• yarmayan diyaloglara yazacak kadar bile yarılamadığım bir diyaloğu duymama ve üzülmeme, ve utanmama, ve şöyle sıkı bir yuuuh bile çekemememe sebep olan, dizi..

    yer, ismi bile yabancı olan bir kitapçı. son günlerde hatırla sevgili'yle sadece ilgilenenlerin değil, bi şekilde herkesin gündeminde yer bulan olayların parsasını toplamak için hemen bir en çok satanlar standı kurulmuş, darağacında üç fidan'ın son baskıları üstüste yığılmış. yaklaşık 30 yaşlarında iki kadın standın başında konuşuyorlar, sırtım onlara dönük başka bir kitabı inceliyorum, diyaloglarını kelimesi kelimesine aktarıyorum:

    - bak, hatırla sevgili'de idam edilen çocukların kitabını çıkarmışlar.
    - bakıyım, evet ama resimleri farklı.
    - kızı rehin alan çocuğun da kitabı çıkmış` :mahir çayan dan bahsediyor`` :mahir isimli kitabı eline alarak`
    - onun rolü o kadar önemli miydi??

    çocuk değil, ergen değil, 30 yaşında, belki daha fazla.. deniz gezmiş'i dizi karakteri zannediyor ikisi de. mahir çayan'ın rolünü yeterince önemli bulmadığından kitabının çıkmış olmasına şaşırıyor. dönüp sormayı düşündüm bir an,

    - pardon abla, hangi gezegenden geldin, sizin oralar güzel mi? küresel ısınma falan var mı?

    onların şaşkınlığı mı daha fazlaydı benimki mi bilmiyordum.

    diziyi izlerken alttan geçen "deniz'in unutulmaz vedası, allah yaz belanızı versine gönder cebine gelsin." yazısını gördükten,

    gazetelerin okur köşelerinde "selena çok güzel bir dizi", "hepsi bir çok öğretici", "menekşe ile bilmemkimin fanatiğiyim", "hatırla sevgili çok sıkıcı olmaya başladı, hiç aşk meşk yok paso siyaset, daha çok ahmet-yasemin öpüşüp koklaşması görmek istiyoruz" tarzı mektupları okuduktan sonra,

    artık şaşırmıyorum, yıllardır aptallaştırılıyoruz mütemadiyen, özenle, itinayla.
  • 1950'lerden 1980'lere kadar olan dönemi işleyen, ülkenin nasıl bir türlü belini doğrultamadığını insanın yüzüne tokat gibi çarpan bir dönem dizisidir.
    yerli dizilere mesafeli duran biri olarak, annemin önerisiyle izledim. ve geleceğe dair umudumu tümüyle yitirdim.
    emeği geçenlere büyük saygı duydum. gerçeğe uygun senaryo, çok iyi oyunculuklar, mükemmel dekorlar ve çekim alanları, dönemin gazete başlıkları, onlarca yüzlerce figüranı bulmak ve yönetmek...
    hepsi saygı duyulası.
    vay be! böyle bir dizi çekilebilmiş, hem de yayınlanabilmiş, üstelik atv'de diye şaşırılası.
  • bir dönem dizisi. çok da severim, ara sıra açar izlerim, eskiden de defalarca bitirdiğim için neredeyse çoğu şeyi ezbere biliyorum.

    bu diziye ait bir şey söyleyeceğim. ışık üzerinde mini etek varken yaşar onu necip fazıl kısakürek dinlemeye götürmüştü ve necip fazıl rahatsız bakışlarla bakarken ışık çantasıyla bacaklarını kapatıyordu, bu bir.

    ikincisi necip fazıl bir sahnede de saygın soysal'ın canlandırdığı recep tayyip* isimli şahsa şiir okutuyordu. haberi de burada.

    ve bu sahneler diziden makaslandı, youtube'da da atv'nin sitesinde de yok. :) :)
    son birkaç senede izleyen kişilerin bu sahnelerden haberi bile yok.

    kesilen birkaç sahne daha var ama onlar önemsiz.

    keşke dizinin tam halini bulabilsem de yeniden izlesem.
  • seksenlerde ve öncesinde çocuk-genç olanların hata aramadığı dizi. ben de bu gruba dahilim, her filmde, her dizide mantık hatası arayıp, eleştiri yapmak için ekran ya da perde karşısına geçenlerdenim normalde. ama bazı büyülü filmler vardır herkes için, hatırla sevgili film olmasa da büyülü bir şey benim için. ana karakterlerin gençliği benim annemin bebekliğine de denk gelse, biz seksenlerde çocukken bu duyguları bir nebze de olsa yaşıyorduk. mahallenin kızları ve delikanlıları arasında böyle aşklar oluyordu. birileri birbirine aşıksa, oturup finansal planlama veya strateji belirlemiyordu örneğin. böyle arayanı bil servisleri olmasa da sevgilimizden ayrıldığımızda gelen sessiz telefonun ondan geldiğini biliyorduk, kapatır kapatmaz arayıp sevgilimizin sesini biz dinliyorduk. boşver ya demiyorduk eskiden, hayatı biraz daha ciddiye alıyorduk. şimdilerin yeni gençlerinin "gereksiz" bulduğu alınganlıklar, bizim için insan ilişkileriydi o zamanlar. çok sevebiliyorduk, çok uzun sevebiliyorduk ve hep ailenin büyüklerinden gizli yaşamak zorunda kalıyorduk aşklarımızı. iyi ve kötü yönleri vardı o zamanların, insanlar sanki daha insaniydi, bu kadar bireysel düşünmüyorlardı, bu da daha iyi ilişkileri beraberinde getiriyordu. insanlar daha çok toplumun etkisine maruzdu, bu yüzden de, bazen istemedikleri şeyleri yapmak zorunda kalıyorlardı, büyük şehirde bile "konu komşu, eş dost ne der" mantığı yıllarca hayatımızı yönetti. bir elbiseyi sekiz sene giyebiliyorduk, bolluk yoktu bu kadar ama eksikliğini de duymuyorduk, herkes bizim gibiydi zira. doksanlarla beraber marka, imaj, hızlı tüketim devrine girdik, aşk da bundan nasibini aldı. daha hızlı bitmeye başladı her şey. "ömrümün sonuna kadar seni bekleyeceğim, ne olursa olsun, sen benim tek aşkım olarak kalacaksın" aşkları, "kızım ben buyum, beğenmiyorsan sen bilirsin" aşklarına döndü biraz. ilk örneğe türk filmi aşkı denildi, gülündü. şimdi dalga geçilerek ya da en iyi ihtimalle gülümsenerek izlenen türk filmlerini biz elimizde mendiller zırlaya zırlaya izliyorduk o günlerde, bugün hatırla sevgili'yi izlediğimiz gibi. doksanlı yıllarda defterinin içinde deniz gezmiş resmi bulunduğu için soruşturma geçiren bir lise öğrencisiyken, bugün bir dizide izlemek garip gelse de, çoğu olay az figüranla çekilip zamanının büyüklüğüne ulaşamamış olsa da, kavuşamayan aşıklar birbirlerine uzun, aygın ve baygın baksalar da, zamanlama, konumlama, biçimlendirme hataları, eksikleri olsa da, türkiye solu elit bir kesimin elinde görünse de... biz o günleri, o aşkları, o aileleri yaşadık. oğlum bana çevirmeli telefonun gerçek hayatta var olup olmadığını sorarken, ühü ühü dizisi diye dalga geçerken, üç yaşındaki kızım bunlar aşık olmuş söyleyemiyorlar diye yorum yaparken, ben bu diziyi izliyorum ve ağlıyorum. bazen duygusal bir sahnede, bazen doksan öncesinin unuttuğum bir detayını gördüğümde, bazen sadece öylesine ağlıyorum.

    biz o günleri yaşadık, bazılarımız genç, bazılarımız çocuk, bazılarımız vitamin olarak... bazılarımızı o dönemin çocukları büyüttü, o günlerin etkisini bünyesinde barındıran belki son çocuklarız. o günlerin etkisi bir şekilde üzerimizde, öyle kahverengi ve öyle güzeldi ki.
  • hatırla sevgili,
    bu ülke halkına çektirilenleri bir ömür hatırla. bu ülkenin çocukları gülsün diye uğraşan çocukların ırzına nasıl sürekli ama sürekli ama sürekli geçildiğini hatırla.

    halka namus algısını iki bacak arasında diye öğretenleri, sonra o çocukların bacak aralarına acıta acıta, kanata kanata giren namussuzları unutma sevgili.

    hatırla sevgili,

    genç kadınların, genç erkeklerin gözlerindeki ışığı alanları, insandan, kendinden, toprağından nefret ettirenleri hatırla. hatırla insanı kendi hücrelerine yabancılaştıranları, o gül tenlere, bedenlere iğrenç ellerini sürüp, sıkıp, gülleri, laleleri, nergisleri solduranları hatırla.

    hatırla sevgili,
    beyin yerine çalışan organlarını deliklere soktukça rahatlayan salyaları, terleri, kirleri, pislikleri, kusmukları bile o güzelim insnların zerresini kirletemeyecek insanlık düşmanlarını hatırla ki o insanların yaşadıkları sadece geceleri yaşanan kabuslarda kalmasın,

    hatırla ki sevgili bu insandan bozma yaratıkların saltanatı sonsuza dek sürmesin.

    hatırla ki anlatılan senin hikayendir,

    hatırla ki bu yaratıkların olmadığı dünya inancın daim olsun,

    hatırla ki hiç vazgeçme bunlarla mücadele etmekten,

    hatırla "gülmek bir halk gülebiliyorsa gülmektir." *

    hatırla bir aşk ancak bir dünya temizse temizdir,

    hatırla ki ellerimiz birbirini temiz bulsun,

    hatırla ki aklımız, yüreğimiz tüm zorlamalarına karşın temiz kalsın,

    hatırla hatırla ki unutmak insanlık suçudur.

    hatırla ki unutmak suça ortak olmaktır,

    hatırla ki unutmak işkenceye, cinayete, tecavüze ortak olmaktır.

    hatırla ki tüm bunları yaşayanların artık içten gülebildiği mutlu bir dünya kurulsun.

    hatırla sevgili hatırla, hatırla,

    hatırla...

    hatırla...

    hatırla...

    unutma unutturma.
  • birşeyi tam olarak bilmediği halde kulaktan dolma bilgilere sahip kişilerce yere vurulmaya çalışılan dizi. oysa ki selma, ahmet, defne yani gürsoy ailesi zaten klasik tutucu bir aile olmamışlardır hiçbir zaman. defne ile deniz'in çocukluklarından beri arkadaş, sevgili, aşık, dost kısaca bir çift olduklarını kabullenmiş bir anne olarak; üstelik kızının sevgilisiyle aynı evde yaşamasına daha önce ses çıkarmamış bir anne olarak selma'nın defne'nin hamile kalmasına diyecek tek şeyi, deniz'in aranıyor ve geleceğinin de belirsiz olmasıydı. ama tabi, selma kızını evlatlıktan reddetse, ahmet de eline silahı alıp defneyi alnından vurmak suretiyle infaz etseydi, o zaman kültürel, inançsal ve benzeri birçok açıdan tahrip edilmemiş olacaktı herhangi birşey. hem de ahmet en delikanlı olacaktı. bizim töremiz de var töre cinayetimiz de, değil mi? kültür asıl bu çünkü... bırakın da en azından dizilerde "zaten olanlar değil alternatifler" gösterilsin.

    edit: cümleler düşük olmuş, kusura bakmayın.
  • ahmet "ortada çocuk var" dediğinde necdet'in şöyle bir o'na bakışı, kafasını devirişi, "eh artık gizlemenin anlamı kalmadı" modunda tekrar ahmet'e dönüp, kararlı bir şekilde "rüya senin kızın" deyişi mi desem, ahmet'in bu lafları duyup ta önce anlamayıp sonradan şoka sürüklendiğini belirten surat ifadesi mi desem, necdet olayları açıklarken ahmet'in inanamamazlıkla şaşkınlık, "dalga mı geçiyorsun?" moduyla şok arasında gidip gelen bütün o ifadeleri mi desem, ardından söylenenlerin büyüklüğüyle ağırlaşmış gibi sırtını duvara yaslaması mı desem, ilk şoktan daha kurtulamamışken, vücudu sanki kendisinden bağımsız hareket edecek diye düşündüren o boş ifade ile doğrulması mı desem, ayağa kalkıp, dolanıp, sonra gene necdet'e dönüp inanmazlık, şaşkınlık, kendisinden yıllardır sakladıkları gerçek nedeniyle duyduğu kızgınlık ve üzüntü mü desem, necdet'in o'na bakıp daha fazla dayanamayıp kafasını eğip elini saçlarından geçirişi mi desem, ahmet'in necdet'e arkasını döndüğünde yavaş yavaş kendisine geldiğini belirten ifadeleri mi desem, sonunda herşeyin yerli yerine oturmasıyla suratına yerleşen kararlılık ile koşmaya başlaması mı desem?...

    küçük deniz'in ölü taklidini bırakıp doğrulmasının ardından küçük defne'nin ufak çaplı bir şok yaşayıp sonradan hıçkırıklara boğulması mı desem, kanlar içinde kalan deniz'i kollarının arasında tutan defne'nin canhıraş çığlıkları mı desem?...

    deniz'in ilk darbeyi aldığındaki surat ifadesi mi desem?...

    mehmet'ten, sevdiği adamdan evlenme teklifi alan sevim'in durumu ağabeyi şevket bey ve karısı sema hanım'a anlatırken, "acayip korktum" dediği yerde kekelemesi mi desem, "ama hemen cevap verme dedi, beklerim dedi.. ne kadar bekler sence? doğru soru şu, 'bekler mi?' ya beklemezse' " derken sesine işleyen korkuyla birlikte suratına yerleşen endişe mi desem... kardeşini sakinleştirebilmek için bir şeyler demeye çalışan şevket bey'in karısına bakması, karısının "hadi sen içeri git, kadın kadına mesele bu!" diyen baştan savma hareketi mi desem?...

    nezahat hanım'ın rıza bey'e , evli olmasa da hala sevdiği kesin olan adama sarılışı mı desem, rıza bey'in ona sarılışı mı desem, nezahat hanım'ın hava alanına yürürken arkasını dönüp zorla da olsa gülümseyerek el sallaması, tekrar arkasını döndüğünde bütün kederini birden kusan surat ifadesi ve ardından, ah ardından, hemen kendini toplamaya çalışması mı desem?...

    ilmek ilmek işlendiği belli bir senaryoyu daha da güzelleştiren, bütün oyuncuların, gencinden yaşlısına hepsinin, bu dizinin hakkını verebilmek için canla başla çabaladıklarını ve bunu da sırıtmadan, çok iyi başardıklarını gördüğüm bir sezon finaliyle karşıma çıkmış ve gene beni kendisine verilen emek karşısında yerlere kadar eğilmek durumunda bırakmış dizidir.

    siyaset mı? araya sıkışmış ta olsa, taraflı da, tarafsız da olsa, anlattığı dönemin politik atmosferine de ışık tutmaya çalışıyor bu dizi evet... ama bu insanlar, bu karakterler, bu oyunculuk, bu naiflik, bu emek, bu özen olmadan hiçbişi olmazdı en başta.. ve hayır, bu güzelliğe siyaseti karıştırmayacağım, bunu şimdi de , daha sonra da yapmayacağım! hangi dizi anlattığı dönemin siyasi yüzünü tam yansıtabilir ki? kendi araştırmasını yapmayan hangi izleyici siyasetin tarihinin sadece *bir dizi* ile anlatıldığını düşünebilir ki? hayır yapmayacağım...

    sezon finali ile her yaştan oyuncusuna ve o oyuncuların barındırdığı cevherleri o kadar ustalıklı bir şekilde onlardan çekip çıkararak izleyicisinin önüne koyan yönetmenine şapka çıkardığım dizidir. senaristine de, teknik ekibine de, geçmiş zamanın türkiye'si bir yana, asıl önemlisi, geçmiş zamanın türk insanına özlem duymamı sağlayan, hatırladığım azıcık şeyi unutmama izin vermeyen herkese şapkamı çıkarırım, çıkarıyorum, çıkaracağım..

    izleyicinin adam yerine konulması böyle bir şeydir işte sayın izleyici... ufak tefek hataları bir kenara koy da şöyle bir bak, adam yerine konuluyorsun, bunu bilesin istedim sayın izleyici..
  • hakkında girilen entry lerden, diziye belgesel muamelesi yapan insan kitlesini ortaya çıkarmış dizidir. şimdi istediğiniz kadar oturun zamanın ötesine gönderin bunu,parmaklarınız uyuşana kadar. ama bu bir dizidir nihayetinde, bir takım şeyleri geçecektir,hatta bunu yazarların, yapımcıların keyfine göre bile yapabilir. muhalefet etmek için şunu bile söyleyebiliriz istersek; deniz gezmişin prangalarını daha uzunca bir süre çıkartamadılar aslında,aaa bu dizi ne kadar çabuk geçti orayıı!!

    evet,bizleri en çok ağlatan detayları verir,çocukların güzel yüzlerini gösterir gülümserken. ama "ağlatalım" diye değildir bu, sadece yakışıklı bir adam ölmüş gibi anlatıp ajitasyon yapmak da değildir. o detayları verirler çünkü; adi bir şekilde öldürülmesine dakikalar kala,ertesi gün babası üzülmesin diye ayakkabıları hakkında açıklama yapma ihtiyacı duyacak kadar, içtiği -daha iyi- sigara için mazeretini sunacak kadar güzel,ince düşünceli ve bu derece de-bencil (buraya başka bir tanım bulamadım kusura bakmayın) çocukların egoist güç gösterilerine kurban edilmesidir esas acı olan,bu ülkenin her kurumundan nefret ettiren. esas anlatılacak şey bu naif öğelerdir, ideolojik kısmı herhangi bir açık oturumda da tartışılabilir mesela.

    bir kişiye kızıldere'yi öğretti mi bu dizi? bir kişinin google'a mahir çayan yazıp kimmiş diye öğrenmesine sebep oldu mu? sadece bir kişi merak edip 70lerdeki öğrenci hareketleri hakkında bir sayfa yazı okudu mu? bitmiştir. belgesel olmayan bu yapım, bir dizi olarak üstüne düşünden çok daha fazlasını yapmıştır. her ne sebeple bu hale gelmiş olursa olsun, şu an apolitik, anti-akademik, televizyon eksenli bir gençlik var türkiye'de. onların kafasına, bir kelime soksa anlattığı dönemle ilgili, görevinden fazlasını yapmıştır zaten.

    atladığı cümleyi, anlatmadığı insanları geçin; 3 masum üniversite öğrencisinin sallandırıldığı (çok özür dilerim bu terim için ama diğerleri yeterli gelmiyor hareketin adiliği için), 10 tanesinin katledildiği, binlercesinin ve onların ailelerinin acılara gömüldüğü gerçeğini ekrandan üstümüze fırlatmış ve bunca yıl sonra utançtan başımızı kaldıramamamıza sebep olmuş mudur? o zaman,isteyen geri kalanını açıp kitaplardan öğrensin bir zahmet. ya da çok önemsiyorsanız siz yazın kitaplarını,biz de okuyalım hatta gururla.
  • bu dizi ilk yayınlandığı zaman ortaokul talebesiydim, neden bilmiyorum acayip sevmiştim ve sonrasında da sevmeye devam ettim. yanlış hatırlamıyorsam ailecek izlerdik, çok geç yayınlanırdı. üvey annem, eğer uyuyakaldıysam bana dizide olanları anlatırdı.
    fakat hiçbir zaman ilk bölümlerin sonrasını izleyemedim büyüdükten sonra. ilk bölümlerdeki şenlikli büyükada kısımlarının ötesine geçemedim. çok fazla sevmeme rağmen tekrar izlemeye cesaret edemediğim dizilerden biriydi hatırla sevgili. nostalji hissinden ötürü öldürücü bir acı veriyordu bana. hem kişisel bir nostalji, hem de diziden kaynaklı bir nostalji.

    fakat bu yaz ilk kez, depremden sonrasında nefes alacak zamanım bile olmasın istediğim bir dönemdeyim. o yüzden ya bir şeyler okuyorum ya bir şeyler izliyorum. benim hayatım boyunca seçtiğim biricik gerçeklerden kaçma yöntemi budur, nefes alamayacak kadar okumak, nefes alamayacak kadar izlemek, şarkı dinleyerek biraz hayal kurmak.hiç sağlıklı değil onca şeyden sonra, biliyorum.
    bir iki dakika bile kendimle başbaşa kalsam aklıma nelerin geldiğini bir bilseniz.. bu yüzden büyüdükten sonra ilk kez baştan sona, büyümüş kafayla tekrar izleyebildim diziyi. onca acıdan sonra insan böyle küçük şeylerden korkmuyor sanırım. üzerine ben de birkaç şey söylemek isterim. diziyi de çok çok sevdiğimi belirtmek isterim.

    --- spoiler ---
    her şeyden önce sevmenin en naif hallerini bu dizide gördüm sanırım. dostlukların, aile ilişkilerinin hatta aşkların naifliği büyüleyiciydi dizi boyunca. konuşulan türkçenin güzelliği, mekanların özellikle büyükada sahnelerinin enfesliği, kadınların şıklığı, ailelerin çevrelerine ve olaylara karşı tutumları çoğu zaman büyüleyiciydi. herhalde yazılan en güzel erkek karakterleri bu dizide görmüşümdür türk dizilerinde. mehmet, necdet, şevket muazzam adamlardı. mükemmele yakın adamlar. günümüz dizilerindeki o çingenelik yok yani anlayacağınız. bu dizi nadir naif dizilerimizdendir. ülke tarihini anlatırken bunu yapabilmek de eminim zordur.

    dizi bütün kült dizilerin yapabildiği bazı şeyleri de yapabilmiştir. bazı mekanları, bazı şarkıları simgeleştirmiştir. büyükada'daki metruk ev artık simgeleseldir mesela, dizinin bazı müzikleri de aynı şekilde.

    dizinin tarihi anlatırken muhakkak noksanlığı olmuştur, ve hatta olmuş da. çoğu zaman maalesef tek taraflı bir açıdan ele alınıyor, fakat geçmişten orijinal görüntülere ve gazete başlıklarına da yer veriyor. bu yüzden hafif bir belgesellik özelliği de var. dizinin olumlu yanlarından biri bence bu.

    tarihi anlatma derdi çok fazla probleme yol açmış çünkü çok fazla acemi oyuncuyla çalışmak zorunda kalınmış, seslendirme problemi de bu yüzden üst seviyedeydi. böyle bir derdi olmasaydı çok çok daha iyi bir dizi olurdu eminim. bir de zaman atlamaları yüzünden oyuncuların sürekli yaşlandırılma işi var, yer yer o da abuk olmuş biraz. deniz gezmiş fazla güleç bir devrimciydi, diziyi izlerken bu beni hep biraz rahatsız etmiştir saçma bir şekilde.

    dizinin en sevdiğim yanlarından biri üniversitemi, kep attığım yeri sürekli görmemdir. ıstanbul, adalar, üniversitem.

    ilk başlarda karakterler arası olaylar çoğunluktayken, 80'lere doğru neredeyse dizinin tek derdi memleket meselelerini anlatmak olmuş. dizi çoğunlukla sol yumruğu havaya kaldırsa da sonlara doğru içimizdeki şeytanları da hedef göstermiş, kardeş kavgalarını da eleştirmiştir. sevdiğim yönlerinden biridir. maraş olayları kısmında öfkeden nefes alamadım.

    dizinin en "en" sahneleri benim için;

    -şevket gürsoy'un vefat ederken eşine "bana verdiğin mutluluk için teşekkür ederim" dediği sahne,

    şevket ve rıza'nın, birlikte bir gün geçirdiği ve geçmişi andığı sahneler,

    oğlunu che sevdasıyla büyüten mehmet'in oğlunu kurtarmak için onun parkasını giyip koştuğu, ardında vurulup vefat ettiği sahne

    ahmet ve yasemin'in yıllar sonra trende karşılaştığı sahne

    deniz gezmiş'in vefatından sonra yıl atlamasından sonraki bölümlerde harun'un kaç bölüm boyunca dinlediğimiz devrimci müziğiyle hapishaneden çıktığı, ışıkla karşılaştığı sahne (acayip bir sahne gerçekten)

    necdet'in 80 darbesinde gözaltına alınırken rüya'nın ağlaması üzerine yasemin'in rıza'nın arkasından ağladığını hatırladığı sahne ( yasemin rıza sahnesinde mehmet de var, acı verici)

    defne ve deniz evlenirken mehmet ve kendisinin nikahını hatırlayan, acıyla baş etmeye çalışırken sürekli geçmişe giden sevim sahneleri

    defne ve deniz'in evlilik teklifi, kırmızı atkı sahnesi

    son bölümdeki yemek sahnesinde ahmet'in rıza'yı, şevket'i, nezahat'ı, mehmet'i, denizi andığı o konuşma

    dizinin en sonundaki el sallama, vedalaşma sahnesidir.

    dizide bir de nutuk sahnesi var. ali ve tufan aynı hücreye konuluyor mamak'ta. çok fazla işkence falan görüyorlar. komutan tufan'dan nutuk'u okumasını istiyor. tufan nutuk'u kendini ve dava arkadaşlarını da işin içine katarak uydurarak okuyor, ali buna baya gülüyor ama komutan nutuk'u yanlış okuduğunu anlamıyor. gerçek düşmanı görünce birleşebilen gencecik çocuklar.. bu sahne de hem komik hem de güzeldi.

    şevket mehmet ve deniz vefat ettikten sonra dizide gözüm hep onları aradı. hatırla sevgili bu yönden de devrimci bir dizidir çünkü en sevilen karakterlerini öldürmüştür. özellikle mehmet'i çok sevmiştim izlerken.

    dizide yaşça büyük oyuncular muazzam oynamış, gençler biraz daha ortalama kalmış onlara göre. yine de figüranlar olmasa kaldırabilir bir oyunculuk var diyebiliriz sanırım.

    bir de harun'u çok sevmiştim karakter olarak.
    --- spoiler ---
  • 120'den fazla insanı bildigin katletmis fasist cetecilere haksızlık etmis dizidir.
    onların entelijansiyayla olan iliskilerini gostermemis, ayıp etmistir.

    oysa kahramanmaras'ta entellektuel fasistler yuksek sesle "9 ısık" okuyarak 120 kisinin can sıkıntısından ölmesine yol acmıstır. cami onunde toplanmalar, bayrakla milleti gaza getirmeler, alevilerin evlerini, dukkanlarini basmalar, kucucuk cocukların bıcakla gozlerini oymalar filan yoktur. o kadar kişiyi entel entel kitap okuyarak öldürmüslerdir.

    hatırla sevgili bu sahneleri göstermeyerek zamanın sagcılarına haksızlık etmiştir.

    .

    sonra kufredince ayıp oluyor.....
hesabın var mı? giriş yap