• selef önce gelen, halef sonra gelen demek.

    halife de terim manasında öncekinden sonra gelen ve onu tüm manasıyla temsil eden kişi oluyor. yani peygamberin manasını onun varisi ve temsilcisi olarak yansıtabilen kimsedir peygamberin halifesi/ardılı.

    iktidarı güç ile zaptedip kendine halife ünvanı vermekle olmuyor bu işler. ilk dört halifeden başka halifelik iddiasında bulunan herkesin hükmü böyledir.

    -peki iktidarı güç ile zaptetmek kötü bir şey midir?

    +hayır kötü bir şey değildir. sadece fiili bir durum ve içinde yaşanılan dönemin bir gereğidir. demek ki o toplum konsensusa dayalı bir yönetimi hak etmiyor. ancak kaba güç ile hizada tutulabilecek bir seviyeye düşmüş durumda...

    unutmayalım, tarihte herhangi bir hadise öyle olmak zorunda olduğu için olmuştur; başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur.

    hz. ömer'in şu kıssası anlatılan manayı apaçık ifade etmektedir:

    ömer b. hattâb (ra) selmân'a "ben melik miyim, halife miyim?" diye sordu. selman da ona "eğer müslümanların toprağından bir dirhem veya ondan daha az yahut daha çok bir vergi alır da onu asıl yerinden başkasında harcarsan sen halife değil meliksin" diye cevap verince, hz. ömer'in gözleri yaşardı.

    yine hz. ömer'in şöyle dediği nakledilir: "allah'a andolsun, halife miyim, melik miyim bilemiyorum, eğer melik isem bu çetin bir iştir!" bir sahabi ona "ey emîrü'l-mü'minîn, bu ikisi arasında fark vardır" deyince, farkın ne olduğunu ona sorar, o da şöyle cevap verir: halife, ancak hak olanı alır ve gerçek yerine harcar, allah'a hamdolsun ki sen böylesin. melik ise halka zulmeder ve şundan alır ötekine verir.” bunun üzerine hz. ömer sükut etti.(suyuti, hüsnü'l-muhâdara, 2/125, et-kettani, teratibu’l idariye terc., 1/143)

    not: adil bir yönetici olmayı basit bir niyet işi sanmayalım. bu bir sistem işidir. mesela şu anki düzen içinde bir evliyayı cumhurbaşkanı yapsanız, o da adil olmayı başaramayacaktır.

    adaletin sağlanabilmesi ve halife sıfatını hak edilebilmesi için önce sağlam bir dünya görüşünün ortaya konulması, sonra toplumun bu dünya görüşü çerçevesinde endoktrine edilmesi veya eğitilmesi gerekir.

    adalet ancak kıvamını ve dengesini bulmuş bir toplumun özelliğidir.
  • serbest çağrışım:

    (bkz: half-life)
  • yüce pir mevlana'nın mesnevi'sinde bir hikaye vardır;

    biri acem, biri türk, biri arap biri de rum, dört süzme ahmak bir araya gelmiş. aralarındaki parayla bir şey almaya kalkışmışlar. lakin anlaşmak ne mümkün. acem tutturmuş, ben “engur” isterim, diye. ardından türk başlamış, ben “üzüm” isterim. arabın da canı “ineb” çekesiymiş. ineb ineb diye inlemeye başlamış. rumun ne eksiği var. o da, “istafil” bulun bana, diye diğerlerinin yakasına yapışmış. ağızlar açılmış, gözler yumulmuş, yumruklar sıkılmış, kılıçlar çekilmiş. belli ki hadise çıkacak, kan dökülecek!

    bu ahmakları yola getirecek, özü sözü belli bir ulu çıkmasa, onlara inebin de üzümün de bir olduğunu söylemese, kan dökülmez, can üzülmez de ne yapar? ahmaklık ve cehalet onları birbirine bu denli yabancı kılmışken; onları toplayıcı, onlara rehberlik edici bir ilim-irfan sahibi çıkmazsa eğer, iki azgın timsahın birbirini ısırması gibi birbirlerinin etine kast edecekler, kanını içecekler demek ki.
    bize düşen kıssadan hisse çıkarmaksa, son durum şöyle, kılıçları çoktan çektik, bizi uzlaştıracak evliyaullahtan birini bekliyoruz. her ağızdan bir şey çıkarken birbirimizi ne duyuyor ne de birbirimizin söylediklerini anlayabiliyoruz. ama henüz ne bir kımıltı, ne bir işaret. popüler ve kulağa oldukça romantik gelen haliyle: ara bulucu “halife” –şimdilik- ortalarda yok.

    yok inebdi üzümdü, yok engurdu istafildi, diyerek sille tokat birbirimize dalacağımıza; birbirimizi anlayabilseydik, o zaman birleşir aramızdan bir “halife” çıkarırdık. demek ki, bir halife’ye sahip olmak, tanrı tarafından akıl ve izan sahibi toplumlara bahşedilmiş bir ayrıcalık, şuur ve hafıza sahibi kavimlere verilmiş bir imtiyazdır. bizi bir arada tutan o mutlak bağlayıcı ve doğrudan o’na götürücü ile bağların kopacak hale gelmesi aramızdaki dili işte böyle mahvetti. cehalet, birliği bozdu. hepimizin meramı bir, arzusu tek iken; kimimiz engur derdine düştü, kimimiz istafil!

    yeryüzünde 2 milyar müslüman yaşıyor. ve bu müslümanlardan yüzde 70’i aç. dünyanın en az kazanan insanları yine müslümanlar. az gelişmişlik had safhada. her müslüman ülke kendinden kat be kat güçlü bir avrupa ülkesi yahut amerika tarafından sömürülüyor. ikisinin de elbirliği edip emdiği müslüman ülkeler de var, bizim türkiye gibi.

    ne eğitim ne sağlık… kızılhaç olmasa, afrikalı müslümanları akbabalar didikleyecek. eğriye eğri doğruya doğru. adamların tuzu kuru. hayattan alacağı kamı almış, kafayı dünyalık nimetlerle epeyce bulmuş her batılı “manevi hazlar” adına soluğu afrika’da kızılhaç çadırlarında buluyor. elleri boş gidecek değiller ya. penisilin ve un yardımının yanında, ya matta ya yuhanna!

    bir de batı’nın ahlaksızlığından, kokuşmuşluğundan dem vururlar. dünyanın dört bir yanını ve bilhassa üçüncü dünya ülkesi bile olamamış müslüman ülkelerini çekirge sürüsü gibi sarmış “misyoner” batılıları nereye koyacağız? elin oğlu, hasta yatağında zangır zangır titreyen afrikalı çocuğa annesinin yalvaran bakışları arasında penisilini enjekte ederken arkasından teslise saygı duruşu yapıyor. oracıkta cilalı bir “tesbihat” geçiyor.

    batı’da ve amerika’da çok ciddi bir şekilde yükselişe geçen, gazete ve televizyon ilanları aracılığıyla çok seri şekilde organize olan “yardımseverlik” kulüpleri, bizim bulamadığımız mehdi’yi açlıktan, fukaralıktan kırılan müslüman ülkelere çoktan gönderdiler bile. şöhretinin zirvesinde pek çok popstar ve zengin müslüman çadırlarında, “insaniyet” namına, cirit atıyor.

    halife beklentisi, nasibini ayağına bekleyen topal tilkinin hikayesine benziyor. bu vebayı aramıza hangi kafir, hangi dinsiz soktu, bilmiyorum ama ümmeti öyle vurdu ki, vurduğu yerde cehalet dikenleri bitti. halife diye empoze edilen adamlar, bir bakmışız ki baron, para babası. yani bu da bir oyun. önümüze her “halife” diye çıkana pabuç bırakmamak lazım. çünkü pabucunla iktifa etmez, allah korusun, donuna kadar soyar seni. akıl, ahlak ve haysiyet gibi melekeleri tümden kaybettiğimize göre, gerçek akıl sahiplerine akılsızmış gibi muamele ettiğimize göre, nasıl bir “halife” beklentisidir bu!

    aslında kimsenin gerçek halifeyi falan beklediği yok. çünkü bunun bedeli çok ağır. kimse de bu bedeli ödemeye yanaşmıyor. siyaset, piyasa, tarikat bağlantılı düzmece “halife”ler, bir taraftan türlü çeşit illüzyonlar icat edip gözümüzü boyarken, diğer taraftan aklı-hafsalayı zedeleyecek haşmette bir iktidar sahasını, politik gücü yarenlerine hazırlıyorlar.

    cahil kitleler, statükonun önlerine ambalajladığı halifelerle idare ediyor. aklı az buçuk çalışan, iki satır kitap okumuş cephe ise işin tatlı romantizminde. al birini vur ötekine.
  • islami toplum ve devlet anlayışını yüzyıllarca en üst düzey makamda temsil eden kişi.

    hristiyanlıktaki papalık kurumunu andıran bir terim olarak öne çıkmaktadır.son abbasi halifesinin 1538'de ölümüne kadar halifeliği elinde tuttuğu şeklindeki birtakım düşüncelere rağmen 1517 yılında halifeliğin i. selim'e ve onun mirasçılarına geçmesi, islam'da önemli ölçüde sert tartışmalara neden olmamıştır. cam. mod. hist., 91'de: "hilafet islam'ın temel prensiplerinden biridir ve bütün müslümanlar tek bir imam tarafından idare edileceklerdir.

    ayrıca imam'da hz. peygamber'in kabilesi olan kureyş'ten olacaktır. 1517 yılında imamlık, haşimoğullarından mehmed ebu cafer'in güçsüz ellerindeydi ve halifeliği kahire sarayı'nda sembolik olarak devam ettiriyordu.

    abbasilerin en son halifesi olarak sultan selim lehine halifelikten feragat etti. bu biçimsel geçiş, kureyş kabilesine mensup olmamakla birlikte türk sultanlarının müslümanların idarecisi veya imamı olmalarının temeli oldu.

    halifeliğin osmanlılara geçişi, mekke şerifi'nin kabe'nin anahtarlarını selim'e göndermesi, böylece selim'in mukaddes beldeler'in koruyucusu olmasıyla halifeliğin tanınması onaylanmış oldu" der. s. lane po
  • peygamber ogretisinin koruyucusu, gozeticisi.

    bu durumda nice sahlar, padisahlar haremleriyle epey iyi bir gozetmen olmaktalar.

    sirf bu nedenle bile halifeligin icinin bosaltildigi ve kaldirilmis olmasinin islam adina ne kadar dogru oldugu anlasilabilir. tabi isik sacmak yerine saksinizi calistirmaniz lazim.
  • mayışık gözlere half-life şeklinde görünür.
  • evliyadan bir zat besmeleyi "insan-ı kâmilin adıyla başlarım" şeklinde tefsir eder. bu tefsir, dinleyenlere gayet ağır gelir ve başka bir arif zata giderek durumu anlatırlar. o da der ki "o zat size ismin tefsirini değil, lafzın tefsirini yapmış".

    bir mühür düşünün! bir de onu kağıda vurduğumuz zaman çıkan baskısını...ismin tefsiri mührün tefsiri iken, lafzın tefsiri baskının tefsiri oluyor. insan mhrün kendisi değil ama baskısı hükmünde...

    vahdet-i vücut ehlinin iddia ettiği gibi varoluş hakkın aynısı değildir; hakkın yokluk aynasında tezahür eden görüntüsüdür. kısacası tüm varoluş hakkın bir ayna görüntüsünden ibarettir. insan da tüm varoluşun mikro ölçekli bir nüshasıdır. dolayısıyla insan dahi hakkın bir nevi sureti hükmünde olmaktadır. bir diğer tabirle insan allah'ın halifesidir; temsilcisidir. su kelimesinin h2o denen o molekülün temsilcisi olması gibi...zaten insan ilahlık taslama cüretini bu hakikatten almaktadır.

    aynaya bakınız!

    bir siz varsınız bir de sizden ayrı aynada belirmiş bir görüntü...esasen aynadaki görüntü aslına bağlıdır ve ondan ayrı tutulması ve düşünülmesi mümkün olmayan bir gölge varoluştur. görüntü aslın temsilcisidir; halifesidir.

    allah'ın zıttı, karşıt cinsi, çocuğu vs. olmaz; ama bunlara ihtiyaç vardır. zira allah tüm manaları deneyimlemek istemektedir. kendisi için bunlar olamaz belki; ama halifesi için olur. böylece yeryüzüne ne kadar insan gelmişse aslında onların gözünden tüm hayatı ve evreni deneyimleyen hakk olmuş ve maksat gerçekleşmiştir.

    ne kadar ilginç değil mi?

    aslında tüm gözlerden bakan o; ama çoğu insanda bu bilinç örtülmüş durumda. ego dediğimiz de yine aynı hakkani bilincin kişide perdeli olması ve cehl içinde olma durumundan ibaret. ego gerçek bir varlık değil; tıpkı sıfır rakamı gibi o cehl haline işaret olsun diye üretilmiş bir kavram.

    kendini bedenin karanlığına indirgemiş hakkani bilinç cehle düşüyor ve o seviyede hayatı tecrübe ediyor. sonra tekrar en baştaki saf haline dönmek için harekete geçiyor. kimi insanda bunu başarıyor; kiminde ise örtülü kalmaya devam ediyor.
  • dunyanin en yuksek binasinin ismi
    (bkz: burj khalifa)
  • kaplancilarin tekrardan canlandirmaya calistigi hristiyanlardaki papa ile es deger bir olusumdur.
hesabın var mı? giriş yap