• izmirde,menderese bağlı bir yerleşim birimi
  • boncuklarıyla ünlü bir izmir köyü.

    göçmen konutları yapıldıktan sonra şirinliğini kaybetmişti biraz. veya ben gereksiz yere ilişkilendirdim şimdi bunu. tahmini nüfusu 3000 falan. havaalanina 5-10 dakika uzaklikta.
  • ben illa antenlik yapicam zihniyetinin mamulu, edatlastirma cabasina sokulmus garip bi kelime.
  • turkce bir sozcuk, verdigi anlami vermek icin israrla ingilizce veya arapca sozcuk kullanmaktansa kullanmayi uygun buldugum sozcuk, cok guzel bir sozcuk ustelik
  • varlığı başka bir şeye bağlantılı olan, kesin olmayıp kişiden kişiye, zamandan zamana, yerden yere değişebilen...

    bazı sorulara gerçek cevabı vermek zorunda kalmaksızın kaçak cevaplama imkanı tanıyan kelime...
  • "her yiğidin bir yoğurt algılayışı vardır" cümlesinin özeti
  • öncelikle (bkz: #82545792)

    bir taraftan adnan menderes havalimanı, diğer taraftan tahtalı barajı sebebiyle yapılaşma sınırlı burada.

    ama bizim de taşındığımız site dahil olmak üzere, betona boğulmamış ferah alanlara sahip yeni yapılaşmalar mevcut. dahası da gelecektir keşfedildikçe.
    gün boyu trafik sesi ve ambulans sireni yerine kuş cıvıltıları duymak ise paha biçilemez.

    aslında bu entariyi giymemin sebebi bu köyde mevcut içkili mekanlar:

    böyle gayet cafe-bistro tarzı 3'ten fazla mekan saydım şimdiye kadar. reklam yapmamak adına isim vermiyorum, isteyen basit bir google aramasıyla ulaşabilir. ama şu kadarını söyleyebilirim; alsancak'ta olması yadırganmayacak ama örneğin menderes'te (hatta ki köyünde) ne alaka lan denebilecek mekanlar bunlar.

    bu arada buraya yolunuz düşerse, özellikle akşam saatlerinde trafikte dikkatli olunuz. çünkü ya bütün sürücüler sarhoş, ya da bizim bilmediğimiz değişik bir trafik anlayışları var...
  • rivayete göre einstein bu köyde doğmuştur. ayrıca kime göre neye göre lafı da ilk bu yöre halkı tarafından kullanılmıştır.
  • izmir’in menderes ilçesine bağlı bir adet köy.
    aynı zamanda yeni ikametgahım...

    yanılmıyorsam özal zamanı bulgaristan’dan göçenleri barındırdığı için değişik bir yerdir, her gün bulgaristan’a direkt otobüs seferi vardır mesela...

    keşfettikçe daha entari giyerim ben bu başlığa bence.
  • değişken gerçekliğin izahında sıkça kullanılan bir kelimemizdir kendisi... bu değişken gerçeklerin, uygun, yakın olanları itinayla hayatımızın içinde toplanarak güç ediniminde kullanılır. normal sanırım. taso gibi bişey bu güç dediğimiz. para da olur. geçerliliği olan, ortaya ağırlığını koyabileceğimiz her hangi bir şey. güzellik de olur, kalabalık da olur. her şey olur canım. "görecelilik" ne kadar çok senin "gördüğüne" uygun çalışıyorsa, görece diye bir şey hakkında düşünme ihtiyacın o kadar azalır. "kime göre neye göre," yerine, "bana göre," olur. var olmak ve yok etmek gerginliği başlar. hiç olmazsa kafanın içinde. yok etmek/@ey bir noktada "bana göre nan işte, bana göre!!" deme ihtiyacı hayat memat meselesi olur. olabilir.... ama ya kişi, o ana kadar kendi içinde envai çeşit görece beslediyse, ve farklılık bir anlamda kutsanan bir güzellikse... oldu mu mis gibi kaos.

    aşırı cüretkar bir benzetme olmasından çekindiğim halde, söylemeliyim ki, bazen kendimi henüz keşfedilmiş kıtadaki şaşkoloz yerliler gibi hissediyorum. hayatın, bana savaşı ve silahı öğretip de her şeyimi birbirime (evet birbirime) katması an meselesi. üstelik, (nereden okuduğumu/dinlediğimi hatırlamıyorum) "hayatta kalma hırsı, güç ayrımı, öğretisi" olmadığı için kendilerinden ve karşılarındaki kofti cepheden son adam da gidinceye kadar, zaferi umursamaksızın çarpışmaya devam etmiş yerliler. zaferin mantığını hiçbir şekilde anlamayan bir adama gider savaşı öğretirseniz, ona öğrettiğiniz tek şey yok olmak olur. kazanmak ya da kaybetmek değil. hiç dolambaçsız. beyaz adamın sözlerini duyabiliyorum;

    "eveeet çok güzel, şimdi sen ona saldır. bekle. o saldırsın. sen de karşılık ver. nefis. dur. evet. dur. dur dedim. kendine napıosun sen? şş ... bırak onu.. bitti olm savaş.. şşt aloo... bana tutma o silahı.. kendine niye tutuyosun şimdi? aynı taraftaki arkadaşına niye? haydaa yine bana. kendine de tutma evladım. bıraksana elindekini... bitti diyorum. bitti. kalan son adamsın tadını çıkar."

    kalan son adam olmanın tadını çıkarmak... bu, zafer değil, lanet. oysa "bana göre nan bana göre!!" demeyi bilseydi ve dinlemeseydi kimseyi yerli. peki niye demedi bunu. çünkü, doğanın öğretecek bir şeyi vardır insana. her zaman. beyaz adam, yerli için doğadan gelen bir şeydi sanırım. börtü böceği kaplanı kuşu nasıl sessizce izlediyse, bu yeni "tür"ü de izledi sadece. amaçsız bir yıkım öğrenmek üzere olduğunu hesaba katmadı. doğada yıkım vardır. ama hınç ya da taraf yoktur. sırf bu yüzden "bana göre!" demedi yerli. çelişki yoktu. sana göre bana göre yoktu. kimse yoktu. arada bi ateşin başında kız kavgası ettiklerine eminim, eh o kadar da olmuştur ama.. amaçsız ve yaşamın kendi başınalığına hürmetsiz davranacak kadar ileri gidildiğini sanmıyorum. yerliler de masum değil, insanlardı. savaşı öğrendikleri için kendilerine tamamen mağdur diyesim de yok, en azından bu konuda. ama içimi acıtan tek yanı, o gemiden inenlerin doğanın bir parçası olduğunu sanarak öğretileni öğrenmeyi kabullenmiş olmalarıydı.

    aslında düşününce... belki de.... haklıydı yerliler. beyaz adam da doğanın garip bir parçasıydı. garip marip parçasıydı işte. öyle ya da böyle parçasıydı.

    "bana göre nan, bana göre!!" diyemeyip de ilk kurşunu sıkan yerliyle, bu yıkımda biten en sonuncusu bir ağacın gölgesinde rüzgar kılığında buluşup birbirlerine "ne oldu sence şimdi?" demişler midir? bilemem.

    "ne oldu sence şimdi?"
    "bilmiyorum da.. bence biz bi halt ettik."
    "acıdı beh.."
    "evet. acımayaydı iyiydi."
    "ateş yakmışlar hadi başına gidelim..."
    "tamam ama, en güzel kızın saçlarını ben dağıtırım."
    "hadi lan, ben daha iyi rüzgarım senden..."
    "olm.. bu göreceyi öğrendiğimiz iyi olmadı."
    "sorma. gel beraber ateşe doğru eselim."
    "bana uyar."
    "hele şükür.."
hesabın var mı? giriş yap