• akon un ghetto su, son 20 yilin en iyi sarkilarindan biridir.
  • bugün mor ve ötesi'nin lansman konserine ev sahipliği yapmış mekanımsı.
    mekanımsı diyorum çünkü yaklışık 15 dakika önce tükkandan atıldım.
    ben ve ablam.
    sebebi ise, savaş karşıtı haraketten tanıdığımız, bu akşamki konserlerine davet edildiğimiz mor ve ötesi konserinde 'barış bayrağı' açmamız ve 'şimdi barış zamanı' diye slogan atmamız.
    bir yanlış anlama olmasın, grup bizimle beraber slogana enstürmanlarıyla ve sesleriyle eşlik ettiler. kısacası mor ve ötesiyle bir derdim yok.
    slogan bittikten 2 dakika sonra gelen ve benim yaklaşık 10 katım olan, bir de üstüne üstlük kendisine şiddet uyguladığımı söyleyen insanımsı güvenlikle sorunum var.
    kendisi ilk önce geldi ve 'o ne bayrağı' diye sordu. biz de'barış bayrağı' dedik. üstünde de neredeyse bayrağın üçte biri kadar 'barış' yazıyor.
    almaya çalıştı bayrağı. alamazsınız dedik. özel güvenlik kişisi bayrağı almak isteyince ablam ve ben 'o zaman bizi de alırsınız' dedik ve bayrakla beraber beni ve ablamı da dışarı aldı.
    biz de azıcık tantana ederek girişe kadar çıktık.
    bitti mi bitmedi!
    kapıda güvenlik insanlarıyla itiştik. tekrar hatırlatmak istiyorum, güvenlik benim 10 katım. kendisine şiddet uyguladığımı iddia etti bir de utanmadan.

    'siz barış istemiyor musunuz' diye sorduğumuzda 'gidin taksim'de isteyin' dediler. biz orda da istiyoruz dedik. her yerde istiyoruz dedik.

    şaka gibi bir geceydi.
    savaş karşıtlığıyla bilinen, festus okey için şarkı yapmış bir grubun konserinden savaş karşıtı olduğum için atıldım.
    hem de geçtiğimiz 12 eylül'de darbe karşıtı bir işe ev sahipliği yapmış bir mekanda oldu bu.

    kendilerinden şikayetçiyim.
    cümle alem bunu bile!
  • postmodern kent kompozisyonlarında metropoller arasına sıkışmış ya da kentin sadece siyasi sınırları içinde fakat yaşam sınırları dışına hapsolmuş kısımları tanımlamak için kullanılan getto kavramını alıp kendine isim yapmış eğlence mekanı..

    parodik bir acımasızlık örneği..
  • twitter daki davetiye yarışmalarında kankalarına davetiye veriyorlar.

    rt yarışması yapmışlar bugün arid konserine davetiye verdiler. ilk rt eden kişi olarak şahsıma değil, kendi kankalarına verdiler davetiyeyi.

    ulan anlamadığım normalde de verirsin kankalarına davetiye, dert mi yani. ama niye insanı aptal yerine koyuyorsunuz?
    ben 1. olduğuma eminim.
    kendileri de 1. olduğuma eminler. (eminim ki öyle)
    arkadaşım benim 1. olduğuma ve kendisinin 8. olduğuma emin.
    arkadaşım davetiye kazanan 2 kişiden birinin 6. olduğuna da emin.

    twitterda mention larıma cevap alamadım. üşenmedim aradım, ulaşamadıkça daha da sinirlendim.
    sakince durumu anlattım telefondaki bayana ama sahiden bayandı.

    bir organizasyon şirketi hallediyormuş twitter olaylarını. inanırım buna, bunda bir sorun yok. o zaman organizasyon şirketi kankalarına davetiye veriyor.

    diyorum ulaşmak istiyorum kendilerine.
    isim veremezmiş.
    pazartesi verebilirmiş.
    bugün neden verilmiyor?
    bilgi yokmuş (bu ne demek lan?)
    pazartesi bilgileri olacakmış.

    küfretmek istemiyorum ama konser bugün. pazartesi benim iletişime geçmemi istemeleri çok basit bir yıldırma.
    tamam kardeşim, hadi sen bugün git pazartesi gel.

    bir işi de doğru yapın be. rezilsiniz tek kelimeyle.

    edit: kendileri bana twitter üzerinden ulaşıp, hatalarını kabul edip, özür dilediler, bir de ekran görüntüsü gönderdiler ilk 3 kişiyi gösteren. istediğim etkinlikle kullanma hakkı verdiler davetiye hakkımı. 22 mayıs black heart procession konseri için söz aldım. konser haftası davetiye işini halledicez. böyleyken böyle.
  • akon'un şimdiden efsaneler arasına girmiş şarkısı. gariptir ki dinlerken insanda ne hikmetse yağmurlu havada yürüme hissi uyandırıyor veya ben çok hayalperest biri olduğumdan da olabilir. şarkının konusu ghetto ama barındırdığı poetik hava insana sigara yaktıran cinsten. zenci gırtlağı neler kadir !

    bakın gırtlak diyorum es geçip, yanlış anlamayın.
  • eko fresh ft ceza, yener, killa hakan, ayaz kalpli tarafından söylenen şarkı.

    zamanında rapstar diye bir oyun çıkmıştı. hatırladığım kadarıyla game maker ile yapılmış, south park karakterleri olan bir rap oyunuydu. işte rap söylüyorduk, atışmalara giriyorduk falan. orada main theme olarak çalıyordu bu müzik. sene belki 2008? hardcore ergenlik ve oks...

    bugün ilk defa mesleğimde iş başvurusu yaptım mesela. hayat ne kadar çabuk geçiyor...
  • kendisi güzel işletmesi berbat mekan. içeri girdikten sonra 1 dakika içinde en az 5 defa "ne içersiniz?" sorusuna maruz kalırsınız. içeriye giriş de çıkış da yalnızca bir kişinin sığabileceği ufacık bir yerden sağlanır, dolayısıyla çıkışlarda vestiyerin de devreye girmesiyle izdiham yaşanır. aldıkları vestiyer ücreti olan 5 tl de cabası. mekana girdikten sonra dışarı çıkmayı sağlayabilen damgalardan veya kaşelerden basmazlar. kenarı kesilmiş bileti de kabul etmezler (halbuki kesik bilet mekandan çıktım tekrar gireceğim anlamına gelmez mi?). dışarıdaki arkadaşınıza bir şey vermek istersiniz, salmazlar. zaten güvenlik görevlileri de insanlıktan pek nasibini almamıştır. sahnede bis yapan şarkıcıyı da * kafalayarak daha fazlası için after party'ye gelin orda devam ederiz dedirtebilirler. içkileri de el yakmaktadır bu arada. tavandaki rönesans tarzı çıplak resimlerin de sadece erkek resimleri olduğunu düşünürsek mekanın sahibinin gey bir mafya olduğu sonucuna varırız.
  • deneme süreciyle çalışan bulma mantığından çok daha öte bir sömürü anlayışının apaçık bir şekilde ortada olduğu bir ilan vermiş olan bar.

    neden mi?

    yaklaşık 2 senesini iksv'den pozitif'e organizasyon şirketleri için çalışmış birisi olarak yazıyorum. normal organizasyon mantığında gerçekten de ücretsiz ya da çok düşük ücretlere çalışan insanlar bulunabilir. bu şirketlerden bazılarında gerçekten de ilk sene ücretsiz çalışan birisi, sonraki etkinlikler ya da senelerde kontratlı olarak düzgün paralar kazanabilir. ancak şunu da gözden kaçırmamak gerekir: kontratlı çalışan dediğiniz, 3 ay boyunca rock'n coke sahasının hazırlanması için uğraşır; ardından ise bu kontratlı insanların sadece birkaç tanesi şirket bünyesine kadrolu olarak girebilir. çünkü sektörde, yönetici ya da koordinatör pozisyonunda çok büyük açıklar olmuyor; olan açık sadece ayak işlerinin yapıldığı kapı kontrolü gibi alanlarda bulunmakta.

    bu da şu demek: her ne kadar deneme süreci mantığı kabul edilebilir olsa bile aslında çok az kişinin gerçekten şansının olduğu bir sistem bu. kaldı ki bu işin okulunu okuyan insanlar hiç sahaya inmeden direkt olarak ofis işi de bulma şansına sahip oluyorlar.

    ghetto'nun yapmakta olduğu ise bambaşka bir şey. bir gece kulübü, önemli pozisyonlar haricindeki tüm pozisyonlar için ücretsiz çalışacak personel arıyorsa, bu personelin herhangi bir deneme sürecine giriyor olduğu söylenemez; çünkü bu mantığın herhangi bir yetiştirme ya da deneme mantığına sahip olduğu söylenemez. kaldı ki, o personel 6 ay boyunca etkinliklerde yer alacak olsa, devamında iş imkanı bulamadığı için ayrılacak ve yerine başka bir personel alınacak. ucuz stajyer hesabı.

    organizasyon sektörü, tutunabilmek için gerçekten çok sancılı bir süreçten geçmeniz gereken sektörlerden biri aslında; ve ghetto'nun bu hareketi, standartların da iyice düştüğünün bir göstergesi adeta.
  • işletme anlayışının gerçek anlamda getto ve pavyon karışımı bir mantıkla yürütüldüğü, mekanın ferahlığı ve güzelliği ile, işletmenin ters orantılı olduğu konusunda murphy yasasını doğrulayabilecek bir yer. benzer bir örnek için (bkz: maria'nın bahçesi/@sophrosyne). dün ilk kez orhan osman'ın bir projesi olan istanbul rebetikocuları adlı gösteriyi izlemek için küçük bir grupla gittiğim ghettoda karşılaştığım olayları bir yazayım istedim ki, gidecek olanlar savunmasını alıp, sinirlerine hakim olabilsin. vakitlice gittiğimiz için ön taraflardan küçücük yuvarlak bir masanın etrafına konuşlandık ve sohbet edip, sinir-stressden sıyrılacağımız bir gece hayaliyle, gösteri saatini beklemeye başladık. sözlükten aldığım informasyon sayesinde konserin yak. 1 saat geç başlayacağını ve ilginç servis elemanlarına sahip olduğunu biliyor ve başımıza neler gelebileceği konusunda da bir fikrim bulunuyordu. veeee, sözlüğün ne yararlı bir icat olduğu az sonra test edilip, onaylandı. böylesi özenli sayılabilecek bir konsept mekan olma iddiasındaki bir yerde, pavyon garsonlarından hallice, surat bir karış ortalıkta dolaşan ve az içecek olanları anlama konusunda master yapmış delikanlı garsonlar yavaş yavaş masamıza düşmeye başladılar. kendini en akıllı sanan ve vurucu cümleyi söylemekle görevlendirilmiş sonuncu elemana kadar her birini, konser başlayınca içkilerimizi keyifle yudumlamak istediğimizi, suratlarındaki memnuniyetsiz ifadeye katlanma pahasına kovuşturdum. yukarıda bahsedilen en sonuncusu ise, etrafında sıralandığımız zavallı yuvarlak masanın, bir ziyafet masası olduğunu hissettirir ve bu kutsal masanın sadece ve sadece paşa paşa biletlerini almış bedavacılar olan bizlerden ziyade, parasının hesabını bilmeyen zengin, keyfe keder, para kazanabilecekleri müşterilerine ait olduğunu, biz bu masaları gruplara veriyoruz, masaları işgal etmenin günahı 150 milyondur diyerek açıkladı. sakinliğiyle bilinen bendeniz, bu sözler üzerine tıslayarak, ki bu halimden ben bile korkuyorum zaman zaman, böyle bir şeyin ne bilette ne internet sitesinde ne de girişte herhangi bir yerde bildirilmediğini, içki içip içmenin ve nerede duracağımızın bizim tasarrufumuzda olduğunu, hiçbir yere gitmeyeceğimizi ve istediğimiz zaman bize içkilerimizi getirmekle görevli olduğunu kendisine hatırlattım. bu çıkışma üzerine yanımızdan uzaklaşan baş hödük, bu durumu diğerlerine de anlatmış olacak ki, hepsi yanımızdan geçerken bize kötü bir bakış fırlatmayı ihmal etmediler. az sonra, tam da önümüze, milleti kazıklama aracı olarak kullanılan ve gerektiğinde çıkarmak için sotada tutulduğu anlaşılan bu zavallı masalardan bir tane yerleştirdiler. etrafına da, eğlencenin dibine vurmaya kararlı, masalarına bir kaç şampanya yerleştirilmiş, bir sonradan görme grubu yerleştirip etraflarında pervane olmaya başladılar ki, ben bazen orhan osman'dan çok onları izleyerek vakit geçirdim, izlerken eğlenmedim de diyemem. allahtan bu masalar sabit değildi de, biz fazla belaya bulaşmadan kendi zavallı grubumuzu kahramanca savunduğumuz masamızla daha iyi bir yere taşıyabildik.
    burdan benim anladığım ghettonun, piyasadan yüzde yüz pahalı satılan içkileri su gibi tüketen, kutsal yuvarlak masa etrafında çevrelenmiş gruplara has, seçkinlerin gerçek bir gettosu ve ayrıca diğer acizlere ya yerse kabilinden pavyon mantığıyla hesap kaktırılmaya çalışılan bir kayıp mekan daha olduğuydu. allahtan orhan osman'ın performansı ve sempatik tavırları vardı da, mekanı biraz çekilir hale getirdi. son bir söz daha, bizim eğlence sektörünün, ne kadar çabalasalar da, hala pavyoncu amcalarının kafalarında gittiklerini farketmiş olmak, sadece kaliteli müzik dinleme derdinde olan biz orta halliler için üzücüydü. burada bizlerin pavyonlarda kendilerini konsomatrislerle tatmin edip, dibine kadar kazıklanmaya müstehak abaza tiplerin durumuna düşürülmeye çalışılmasının takdirini ise, mekanı ziyaret edeceklerin gözlemlerine bırakıyorum. iyi eğlenceler!
  • işletmecilik anlayışının bittiği, yasaklamanın kontrol zannedildiği mekan.

    efendim burada giriş tarafı kimi zaman sağ kimi zaman soldur. sağ ise soldan, sol ise sağdan girmek yasaktır. çantanızda bir şişe su kaldıysa ve siz onu içeride içmek isterseniz olmaaaz, yasaktır. konser başlar, video çekmek yasaktır, hatta yer yer fotoğraf çekmek de yasaktır. üst kata çıkıp oturmak, oradan konseri izlemek de yasaktır. **** sigara içiyorsanız, teras yerine kapı önüne çıkmak yasaktır. kısacası tuvaletlerde priz üzerine bir tek lüzumsuzsa söndür yazılmamıştır, o da yazılırsa bir dahaki ziyaretimde ** kamuflajımı giyip geleceğim, en azından bir kuralı ihlal etmemiş olurum.

    ayrıca sayende dobiş bir badigardın götünden yankılanan üç adet akustik şarkı dinledim dün gece, 30'luk biran da 10 lira; vallahi öğrenci dostusun.

    teşekkürler ghetto.
hesabın var mı? giriş yap