• yaklaşık iki yıldır de facto, üç gündür de resmi olarak işgal ettiğim makam. negatif bi intibası var bu kelimenin. görümce odaya girince şaka yollu da olsa üstünü başını düzeltmeler, "oooo" çekmeler, abartıp ayağa kalkıp yer vermeler, tişortün önünü iliklemeler...
    hazımsız biri olarak görülüyor bu görümce. gelini sevmiyormuş gibi, kesin kıskanıyormuş gibi, birazdan olay çıkaracakmış gibi, en azından laf sokacakmış gibi ortamlar gergin; herkes tetikte.
    halbuki kardeşinin mutluluğunu paylaşmaya gönüllü olan hassas kalpli biri de olabilir.

    ama izin vermezler... saçma sapan gelenekler, sapık adetler, evlenen çiftin taleplerini yok sayan ritüeller, gösteriş meraklısı akrabalar ortamın havasını bozuverir. görümce de napsın? defansın en güçlü askeri. silahları kuşanıp ailenin fedaisi olarak ortamların tozunu attırmasın mı?

    her şey güzel başlamıştı. bizim dadlu gelinimizle aramızda bi sorun yok. karşılıklı sevişiyoruz. ne isterse alıyoruz, aldığımız her şeyi soruyoruz, müsaade etmediği hiçbir şeyi almıyoruz. kırmızı kuşak takmam, bindallı giymem, kabarık gelinlik istemem, dilek ağacı gibi üstüme altın taktırmam, kocamla çapraz kol pasta yemem. konvoy istemem, araba süslettirmem.
    "peki, çiçeğim" diyoruz. "bugün sizin gününüz nasıl isterseniz öyle olsun."

    ta ki anasının bi gün arayıp "vay siz ahırdan hayvan mı çıkarıyorsunuz, vay bu kızın neden dantelli donu yok, kaç bilenzik takacaksınız, benim düşmanlarım var, rezil etmeyin beni" diyip benim minnoş anne-babamı tarumar edene kadar.

    işte sonra laf soktu deniyor, terbiyesiz deniyor, eee görümce işte, hazımsız, kıskanıyor deniyor. desinler. dediler de...

    ancak bana yetmiyor. benim öfkemin geçmesi için dilenen özürler yetmez de işte kardeşimin mutluluğu için bu seferlik olay çıkarmamam gerekiyor. ince işle anarşik ruhumu yansıtmalı, protesto etmeliyim. anne-babamın gözleri üzerimde...

    bizi burda bilen bilir, eski bi diplomat olarak protokol krizlerini nasıl göğüsleyeceğimizi biliyoruz biz. aynı masada şen kahkahalarla oturup, muhatabı nasıl rencide edeceğimizi öğrendik zamanında. hiçbir şey söylemeden her şeyi anlatmayı da biliriz evvellah.

    bir görümce olarak benden beklenen gösterişli bi abiye ve topuzken ben, kız tarafının düğününe bluuğcinle katıldım. geçerken uğruyordum, asla özenmedim, bu benim günlük halim dercesine; saçlarımı da eskisinden daha kısa kestirdim, gelinin rakibi olmadığımı ima edercesine; rahat kıyafetlerle geldim ki savaş istiyorsanız ben dünden hazırım mesajı verircesine...

    ya işte insanlar benim gibi diplomasi bilseler aile içi gerginlikleri "buckingham palace usulü minik dokunuşlarla büyük mesajlar verme" seviyesine çekebilsek hem olaya heyecan katmış, hem de beyin fırtınası yapmış oluruz.

    tarihte alçak koltuk krizinden sonra ikinci sıraya yerleşecektir "kot pantolon krizi"
  • kaynana abd ise görümce israil'dir, bilmem anlatabildim mi?
  • kimisi çok düşüncelidir. öyle ki senin yerine bile düşünür düğüne ramak kala.

    - aysel abla hoşgeldin. ben de şimdi gelinliğimin son provasından geldim. iki gün sonra alıcaz kısmetse.
    - hoşbulduk canım. peki, o iş de tamam o zaman. benim sana bir haberim var.
    - hayırdır abla?
    - balayınız için gideceğiniz yere karar verdim.
    - ....
  • erkek kardeşini iş telefonundan arayıp, karısını (gelini) erkek kardeşine kötüleyen kadındır.

    -ama çok bozulduummm.
    +neden ama abla söylesene.bak hülya yanımda yok anlat bi.
    -bana bişi dedi çok bozulduummm.
    ...

    hülya duymasın aman aman.
    nasıl bir çene vermiş allah. adam da saf saf dinliyor.

    yuva bozucu denir böylesine. yazık.
    1 saattir dinliyorum. bilerek çıkmadım odadan. adam utanır kapatır telefonu diye.
    yok yok. kimse de o kalmamış.
  • kadınlara, mezun olup kaynana olmadan önce staj yaparken verilen ad'dır.
  • ex görümcemle az önce görüştük.

    evliliğimi bitiren sebeplerden biri de oydu biliyor musunuz, komik. lakin acı bir gerçek işte.
    oysa iyi arkadaştık biz; ama bazen hayat ve şartlar sizi ters köşeye yatırabiliyor işte. sebepleri şimdi sıralamaya gerek yok, çünkü geçip gittiler. yaşandı bitti. anlatsam ne olacak ki?

    8 yıldır görüşmüyorduk, kızıma bursa'da olduğunu söyleyince ve "annen de isterse bir kahve içmek isterim" deyince önce bir düşündüm.

    sinirlenmek istedim, reddetmek istedim, gidip hava atmak istedim, kavga etmek istedim. daha doğrusu bu duygular var mı, istedim mi gerçekten diye yokladım kendimi. değil öfke, kırgınlık dahi yok. neden olmasın dedim ve gittik buluştuk. birer kahve içtik ve ilginçtir, sanki dün ayrılmışız gibiydi. ikimizde bekâr annelerdik ve sevgililerden bile bahsettik; daha doğrusu taliplerden. epey lafladık ama, çok iyi geldi. ben onu, o beni mutlu ve olgun bulduk, değişmişiz. bir yanda belki eskisi gibiyiz, aynıyız; diğer yanda değişmişiz işte. o kardeşini ben kızın babasını çekiştirdik ve ikisinin de aynı adam olması güldürdü bizi. gerçi ben pek çekiştirmedim, dinledim daha çok. dolmuş epeyce kardeşine. olsun kardeşler barışırlar, bir şey olmaz. ayrıldığımızdan beri görüşmüyorlarmış onlar. şaşırdım.

    sonra ayrıldık, ayrılırken sanki gözleri dolu dolu oldu onun. istanbul'a muhakkak gelmemizi ve orada bir evimiz olduğunu hatırlatıp durdu. hatta, beraber hovardalığa gideriz dedi. teklif bana da çekici geldi ne yalan söyleyeyim, eski kocamın ablasıyla buluşup hovardalığa gitmek ve gece onda kalmak. olur tabi, neden olmasın. hayat bu, insanlar böyle, her şey mümkün.

    dönüş yolunda, kızım halası ve benim tanıdığı en güçlü ve çatlak kadınlar olduğumuzu, bizi tanıdığı ve onun hayatında var olduğumuz için çok mutlu olduğunu ve bunun için allah'a şükrettiğini söyledi.

    ve teşekkür etti, halasıyla görüştüm diye.

    "çağırdı ya, gideriz bayramdan sonra" dedim. "sahi gider miyiz annecim, çok mutlu olurum ben" dedi bana. "gideriz tabi, neden gitmeyelim? hem hovardalık da yapacakmışız ya" dedim. "ben o konudan çok hoşlanmadım" dedi. sanki hakkaten yapabileceğiz de...

    eskiye dair bir defteri daha dürdüm.
    ve kızıma aynen şunları söyledim:

    "hayatta her insanı sevmek ve yanında tutmak zorunda değilsin, ama kimseyle saygı sınırlarını asla aşma. hayat bu, yarın karşına ne şekilde çıkacağını bilemezsin. belki o sana, belki sen ona bir derman olacak olursunuz. kestirip atma her şeyi." dedim. evet aynen de öyle, hiç belli olmuyor insan ilişkileri, bazen bir acıdan büyük bir dostluk meydana gelebiliyor.
    birini kötülemeden önce, biraz dönüp aynaya bakmak lazım belki de.
  • düşündüm de, güzel türkçemizde, medeni hal değişikliği hasebiyle sonradan edinilen akrabataallukat için kullanılan kelimelerin müziğinde hiç meymenet yok yahu:
    kaynana, kaynata, elti, görümce**, baldız, bacanak, kayın, kayınço vs.
    sonra da niye anlaşamıyor bunlar. anlaşamazlar tabi.
  • hiç hazzetmediğim zaruri akrabamdır kendileri.
    günahımdan uzak olsun.
  • iki aydır hizmet ettiğim kurum.
    aslında daha doğrusu anladığım kadarı ile tüm diplomatik ilişkileri sağlayan kurum. şöyle ki kayinvalide statüsünde olan anneyi sakinleştirmek, gelin ile ilişkileri düzene koymak ve kardeşi geline karşı doldurmayip daha çok yapıcı bir eş vazifesine sokmak.
    ve en önemlisi hiç bir şeye karışmayıp ''aaa çok güzel'' ''aaa güle güle kullanın'' falan demek.
    diplomatlık zor zenaat onu anladım.
  • kocanin kiz karde$ine verilen unvan
    hep komik gelmi$tir bana
hesabın var mı? giriş yap