• jared diamond'in tubitak yayinlarindan cikan, kültürler ve toplumlar arası farkları temellerinden sorgulayan, "neden avrupalılar amerikayı keşfetti, amerikalılar avrupayı keşfedemedi?" veya "hastalıklar toplumların ilerlemesi üzerinde ne kadar etkili?" gibi sorulara cevaplar arayan bir kitabı.
  • bu kitabın woke bir mantıkla yazıldığını iddia etmek kitabı bilmemek ve anlamamaktır. burada anlatılan şey nezaketen herkese eşit davranmalıyız gibi bit şey değil. antropolojik gelişimde neden son 30-40 bin yılda farklılıklar oluştu, bunu anlatmak. öncesinde herkes zaten doğu afrikada aynı atalardan geliyor. neden iq’ları farklı olsun.

    ama hiç bunlarla uğraşmaya gerek yok. şu soruyu soralım. genetik daha önemli diyenler için. türkiyenin en alt tabakasından gelen işçiler almanyaya gidince neden birden açılıyorlar, bazıları işadamı oluyor, en fakiri türkiyeden her yaz ayrı bir ev satın alır hale geliyor? genetikleri değişiyor mu oraya gidince?

    türkiyede etnik kökeni türk olan pek çok insan var, bunlar yaşadıkları semtteki diğer etnik kökene sahip insanlarla hayat standardı, okul, zenginlik vs çok fazla şey paylaşırken etnik olarak belki kendilerine daha benzer orta asya türkleri ya da moğollar ile çok daha uzaklar. oradakiler hala dağda koyun otlatıyor. nasıl oluyor bu?

    avrupa’nın her yeri beyaz. ama dağlık balkanlar avrupa içinde en geri bölgeler iken coğrafi koşulları tarıma ve deniz ticaretine en elverişli batı kesimleri çok daha zengin. mesele genetik iq seviyesi ise neden hepsi aynı gelişmişlikte değil, hatta nispeten kozmopolit olan batı avrupa neden daha fazla gelişmiş, orada göçlerle gelip ortalamayı düşüren başka ırklar olduğuna göre orasının daha geri kalmış olması gerekmez miydi?

    bu tip bir sürü soru sorulabilir. ama gerek yok. coğrafya asıl belirleyici olan unsurdur. iq dediğimiz şey ise kültürel bir şey. aşağıdaki cisimlerden hangisi farklıdır dediğinizde bu sorunun anlaşılabilmesi için önce türkçe bilmeniz gerekir. sonra euclid geometrisini ve geliştirdiği üçgen dörtgen gibi kavramları bilmeniz gerekir. ki bu da aslında kültüreldir ve bir dildir. ben ingilizceyi iyi biliyorum, ve türkiyede de üniversite sınavında başarılı oldum. ama ingilizce çözdüğüm gre, toefl gibi sınavlarda asla aynı rahatlıkta olamadım, sorular da tip olarak, mantık olarak bizdeki üniversite sınavı sorularından farklıydı özünde. yani yıllardır yaptıkları sınavda yıllardır sorduklarına benzer sorular soruyorlar, ama bu benim alışık olduğum tipte olmuyor. yani soru çözme alışkanlıkları testlerin sonuçlarını etkiliyor.

    yani genetik anlamda iq ölçmeye çalışıyorsunuz ama aslında daha çok iq’nun belirli kültürel kodlar üzerinden işlerkenki başarısını ölçüyorsunuz. bir bilgisayar mantığında düşünecek olursak iq cpu adlı işlemcinin gücünü ölçmeye çalışıyor, ama aslında ölçebildiği bilgisayardaki işletim sisteminin gücü ancak. tabii bilgisayara test programı kurarsanız bu programlar genelde işletim sistemini bypass ediyorlar işlemciyi ölçebilmek için. ama insanda bu da pek mümkün değil.

    zaten o yüzden jared diamond kitaba başlarken bu iq meselesinden bahsediyor. düşük iq’lu olarak görülebilecek avcı toplayıcı bir kabileyle ava gidiyor. ama bakıyor ki adamlar avlanırken, yön bulurken çok başarılı ve zekice hareket ediyorlar. kendisi ise ne yapacağını bile çözemiyor, mal gibi kalıyor. işte orada diamond iq testlerinin bulamayacağı şekilde, o arkadaki bilgisayar işlemcisi açısından aslında bu adamların da gayet güçlü işlemcilere sahip olduklarını, ama başarısız bir işletim sistemiyle çalıştıklarını hissediyor. sonra da zaten ortak atadan geldiğimiz halde uzak akrabalarımız olan bu kişilerle bu fark nasıl oldu diye bakıyor ve insan dışı faktörlere odaklanıyor. neden birisi gökdelenin tepesinde, öteki niye elde mızrakla geyik avlıyor. ama gökdelenin tepesindekinin çocuğunu bebekken getirip buraya bıraksan o da ancak avcı olabilir, bu belli, muhtemelen tersi de doğru.

    yani bence diamond, sosyal bilimlere çok büyük bir katkı yaptı bu kitapla.
  • tuttuğum notları sözlükle de paylaşmak istiyorum.

    önce genel bir değerlendirme yapalım:

    kitap, avrupalıların nasıl askeri güç,mikroplar ve yüksek teknolojiye sahip olup dünyanın geri kalanına hükmettiği sorusuna yanıt arıyor. onları diğerlerinden farklı kılan neydi? bu üstünlüğü ne şekilde sağladılar? neden amerika yerlileri avrupayı değil de avrupalılar amerikayı keşfetti? bu eşitsizliğin kaynağı neydi?

    *
    jared diamond, kısaca dünya üzerindeki farklı toplulukların bu denli farklı gelişmişlik düzeylerine sahip olmalarının nedeninin bu toplulukların başlangıçta sahip oldukları coğrafi avantaj ve dezavantajlar olduğunu söylüyor. verimli bitkilere, evcilleştirilebilecek hayvanlara sahip olan ortadoğulular kısa sürede büyük topluluklar haline geldi ve bu topluluklar benzer coğrafi avantajlara sahip bölgelere yayılıp büyük medeniyetler inşa ettiler. avrupalılar daha akıllı,daha üstün oldukları için değil, ataları buğday-arpa gibi verimli ürünlere ve tarlalara sürülebilecek hayvanlara sahip olduğu için hükmeden taraf oldular.

    *
    avcı toplayıcılar zamanlarının büyük çoğunluğunu yiyecek bulmak için harcıyordu. ancak büyük tarım toplumlarındaki ürün bolluğu bazı kişilerin yiyecek için çalışmaya gerek duymadan zamanlarını belli konularda uzmanlaşmak ve teknoloji geliştirmek için ayırmasına fırsat verdi. bu sayede bu toplumlar kompleks hale geldi ve yeni teknolojiler elde edildi.

    notlar:

    *
    avcı-toplayıcılar belli bir çevrede elde edilebilecek yiyecek miktarının kısıtlılığı sebebiyle büyük gruplar halinde değil küçük gruplar halinde yaşarlar.

    *
    13 bin yıl önce son buzul çağının etkileri son bulmuştu. dünya daha sıcak ve nemli hale geliyordu. ortadoğu bugünkünden çok daha az kuraktı. buradaki insanlar dünyanın geri kalanındakiler gibi avcı-toplayıcı küçük gruplar halinde yaşıyordu. ortadoğu'da ağaçların arasında yabani olarak yetişen arpa ve buğday vardı. bunlar yeni gine'deki (ortadoğu ve avrupayla kıyaslanan bölge) avcı-toplayıcı grupların sahip olduğu sagu'dan( bir bitki) çok daha bol ve besleyiciydi.

    *
    12.500 yıl önce buzul çağı şartları geri döndü. dünya daha soğuk ve daha kurak bir yer haline geldi. ortadoğulular bin yıl süren bu kuraklık süresince gezici yaşam tarzını sürdüremeyince bulabildikleri su kaynaklarına yakın yerlerde kaldılar ve çervelerinde arpa ve buğday tarlaları oluşturdular. arpa ve buğday bu kurak koşullarda hayatta kalabilecek kadar dayanıklıydı.böylelikle ortadoğulular dünyanın ilk çiftçileri oldular. ekme ve hasat döngüsünün her seferinde en büyük,en lezzetli buğday ve arpay tanelerini seçerek farkında olmadan bir yapay seçilim oluşturdular.

    *
    tarım, ortadoğudan kısa bir süre sonra çin'de ortaya çıktı (pirinç) ve ardından dünyanın farklı birkaç bölgesinde daha: amerika(mısır,kabak ve baklagiller) afrika( süpürge darısı,akdarı,yer alması)

    *
    tarımın görüldüğü yerlerin çoğunda tarımı görece büyük ve gelişmiş bir medeniyet izledi. ancak bu durum yeni gine için geçerli değildi. dünyanın geri kalanıyla aşağı yukarı benzer zamanlarda tarımı keşfetmiş bu insanlar, diğerleri kadar gelişmiş bir medeniyet kuramamıştı. çünkü tarımını yaptıkları "taro" adındaki bitki buğday veya arpaya göre ekimi oldukça zor, uzun süre depolanamayan, protein oranı düşük bir bitkiydi. buradaki insanlar protein elde edemiyorlardı. yani yaşadıkları çevre gereği sahip oldukları bitkiler diğerlerine göre bir "dezavantaj" yaratıyordu.

    *
    tarım insanlar arasındaki eşitsizliğin sebebini anlamak için çok önemlidir ve burada tarımın yapılması kadar yapılan tarımın türü de önem taşır. en verimli ürünlere ulaşımı olan insanlar en üretken çiftçiler haline gelmiştir . (coğrafi şans)

    *
    asırlarca daha besleyici ve daha bereketli ürünlere sahip olan amerikalılar, yeni gine'leri göre daha avantajlıydı. bugünkü modern amerika'nın zenginliği, taro ve muzla sağlanamazdı.

    *
    avcı-toplayıcı olarak kalan insanlar dünyanın hiçbir yerinde tarım yapanlar kadar yiyecek sahibi olamadılar. bu kronik bir dezavantajdı.

    *
    9 bin yıl önce, ortadoğudaki ilk yerleşim alanları yerlerini çok daha büyük köylere bırakmıştı ve etrafını tarım alanları kuşatan bu köylerde insanlar hayvanları evcilleştirmeye başlamıştı. keçi ve koyun antik dünyada avcilleştirilen ilk hayvanlardı. bunları büyükbaşlar takip etti. ilk başlarda et ve süt için evcilleştirilen bu hayvanlar saban takılıp tarla sürmek için kullanılınca tarım verimliliği çok büyük oranda arttı. yeni gine'de ve dünyanın başka yerlerinde insanlar bu tür hayvanlara sahip olamadılar. çünkü evcilleştirecek hayvan yoktu. yalnızca insan gücü kullanmak zorundaydılar. 10 bin yıllık evcilleştirme çabası sonucunda yalnızca 14 tür evcilleştirilebilmiştir. bunların hiçbirisinin atası yeni ginede veya avustralyada değildir. biri hariç (lama-güney amerika) asya,avrupa ya da kuzey amerika'dır.

    *
    dünya'daki en iyi ekinlere sahip olan bölge aynı zamanda en iyi havvanların da (inek,domuz,koyun,keçi) anavatanıydı. (bereketli hilal) (coğrafi şans)

    *
    köyler büyüdükçe tarlalarda çalışacak daha çok insan oldu ve daha fazla insanı besleyecek ürün üretilebildi. bu sayede topluluk içindeki bazı kişiler tarım yükünden kurtulurak birtakım özel işlerle ilgilendiler. yeni yetenekler ve yeni teknolojiler geliştirdiler.

    *
    kırılgan iklim ve çevreninin aşırı istismarı sonucu ortadoğu verimliliğini kaybetti. insanlar göç etmek zorunda kaldı. göç bereketli hilalin doğusuna ve batısına oldu. buralar bereketli hilalle benzer enleme sahiptiler. dolayısıyla benzer iklim koşulları ve bitki örtüsü vardı. bereketli hilaldeki hayvan ve bitkiler avrasyanın doğu batı eksenindeki başka yerlerde de gelişti. ( kuzey afrika,avrupa,hindistan) buralarda büyük medeniyetler ortaya çıktı.
  • haklı olarak çok büyük sükse yapmış kitap.

    neden? çünkü çok büyük bir problemi (bazı medeniyetler niye daha çok gelişiyor), yüzlerce faktörün bir araya gelip oluşturduğu bir sonucu (bazı medeniyetlerin gelişmesi) 3 faktöre indirgeyerek ve bunu da iyi kötü tutarlı bir şekilde anlatabilerek aktarıyor.

    ha sen "3 faktör değil hocam 1 tane var o da genetik" diyorsan buyur yaz kitabını. guns germs and steel'in 500 katı sükse yaparsın. dünyada henüz kompleks olguları tek faktörle açıklamaya çalışan (daha doğrusu beceren) kimse olmadı.
    katolik kilisesi "allah yarattı her şeyi" diyor gülüyoruz mesela, inceller "kadınlar yüzünden her şey" diyor gülüyoruz. sen de çıkıp "ee her şeyin başı genetik" dersen insanlar sana götüyle gülecek. oturacaksın jared diamond 1 yazdıysa sen 5 yazacaksın. dünyanın 50 ayrı yerinden örnek getireceksin. bazı beyazlar ileriyken bazıları neden geri onları falan açıklayacaksın. bu tarz nüanslardan gol yemeyeceksin. yani ciddi çaba gerekiyor, tutarlılık gerekiyor, kapsamlılık gerekiyor.

    yok öyle amerikan aşırı sağ forumundan goygoy derleyip sonra millete woke moke demek.

    bir de ipucu: "yazar yahudi zaten" kafasıyla dünya ahvali açıklanmıyor. yukarıdaki listeye onu da eklemek lazım aslında, naziler de "her şey yahudilerin başının altından çıkıyor" dedi onlara da götüyle güldü dünya, zira dünyayı falan bırak almanya'da olup bitenleri bile açıklayamıyordu bu argüman.
    işte o yüzden "yazar yahudi zaten" falan bunlar iddia edilen şeyi iyice küçülten işler.

    bir de bu iq fetişi hakkında şunu hatırlamak lazım. bebekler doğdukları gün iq testi yapıp (yani çevresel koşullardan etkilenmeden) ondan sonra onu sıralamaya sokmadıkça "x milletin iq'su yüksek y'ninki düşük" iddialarının da bir geçerliliği yok. ki bak daha iq medeniyete nasıl dönüşüyor o ayrı konu. ama yani tarihsel veya çevresel her şeyden azade, baz bir iq seviyesi mi var toplulukların? milattan önce 1 milyon yılında falan ölçüldü ve bir tabloya mı girildi bu değerler? şu an ölçtüğün iq bile sahih değilken, "eskiden de zenciler daha şeydi" demen için elinde hangi veri var güzel kardeşim? internetteki "kan yollayın dna'dan etnik grup yüzdelerini verelim" testleri bile daha bunu 100 yıl öncesi için beceremiyorlar, zira baseline bir şey yok ellerinde, olması da imkansız. e o zaman bütün dünya tarihini (hem de iq gibi sebepten çok sonuç gibi duran bir kavramla) açıklarken baseline'ın neresi?
    karamanoğulları beyliği'nin halkı mesela angola'dakilerden daha mı yüksek iq'luydu? ne alakası var yahu?

    tekrar özetlersek, jared diamond'un asıl başarısı bu kadar uzun süren, kompleks değişimleri iyi kötü ikna edici bir biçimde, oldukça az faktöre dayanarak anlatmaya çalışması. ben coğrafi determinizme çok açıklayıcılık atfetmeyen biri olarak, dünya tarihi gibi devasa ve çok uzun, dolayısıyla diğer faktörlerin zaman içinde birbirini nötralize ettiği/edebileceği bir şeyi anlamaya çalışırken bir miktar açıklayıcı olabileceğini teslim ediyorum naçizane.

    yani filmi başa sarsak ve tekrar oynatsak medeniyetin gerçekten de ortadoğu, güney akdeniz, çin (kıyı bölgeleri) civarı yerlerde doğması ve yükselmesi muhtemel görünüyor. bu bakımdan kitap ikna edici.

    tırt tırt alt-right şeyleri değil de düzgün bir çürütme (refutation) yazılır umarım bir gün de ağız tadıyla okuruz.
  • herkese iyi gelmeyecek kitap. yüce rabbimin papua yeni ginelilere tek protein kaynağı olarak domuzu vermis olması gibi bir mantık hatası barındırır. bu deyyus jared diamond biz inananların akıllarını biyoloji, antropoloji gibi ipe sapa gelmez şeylerle bulandirip bor madenlerimizi ele geçirmek istemekte.
  • bu kitabı okuduktan sonra amerikalıların mezopotamya uygarlığına niçin düşmanca baktıklarını ,niçin ırak'ı talan ettiklerini anlamak kolaylaşıyor...
  • "gelişmiş uygarlıkların hepsi birbirine benzer, gelişmemiş uygarlıkların gelişememe nedenleri ise kendine özgüdür" diye tek cümlelik bir özeti aklıma getiren kitap.

    yalnız; istatistiklere ve "ilk"lere hafiften takıntılı biri olmamdan dolayı bir bilgi çelişkisi gözüme çarptı kitapta. yazar önce şöyle diyor: "insanların (avrasya'dan) avustralya'ya yerleşebilmeleri için gemi gerekiyordu ve yerleşmeleri tarihte geminin kullanıldığını gösteren ilk kanıt olma özelliğini taşır. aradan 30.000 yıl geçene kadar (yani 13.000 yıl öncesine kadar) dünyanın akdeniz dışındaki bir yerinde denizciliğin başladığını gösteren güçlü bir kanıt yok.

    daha sonra da şunu diyor: "... ama unutmayın ki dünyada denizciliğe en erken başlamış insanlar avustralyalılar ile yeni ginelilerdi."

    bana bazı yerlerde durumu kurtarmak için 'ama' ile başlayan övgü cümleleri kuruyormuş gibi geldi. beyaz suçluluk duygusu mudur nedir? ya da belki bana öyle gelmiştir, öyle olmayabilir de. kitapta şahane bilgiler olduğunu da söylemeliyim tabi...

    bunlardan bazıları şöyle:

    --- spoiler ---

    ...örneğin nohut, akdeniz'den, etiyopya'dan doğuda hindistan'a kadar geleneksel çiftçilerin her yerde yetiştirdikleri bir üründür. hindistan, bugün dünyadaki nohut üretiminin %80'ini yapmaktadır. bu yüzden insanın yanılıp nohutun hindistan'da evcilleştirilmiş olacağını sanması işten bile değildir. oysa nohutun yaban atası yalnızca türkiye'nin güney doğusunda bulunur. nohutun gerçekten de orada evcilleştirildiği yorumunu destekleyen bir olgu daha vardır. evcilleştirilmiş olabilecek nohutun cilalı taş çağından kalma arkeolojik yörelerde bulunan ve m.ö. yaklaşık 8000 yılına ait en eski kalıntılarına güneydoğu türkiye ile onun hemen yakınındaki kuzey suriye'de rastlanmıştır.

    ---------------------------------------------------------------------

    ...afrika'nın dört zebra türü (evcilleştirilememe meselesinde) daha da beterdir. evcilleştirme çabaları onları arabalara koşmak kadar ileri gitmiştir. 19. yy.'da güney afrika'da koşum hayvanı olarak denenmişlerdir. tuhaflıklarıyla ünlü lord walter rothschild, londra sokaklarında zebraların çektiği bir arabayla dolaşmıştır. heyhat, zebralar yaşları büyüdükçe akıl almaz derecede tehlikeli olurlar.

    ---------------------------------------------------------------------

    ...örneğin mısır'da arpa dışında ilk sekiz tarım bitkisinden hiçbiri yaban doğada yetişmez. mısır'ın nil vadisi bereketli hilal'in dicle ve fırat vadilerine doğal çevre olarak çok benzer. bu yüzden de o iki vadide başarılı olan paket (evcilleştirilmiş tarım ürünleri paketi) nil vadisi'nde de başarılı oldu ve o görkemli yerel mısır uygarlığının doğmasına yol açtı. sfenksleri ve piramitleri aslında mısır kökenli değil, bereketli hilal kökenli ürünleri yiyen insanlar yaptılar.

    ---------------------------------------------------------------------

    ...hastalıklar insanların ölüm nedenlerinin başında geldiği için tarihi biçimlendirmede de önemli rol oynamışlardır. ikinci dünya savaşına kadar savaşlarda ölenlerin çoğu savaş yaralarından değil savaşta taşınan hastalıklardan ölüyordu. büyük komutanları göklere çıkaran bütün o askeri tarihler insan egosunun balonunu söndüren bir doğruyu hafife alıyorlar; eski savaşların galipleri her zaman en iyi komutanlara ve silahlara sahip olan ordular değil, çoğu kez yalnızca düşmanlarına bulaştıracak en berbat mikropları taşıyanlardı...

    ----------------------------------------------------------------------

    ...insanlık tarihinin en büyük salgını birinci dünya savaşı'nın sonunda 21 milyon insanın ölümüne yol açan grip salgınıydı. kara ölüm (veba) 1346 ile 1352 tarihleri arasında avrupa nüfusunun dörtte birinin ölümüne yol açtı. bazı kentlerde ölüm oranı %70'i buluyordu.

    ----------------------------------------------------------------------

    ...insanlık tarihinde öldürücü mikropların oynadığı önemli rolü çok iyi gösteren olay yeni dünya'nın avrupalılarca fethedilişi ve nüfusunun azalışı olayıdır. avrupalıların tüfekleri ve kılıçlarıyla savaş alanlarında ölen amerikan yerlilerinden çok daha fazlası avrasya mikropları yüzünden yatakta öldüler. yerlilerin ve yerli şeflerin çoğunu öldüren ve hayatta kalanların morallerini çökerten bu mikroplar yerlilerin dirençlerini yerle bir etti. örneğin, 1519'da cortes yanında 600 ispanyol'la birlikte, nüfusu milyonları bulan, askeri bakımdan son derece üstün aztek imparatorluğunu ele geçirmek üzere meksika kıyısına çıktı. ispanyollara kesin üstünlük sağlayan şey isponyol kübası'ndan gelen mikroplu bir köleyle 1520'de meksika'ya ulaşan çiçek hastalığıydı. salgın haline gelen bu hastalığın sonucunda azteklerin neredeyse yarısı öldü. imparator cuitlahuaç da ölenlerin arasındaydı. 1618'de meksika'nın daha önce 20 milyon olan nüfusu aşağı yukarı 1,6 milyon düşmüştü.

    -----------------------------------------------------------------------

    ...bir yurtseverlik şarkısı olan "güzel amerika"da uçsuz bucaksız göklerden, bir denizden öteki parlak denize kadar dalgalanan amber renkli tahıllarımızdan söz edilir. aslına bakarsanız bu şarkı coğrafi gerçeklikleri tersine çevirmektedir. afrika'da olduğu gibi amerika kıtalarında da yerel tarım bitkilerinin ve evcil hayvanların yayılmasını sınırlı gökyüzü ve çevre engelleri yavaşlatmıştır. kuzey amerika'da atlas okyanusu'ndan büyük okyanus'a, kanada'dan patagonya'ya ya da mısır'dan güney afrika'ya kadar uzanan yerli tahıl tarlaları falan olmamıştır ama avrasya'nın uçsuz bucaksız gökleri altında atlas okyanusu'ndan büyük okyanus'a kadar dalgalanan amber renkli buğday ve arpalar olmuştur.

    -----------------------------------------------------------------------

    ...bereketli hilal'in batı bölümünde m.ö. 1500 yılına gelmeden geliştirilmiş olan alfabe ile yazı ilkesi bin yıl içinde batıya, kartaca'ya ve doğuya, hindistan'a yayıldı ama tarihöncesi dönemde mezoamerika'da gelişen yazı sistemi neredeyse 2000 yıl andlar'a ulaşamadı.

    -----------------------------------------------------------------------

    ...bir başka nedenden dolayı yeryüzünden silinen ölümcül bir hastalık da yeni gine'de görülen titreme hastalığıydı, yamyamlıkla bulaşan ve şimdiye kadar hiç kimsenin kurtulamadığı, ağır hareket eden bir virüsün yol açtığı bir hastalık. avustralya devlet denetiminin 1959'da kurulmasıyla yamyamlığa ve dolayısıyla da titreme hastalığının yayılmasına son verildiğinde, bu hastalık yeni gine'nin 20.000 kişilik fore kabilesinin köküne kibrit suyu dökme yolunda ilerliyordu. tıp kayıtları bugüne kadar bilinen hiçbir hastalığa benzemeyen bu hastalığın hikayeleriyle doludur ama bir zamanlar korkunç bir salgına dönüşen bu hastalık ne kadar gizemli bir şekilde başladıysa o kadar gizemli bir şekilde yok olmuştur.

    -----------------------------------------------------------------------

    ...nasıl olduysa ilk yazıcılar önlerinde kendi çabalarına kılavuzluk edecek bir örnek, çabalarının sonunda ortaya çıkacak şeyin herhangi bir örneği olmadan bütün bu sorunları çözdüler. bu iş hiç kuşkusuz öylesine güç bir işti ki tarihte yazıyı tamamiyle kendi başlarına icat etmiş insan topluluklarının sayısı da az oldu. tartışmaya yer bırakmayacak şekilde yazının bağımsız olarak icat edildiği iki yer vardı, biri mezapotamya, öteki meksika; mezapotamya'da sümerler m.ö. 3000 yılında, meksika yerlileriyse m.ö. 600 yılında icat etmişlerdi. günümüzde uzman dilciler, yazısız diller için kopya yöntemiyle yazı sistemleri tasarımlıyorlar. türkiye'nin 1928'de kabul ettiği latin alfabesini devletin resmi dilcileri türkçe yazıma uyarladılar, aynı şekilde kiril alfabesi de rusya'daki pek çok kabile diline uyarlanmıştır.

    -----------------------------------------------------------------------

    ...ilyada ve odysseia okuryazar olmayan dinleyiciler için okuryazar olmayan ozanlar tarafından söylenmiş, kulaktan kulağa aktarılmıştı, yüzlerce yıl sonra yunan alfabesi ortaya çıkıncaya kadar yazıya dökülemedi.

    --- spoiler ---
  • ben diamond'u ve yaklaşımını severim, sürekli bir "olm akıllı olun lan, çıktığınız deliği küçük görmeyi bırakın, doğadan geldik doğaya gidiyoruz. teknoloji falan pırt diye peydahlandı mı sanıyorsunuz?" hatırlatması vardır okuyucuya. candır.

    --- spoiler ---

    kitap kabaca şunu söyler :
    - abi şimdi mesela avrupalı'lar gelip amerika yerlilerini keşfetti, sömürdü, di' mi? neden sence?
    - çünkü avrupalılar teknolojik üstünlüğe sahipti. peki o neden?
    - çünkü teknolojik birikim ve bunun için gerekli materyal akışını gerçekleştirecek kadar güçlü ve düzenli/verimli bir toplumsal ve siyasi sistemleri vardı. peki o neden?
    - çünkü avrupa (ve ortadoğu falan) sofistike bir işbölümü yapılmasını sağlayacak kadar kalabalık bir "hayatta kalmak için tarım yapması gerekmeyen" nüfusa sahipti. peki o neden?
    - çünkü avrupa (ve aslında ortadoğu) gıda üretiminde kişi başı verimini görece erken geliştirmişti. peki o neden?
    - çünkü avrupa'da hayvancılık ve tarım daha erken başlamıştı. peki o neden?
    - çünkü avrupa-ortadoğu faunasındaki hayvanlar sürü haline yaşayan, dolayısıyla evcilleştirmesi kolay yabanıl hayvanlardı (ilk sığırlar, koyunlar, keçiler falan). bu hayvancılık kısmı işin. tarımda da, yine bu bölgenin florasındaki yabani bitkiler arasında nispeten büyük tohumlu bitkiler çoğunluktaydı (yabani buğday, arpa, falan). dolayısıyla avcılığı yavaştan bir kenara koyup tarıma başlamak mantıklı/rasyonel bir iş oldu, hem de daha kolay oldu. peki bu şartlar neden böyleydi?
    - çünkü akdeniz havzasının iklimi flora ve faunanın bu şekilde gelişmesi için çok uygundu.

    sonuç : "herşeyin en temelindeki değişken etrafınızı saran doğal şartlardır" der diamond abi, bu yüzden environmental determinism akımının yılmaz savaşçısı olarak gösterilir. kanımca makrosu çok kuvvetli olmakla birlikte mikrosu da bir o kadar zayıf bir analitik yaklaşımdır; ancak "büyük resme" yaklaşıp kendisine kulak verildiğinde diamond'un "sırf yumurta tavuktan çıkar, tavuk yumurtadan hiç çıkmaz" demediğini, sadece "abi ilk defa yumurta tavuktan çıkmıştır diyorum sadece, tabi ondan sonra birbirlerinden çıkmaya başlamışlar" diye mırıldandığını duymak mümkündür.

    --- spoiler ---
  • tübitak popüler bilim kitaplarinin 173 numarali kitabi olan ve cevirisi ülker ince tarafindan yapilan kitabi. buyurun arka kapak yazisi da aha asagida

    "neden avrupalilar amerika'yi kesfetti de amerikalilar avrupa'yi kesfetmedi?" bu basit sorunun ardinda insanligin mö 11.000'den günümüze tarihi gizli. fizyoloji profesörü jared diamond, tüfek, mikrop ve çelik'te, aklimiza gelmeyen, geldiginde çocukça buldugumuz sorularin yanitlarini arastirirken, tarimin baslamasindan yazinin bulunusuna, dinlerin ortaya cikisindan imparatorluklarin kurulusuna, tarihin seyrini belirleyen pek çok önemli adimi ayrintisiyla inceliyor. insan topluluklari arasindaki farkliliklarin, esitsizliklerin nedenlerini, temellerine inmeye calisarak sorguluyor; günümüz dünyasini biçimlendiren etkenlerin izini sürüyor... biyoloji, jeoloji, arkeoloji, cografya gibi degişik bilim dallarindan beslenen, "batili" kosullanmalardan arinmis, gelecegi gösteren bir tarih kitabi.
  • mükemmel bir kitaptır velakin vasat bir belgesele sahiptir.

    daha da yazılacak çok şeyler vardır ama başlık altında “bu nasıl belgesel amk,1.5 saatime yazık amk. amk da amk sonra gene aq…” gibi şeyler okuyunca insanda yazma hevesi kalmıyor “amk”.

    adam yıllarca emek veriyor,papua yeni ginelerde ömrünü çürütüyor,ortaya değerli bir eser çıkarıyor; sokaktaki adamın tepkisi :”1,5 saatime yazık amk.”ilk paragrafta yazdığım gibi böyle başarılı bir kitaba bu kadar vasat bir belgesel yakışmamış ama böylesi sığ bir yoruma verilecek tek cevap:” çok değerli 1.5 saatinle çizgi film izleseydin kardeş; senin için daha faydalı olurdu”.

    gelen mesaj üzerine edit: yukarıda "bu ne biçim şey aq, belgeselini izledim izlemez olaydım aq" tarzı gereksiz bir entryi vardı. ona istinaden yazıldı.
hesabın var mı? giriş yap