• cape town'da yaşayan (bkz: afrikaner) kökenli bir arkadaşım iki yıl önce amerikan vatandışlığına geçti. sosyal medyada gördüğüm kadarıyla bütün aile bireyleri de onun gibi yeni zelanda,avustralya, abd gibi ülkelere dağılmış.

    pandemi dönemine kadar her noel zamanı birçok aile bireyi, bunların büyük büyük dedesinden kalma eastern cape'de bulunan çiftliklerinde buluşuyordu. bu sene yapamamışlar malum sebeplerden.

    dün akşam arkadaşım instagram'dan paylaşmış. büyükannemizi kaybettik diye. baktım paul'un kardeşi de paylaşmış. ailesine de bağlı bir adam olduğunu bildiğimden bir taziye mesajı yazdım ve istediğin zaman konuşalım dedim. gece geri döndü ve konuştuk.

    olayı duyunca ortadoğudan çok daha kötü yerlerin de olduğunu fark edip, şikayet ettiğimiz halimize şükrettim.

    adamın büyükannesi noel zamanı alışveriş için yakınlardaki kasabaya gitmiş ve geri dönmemiş. 78 yaşında kadın bir siyahi çete tarafından kaçırılmış. beyazları kaçırma olayları da anladığım kadarıyla yaygınmış ülkede.

    yaşlı kadın için 10 milyon güney afrika randı fidye istemişler. aile hemen yerel polise ulaşmış. araya da bağlantıları sokmuşlar. polis'in sikinde bile olmamış. hatta yerel polis amirlerinden birisi aileye teklif götürmüş. pay alıp fidyeyi sizin adınıza iletirim ve pazarlık yaparım diye. kabul etmişler.

    fidyenin yarısını ödemişler ve büyükanneyi beklemeye başlamışlar. ama gelen olmamış. ertesi gün büyükannesinin kafasını kesip bunların çiftliğin kapısına bırakmışlar. sonradan öğrendiklerine anlaştıkları orospu çocuğu siyahi polis kaptanı, kaçıranlara fidyeyi eksik götürmüş.

    aile güney afrika'da yüksek yerlere ulaşmış. sonuç olarak polis'in sadece görev yeri değişmiş. savcılık soruşturma bile açmamış. bunun gibi beyazlara karşı olaylar artık kimsenin umrunda değilmiş.

    işin en acısı, büyükanne zamanında apartheid karşıtı eylemlere katıldığı için hapis yatan bir kadın. köylere gidip siyahi çocuklara bedava bakan bir çocuk doktoruymuş zamanında.

    apartheid döneminin acısını çıkaran bir öfkeli siyahi çoğunluğa sahip bir ülke. geçmişin en güçlü afrika devleti, geleceğin ise karanlık bok çukuru.
  • bir ulkede ayaklar baş , baslar ayak olursa sonuc bu olur.

    ha simdi yanlis anlasilmasin burda kalkip apartheid rejimini savunacak kadar salak bi insan degiliz ancak butun iktidari sirf cogunlukta olduklari icin vasifsiz insanlara devrederseniz sonuc bu olur.

    g. afrika daki olaylar artik gecmisin intikamini almaktan cok uzak. apartheid in yikilmasinin uzerinden 30 sene gecmis ne intikami ? yukaridaki kacirilma ve 78 yasindaki bir beyaz kadinin bogazinin kesilmesi olayini gerceklestiren cete uyeleri arasinda apartheid rejimini hatirlayan goren bile yoktur nerdeyse , siz neyden bahsediyorsunuz ?

    g. afrika , iktidarin vasifsizlar surusune devredilmesiyle , kendi capinda eglenip yolsuzlukla semiren devlet adamlari ve ceteleşen , adam kaciran , gasp eden , kesen , öldüren yerek halk arasinda paylasilmis post apokaliptik bir devlet haline donusmustur.

    bunda elbette beyazlarinda sucu var. beyazlar ozellikle hollandalilar yillarca bu ulkeyi somurdukten sonra bi anda koca devleti capulculara birakip kacmis ve ortam mad max filminden hallice bi yere donusmustur.

    turist olarak gitmek veya yaşamak icin dunyanin en guvensiz ulkelerinden biridir ozellikle beyazsaniz.

    (bkz: tyranny of majority)

    edit : imla
  • nereye gittiğimizi seçebilmek için bazan biraz uzaklaşmak, başka yerlere bakmak, olanı biteni yukarılardan süzmek gerekebiliyor.

    eski zalimlerden de, son model zalimlerden de çok çekmiş ülkelerden biridir güney afrika cumhuriyeti. aynı zamanda, en kırılgan konumdaki ‘yükselen piyasa ekonomileri’nden biridir, memleketimiz ile birlikte. buna karşın, yine tıpkı türkiye gibi, sermayeci ekonominin sadık izleyicileri arasındadır. ülkedeki karşıtlıklar, karışıklıklar, zengin ile yoksul arasındaki uçurum, çürüme, nereye varacağı belirsiz korkunç bir çığ biçimine bürünmüştür artık.

    toplumcu akımların güney afrika’da özel bir yeri var. ırkçı düzene son veren afrika ulusal kongresi (anc) bir dirençli bir halk devinimini temsil eder. anc saflarında savaşımı sürdürmüş rolihlahla (nelson) mandela başta olmak üzere halk devinimi önderlerinin değişen söylemleri gölgesinde, bu güçlü toplumcu yapının sermayecilerle uzlaşması öyküsü ise öğretici dersler içerir.

    güney afrika’da politika perdesi son 20 yılda inanılmayacak çalkantılar, değişimler, dönüşümler yaşadı.

    öncelikle kitlelerin dizginleri biraz gevşetildi. o döneme dek ses çıkaranlar, tepki gösterenler, sopalarla kurşunlarla işkencelerle bastırılmış, önderler hapse tıkılmıştı. yürürlükte apartheid düzeni vardı. siyahların, beyaz adamın yaşadığı sokaklarda yürümesi, aynı taşıtlarda oturması, eşit öğrenim görmesi yasaktı. yasa ile, kolluk ile, paramiliter güçler ile, medya perdesi eliyle bu eşitsizlik korunuyordu.

    örneğin, yürürken yoruldunuz, sokaktaki sıradan bir banka oturmak istediniz. kurulu düzen o banka oturmanızı yasaklıyordu. siyah olmanız da gerekmez, çinli ya da türkiyeli de olabilirsiniz. o banka oturamayacaksınız, çünkü üzerinde "yalnızca beyaz avrupalılar içindir" yazıyor. oturursanız ceza alacaktınız, karakola götürülecektiniz, tartaklanacaktınız. belki özgürlüğünüz elinizden alınacaktı.

    bu modası geçmiş zorbalık, avustralya’nın geçmişte uygulamış olduğu ‘beyaz göçmen’ politikası ve aborijinleri 60’ların sonuna dek insandan saymaması, abd’nin kızılderililere, siyahlara uygulamış olduğu ayrımcılıklar, britanya’nın asyalı, afrikalı, irlandalı yurttaşlarına tekmeyle kamçıyla tattırdığı özgürlük ile aynı çizgideydi.

    sömürgeciler değişen dünya dengelerini ellerinde tutabilmek adına özgürlük, demokrasi gibi kavramları kendi burunları dikine yonttukça, güney afrika gibi yerlerdeki eski model zalimlerin son kullanılma tarihleri geçiyordu. süreç, doğu avrupa başta olmak üzere pek çok ülkede askerî, paramiliter oluşumların, örgütlerin, cuntaların çözülmesi ile devam etti. bu arada, sömürgecilere tehdit olabilecek isimler ya temizlendi, ya deli damgası yedi ya da hapislerde çürüdü. sömürgecilerle uzlaşma olanağı bulunan isimler ise cilalanıp perde önüne sürüldü. böylece, sömürgeciler yeni cilalı düzenlerinin devamı için, yayılması için ellerini güçlendirmiş oldular.

    güney afrika’da ezici çoğunluğu oluşturan siyahların karşısında bir avuç seçkinin savunduğu apartheid’ın son kullanma tarihi geçince, mandela’ya geri adım atması karşılığında özgürlüğü önerildi. ancak mandela bu ödünü vermedi. bunun üzerine daha dolambaçlı yollardan gidilmesi, kuşatmanın başka türlü işlemesi gerekti. 1990 yılında, mandela’nın 28 yıllık tutsaklığı sona erdi. tüm dünyanın canlı yayınladığı törenle salıverildi. iki yıl sonra güney afrika cumhuriyeti’nin ilk siyah devlet başkanı olarak başa geçti. kendisini özgür bırakan willem de klerk ile birlikte nobel barış ödülü’nü aldı.

    nelson mandela ömür boyu hapse tutsak edildiği yargılamada, halkına “ben beyazların tahakkümüne karşı savaştım, siyahların tahakkümüne karşı savaştım. demokratik ve özgür toplum düşüncesini öğütledim. bunun için, bunu başarmak için yaşadım. bunun için ölmeye de hazırım!” diye haykırmıştı.

    ancak, alman düşünür nietzsche’nin “sırf pençelerin yok diye kendine iyi diyenlerden olma!” diye uyardığı günler gelip çattı. birlikte ayağa kalktıkları yürüyüş güce, yetkiye kavuştuğunda, güney afrika’daki siyahların hareketi halkın sorunlarına çözüm getiremedi. zalimlere hesap soramadı. mandela kendine güvenenlerin umutlarını gerçeğe çeviremedi.

    apartheid’ın bitmesinden 18 yıl sonra, güney afrika doğal kaynak zenginliğine rağmen hâlâ yoksunluğun kucağında. gelir eşitsizliğinde başı çekiyor, işsizlik yüzde 25’lerin üzerinde seyrediyor. açlık, yoksulluk, salgın hastalıklar kol geziyor. suç oranı korkunç.

    zengin ile yoksul arasındaki keskin ayrım apartheid’ın yerini almış. eskiden ‘beyaz adam’ın kullanımına özel olan evler, semtler, yemekler, arabalar şimdi ‘zengin adam’a özel. yoksul siyahların bu semtlere girmesi, bu yemekleri tatması, bu araçlara erişmesi yine söz konusu değil.

    sorunun sınıfsal olduğu gerçeği gözden kaçırılınca, siyahların siyahlara zulmettiği, yoksulların birbirini kırdığı günler kapıya dayanıyor. son olarak 2008 mayıs’ında zimbabwe’li, mozambik’li, malawi’li göçmenlerin bulunduğu barakaları basan linççi kalabalıklar, kimini canlı canlı yaktıkları 62 insanın ölümüne neden oldular.

    başa geçen devletlûler ise derebeylik yapısıyla, bağnaz inançlarla yoğrulmuş. ülkeyi kasıp kavuran salgın hastalıklara başkanlar, bakanlar çıkıp ‘banyo yaparsanız aids’e yakalanmazsınız’ diyebiliyor. belki yoksul yurttaşlarına takla da attırıyorlardır.

    biraz da, yakın zamanda yaşanmış mbeki - zuma gerilimi üzerinde duralım.

    mandela, geçtiğimiz yıllarda yumuşak bir geçişle önce anc liderliğini, sonra da devlet başkanlığını yardımcısı thabo mbeki’ye devretmişti. mbeki uyguladığı körkütük sermayeci politikalar ile yoksul yığınları iyice köşeye sıkıştırıp ezmişti. bunun bir sonucu olarak önce 2007’de anc başkanlığını, ardından 2009’da devlet başkanlığını jacob zuma’ya karşı yitirdi. zuma, kendisine ilişkin yolsuzluk söylentilerine, tecavüz suçlamalarına karşın sendikaların, toplumcu örgütlerin desteğini arkasına alarak seçimi kazandı. sermayecilerin gözdesi, neoliberalizmin bayraktarı mbeki ise düşmeye mahkumdu.

    mbeki 28 yıl boyunca ülkesinden uzakta yaşamıştı. anc’nin dış bürolarında görev almıştı. ingiltere’de sussex üniversitesi’nde ekonomi dalında lisanüstü öğrenim görmüştü. tutsaklık yaşamadı. güney afrika’nın iki büyük etnik topluluğundan biri olan xhosa kökenliydi, mandela gibi. ancak halkı ile kültürel bağları zayıflamıştı. kendisini halkın içinde, halkla birlikte görmek pek kolay değildi.

    zuma’ya gelince, kendisinin ilkokul diploması bile yoktur. anc savaşçısı olarak mandela’yla birlikte on yıl tutsak kaldı. salıverildikten sonra silahlı direnişi örgütledi. en kalabalık etnik topluluğu oluşturan zulu kökenlidir. konuşmalarıyla, tavırlarıyla, neşesiyle, mahkeme salonlarını şenliğe dönüştürmesiyle tam bir “zulu” olarak görülür. ancak zulu bölgesinde ayrılıkçı sapmaların ayrıştırılmasında, zulu halkının desteğinin anc’ye kaymasında belirleyici olmuştur. yıldızının giderek parladığı süreçte devlet başkanının yardımcılığına getirilmişti. ne var ki, neoliberal politikaların tetiklediği halk eylemlerinin sözcülüğüne soyunması, devlet başkanı mbeki ile ilişkilerinin bozulmasıyla sonuçlanmıştı. bir yolsuzluk dosyası nedeniyle de görevden alınmıştı.

    mbeki sık sık, zuma’nın ‘ülkeyi yönetmeye lâyık olmadığı’nı vurgulayıcı konuşmalar yapmıştı. zuma’nın yükselişinin sermayecilere korku vermişliği kuşku götürmez. bu nedenle medya perdesinde kendisinin önünü kesmeye yönelik pek çok girişim oldu. zuma da bilgisiz, ölçüsüz söylemleriyle, çıkar amaçlı kişilerin yanına sokulduğu kirli ilişkileriyle, aynı anda dört kadınla evli oluşuyla bu ön kesme çabalarına kozlar sunmaktan kaçınmadı. ayrıca anc başkanı seçilir seçilmez “yerli ya da uluslararası iş çevrelerinin huzursuzluğa kapılması için bir neden yoktur” demeci vererek “zuma’yı evcilleştirelim” diyen kimi sermayecileri ellerini oğuşturmalarını sağladı.

    güney afrika’da halkın yıllardır umut bağladığı, omuz verdiği, oy verdiği devinim, düzenin çekirdeğindeki çelişkileri göz ardı ettiği için, altyapıya ilişkin köklü devrimlere girişemediği için umutları boşa çıkarmıştır. sermayeciler bu süreçte kazançlarını arttırdı, yüzleri güldü. bu bağlamda “halkın bağrından kopup gelmiş” zuma’nın yükselişi halkın sorunlara çözüm olamadı, olamayacak.

    güney afrika’dadaki bu öykünün başka biçimlerini mısır’da, türkiye’de, tayland’da ayrı dillerden dinleyebilirsiniz. bütün bu coğrafyalarda ortak olan ise artık gözlerden saklanamayacak boyuttaki değişim, dönüşüm, çalkantılar. bu süreç, halkın arayışlarını, sıkıntılarını, beklentilerini bir kez daha ortaya koyuyor. halkın bunca beklentisine, desteğine, çırpınmasına karşın, öykülerin sonunda yine zorbaların gülüyor oluşu çok acı. bu mutsuz sonlar karşısında einstein’ın sözlerini anabiliriz öyleyse: “dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.”
  • bu ulkenin gecmisinde fena seyler olmustur ve de irkcilik denince burasi gelir akla. haksiz da degildir beyinler, lakin hollandalilar bu ulkeyi somurmuslerdir yillarca, zencilere kole muhamelesi yapmislar.
    ozellikle 1960 ta polisin silahsiz protestoculara ates acip 70 kadar kisiyi oldurmesi buyuk bir ayiptir. 1986 ya kadar siyahlarin bazi yerler girmeleri ancak ozel izinlerle oluyormus.
    bunlar ve benzeri uygulamalardan dolayi, butun ulkeler bu ulkenin yurttaslarina calisma hakki tanimaz, fakat ingiltere bircok ornekte de oldugu gibi (bkz: avrupa birligi) (bkz: euro) suruye katilmaz ve guney afrikalilara bagrini acar.

    resmi dillleri ingilizce ve afrikaans tabir edilen yerli dildir. daha onlarca dil konusulur kucuk kucuk kabileler tarafindan.
    isin en ilginc yanlarindan biri de bu kocaman ulkenin ortasinda lesotho diye ada seklinde baska bir ulkenin olmasidir.

    insanlari gerek beyazlar olsun, gerek siyahlar olsun, cok sicakkanlidir. espri anlayisi turklere en yakin olan ulke olduguna inanmisimdir. hatta afrikaans dilindeki bokla turkcedeki bok ayni anlama gelir.
  • 1652 yılından önce toprakların tamamı siyahilere aitti diyerek yeni bir yasa çıkarmaya hazırlanan, beyaz ırkçılığın yerini siyahilerin ırkçılığına bırakmaya başladığı ülke.

    25 yıldır iktidarda olan anc; apartheid sonrası ilk defa radikal bir söylem kullanarak, "beyazlara" ait olan toprakların, bedelsiz olarak siyahlara geri verilmesini mecliste tartışıyor.

    ülkede zaten yüzde 6-7'lere düşmüş beyaz azınlık ise; bunun anayasaya aykırı olduğunu ve böyle bir şey olursa ülkeye yatırımcı gelmeyeceğini, ekonominin çökeceğini anlatmaya çalışıyor.

    avustralya ise konuya müdahil olup; toprakları elinden alınan, işinin ehli beyaz çiftçilere göçmenlik konusunda kolaylık sağlayabileceğini açıklamış. çünkü ülkede tarımla uğraşanların çoğu 300-400 yıldır bu işi yapan, "boer" denilen hollanda kökenli beyaz çiftçilerden oluşuyor ve anc şu an tam olarak bu insanları hedef tahtasına oturtmuş durumda.

    bir diğer dikkat çekici şey de; "boer" denilen beyaz çiftçiler apartheid sonrası sistematik olarak saldırıya uğruyor. ülkede son 25 yılda 3000'in üzerinde çiftlik basılmış ve binlerce beyaz çiftçi öldürülmüş.

    şu an ülkenin en büyük konusu planlanan toprak reformu. ayrıcalıklarını kaybetmiş olsalar da hâlâ ekonomiyi domine eden beyazlar ilk defa bu kadar ötekileştirilmiş ve güvensiz hissediyor.

    velhasıl, mandela'nın toplumun her kesimine özgürlük ve huzur getirmeyi planlayarak çıktığı yol, onun ölümünden sonra çok başka yerlere gidiyor maalesef. içinde cape town gibi harika bir şehir barındıran bir ülke için üzücü.
  • geçenlerde denk geldiğim bir belgeselde, "tarım yapılan toprakların beyaz mülk sahiplerinden bedelsiz şekilde alınıp, siyahlara verilmesini" savunan partinin sözcüsü kadın o kadar nefret dolu ve ırkçı konuşuyordu ki; muhabir dayanamayıp "iyi ama, koloni düzenini kuran o topraklarda çiftçilik yapmaya başlayan beyazlar 200 yıl önce yaşadı. şimdikilerle ne alakası var?" diye sormak zorunda kaldı.

    kadın birkaç saniye mavi ekran verdikten sonra "böyle bir suçun zaman aşımı olmaz" gibi bir şeyler geveleyebildi. giydiği tişörtün üzerinde ise "land or dead" yazıyordu. beyaz çiftçilerin sürekli saldırıya uğrayıp öldürülüyor oluşuna ise yorumu şuydu: "kriminal olaylar hepimizin başına geliyor." youtube linkini tekrar bulursam eklerim.

    tanım: ırkçılığın bitmediği ülke. ama bu sefer taraflar tersine dönmüş. ırkçılığın nasıl zehirli bir şey olduğuna dair ibretlik şeyler yaşanıyor.

    sonradan gelen edit:

    bu entry'de bahsettiğim partinin adı "black first land first" bu ultra ırkçı oluşum, güney afrika'da yüzde 15 oy oranı olanı başka bir ırkçı parti olan eff'den ayrılan bir ekip tarafından kurulmuş. yıllar sonra edit sebebi ise şu haber: geçenlerde bir kazada dört "beyaz" çocuk ölmüş, bu "black first land first" partisi üyeleri bunu kutlamışlar... dünyanın en güzel ülkelerinden biri olan güney afrika'nın son durumu hakkında ibretlik bir örnek.
  • güzel ülkem türkiye'nin bana gelecekteki halini yansitian bir ülkedir.

    son bir yilimi johannesburg'da ormonde'de gecirdim. en olmadik yerlerine de gittim. sabaha karsi da eve geldim. 1 i ciddi 3 saldiriya ugradim. sever miyim bilmem ama benim yerim degil simdilik.

    ehliyetteki ingilizce yazilarin kücüklügünden yakinan polislerine 100 zar karsiligi kücük yazilari okuma kaabiliyeti kazandirabilirsiniz.
  • mandela'nın "aman siyahi nüfus artsın da ne olursa olsun, başka bir şey önemli değil, sonrasına bakarız" mantığıyla 90'ların ortasında kıta içinden gelen göçü kabul etmesiyle, bugün siyahın siyaha ırkçılık yaptığı bir yere dönüşmüş ülke.

    10 milyonu aşkın güney afrika doğumlu olmayan insan gelmiş ve bütün toplum yapısı kökten bozulmuş. tam sayı bilinmiyor. mandela sonrası bu göç dalgası tamamen raydan çıkmış, zaten azınlık olan beyazlar, hintliler, melezlerin durumu kötüleşirken, üstüne bir de böyle bir sorun eklenmiş. sonuç: sokaklarda birbirini yakan ama -yersen- özgür siyahi toplum.

    facebook'ta güney afrika gazetelerinde okur yorumlarına bakarsanız, bir zamanlar apartheid'in keskin bir biçimde ayırdığı güney afrika doğumlu siyahi ile beyazın, ülkeye sonradan gelen nijeryalılardan dert yanıp ortak bir noktada buluştuğunu falan görebilirsiniz. şaka gibi, ama gerçek. beyazların durumuyla ilgili ise daha önce yazmıştım (bkz: #75073524)
  • ne yazık ki iç bölgelerinde erkek aids hastalarının, küçük bakire kızlarla birlikte olmasının aids'e çare olacağını düşünenlerin bulunduğu ülke. devlet çok ciddi çalışmalar yapıyor halkı bilinçlendirmek ve bunu engellemek adına. ancak henüz tam anlamıyla çözebilmiş değiller.
  • bir süredir ilgimi çeken ülke. şurada bu ülkenin apartheid sonrası ayrıcalıklı konumunu kaybetmiş bir beyaz aile ile çöplükte başladıkları hayatlarında çalışarak ve üreterek iyi bir hayat kurmuş ve emeklerinin karşılığını alabilmiş bir afrikalı ailenin hayatları karşılaştırılmış.

    güney afrika'nın bir dönem güçlü, hakim unsuru beyazlar, daha önceki konforlarını kaybetmiş durumda. fakat hepsi değil tabii. ülkedeki ekilebilir arazilerin %90'ı, hala neredeyse tamamı beyaz olan %3'lük bir kesime ait. ülkedeki tüm işletmelerin %95'i yine beyazların. medya kurumları, bankalarve kamu iktisadi teşekkülleri dışındaki büyük üretim tesislerinin tamamı beyazların sahibi olduğu kuruluşlar. buna rağmen özellikle kobi diye sınıflandırabileceğimiz, siyahlara ait işletmeler çok büyük hızla yükseliyor. yine de apartheid dönemi boyunca sadece aşağılanmakla kalmayıp ayrıca işe yarar her tür bilgiden de hükümet politikası olarak uzak tutulan siyahların ekonomiye katkıları sadece emek üzerinden. fakat emek gelişen bir süreç ve meyvelerini veriyor.

    güney afrika'da yeni ortaya çıkan siyah orta sınıfın tek ortak özelliği, varlıklarını çalışarak elde etmiş olmaları. buna rağmen fakirleşen beyazların iddiası onların işlerinin alınıp siyahlara verildiği. yukarıda verdiğim linkteki videoda fakir beyaz aile, şimdiki durumlarından şikayet ederken eski durumu anlatıyor veaslında eski durumun ne kadar adaletsiz olduğunu da itiraf ediyorlar: "eskiden, eğer beyazsan, okuldan mezun olunca işin hazırdı. hiç bir şey yapmana gerek yoktu. şimdi okul bitince, keni başınasın."

    beyazlar fakirleşiyorlar. ve bu yüzden sinirliler. anlamak istemedikleri şey, beyaz olmalarının onlara iş ve para sağlamaya yetmeyeceği. peri masalından uyandılar ve para kazanmak için bir şeyler yapmaları gerektiğinin farkına varmadılar. görünüşe göre hala da varamıyorlar. "tamam eski rejim kötüydü ama biz böyle değildik." diyorlar. bir çoğu demokrasi gelsin ama biz de işlerimizden olmayalım. yine sadece beyaz olduğumuz için biz tercih edilelim, diyorlar. kusura bakmasınlar ama yok öyle yağma. siyah afrikalılar çalışıyor, üretiyor ve yükseliyor. hiç bir özel yeteneği ya da bilgisi olmayan, fakat eskiden el bebek gül bebek muamelesi gören beyazlar ise ağlıyorlar. artık üretmeleri gerektiğini anlayana kadar da ağlamaya devam edecekler.
hesabın var mı? giriş yap