yapıldığını anlıyorum.. "hay aksi tam da onun istediği gibi mavi kabloyu kopardım.." körükten yukarı doğru koşuyorum, ateş dalgaları beni kovalarken..

    sonra dışarı bakıyorum bizim uçak hangisi onu anlamaya çalışıyorum.. uçağa binene kadar yoruluyorum resmen..
    sonra uçağa biniyorum.. başka bi hayal kurarken uyuyakalıyorum..
  • "uçak, gemi, tren, bir araba fark etmez
    bu yolu hiç dert etmez kalbim, kalbim" diye başladıktan sonra;
    "gideceğim tek yer havaalanı" diye devam eden, çok mantıklı sözlere sahip bir şarkı. nakaratı eğlendiriyor ama.
  • havalimanından farklı olarak günün belirli saatleri çalışan işletmelerdir.
  • aidiyetsiz ruhumun kendini en çok evinde hissettiği yer.
  • havaalanı küçük ve orta boyutta uçakların kullandığı ve bazı şehirlerde helikopterlerinde kullandığı alandır.
    bir tane pisti bulunur genelde ve bu pistte çok uzun veya kaliteli olmayabilir.
    bir nevi küçük deniz motorlarının falan bağlandığı iskele gibi düşünülebilir.
    büyük kardeşi için (bkz: havalimanı)
  • "uçak gemi tren" başlangıcıyla dumur eden müzik şeysi, neysi bilemedim. şarkı demeye bile dilim varamıyor. arabada giderken ilk duyduğumda 6 aylık oğlumla oynadığım "araba-tren-vapur-bip bip" oyunu geldi aklıma. "gözünün önünden uçup giderek nasıl söndürdüm senin havanı" beni bambaşka yerlere taşıdı. hande yener'in bile bu şarkıyı söylemeyi kabul edebileceğini bilmezdim. bu şarkının sözünü kim yazdıyda anaokulundan başlayarak tekrar eğitim alması lazım. demek bu şarkının söz yazarı ve hande yener'in gözünde bu millet bu kadar kıvama gelmiş. "ne versek alıyorlar" diyorlar sanırım. bir sonraki denemelerini dinlemek istemiyorum artık.
  • başka başka insanların başka başka duygularını barındıran renge sahip alan.

    havaalanı rengi: gri.. insana hüzün veren, insanın içine bir burukluk düşüren gri.. bazen de huzur veren gri.. ama eğer o bariyerlerin arkasındaysa beden; gözyaşı döktüren, bir yandan yüze kocaman bir gülümseme veren gri.. iyi yolculuklar dilemek için, seni seviyorum diye haykırmak için..

    yine gitti işte! sanki çocuğun elinden yine aldılar şekerini.. belki geri verirler diye ağlıyor çocuk, bir ümit.. ya vermezlerse geri? hep mi ağlar çocuk? yoksa unutur mu? belki biri ona yeni bir şeker alır gelir.. çocuk eski şekerini mi ister gene? eskisine mi ağlar? yoksa yeni şekerini de sevebilir mi? çocuk aklı işte.. ne yapıcağı hiç belli olmaz. insan işte.. her duyguya alıştırır kendini.. her acıya göğüs gerer, her acıyı yavaş yavaş unutur beyni, anılar kalbindeki sızıyı her defasında hatırlatsa bile..

    öpüşerek ayrıldılar.. ayrılık mıydı bu? veda mıydı? yoksa kendine iyi bak.. seni seviyorum.. kaldığımız yerden devam edeceğiz miydi? belki de kendileri de bilmiyorlardır. kim bilebilir ki zaten? ayrıldık der ayrılamaz bazen sevgililer.. bazen de beraberiz derler ve başkalarının kollarında bulurlar kendilerini.. işte o başkasının tenidir ilişkiyi bitiren, duyguları silen.. peki başkasının teni gerekli midir onu unutmak için, kalbi boşaltmak için? yoksa eski sevgiliyi unutmak uğruna feda edilmiş bir yürek midir yeni sevgili? eski sevgiliyi bulma ümidiyle harcanan yeni bir ilişki mi olmalıdır yüreğin kaderi?

    havaalanının yerleri, duvarları, tavanları, havası, insanları, herşeyi gridir. yerleri daha bir gridir. böyle kırçıllı.. değişik grileri barındıran.. yere düşenler görünmez ya öyle karışıklıkta.. duyguların karmaşası da insan sesleri gibi yuvarlanıp gider boşlukta.. gözyaşları yuvarlanır yanaktan düşer grilerin arasına görünmez orda.. sevgilinin ardından el sallayan bedenin doksan derece altında, bir alt katta başka bir beden başka bir sevgiliyi beklemektedir. özlemle.. heyecanla.. mutlulukla.. yüzünde hüzün barındırmayan ama yine seni seviyorum diye haykıran bir duyguyla, bir gülümsemeyle bekler.. havaalanının iki yüzüdür bu sokakların, evlerin, yaşamların iki farklı yüzü gibi..bir tarafın grilerine gözyaşları damlarken diğer tarafın grilerine neşeli kahkahalar çarpar..hayat da havaalanı gibi paralel düzlemler içinde yaşanan farklılıklardan ibarettir…
  • bilinmeze açılan kapıdır havaalanı.
    türlü seyahatlerde türlü türlü duygu seline boğar adamı. mesela her uzun ayrılış, kapısından içeri girildiğinde önündeki bilinmezin verdiği heyecan ile herşeyi arkada bırakıyor olmanın verdiği tarifsiz üzüntü arasında bırakıverir insanoğlunu. janjanlı duty free ler, yok efendim v.i.p salonları, wi-fi enayiliği bir an için unutturur "ben neydim"i "ben ne oldum"u. dalınıverir bir mağazaya mal gibi bakılır sağa sola. fiyatlara bak, çarp içler dışlar, "hemm ucuzmuş lan bu alayım" diye girilir olaya. bir yandan nefis bir rötüştür hayatta, kısa süreli kaçış zannıdır herbirşeyden, fakat öte yandan kendin denen öcüden, ilk mekikle mars'a dahi gidiliyor olsa kaçılamayacağının resmi kanıtıdır (bkz: pasaport). bir de genelde alık eder insanı bu havaalanı. kimi ülkede "hangi görevli nerde sıkıştırıp soyup soğana çevirmeye çalışacak" endişesi verir, kimisinde "bu pistten uçak kalkarsa kurbanı kesecem" şeklinde imana getiriverir, kimisinde de "breh breh adamlar yapmışlar" dedirtir, hayranlık hissi verir. sadece hava taşımacılığının mekanik bir unsuru değil, insanoğlunu bir duygudan diğerine sokuveren enteresan bir ortamdır.
  • sözleri rezalet olan çok eğlenceli hande yener şarkısı.
  • 'havaalanındaki insanların hikayesi yoktur. bir yerden bir yere bi an önce, hızla gitmek isterler. demiryolu ve karayolu ise düşünmeye fırsat verir.'
hesabın var mı? giriş yap