• gözleriyle konuşanların kendini ifade etme biçimi zira yüzün her mimiği sanki "gözde" toplanır. göz susar, göz buruşur, göz konuşur, göz sevdalanır, göz ağlar...göz her yerde her anda olur sığmaz yüze, ne de bedene...
  • (bkz: hentai) (bkz: manga)
  • (bkz: gollum)
  • icinde de gülüm adli süper siirinde bulundugu kücük iskender le tanismami saglayan * kitap.
  • eger hayattaki kaygı, sev(dir)mek, yasa(t)maksa; gözleriniz başka bakar, görür, görünür. o yüzden gözünüz büyür...
    kulak asmadığınız zaman, yüzünüz gözünüze dar gelir, hayat gözünüze bulaşır...
    mutasyona ugrar sanki her sey, gözünüzde - gözünüz kadar- büyür. sığmaz...
  • "her şairin infazı kalem tutmasıyla yazılır!" ile başlar,

    "....nerede kalmıştık
    oradan ağlayalım halimize..." der ve devam eder küçük iskender mart 1988 tarihli bu ilk şiir kitabında.

    üniversitedeki ilk yılımla yaşıttır, güzeldir, okunasıdır.
  • 1964 doğumlu derman iskender över'in, kendisi 24 yaşında iken ilk baskısını yapmış bu kitabı takdire şayandır.

    (bkz: kerem ile şule'nin ayrılık senfonisi)
  • içinde çok güzel iki şiiri barındıran küçük iskender kitabı. bunlardan ilki umut, ikincisi ise ölümüne bir umutsuzluk anlatır;

    (kerem ile şule'nin ayrılık senfonisi'nde kerem'in iç cebinden çıkan diş fırçasına sarılıdır bu şiir)

    de gülüm

    de gülüm! de ki: ela bir günde geleceğim
    istanbul darmadağın olacak, saçlarım
    darmadağın. hepsi, darmadağın!
    üzülme gülüm! toparlanacağız, birlikte,
    ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm
    hem de çelikten toprağını dele dele hayatın!

    de gülüm! de ki: bitmiştir umut, bitmiştir
    sevgi, bitmiştir güven!
    güven bana gülüm!
    sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır
    hasretten -hakikatten - ten değiştiren yüzüm!

    göreceksin gülüm! bekle!
    hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere
    hainlere, ezilmelere alışacak..
    göreceksin - sevinçten ağlayacaksın gülüm - ki
    işte o vakit bana - doğrudur! -
    şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!

    bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var,
    sokaklar var, kediler!
    inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
    ölüm inananlar için sessizce
    kara kaplı kitaplardan çıkartılacak..
    göreceksin gülüm! bekle! göreceksin!
    artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
    bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak!.

    ve aslında düzyazı da denebilecek bir yakarı;

    her şairin infazı kalem tutmasıyla yazılır!

    asmadan önce beni, bana o bilmediğim kuşları anlatın
    onları anlatın, o kımıltısız, haşarı gözlü kuşları
    tütsülü tüylerini. . yasaklanan alevi kanat çırpışlarını
    ve gerekirse bana uçmayı öğretin
    ya da uçan kuşlar gibi onurlu ölmeyi. .
    lise defterlerimi dilerim idam etmezsiniz
    üniversite kimlik kartımı, dostlarımı, pasomu
    dilerim erdeme de kıymazsınız, hırpalamazsınız
    o. . o tatlı, uysal, ukala çocuğu !.

    bu şehirde doğmuşum, ötesini bilmem
    beşiktaş'ta büyümüşüm iki büklüm/vapurlarda
    sürünmüşüm
    boynuma, civanım, kokusunu sürmüş sirkli kızlar ve bir de
    kız kulesi
    eh işte, gençlik hevesi
    yılları örekelerde örümceklendirmişim. .

    nerede kalmıştık
    oradan ağlayalım halimize

    burgaz'dan ceset bir rüzgâr geliyor/çatal bıçak takımı adalar
    her yanımda medyum duyular, mevleviler gibi özlemle dönenen odalar
    pencereler — ki çocukluğumdan beri açıktır
    mutfak önleri.. sofralar.. soluk soluğa sofalar
    ekmekler bayattır, tuz ıslak, tencereler ayaz
    hayat bu be. . bembeyaz bir ölünün açık mavi gözleriydi boğaz
    erkete bir boğa dili gibiydi galata kulesi ve dibinde yılan yuvası
    “abi, bir dilim kuru lokmanın davası...”
    “inanma ceketim, inanma..”, puştlar bu yalanı her bahar söyler!..
    artık bir telefon : “alo! ben iyiyim anne, vallahi iyiyim,
    sen nasılsın, dert etme kendine, yine doğurursun,
    yine büyütürsün, yine asılır
    her şairin infazı kalem tutmasıyla yazılır!
    sen babama selam söyle.. de ki : düşümde gördüm
    romatizma ağrılarırı bu kışa doğru dinecek..
    biliyorum anne, biliyorum, biraz daha böyle konuşursam
    yüreğine inecek, ama ne yazık ki durmuyor dilim
    aslını sorarsan, dün geceden beri iyi değilim..”

    nerede kalmıştık
    oradan ağlayalım halimize

    kafka'dan öğrendim — şekil değiştirebiliyordu yaşamak
    ve sait'ten öğrendim bu şehrin cenazesi bile büyüktü
    varlığımı her yeni kadının saçlarında taramıştım
    o oğlak sevgilimi aramıştım asırlarca her tarafta
    her paragrafta
    şiirim, sırtımdan düşmeyen sarışın bir yüktü..
    spermlerimi sözcüklere verdim / ölünce de uyak bulacağım aşka
    ve en başta, anlamlı olmak var ya anlamlı olmak
    anlamın altında dürülen ilmik, kırılan hamur gibi çoğalmak
    ve taşmak suya, suça, engine, soya, tanrının dizi dibine
    orada başlıyor sevdalı kavgaların hükmü işte!

    bir pazartesiydi — uyanmıştım
    başucumdaydı her türlü sevincim
    ve masmaviydi gökyüzünden sarkan ışıklar
    masmaviydi yeryüzünden yükselen buhar
    ve yine masmaviydi gün, günün içinde üreyerek koşuşan
    çocuklar. .
    bende ise zaman zaman çiy tutan ruhumun
    bataklıklarında sürülerce, senelerce süren yorgunluğum!.
    okudum okumasına da
    adam olmak varmış ölümün süt gelmez göğüslerinde
    nedir beni insansız bırakacağı söylenen o incecik ip
    yoksa azrailin kirpiği mi bu
    yoksa şeytanın sünnetsiz penisi. .
    nedir onu bu kadar görkemli gösteren, böyle acayip!..
    her mevsimde elbette birinin gitmesi gerekiyor birileri için
    kardeşlerim! sizler de gideceğiniz mevsimi şimdiden seçin!..

    nerede kalmıştık
    oradan ağlayalım halimize

    daracık bir sokağın darağacı sessizliğinin altındadır bizim evimiz
    ahşaptır, ahbaptır gelip geçen yabancı, yalancı bulutlara
    bir ressamın fırçasında: annemin camdan uzanmış kafası
    babamın eşikten girerkenki donuk yaşlılığı
    kızkardeşim ergenliğini verir aynalarda yanaklarına
    abim iştedir, işte, üç-beş kuruşun dalaverası..
    doğumla ölümün arası
    topu topu bir savaş parçası
    sahi, kaç kilometreydi yaşantım / kaç litre hava çektim
    ciğerlerime
    ve kaç litre yaş döktüm
    yüzölçümü neydi yüzümün
    para birimi duygularımın ve bayrağı düşüncelerimin
    yüreğimin dini neydi / nasıl bir yönetim şekliydi bedenim!

    dini telkinin fani bir tilkiyi çağrıştıran ses benzerliği
    sanki tabutumun ardında bin martının o şahane beraberliği
    asmadan önce beni
    bana o bilmediğim kuşları anlatın, kuşları! onları anlatın
    sonra, dilerseniz asın kırk kere üst üste de
    leşimi bir kuyunun karanlık çıplaklığına atın!..
    korku da, ölüm de, acı da
    insanı yeni bir doğuma hazırlayan sancıdır
    ama unutma ki sevgilim sakın
    meyva vermeyen tek ağaç, darağacıdır!..

    kitabın sonunda şöyle özetliyor hayatını adam yayınları;

    küçük iskender (d. 1964) istanbul'da doğdu. kabataş erkek lisesi'ni bitirdi. cerrahpaşa tıp fakültesi'nde beş yıl okuduktan sonra, son sınıfta, "oradaki insan olayına bakış biçimi"ne duyduğu tepkiyle bu okulu bırakıp i. ü. edebiyat fakültesi sosyoloji bölümü'ne girdi. adam sanat dergisinde yayımladığı şiirleriyle ilgileri üstüne çekti.

    görsel
    .2019 yılında infazı yazıldı.

    anısına saygıyla...
  • (bkz: pörtlek)
hesabın var mı? giriş yap