• eliot rosewater'ın komşusunun yeni doğan ikizlerine yaptığı konuşmadan;

    "hello, babies. welcome to earth. it's hot in the summer and cold in the winter. it's round and wet and crowded. at the outside, babies, you've got about a hundred years here. there's only one rule that i know of, babies—god damn it, you've got to be kind."
  • mr. rosewater, allah razı olsun kardeşim. gideceksin, biliyoruz. senin gibi insanlar, yani her şeyi ve herkesi seven, bu yüzden de gösterdiği sevgi bize yetmeyen insanlar var. nasıl varlıklarız ki, sevgi bile mutlu etmiyor bizi, en çok biz sevilmeliyiz veya en farklı. senin gibi insanlar mr.rosewater, çok kişiyi seviyorlar, biz kendimizi değersiz hissediyoruz. gideceksin diye meydanlarda gösteri yapamıyoruz, geçeceğin sokakları boşaltıyoruz annem. mr. rosewater, babam, beni de yazdır hiç yapmadığın gayrimmeşru çocuklarının arasına. olmadık yüksekliklere sıçrayan bir pire gibi, kendi küçük hırsı çok büyük adamlar var. ben nasıl düştüm bu insanların arasına? mr. rosewater, abim, bir gün seni arasam, birini sevmek desem, -ama tanrım ne sevmek- bana ne dersin? seninle tüm amaçlardan arınıp alabalıkları izleyelim. yeteri kadar teşekkür etmedi insanlar diye mahkemeler kuralım, hükümler verelim. mr. rosewater, içimdeki "tık" senden razı olsun kıymetlim.
  • insanlık hallerine ilişkin muazzam taşlamalar içermektedir;

    --- spoiler ---

    eliot'un en sevdiği trout kitaplarından biri,tek konusu nankörlük olan bir romandı. adı teşekkür ederim birinci bölge mahkemesi'ydi.kendilerine yapılan bir iyiliğe yeteri kadar teşekkür etmedikleri sanılan insanlar çıkarılıyorlardı bu mahkemeye. davalı duruşmayı kaybederse ,mahkeme ona bir seçenek tanıyordu;ya davacıya herkesin önünde teşekkür edecek ya da kuru ekmek ve sudan başka hiç bir gıda almaksızın bir ay kapalı hücre cezasına çarptırılacaktı. trout'un anlattığına göre,hüküm giyenlerin yüzde sekseni hücreyi seçiyordu

    --- spoiler ---
  • karşılıksız iyilik yapmanın, servetini insanlara dağıtmanın "deli" olarak kabul edilmenize yeter bir haslet olduğunu mizahi bir dille yüzümüze vuran kurt vonnegut kitabı. bir bayram ziyaretinde bilge ve yaşlı bir teyze "zenginler nasıl zengin oldular biliyor musun?" diye başlayıp çok mantıklı bir açıklama yapmıştı. vonnegut'un bu romanında benim dinlediğim o mantıklı açıklamanın amerikan rüyası versiyonunu okudum. eliot rosewater bu saçmalığa karşı çıkıyor ve servetini dağıtmaya kalkıyor. sonra başına gelenler bu romanın konusunu oluşturuyor. elbette vonnegut'un o güzel üslubu ve humouru, bütün kitapları gibi bu kitabın da asıl kahramanı.
  • "ı want a man who can give me a genious baby. " bu gibi bir çok komik sözün bulunduğu kitap .
  • zamanında bana da 300$ vermişliği vardır mr. rosewater'ın.

    öğrenmenin yaşı yok, beşikten mezara...
  • bir çırpıda okunabilecek keyifli ve akıcı bir kurt vonnegut kitabı. eliot rosewater adında bir insanın aşırı yardımsever olması sebebiyle delilikle suçlanıp durduğu hikayesi. nitekim eliot'ın insanlara duyduğu sevgiyi babası şu şekilde özetliyor:

    "eliot, kim olurlarsa olsunlar, ne yaparlarsa yapsınlar herkesi sevecekse, belli kişileri belli nedenlerle seven bizlere başka bir sözcük bulmak kalıyor".
  • gayet eğlenceli bir kurt vonnegut kitabı okursun arada bir kütüphanede sıkıldıkça tekrar bakarsın yani her an bir kaç sayfa okunabilecek tarzda.
  • 1965 yılında basılmış, süper zengin bir amerikalı olan bay rosewater’ın maceralarını anlatan kitap. yazarın, kapitalizme ve amerikan aristokratlarına yönelik eleştirileri yıllar önce yazılmış olmalarına rağmen, günümüz dünyasında da maalesef geçerliliğini korumaya devam ediyor. böylesine zengin bir adamın hayatını yoksulluğa ve adeta yok sayılan bir grup insana yardımcı olmaya adaması o zaman olduğu gibi şimdi de bu kişiye “deli” damgasını yapıştırmak için makul bir sebep olarak görülebilir diye düşünüyorum.

    eliot, harvard’da okumuş, oldukça zengin ve prestijli bir ailenin ferdi olmasına rağmen üniversitedeyken gönüllü olarak orduya yazılıyor ve savaş döneminde yaşadıklarından sonra ailesine ait olan rosewater vakfı’nın başına geçiyor. burada çalıştığı süre boyunca elinden geldiğince herkese yardımcı olmaya çalışıyor ancak başta babası olmak üzere çevresindeki herkes onun “deli” olduğunu düşünmeye başlıyor. çünkü birilerine yardım etmeyi bu kadar sevmek için deli olmak lazım.*

    --- spoiler ---

    bu insanlara bakıyorum, bu amerikalılara bakıyorum ve artık kendilerine bile ilgi duymadıklarını anlıyorum; çünkü hiçbir yararları yok. fabrika, çiftlikler, ırmağın öte yanındaki madenler – hemen hepsi otomatik olarak işletiliyor artık. amerika bu insanlara artık savaş için bile ihtiyaç duymuyor. sylvia…. ben artık sanatçı olacağım. bu ıskartaya çıkmış amerikalıları, ne kadar gereksiz ve sevimsiz olurlarsa olsunlar, seveceğim. benim sanat eserim de bu olacak.

    --- spoiler ---
  • herkese iyilik yapmak gibi söylemsel muhafazakarliğin tepe noktasinda olduğu amerika gibi bir ülkede, sahte hristiyan klişelerle yüzleşen mizahi bir romanidir. adamimiz kendisinin kullanimina verilen vakif gelirlerini iyilik yapmaya adamiştir. öyle bir adanmişlikli, bunun iyi bir şey, manevi tatmin yaşama hali olmasindan bile uzaktir.
    tabi gülerek okuruz ama komik/ve anormal olan mr rosewater midir, ordan al buraya ver ekonomisiyle sabah dokuz aksam alti yasam bicimiyle yasayan bizler miyizdir bilemem artik.
hesabın var mı? giriş yap