• --- spoiler ---

    brownian movement
    filminin dizi hali. 2.sezonda melissa 'nin aslında diane/jane'in manipulasyonlari sonucu yangın çıkardığı ortaya çıkacak diye tahmin ediyorum. jane, claire ile konuşurken rebecca'yi anladığını , gençken aile evini yakma hayali kurduğunu söylemişti. ayrıca sam'i sidney'den kurtarıp, (sam'in nisaninda ) sidney ve sam eski sevgililerini bir araya getirmeye calismak, son terapide ise bizzat sam'i sidney'e karşı yönlendirerek sidney'e bağımlı hale getirmeye çalışmak tam bir manipulator işi. çünkü sidney'i "sen herkesi kullanan bir pisliksin" diye manipüle etmesi için sidney'nin sam'i kullanmasını koz olarak tutmaya ihtiyacı var. tavsana kac, taziya tut diyip, taziya sen tavşan kovalarken ben sana nasıl güvenirim demek resmen bu. sonuçta jane kontrollü kocasını alexis'ten koruyabildi ama kendi ilgisizliği ve diğer hayatını kurarken yaptığı yanlışlarla kocayı catherine'e kaptiracak. bilerek ve isteyerek üstelik. çünkü cinsel bunalımlı kızı ve komşuları ile baş edecek gücü yok. ve ke$ hastası allison ile ortak noktaları aslında çok...jane de annesiyle aslında kötü olmayan ilişkisini sanrilariyla bok etmiş. ve annesine çektirdikleri için vicdan azabı duyuyor. gençliğinde ezdiği/kullandığı insanlardan bir bir özür dileme kabiliyeti olmadığı için kendini boktan bir duruma sokup, durumu dipte esitlemeye çalışacak. sirf, bakın ben de sizin gibiyim dibe battim diyebilmek için... özet olarak insanın en büyük düşmanı gene kendisi".
    --- spoiler ---
  • kelime olarak egyptian'ın kısaltılmış halidir.. çünkü zamanında çingenelerin mısır'dan geldiklerine inanırlarmış.
    sıkmıyorum vala...
  • shakira'nın gypsy melodisi insanın fena halde aklına takılıyor, bir anda mırıldanmaya başlıyorum. ama bunda rafael nadal' ın payı daha büyük galiba. çünkü nadal'ın görüntüleri, melodiden daha çok takılıyor insanın aklına.
  • hepimizin trt sabah haberleri sayesinde kulak aşinalığına sahip olduğu enfes bir ronan hardiman parçası, lord of the dance gösterisinin güzel bir bölümü.

    hamiş: bu parçayı her dinleyişimde 200 santigrat derecedeki çayın dilimi haşlaması, domatesin dilimden ayrılmış çekirdekli kısmının çatalla bi' türlü alınamaması, haddinden fazla acı zeytinin ağzımın tadını kaçırması(x2) gibi mevzular geliyor aklıma. :/
  • --- spoiler ---

    manipulatif bir terapistin nelere kadir oldugunu anlatan dizi. illa bir sonu olsun, bir yere bağlansın, hiç bir şey havada kalmasın diye düşünenler icin finali hayal kırıklığı olacaksa da, olayların işlenişi yönünden oldukça başarılı. danışanlarinin hayatlarına ikinci kimliği ile dalıp, her iki taraftan aldığı bilgilerle yine her iki tarafa da farklı direktifler vererek insanları kendisine bagimli kılmaya çalışan bir terapistin öyküsü. insanoğlunun güvendiği kaynaklar tarafından nasıl da kolay yonlendirilebilecegini de göstermesi açısından iyi bir gerilim dizisi.
    --- spoiler ---
  • ilk 10 bölüm sonunda gelinen noktaya en fazla ikinci bölüm sonunda gelinebilirdi bence. normal şartlarda en fazla üç bölüm dayanır ve sizin çekeceğiniz diziyi sikiym diyerek bir daha dönüp bakmazdım.

    ama işin içine naomi watts girince her türlü işkenceye katlanıyor insan. lakin bombok bir senaryo ve akış içerisinde naomi'ciğimin oyunculuğu, güzelliği, karizması, yüce insanlığı, memeleri, gülüşü, saçını savuruşu, bakışı, götü yenilesi varlığı bile diziyi kurtaramamış.

    aslında çok kötü şeyler yazmak istiyorum dizi hakkında ama naomi'nin o sette nefes alıp vermesi bunu yapmama engel oluyor. analizim bundan ibarettir. yine de naomi'yi kırdıysam özür dilerim koduğumun dizisi yüzünden.
  • benim gibi düşük tempolu, durağan gibi gözükse de anlattıklarıyla ve insanların içinde bulunduğu psikoloji ile oldukça dinamik bi görüntü çizen dizilerden hoşlananlar bu diziye başlasın. bates motel, better call saul gibi. böyle her karesinden sakinlik akacak. mis mis.
  • ilk fragmanını gördüğüm zaman çok sağlam bir dizi geleceğini düşünmüştüm, hevesle bekledim naomi watts'ın da bunda etkisi tabii ki büyük, fakat kocaman bir hayal kırıklığı oldu.

    psikoloji ile alakalı şeyler her zaman ilgimi çeker. güzel tespitler, anlamlı, dolu dolu replikler, karakterler üzerinden her bölüm güzel çıkarımlar ve yorumlamalar bekledim. en azından o bölüm durumlara göre bir kaç cümlelik çıkarımlar sağlam cümleler bekledim. malum karakterimiz terapist, ama bu beklentilerimin hiçbiri karşılanmadığı gibi aynı zamanda dizi inanılmaz yavaştı. resmen yavaş akması için ellerinden geleni yapmışlar. naomi hatırına 6. bölüme kadar geldim belki düzelir bu süreçte diye. hiçbir şey düzelmedi tam tersi her şey daha da yavaşladı, ama işte 6'ya kadar gelmişken bari bitireyim dedim. şuan final bölümünü izliyorum, final(ya da sezon finalidir bilmiyorum. gerçi devam ettireceklerini hiç sanmıyorum) bölümü dahi akmıyor. doğal olarak artık sinirlenip kendimi burada buldum.

    sonuç olarak, çok vurucu olabilecek bir konuyu heba ettiklerini düşünüyorum. neyse, başladım evet ilk bölüm pek isteneni vermiyor biraz daha izleyeyim düzelir diye düşünüyorsanız zamanınıza yazık, gerek yok başka bir şeyler izleyin derim.

    --- spoiler ---

    bu repliğin hakkını vereyim;

    "bence ne hissetmen gerektiğine odaklanırsan hissettiğin şeyin ne olduğunu bilemiyorsun."

    --- spoiler ---
  • (bkz: naomi watts)ın oynadığı 2.sezon onayı çıkmamış psikolojik gerilim alanında bir netflix dizisi.

    narsist bireyle mücadele üzerine okuduğum yazılarda adı geçtiği için merakla başladığım dizi, genel olarak beni tatmin etmese de özellikle başroldeki (bkz: naomi watts)ın canlandırdığı psikolog jean holloway karakteri özellikle son 2 3 bölümde tüylerimi diken diken etmiştir manipülasyon yeteneğiyle. bu yönüyle çok başarılı bir gerilim duygusu geçirmiştir izleyiciye. o kadar korku filmi izlemişimdir o filmlerdeki olaylar bile beni bu dizideki psikolog gibi manipülatif insanların isterse hayatımızı nasıl alt üst edebileceği kadar korkutup ürkütmemiştir gerçekten. cazibesi olan ve karşısındaki insanın zaaflarını bilen manipülatif insanların karşısındakileri nasıl oyuncak edeceği ve hayatlarını nasıl felakete çevirebileceğini veya aslında onları hiç umursamadığı halde hem duyarlı biri rolünü oynayarak güvenlerini kazanıp nasıl savunmasız bıraktıklarını kanımı donduracak kadar başarılı yansıtan bir dizidir özellikle son bölümde jeanın avukat kocası mıchaelın insanları manipüle etmekten zevk mi alıyorsun kendini güçlü mü hissediyorsun böyle diye giriştiği bir tiradı vardı orada içimin yağları eridi ama mıchaelın tiradıyla sarsıldığı görünen jeanın hemen sonrasında yine sadece kendini düşünen kendisiyle ilgili bir soruna kafa yorması narsistlerin ne kadar karşılarındaki insanın hislerini umursamadığını, sadece insanları manipüle etmekten ve bu gerilimli oyunu oynamaktan ne derece keyif aldıklarını gözler önüne sermiştir.

    son olarak dizide sidney karakterini oynayan kadının bu kadar insanı meftun ve mecnun edecek hiçbir cazibesi, güzelliği olmadığını düşünüyorum. bu diziyi çekerken yapımcı sanırım sadece (bkz: naomi watts)ın cazibesi ve onun solo performansına güvenmiş ve bu fikre yatırım yapmış olabilir.
  • bir çok kişi dizi akışının yavaşlığından söz etmiş fakat psikolojik ögeleri içine dahil ederek ve hayatlarımızın çokça içinden geçerek ele alınmış bir dizi olması bunu gerektiriyor zaten.
    bilinçaltının tavşan deliklerine ustaca sızan manipülatör bir psikolog aklını bulandırıyor bir noktada. özgür iradenle verdiğini sandığın bir takım eylemlerin sorumlusu “aslında kim?” dedirtiyor.

    duygularını yönetip vicdanını rahatlatan o yardım etme hissiyatı mı; yoksa arzularının gölgesinde saklanan o kontrol gücünün varlığını bilmek mi?

    jean’in diplerde gizlediği sırlarında, o tatlı tatlı kaşıdığı kendinden kaçıp “başka biri” olma hissiyatıyla yarattığı kimliğinde keyifle kayboldum ben.

    jean hallloway’in ikna edici tavrı, profesyonel mesleki kimliği ve insanların karanlık yönüne kontrollü bir şekilde sızması, doğru sorularla ama havada bırakarak merakını celbetmesi o’nu epey tehlikeli yapıyor aslında.

    ‘nereye kadar gidebilirim’ i kendine kanıtlamaya çalışıyor gibi bazen. bir uyuşturucu bağımlısından pek de farkı yok aslında. kendine karşı koyabilecek gücü yok, kontrol edilebilirliğin ötesinde. tadına vardığı şeyden vazgeçmeye gönlü olmayan, geçmişin esintilerini ense kökünde hissettiği ilk zevk anında kendinden geçen biri. o artık diane hart. git gide körüklenen ve benimsenen bir kaçış bileti.

    sidney için de diane ilgi çekici çünkü her şeyden önce iyi bir dinleyici. bağ kurabilmek için benzerlikler buluyor kendine diane. geçmişte aldığı yaralar varmış ve kabuğuna çekilmesinin haklı gerekçeleri çokmuş gibi ya da kullandığı parfümün aynısını kullanarak ‘aynı paydadayız’ algısını yaratmak gibi.

    karşısındakini anlatmaya itiyor diane. hiç düşünmediğini sandıkları yanlarını ortaya çıkarıyor. o’nları ilgi çekici bulduğunu hissettiriyor. çoğu zaman belirli bir şeyden bahsetmek yerine yuvarlak konuşuyor ve böylece merak unsurunu da diri tutuyor.
    kendini günden güne o kadar kaptırıyor ki, diane hart karakterini güncelleyip benimsemek için kendine tekrar ediyor. henüz bilmiyoruz ama sigara ve alkol tüketiminin aşırılaşması aynı şekilde karaktere daha da bağlanmasının bir yolu da olabilir, geçmişinden de bir esinti.. (psikoloji alanında olan arkadaşlar aydınlatabilir belki bizi.)

    tedavi sürecinde karşısındakini ikna edebilmek için bana kalırsa ‘kendi düşüncesi’ olan eylemi, bir kaynağa ya da başarılı sonuçlar aldıkları bir uygulamaya dayandırarak söylüyor. karşıdaki kişi de elbette bu istatistiklerin içinde yerini bulup, sorundan kurtulacağı inancı ile kendini teslim ediyor.
    dahiyene geliyor tüm bunların hepsi bana.

    bu arada sydney’in karakteri bana göre de çok çekici. çünkü çok yabancı olduğum bir hayat, bakış açısı ve karakter. belki gerçekten de her birimiz daha büyük bir anlam arayışı içinde olduğumuz için karanlıklara çekilmeye meyilliyizdir.

    //ayrıca kişisel bir merak için: (bkz: lucy boynton/@paraveask)
hesabın var mı? giriş yap