• iyi bir seftir. dunya klasmaninda da ortalamanin biraz uzerine tekabul eder. bu, turkiye icin bir basari kabul edilmeli. ancak bu entrye konu muziginden cok yaptigi garip aciklamalari olacak;

    gurer bey'in dusunce sistemi ile ilk defa yillar once (2003-2004 civari) yaptigi bir roportaj ile tanistim. "klasik muzik muhtesem birseydir. dinleyen insan huzur bulur. eger herkes klasik muzik dinlese savaslar olmaz.." minvalinden birseyler soylediginde icimden bir "eyvah" cektigimi hatirliyorum. bu derece naiflik, o zeki, yakisikli ve magrur duruslu, dunyayi cozmus havasindaki insana yakismiyordu. elitizmi anlasilabilir birseydi ancak biraz zeka piriltisi ile uzerini ortmesini bekliyordum ve akabinde roportaji yapanin ellerine saglik ki, kontra soru geldi, doksana gol geldi; "gurer bey peki o zaman nazi subaylarinin yuksek bir muzik kulturu oldugunu biliyoruz. madem klasik muzik huzur veriyor o halde boyle bir katliama nasil eslik edebildi?" gurer beyin cevabinin miril miril geldigini tahmin edebiliyorum. "iste bu hayatta en anlamadigim seylerin basinda o geliyor.."

    evet gercekten de anlasilamayacak birsey. bu dusunce sistemiyle o kadar uzak ki. klasik muzigin dunyanin en guzel, en huzur veren seyi oldugunu dusunmek istiyor biri ve ona inaniyor. roportajin finalinde geldigi nokta da 'nolur bozmayin biz bu kucuk dunyamizda iyiyiz' olarak kendi zayifligini belli ediyor. ayni tarihlerde mehmet ali alabora (bildigin memoli) bile, yaptigi radyo programinda "biz klasik muzigin hicbir muzikten iyi veya kotu oldugunu iddia etmiyoruz. sadece dinlemeyi seviyoruz ve bunu insanlarla paylasiyoruz" diyebilecek sagduyuya sahipti.

    neyse aradan yillar gecti ve gecen bir televizyon roportajini daha izleme sansi buldum. artik cirkin bir duzeye gelmis elitizm ve arabeski asagilamasini gecip esas tehlikeli olandan bahsetmek istiyorum.

    rte'nin ermeni-turk heykeli hakkindaki 'ucube' yorumu soruldugunda verdigi cevap. duz mantik burada tek bir cevabi bize dayatir. o da basbakanin boyle bir sanat elestrisi yapacak konumda olmadigi herkesin isine bakmasidir ki, yanilmiyorsam insanlarin her hareketini elestirdigi kultur bakani bile yumusakca bunu isaret edecek cesareti bulabilmistir.

    gurer bey ise tam ters koseye yatip, dizginleyemedigi egosunun kurbani olup en olmadik yerden yaklasiyor ve kendini kendi elleriyle bicakliyor. dedikleri kabaca soyle "bence muhtesem bir heykel. anlamak icin biraz sanatin icinde olmak lazim. o zaman guzelligini kavrayabilecegiz." sanat dostlari da facebookta bu videoyu ne guzel soylemis diyerek paylasmaktalar. sanatin yuceligi uzerine pembe hayallere gark olmaktalar. oysa gercek tam tersi bir noktada.

    1980'sonrasi sanat elestrisi artik zeminini kaybetmistir. sanat, elestrilebilecek bir noktada degildir, cunku en basta buna kimin hakki oldugu uzerine bir uzlasma ortada yok. bir basbakanin, bir isportacinin veya gurer aykalin burada digerine ustunlugu mevcut degil. bunu en iyi, yillarini sanata vermis birinin anlamasini beklemek de hakkimiz. esas tehlikeli olan ise kendinde bu hakki gorup dolayli yoldan rte'yi olumlamasidir. yani okuyup arastirip bu konu uzerine fikir yurutebilme yetisi kazanabiliyorsak buradan cikan sonuc, bir basbakanin da kendi birikimini yeterli goruyorsa herhangi bir sanat eserinin ortadan kaldirilmasi konusunda fikir yurutebilecegidir. ve en kilit nokta - sokaktaki insan veya bir sanatcinin aksine - buna gucu olmasidir. bu gucu de onceleri sadece oy verenlerden alirken su anda gurer beyden de aliyor.

    bravo maestro!

    gurer bey'in "evet o heykeli ben de sevmiyorum ancak orada kalmasi icin kanimin son damlasina kadar savasirim. cunku sanati ben veya basbakan degil, ancak tarih yargilayabilir!" diyecek kalibrede bir insan olmasini beklerdim. ancak yillardir bastigi havadan zeplin kivamina ulasmis olan egosu buna izin vermeyecekti tabi ki.
  • http://www.sanattanyansimalar.com/…n-isine-son/358/

    "antalya piyano festivali'nin sanat yönetmenliği'ne getirilen şef gürer aykal'ın, karşıyaka belediyesi filarmoni orkestrası'ndaki müzik yönetmenliği ve şeflik görevine son verildiği odatv tarafından açıklandı.

    odatv'nin konuyla ilgili haberi şöyle:

    “antalya büyükşehir belediye başkanı akp'li menderes türel, antalya uluslararası antalya piyano festivali'nin eski sanat yönetmeni fazıl say'ın yerine kasım ayında yapılacak 15'inci festival için orkestra şefi gürer aykal'la anlaşmıştı. fazıl say, aykal'ı bu nedenle eleştirirken aykal'a bir tepki de chp'li izmir karşıyaka belediyesi'nden geldi.

    karşıyaka belediyesi, karşıyaka belediyesi filarmoni orkestrası'nın kurucusu ve şefliğini de yapan aykal'la sözleşmesini sonlandırdı. aykal'la sözleşmenin sonlanmasının nedeninin antalya piyano festivali'nde fazıl say'ın yerine sanat yönetmenliğini kabul etmesi olduğu öğrenildi."

    bu haberin son cumlesi

    "aykal'la sözleşmenin sonlanmasının nedeninin antalya piyano festivali'nde fazıl say'ın yerine sanat yönetmenliğini kabul etmesi olduğu öğrenildi"

    gormeyi duymayi bilenlere cok sey ifade etmelidir.

    (bkz: fazıl say/@osuruktan teyyarenin kabin amiri)
  • 12 eylül cuntacılarının en has elemanı ihsan doğramacı'nın 94. doğumgünü kutlaması sırasında, yönetimindeki bilkent senfoni orkestrası'na imparator senfonisi olarak da bilinen eroica'yı çaldıran "milli" şef. parçanın bitiminde doğramacı'nın oturduğu yere doğru alçalarak "siz bizim imparatorumuzsunuz" demiştir, diyebilmiştir.

    gürer aykal'ın bu senfoniyi geçmişte başka kimler için çaldığını hatırlamak isteyenler için (bkz: #8184330)
  • en atatürkçü akp'li.

    gardırop atatürkçüsü diyorlardı bu tiplere, kenan doğulunun teknolu 10. yıl marşı gibi sahte.
  • 17 aralik 1770 dogumlu ludwig van beethoven'in dogum gununu google google'ın 17 aralık 2015 beethoven doodle'ı ile kutladi. eksi'de cok yazar bu doodle'i ve yaraticisini takdir etti, zevk aldiklarini soyledi. gercekten de hostu.

    turkiye muzik camiasindan da bu dogum gununu hatirlayanlar oldu (dogum gunu 100., 200., 350. vs. gibi yuvarlak bir sayi olmasa da) bunlardan birisi gurer aykal. kendisi su paylasimla bu dogum gununu kutluyor:

    https://www.facebook.com/….3/posts/1643721125892962

    http://imgur.com/ep6uore

    metni de kopyalayalim:

    "değerli müzik sever arkadaşlarım.

    beethoven bildiğiniz gibi müziğin anayasasıdır. beethoven'i algılamak cumhuriyeti kavramak demektir. beethoven yorumladığınız zaman,eğer atatürk'ün verdiği bağımsızlık savaşlarını özümsemişseniz bu birleşim sizi doğrulara taşıyacaktır. dünya durdukça insanlara özgürlüğü ve kardeşliği kazandıracak olan beethoven'in doğum gününü kutlarım.

    gürer aykal"

    ilginc. profesyonel bir muzisyen neden beethoven'in dogum gunune iliskin birseyler yazarken ataturk'le ilgili birseyler soyleme ihtiyaci duyar? soz konusu gurer aykal olunca cok sasirmiyoruz; kendisi bu konularda hassas birisi.

    'birisi' kelimesine ilistirilen linkten alinti:

    ... her şey mükemmel gidiyordu. “haydarpaşa” bölümünün provaları tam başlamadan gürer hoca durdu,uzun bir müddet orkestrayı süzmeye başladı, yanındaki viyola grup şefi efdal altun’a dedi ki , “benim atatürk rozetim seninkinden daha parlak!” sonra yine uzunca bir sessizlik… konuşmaya devam etti; “çocuklar, nerede sizin atatürk rozetleriniz?” provada niye takmadınız? siz takmazsanız kim takacak? tv çekiyor evladım taksanıza? bakın, bakın, burada atatürk sayesinde yetişmiş çocuğun eserini çalıyorsunuz! takın şu rozeti evladım , utanmayın, hadi, hadi, korkmayın, takın!” hoşumuza gitti balkondan seyrederken. dostlarımla birbirimize bakıp göz kırptık. sonra daha alçak sesle tam önünde kudüm çalan aykut köselerli’ye “beni artık silivri’de ziyaret edersin evladım” demiş, biz onu balkondan duymadık. sonra sinirlendi bir anda; “yakanıza atatürk batmıyordur inşallah! o rozet batıyorsa, atatürk’den rahatsızsanız, benimle sorununuz olur ona göre! beşinci bölüm! haydarpaşa! çalın!!” ve orkestra mum gibi çalmaya başladı. göz yaşartıcıydı. o an ben de düşündüm, “rozet-rozet! rozetim nerede?” diye…"

    alintiyi yapan, daha sonralari gurer aykal'i akp yandasligi ile itham edecek olan fazil say. bakalim:

    (bkz: #21789471) entry icerisinde 'aykal' kelimesini aratirsaniz ilgili kismi gorebilirsiniz.

    fazil say'i hakli bulanlar: (bkz: #44391021)
    o kadar da hakli bulmayanlar: (bkz: #44520375)

    ben ikinci gruptayim. neyse, konumuza donelim:

    yurt disinda muzik egitimi almis ve gene yurt disinda profesyonel bir kariye olan bir kisi aykal'in en basta alintiladigimiz facebook iletisine su yorumu yapiyor:

    "hayatimda duydugum en salak beethoven yorumu beethovenin su kici kirik cumhuriyetimizle ne alakasi var gardrob ataturkculugu,gizli fasizm kokan bos bir yorum..."

    bu sekilde ifade etmeyecek olsam da bu goruse katiliyorum. gercekten "ne alakasi var?"

    cumle cumle gidecek olursak:

    "beethoven bildiğiniz gibi müziğin anayasasıdır."

    bestecinin bati sanat musikisi tarihindeki oneminin altini cizmek icin bu hukuk terimlerine gercekten gerek var mi? cok basmakalip ve klise kokuyorlar da, o acidan.

    "beethoven'i algılamak cumhuriyeti kavramak demektir."

    hmm... yani... evet... tabii ... neden olmasin... dusununce aslinda .... mantikli gibi ....

    yani bunlardan birini algilayinca ...

    (cumle arasi not:: 'algilamak' kelimesi icin tanim: algi yollarindan biri vasitasiyla varligina sahit olmak. (bkz: #1064006) burada algilanan muteveffa bir besteci olduguna gore, "beethoven'i algilamak" dendiginde kastedilen onun muzigini algilamak olsa gerek, bu da duyma yoluyla gerceklestirilen bir eylem [ses algisi])

    digerini de kavramis oluyoruz.

    ilginc: algi daha soyut, daha omurilik soganina yonelik bir sey sanki, daha ilkel, daha gudusel, ote yandan kavramak daha derin ve kuvvetli bir bakis gerektiriyor, di mi?

    simdi bu iki farkli fiilin ayni cumlede kullanilmasi biraz kafa karistirici, oyle degil mi? yani cumle "beethoven'i kavramak cumhuriyeti kavramak demektir" olsaydi hic olmazsa dilbilgisi acisindan daha anlamli bir cumle olurdu. boyle soylenince sanki "elmayi soymak armudu yutmak demektir" gibi olmus.

    neyse, uzun lafin kisasi bu cumlenin hicbir anlami yok, dolayisiyla uzatmaya, icinde mana aramaya gerek yok. cumlenin sahibini karsimiza alip desek "yazar burada ne demek istemis?", kekeleme ve laf dolandirma disinda bir cevap alamayacagimiz asikar.

    devam:

    "beethoven yorumladığınız zaman,eğer atatürk'ün verdiği bağımsızlık savaşlarını özümsemişseniz bu birleşim sizi doğrulara taşıyacaktır"

    bu tasinilacak dogrular nasil dogrular acaba? "dogrular" denirken "hakikat" mi denmek istenmis aslinda? bu hakikatlere, "atatürk'ün verdiği bağımsızlık savaşlarını özümsemiş" olmadigindan hemen hemen emin oldugumuz wilhelm kempff, herbert von karajan, carlos kleiber, solomon, emerson string quartet ve daha niceleri vasil olamiyorlar mi? olamadiklari halde nasil olup da bu kadar onemli isimler olabiliyorlar?

    yahut bu hakikatlere ulasmis kendisi gibi muzisyenlerin beethoven'i neden genel kabul goren yorumlar arasinda yer almiyor hatta esamisi bile okunmuyor?

    "dünya durdukça insanlara özgürlüğü ve kardeşliği kazandıracak olan beethoven'in doğum gününü kutlarım."

    beethoven ve kardeslik ikilisi cok banal bir laf kalibi. 9. senfoni 4. bolumden apartilmis bir laf ebeligi. 9. senfoninin ilk uc bolumunu yok sayan kafanin bir yansimasi.

    ayni cumlede gecen ozgurluk kelimesi ise, muzige getirdigi yeniliklerden hareketle kullanilan bir ifade sanirim. gene de manasi cumle icerisinde biraz bol kaliyor, pacalar yerlerde surunuyor, kollar ellerden sarkiyor. muzikal anlamda bu disipline bir ozgurluk, yenilik getirdigi su goturmez ama bu ozgurluk kavramini genelleyip sosyal cikarimlar yapmak zorlama.

    --------------------------

    simdi en ilginc noktaya geldik: profesyonel bir muzisyen beethoven'in dogum gununu boylesi iler tutar yani olmayan bir mesajlar kutlarken, mesajinin yanina tek bir muzik ornegi ilistirmeye gerek gormuyor.

    tabii bu iletiyi begenen oldukca unlu turk muzisyenlerin de tam olarak neyi begendiklerini sorgulamak gerekiyor.

    ya da gerekmiyor.
  • 25 aralık’ta lütfi kırdar’da borusan filarmoni, fazıl say’ın bestelediği istanbul senfonisi’nin istanbul prömiyerini yaptı. orkestrayı yöneten gürer aykal'dı. final kısmında, bestesi fazıl say'a ait olan istanbul senfonisi sunulmadan önce, eser hakkında fazıl say ile küçük bir söyleşi yapmıştır. şu sözleri sarf etmiştir.

    “orkestranın ve orkestra şefinin en beğendiği besteci, ölü bestecidir!”
  • kendisiyle bugün calisma firsati yakaladik.
    cuma günü de aya irini'de kendisinin yönetiminde beethoven 9. senfoni'yi seslendireceğiz.

    konservatuvar dönemimde çekindiğimiz, hatta korktuğumuz insan,
    bugün pamuk gibiydi ve çok güzel iletişim kurduk.

    ülke için büyük bir değerdir.
  • bugüne dek çalışma fırsatı bulduğum en saygıdeğer sanatçı. işimde idol olarak baktığım, yaptığım mesleği sevmemi ve saygı duymamı sağlayan, kelimelerin yetmeyecegi harika muzisyen, karizmatik insan.

    can, emre ve kerem gibi 3 güzel insan/oğul yetistirmiş ve duygu gibi harika gülen bir torunun ve ebru gibi tatlı bir gelin sahibi olan yakışıklı baba/dede.

    küçük çocukların çenesinden tutup çenelerini aşağı yukarı oynatmak suretiyle sallayan ve o sırada adlarını sorup, çocukların adlarını bir türlü düzgün söyleyememelerine sebep olan, bu durum üzerine de güzel gülüşüyle gülen ve 25 sene gecmesine ragmen de bu yaptigiyla bir cocugun aklinda kalabilen kişi.

    baska bir orkestrada calmak suretiyle uzakta kalmak zorunda kaldıgım ve hergün kıymetini daha da cok anladıgım, gözümde bir nevi atatürk gibi olan, idol alınası, hayran olunası,saygıdeger, buyuk sef.
  • kendisiyle ilgili komik bir anım vardır. yazmadan duramayacağım.

    sene 1999, internete yeni kavuşmuşuz, haliyle chat denen yeni sohbet şekliyle de tanışmışız. ankara'da yaşayan ve gürer aykal'ın akrabası olan bir arkadaşımla* icq'da konuşuyoruz.

    epey bir hoş beşten sonra:

    pelamon: eee, daha daha nasılsınız?
    gaaoba: ne olsun koşturmaya devam.
    pelamon: gürer amcan nasıl?* gidiyor musunuz cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası konserlerine?
    gaaoba: olm gürer amcam ayrıldı cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrasından.
    pelamon: aaaa neden, ne oldu ki?
    gaaoba: borusana girdi
    pelamon: hassiktir lan, kafa geçme!
    gaaoba: kafa falan geçmiyom olm, doğru söylüyom, borusan filarmoni'ye şef oldu!

    bir süre sessizlik olur. iki taraf da gülmekten yazamamaktadır.

    (bkz: borusana girmiş)

    edit: bu entry'de sözünü ettiğim, gürer aykal'ın bir akrabası olan arkadaşım gürer bey'in öz yeğeni değildir. kendisi gürer aykal'ın baba tarafından uzaktan akrabasıdır, gürer bey'le aynı soyadını taşımakta ve kendisine "amca" şeklinde hitap etmektedir. ayrıca bu entry'nin yazarı gürer aykal'a hakaret etme kastını asla taşımamakta sadece bir durum komedisini aktarmaktadır. şunu da belirtmek isterim ki gerçekten yaşanmış olan bu olay sırasında, arkadaşımın -ortaokul döneminden kalan- borusana girmiş esprisini yapmak gibi bir kastı yoktu. olay kendiliğinden gelişti ve ortaya çıkan bu komik durum ikimizi de güldürdü. olay bundan ibarettir.
  • tasra salonlarinda bilgeclik taslayip, dinleyicileri asagi gorurken (bkz: #17094959), borusan filarmoni orkestrasina konuk sef olan cem yilmaz i alnindan opmeyi lutuf sanan sefimiz.
hesabın var mı? giriş yap