• isi yahudi sermayesine indirgeyince pek bir hos olan britanya ve demokrasi tarihinin donum noktalarindan birisi.

    sosyal ve siyasi kurumlar tarihi okuyan hemen herkesin etraflica bildigi, neo-institutionalism nam akademik yaklasimin tekrar tekrar analiz etmekten kendini alikoyamadigi calkantili bir donemdir. kesilen kafalar, hollandadan kral ithal etmek falan hepsi anlatmasi dinlemesi guzel bir hikaye meydana getirir. ancak azicik analiz etmeye baslayinca institutional analysis (o da ne demekse) ile ilgilenen pek cok akademisyenin neden bayildigi bir ornek oldugunu anlar insan.

    1688 devriminin altinda kralin mutlakiyetcilik heveslerinin de etkisiyle kamu borclanmasi kontratlarina uymamasi yatar. kral james eger mutlakiyetci ama kamu maliyesinde borc yigidin kamcisidir ve kamu borcu namus borcu felsefesinde olsaydi glorious revolution falan da olmayacakti.

    kokleri taa 13, yuzyila, magna cartaya dayanan parlamento kral karsisinda git gide guc kaybeden ve ayni zamanda da kraliyetin en buyuk finansoru olan toprak sahibi soylularla birlikte olup magna cartanin tekrar tesisi icin mucadeleye giristi. elbette eninde sonnuda is demokrasi, magna carta, yuce ideallere falan degil kralin astigim astik kestigim kestik, aldigim borc cebime harclik, kestigim harac donanmama ipek yelken diye devam eden tavrinin parlemantonun ve dolayisiyla parlemantodaki etkili soylularin isine gelmemis olmasinda yatiyor. isin ilginci, britanya'da hukumet devrim basariyla gerceklesip parlemanto gucu ele gecirdikten sonra mutlak gucune ragmen mutlakiyetci bir soylular koalisyonuna donusmemistir. bir nevi rule of law anlayisi yerlesmeye baslamis ve kontrata saygi, kurumlarin surekliligi ve ustunlugu yerlesmis ve ingiltere bir daha asla mutlakiyetciligin eline dusme tehlikesi yasamamistir. elbette bunun uzun vadede tum ingilizlere faydasi olmus olsa da kisa ve orta vadede hali hazirda kamu finansmanini saglayan tacirler ve soylular karli cikmis, kapitalizmin gelisimi hizlanmis ve aslinda deniz asiri iliskilerde de merkantalist bir yapidan 19.yy da dunyaya hukmedecek imparatorluk yapisina gecis baslamistir vesaire.

    elbette 1688 devriminin antitezi mansin karsi kiyisindaki 14. lui hukumdarligidir. l'état, c'est moi (devlet benim) diyerek mutlak hakimiyetini ilan etmistir. peki nasil oluyor da ingiltere'de ne james ne de onu devirip gucu eline geciren parlamento mutlakiyetci bir idare kuramiyor da louis butun gucu kendisinde toplamayi beceriyor.

    klasik aciklamalar kapitalizmin olgunlugundan magna cartanin etkisinden falan bahseder ama yapisal ve tarihsel etkenler fransa'nin eninde sonunda hem kitalararasi genisleme hem de sanayilesme konusunda ingiltereden geri kalmasina sebep olan bu farkliligi yani bir tarafta mutlakiyetci bir yapiya teslim olurken oteki tarafta hukukun ustunlugunun tesisini tamamen aciklamaktan uzaktir. idarecilerin tercihleri de iki ayri sonucun ortaya cikmasina sebep olmustur.

    louis soylulari agizlarina bir parmak bal (debdebe, ihtisam, partiler, kizlar, oglanlar, ihtisma icindeki bir hakimiyetin simulasyonu) calarak versailles civarinda kendine bagli tutarken asil finansoru olan tefecileri ise (ingilteredekinin aksine) surekli dolandirarak (borcunu geri vermeyerek ve ote yandan kendi yardakcisi yaptigi diger soylulardan yardim almalarini engelleyerek) omuz mesafesinde tutmustur taa ki degirmenin suyu kesilene kadar. (louis acisindan fazla sorun olmamis tabii, adam hala gunes kral diye biliniyor) ama sonrasinda fransa kamu finansmani konusunda sikintilar yasamis, ingilterenin finansal gucunun temel diregi olan burjuvazi fransada hep bir kac adim geriden gelmek ve kralin mutlak hakimiyetine boyun egmek zorunda kalmistir....

    uzun entrinin ozeti: glorious revolution irlanda ve iskocyadaki kiyimlar haric britanyada kansiz olup bitmis, we whip bakis acisindan bloodless olarak dahi adlandirilmistir. sonucunda ingilterede rule of law yerlesmis, ingiltereyi 19.yyldaki dunya imparatorluguna tasiyacak kurumlar serpilmistir falan filan.
  • (1688) ülkesinde louis xıv modeli bir mutlakiyet düzeni kurmak ve katolikliği benimsemek niyetinde olan ingiltere kralı ikinci james'in yahudi sermayesinden beslenen ingiliz aristokrasisi ile yeni palazlanmakta olan burjuvaların ittifakı sonucu tahttan indirilmesi hadisesidir. james'in yerine tahta geçirilen damadı hollandalı willem orange iplerini çekenlerin isteğine uygun olarak yahudi sermayesini tamamen serbest bırakmıştır. nitekim darbeden sonra abraham del banco ingiltere bankası ve londra borsasını kurarak uluslar arası sermaye düzeninin temellerini atmıştır. işin ironik kısmı ise, demokrasi tarihinin dönüm noktası diye alkışlanan bu olaydan sonra iskoçyanın iç bağımsızlığına son verilmesi, irlanda'da ise korkunç bir protestan zulmünün başlamasıdır. tahttan indirilen kral james ise fransaya sığınmış, sonra da irlanda'ya çıkarak katolik destekçilerinden bir ordu toplamış ve tahtını geri almaya çalışmış fakat başarısız olmuştur*. oğlu ve torunu* da ingiltere tahtını geri almak için iskoçları isyana kışkırtmayı deneyeceklerdir.

    (bkz: jacobite isyanları)
  • ingiliz aristokratları 1688 yazında katolik inancı ve politik hırslarından çekindikleri james ıı'ye karşı bir darbe planlarlar. londra'nın tüccarlarının desteğini de önemli ölçüde arkalarına alırlar. hollandalı vali william of orange'ı ingiltere'yi istila etmeye davet ederler, kansız denebilecek bir operasyon gerçekleştirilir ve james hâl edilir.

    bu hadise politik doğasının yanı sıra ingiliz- hollandalı tüccar ortaklığının da bir göstergesidir. bu olaydan sonra william of orange ingiltere'nin yürütmesinin başına geçer. bunun yanında, hollandalı tüccarlar ingiliz doğu hindistan şirketinin de büyük hissedarlarından olurlar.

    hollandalı tüccarların artan etkisi ingilizlerin finans sistemlerini reformdan geçirmesinin yolunu açar.

    1609 yılında kurulan amsterdam wisselbank benzer yapıda; hükümetin aldığı kredileri ve parayı idame ettirmesi amacıyla 1694'te bank of england kurulur
  • bu dönemde yaşanan dönüşümler ingiltere'de donanmanın ingiliz siyasal kültüründe muazzam öneme sahip bir kurum olarak ortaya çıkmasında büyük rol oynamıştır.

    büyük sabit kara ordularının demokratik sisteme bir tehdit olduğu yorumları bu dönemlerde yapılan anlaşmalarda kabul görmüş ve kara ordusu barış zamanı için birkaç profesyonel regiment olacak şekilde küçük tutulmuştur.
    ingiltere'de demokrasinin gelişkin olması ve darbe-devrim gibi olayların baskın olmamasında bu sivilleşme adımı büyük rol oynamıştır.

    ayrıca donanma doğası gereği daha açık ve küreselci bir yapıya sahiptir. bu sebeple ingiliz dış politikasının küresel ticareti açmak şeklinde evrilmesinde de önemli bir rolü olmuştur bu durumun. elbetteki ingiltere siyasetinde donanmanın doğal müttefiki ise ülkenin coğrafi koşullarıdır, onu da bir kenara koyalım.

    ingiltere'nin bu kadar donanma ağırlık olması çoğu jeopolitik sorun karşısında onları korumuş olsa da birçok savaşta mobilizasyon sorunu yaşamalarına da sebep olmuştur. bu durumun en net görüldüğü dönem elbette ki 2.dünya savaşında almanlar milyonları sahaya koymuşken ingiltere'nin hala çok küçük bir kara ordusu olması ve uzun eğitim süreçlerini beklemeleri gerekmeleri olmuştur.

    diğer yandan ingiliz siyasal kültürünün diploması ağırlıklı olması, toplumda militarizme pek yer olmamasında da bu durumun şüphesiz etkisi olmuştur.
  • 17. yüzyılın son çeyreğinde mutlak monarşi yanlısı ingiltere kralı ile yetkilerini genişletmek isteyen ingiliz parlamentosu arasındaki mücadele sonucunda parlamento’nun galip gelerek britanya’da kuvvetler ayrılığının ve parlamenter sistemin önünü açan toplumsal/anayasal bir olaydır bu. yıllar öncesinden devrime zemin hazırlayan bir çok kanlı gelişme olmuş ve hatta tarihte ilk ve son kez bir ingiltere kralı idam edilmiştir. 1688 devrimi sonunda ise ingiliz parlamentosu, mevcut kral ıı. james’i tahttan çekilmeye zorlamıştır. sonrasında ııı. william’ın başa geçtiği ingiliz ülkesi, artık avrupa’daki rakipleri gibi mutlak hükümdar tarafından değil, parlamenter hesap verebilirlik ilkesini kabul etmiş bir anayasal hükümdar tarafından yönetilmeye başlamıştır. aslında bu devrimi önemli yapan da sonrasında yaşanan anayasal nitelikteki belgeler ve gelişmelerdir.
    devrim sonrası kral ııı. william tarafından onaylanarak yürürlüğe giren 1689 (bkz: bill of rights), 1688 devrimi’nin en önemli anayasal belgesi niteliğini taşımaktadır. ingiltere parlamentosunun çıkarmış olduğu ve “hakların belgesi” anlamına gelen bu kanun ile ingiltere krallığı’nın kilise taassubu ve kral istibdadı ile yönetilmesine son verilmiş, ingiltere krallığı yeniden meşrutiyet düzenine dönmüş ve bu düzen anayasa ile de korumaya alınmıştır. bu devrim araladığı kapı ve tetiklediği olaylar itibariyle kısa sürede ingiltere dışına taşan ve farklı ulusları da etkileyen ciddi bir öneme sahiptir. sonuç olarak, glorious revolution of 1688 ile yasama yetkisinin kraldan bir daha geri alınmamak üzere parlamentoya geçmesi ve sonrasında yüz yıllık süre içerisinde yürütme yetkisinin fiili olarak kraldan parlamento bünyesinden çıkan başbakan ve bakanlara geçmesi, günümüz monist parlamenter hükümet sisteminin temellerini atmış olması bakımından çok önemlidir. tüm bu gelişmeler ile ingiliz siyasal düzeninde bir daha ortadan kalkmamak üzere sınırlı devletin, parlamentonun egemenliğinin ve parlamenter hükümet sisteminin temelleri atılmıştır. kralın teşrii yetkilerini önemli ölçüde kaybetmesi ve elinde yürütme yetkisinin kalmasıyla yasama ve yürütme arasında fonksiyonel ve kurumsal ayrılık da sağlanmıştır. bundan dolayı kuvvetler ayrılığının kurumsallaşmasının ilk örneği olan ingiltere’nin, hem kuvvetler ayrılığı ilkesi hem de parlamenter hükümet sistemi açısından önemi çok büyüktür. şanlı devrim sonrası hem kurumsal hem de hukuksal düzeyde gerçek bir yasama iktidarı kimliğine bürünen ilk modern parlamento olan (bkz: westminster parlamentosu), bu özelliği ile kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı gibi anayasal ilkelerin kurumsallaşmasında öncü rol oynamıştır. yine 1688 devrimi’nin sonucu olarak parlamentonun egemenliği ilkesi ve parlamenter hükümet sistemi de varlıklarını westminster parlamentosu’na borçludur.
  • katolik mezhebine tepki olarak doğmuş ve katoliklik ile ilgili önemli kısıtlamalar getirmiş devrimdir. her ne kadar zamanla bunların bir kısmı ilga edilse bile mesela katolik bir kimsenin ingiltere'nin hükümdarı olamayacağı kuralı hâlâ caridir.
  • tahtta oturan ıı. james'in katolik yanlisi politikalarina karsi olan direnisin devam etmesi uzerine ingiliz parlamentosu, hollandali bir protestan olan ııı. william'i ve esini ingiliz tahtina davet eder. kansiz ve bu yuzden de muhtesem adi verilen devrimle ııı. william tahta cikar. aydinlanma caginin bu devrimle basladigi soylenir. ingiltere parlamentosu bu gelismeyi mesrulastirmak icin "haklar kanunu (bill of rights)" adli bir kanun cikarmis ve boylelikle ingiltere kralligi'nin mutlak kral istibdati ile yonetilmesi kinanip terk edilmis, ingiltere kralligi'nin bir mesrutiyet oldugu bu anayasal nitelik tasiyan kanunla teyit edilmistir.
  • kapitalizm geliştikçe zenginleşen ve güçlenen burjuvazi tarafından siyasal, ekonomik ve dinsel iktidar için verilen bir mücadeledir. burjuvazi-krallık karşıtlığında, krallığın burjuvaziye karşı sıradan insanların çıkarlarını savunduğunu düşünmek yanlış olur. bilakis sıradan insanların desteklediği partiler kralın en savaşçı karşıtları olarak ortaya çıkmışlardır.

    on yedinci yüzyıl ingiliz devrimi'ni açıklamak için başvurulan 3 kuram vardır. whig'ler devrimin başarılarından en çok yararlananların burjuva sınıfı olduğu gerçeğini göz ardı ederek devrimin ilerici yapısını vurgularlar. onların yorumu burjuvazinin çıkarlarının ulusun çıkarlarıyla özdeş olduğunu ileri sürer. tory'ler ise devrimin sınıfsal yapısına vurgu yaparak feodalizmi aklama çabasındadırlar ve devrimlerin her zaman dar bir grubun çıkarına olduğunu söylerler. iki tarafça da üzerinde durulan üçüncü kuram ise çatışmanın dini boyutuna dikkat çeker ve çatışmanın nedeni olarak püritenizmin mi, anglikanizmin mi egemen olacağının belirlenmesini gösterir. o zamanlarda din çok büyük bir alanı kapsıyordu. klise yönetimin elindeki bir propaganda aracıydı ve var olan düzeni savunuyordu. burjuvanın istediği kendilerine uygun olan siyasal ve ekonomik düşünce biçimlerini topluma aşılayacak bir kileseydi. bu açıdan bakıldığında çatışmayı dini birçatışma olarak görmek pek mümkün olmayacaktır.

    tekelciler ve yönetici oligarşi, karlarını sağlayan sarayı destekliyor, tüccarların,zanaatkarların ve çırakların çoğunluğu parlamentodaki ilerici kanadı destekliyordu. bu destekten memnun olan devrimci önderler parlamentoda l.charles'ın hükümetine bir protesto belgesi hazırladılar. ancak protesto mecliste sadece on bir oy farkla kabul edildi. burjuvazi korkuya kapılmıştı ve halkın duygularını kontrol altına almak için kendi çıkarlarına uygun bir monarşik düzenleme ihtiyacı duydu. burjuvazi, başıboş bıraktığı bu devrimci seli durdurmaya çalıştı. "bir broşür yazarı şu alaycı gözlemi yaptı; zenginler monarşinin en büyük düşmanları arasında değildir." halka karşı duyulan bu korku kralın cesaretlenmesini sağladı ve l.charles bütün uzlaşma çabanlarını reddetti. 1642 yazında savaş başladı.

    burjuvazinin l.charles'ın yönetimini istememesinin sebebi onun kötü bir karaktere sahip olması değil modası geçmiş bir toplumsal sistemi yani feodalizmi temsil etmesiydi. kapitalist bir gelişme için koşullar varken charles kapitalizmin gelişmesinin önündeki en büyük engel olan feodal düzeni devam ettirme çabasındaydı. "iç savaş sürecinde ve sonraki pek çok yıl boyunca paralı sınıflar, eski düzeni yenilgiye uğratma şevki içinde l.charles'a ödemeyi reddettiklerinin üç-dört katı ağırlığındaki vergileri seve seve kabul ettiler. çünkü itiraz vergilerin kendilerine değil bu vergilerin toplanmasında yürütülecek politikaydı.

    savaşın başlarında kralcıların "şövalyeler" adındaki tecrübeli askerlerinin "yuvarlak kafalılar" karşısında belli üstünlükleri vardı. oliver cromwell, dehasını ilk defa bu zaafları yenmesinde ve savaşın devrimci bir şekilde örgütlenmesi gerektiğini göstermesinde ortaya koydu. doğudaki kuvvetlerinde terfi doğuma değil değere bağlıydı. presbiteryenler radikal bir demokrasi seliyle yüz yüze kalmaktan korkuyorlardı. bağımsızlar ve mezhepçiler ordu için çok önemliydiler ancak maaşlarını ödeyenlerin gözünde tehlikeli toplumsal düşünceler üretmeye başladılar.

    presbiteryen kumandanların çoğu tam bir zafer istemiyordu, onlar için kendi kontrollerindeki ve kendi amaçlarına hizmet eden bir monarşi yeterliydi. vergi ödeyen sınıflar aristokratik presbiteryen kumandanların savaşın süresini uzatan ve maliyetini arttıran erteleyici taktiklerinden şüphe duymaya başlamışlardı. kralcıların tecrübeli savaşçılarına karşı zafer kazanabilmek için yeni bir yapılanma gerekliydi. nisan 1945'te parlamento üyelerinin kumandanlıkları bırakmaları istendi ve onlar da kumandanlıklarını bıraktılar. bu durum soylulara darbe vurdu. cromwell önderliğinde kurulan yeni tip ordu hızla zafere ilerledi ve savaş kısa sürede sona erdi.

    parlamentodan çekilen presbiteryen uzlaşmacılar, savaş biter bitmez parlamento içinde ve dışında kendilerini tekrar belli etmeye başladılar. l.charles 1646 yılında iskoç ordusuna teslim oldu, onlar da charles'ı ingiliz parlamentosuna sattı. presbiteryen uzlaşmacılar hemen hapisteki charles ile görüşmelere başladılar. fakat halk bir kere silahlandığında ve örgütlenme fırsatı bulduğunda, kolayca aldatılıp bir kenara atılamazdı. londra'da küçük üreticilerin görüşlerini temsil etmesi için bir parti kuruldu. ordu ile temasa geçtiler. bunlar "düzleyiciler" di. ordu üzerindeki düzleyici etkisi hızla artmaya başlamış ve ordu ingiltere'nin özgürlükleri güvenli hale gelmeden dağılmama sözü vermişti. artık ordu ve parlamento devletin içinde yan yana ve rakip olarak varlıklarını sürdürüyordu. 1647 haziran'ında, parlamentonun ordunun haberi olmadan kralla anlaşmasını önlemek için düzleyiciler l charles'ı ele geçirdi. düzleyiciler tarafından temsil edilen küçük burjuvazi büyük değişiklikler istiyordu. küçük üreticiler için serbest bir ticareti, feodal vergilerin kaldırılmasını, borçlanma yasasının değiştirilmesini ve tüm erkeklerin oy verme hakkına sahip olmasını istiyorlardı. 1647 kasım'ında düzleyicilerin ordunun yönetimini ele geçirme çabası"büyükbaşlar" tarafından engellendi. bu sırada kral kurtuldu ve iç savaş yeniden başladı. bu durum orduyu cromwell önderliğinde tekrar birleştirdi.

    cromwell'in önderliğinde ordu bu ikinci iç savaşı da kazandı. bu zaferden sonra büyükbaşlar ve düzleyiciler uzlaşmacıları parlamentodan uzaklaştırdı (buna pride temizliği denilmiştir. kralı adalet önüne çıkarmak için birleştiler) 30 ocak 1649'da l.charles "halk düşmanı" olarak idam edildi. monarşi ve lordlar kamarası kaldırıldı. 19 mayıs 1649'da cumhuriyet ilan edildi. ama yine düzleyicilerin talepleri gerçekleşmekten uzaktı ve kendilerini ihanete uğramış hissediyorlardı. düzleyiciler bir ayaklanmaya kalkıştı ancak başarısızlığa uğradılar ve önderleri kurşuna dizildi.

    cromwell'in düzleyicileri kurşuna dizmesi monarşinin ve lordların geri gelmesini kaçınılmaz hale getirdi. çünkü büyük burjuvazi ile halkın arasının açılması, hükümetlerinin ya bir orduyla ya da eski düzenin hayattaki temsilcileriyle sürdürülebilmesi anlamına geliyordu. bunu ordu aracılığı ile yapmak hem denetimi zor olduğu için hem de uzun vadede çok pahalı olacağı için monarşi ve lordlar şeklinde ilerlemesi kaçınılmazdı. ancak burjuvazinin kontrolünde olmuşlardır. 1660 yılında charles stuart, ll.charles ünvanıyla tahta getirildi. ll.charles'ın krallığı 1685'e kadar sürdü. yerine ll.james getirildi. ll.james 1688'de mutlakiyetçi monarşiyi geri getirme baskısında bulununca "şanlı devrim" ile ülkeden çıkarıldı. "şanlı" sıfatını almasının sebebi, kan dökülmemesi, toplumsal bir kargaşa yaşanmamasıydı. 1640-1660 döneminde bir devlet tipinin yıkılışı ve kapitalizmin özgür bir şekilde gelişebileceği yeni bir siyasal yapının kuruluşu yaşanmaktadır.

    ingiliz devrimi'nin en belirgin özelliği tarım yapısındadır. ilk kez ingiliz tarımı kapitalistleşmişti. tarımdaki bu kapitalistleşmenin sonucu olarak ücretli işçi, tarım kapitalisti ve kapitalist toprak sahibi ilk kez ingiltere'de ortaya çıkmıştı.
  • burjuvazi vs. kraliyet veya katolik vs. protestan kapışmalarından öte, mülkiyet hakkını koruyabilmeye dair artan endişelerin de tetiklediği bir olaydır aynı zamanda. zira finansal stabilite ve mali politikalar hususunda kraliyetin imajı bu olay vuku bulmadan önceki dönemlerde zedelenebileceği kadar zedelenmiştir.

    daha önceki girdilerde yazılmamış bir detayı da yazayım: glorious revolution vakası 1688'de gerçekleşiyor. devrimde tahttan indirilen james ii'nin dedesi ise charles i. bu charles i'in 1629 - 1640 arası dönemi 11 yıllık tiranlık dönemi olarak adlandırılıyor. ingiliz halkı da kontrolsüz gücün güç olmadığını böylelikle en acı şekilde tecrübe ediyor.

    mesela millet parasını yabancı para değişimde tekeli elinde bulunduran kraliyet darphanesinde tutuyor. sonra para sıkıntısına düşen charles i, gidiyor darphanedeki gümüşlere şak diye el koyuyor. benzerini hollanda'daki dutch east india company'nin ingiltere'deki karşılığı olan east india company'nin mallarına da yapıyor, onların da biber stoklarını çalıp saçma sapan fiyatlara satıyor. dibinde hollanda gibi bir bankacılık sistemi duruyorken ingilizlerin bu keyfi otokrasiye boyun eğmek istememesi doğal oluyor haliyle.

    bu tür vukuatların yarattığı güvensizlik atmosferini miras alan james ii'nin döneminde de rejime karşı olanlar her şeyden önce istikrar, güven ve sürdürülebilirlik istemiş ve sürecin devamında bu yönde gereken doğru adımları da atabilmiş diyebiliriz. bunun tarihin önemli milestonelarından biri olduğuna şüphe yok.
  • protestan yobazlığına devrim adını vermekten daha garibi işin ucunun gerçekten de ilerici, eşitlikçi bir yere çıkmasıdır.
hesabın var mı? giriş yap