• insanlara "hacca gidiyorum" diyecek, yola çıkacak, anadolu'da ordu toplayacak ve dönüp yeniçerileri ortadan kaldıracaktı. saraydaki 3-5 kişiye bu planını anlatması canına mal oldu. oysa kimseye anlatmasaydı muhtemelen başaracaktı, osmanlı'nın hali belki de bambaşka olacaktı.
  • genç osman'ı yeniçerilerin 65nci orta liderleri öldürmüştür. daha sonra 65nci orta kaldırılmıştır. gülbank çekilirken 65nci ortanın sırası geldiğinde bütün yeniçeriler hep bir ağızdan yok olsunlar diye bağırırlardı.
  • lehistan seferinden dönüyorduk. sonunda lehimize olan bir antlaşma(hotin antlaşması) imzalamış olsak da, lehlere gereken dersi verememiştik. eflak-boğdan’ın iç işlerine karışıp, güzelim hotin kalesi’ni işgal etmek neymiş onlara gösterecektik, göstermeliydik. ama olmadı. 8 eylül’den 15 eylül’e kadar dört kez hücum ettik hotin’e. dördünde de başarılı olamadık. sina çölünü, şah ismail’i, bizans’ı, dize getiren bu ordu bir kaleyi alamıyordu. sebep ortadaydı: iman yoktu…
    öyle ki, davut paşa kışlası’ndan yola çıkmış hotin’e gidiyorduk. başımızda padişahımız genç osman vardı. az bir mesafe ilerlemiştik ki, o sırada bir güneş tutulması oldu. bu olay yeniçerileri korkutmuştu. osmanlı devleti'nin bu güneş gibi kararmaya başladığını söyleyip, hotin’e yapılacak seferin yapılmamasını istiyorlardı. bu istek beni dehşete düşürmüştü. zamanında dünyayı titreten bir orduyduk biz. cihat ve gaza bizim hayatımız anlamına geliyordu. sefer fermanı okununca, titrerdik, heyecanlanırdık, sevinirdik.
    fakat şimdi öyle mi? yeniçeri ocağı tamamen bozulmuştu. yerine ticaretle uğraşan, parayı seven ve savaşmak istemeyen askerler kalmıştı. iyice eşkıyalaşan tipler olmuştu yeniçeriler. hatta istanbul’da karışıklık çıksın da dükkânları yağmalayalım’ diyenler bile vardı. lehistan seferinden önce asker sayımı yapıldı. asker sayısı ortadaydı, 60.000. fakat her ay 90.000 asker için maaş veriliyordu. askerler maaş zabitlerini kandırıyor, iki üç sefer maaş alıyorlardı. bunun adı hırsızlıktı ve bazı yeniçeriler artık hırsızlık dahi yapabilecek kadar adileşmişlerdi. bu durum padişah genç osman'ın askerlere olan güvenini tamamen bitirmişti.
    padişah genç osman bu başarısız lehistan seferinden sonra çok cesur bir karar almıştı. böyle disiplinsiz, düzensiz bir ordu ile daha fazla yapamayacağını biliyordu ve bu orduyu ortadan kaldırma kararı aldı. bende bir yeniçeriydim, ama bu kadar beni çok üzmemişti. ocağımın kaldırılmasından yanaydım. devlet-i âli böyle yenilgiler alıp, itibarını kaybedecekse biz neden vardık ki? bunu bir yeniçeri arkadaşım bilseydi, beni gözünü kırpmadan öldürürdü.
    genç osman anadolu, mısır ve suriye'deki türk ve araplardan oluşacak yeni bir ordu kurmak istiyordu. biraz zaman geçti ki, sultan genç osman'ın halep, erzurum, şam ve mısır beylerbeylerine asker yazdırmak için gizli bir irade gönderdiği saraydaki adamları olan yeniçeriler tarafından öğrenildi.
    işte bu bardağı taşıran son damlaydı.
    bu sıralarda sultan genç osman hacca gideceğini ilân etti. daha önce hiçbir padişah hacca gitmemişti. padişah’ın bu yeni âdetleri açıkçası herkesi kızdırmaya başlamıştı. hacca giderken mısır ve suriye'den geçecekti elbet. orada ki beylerle konuşup yeni ordusunu kurabilecekti.
    sipahiler ve yeniçerilerin oluşturduğu bir heyet padişah’ın karşısına geçip, o hacca gitmeden önce onu açıkça tehdit etti.
    “hacca gitmek istemişsin; gitmeyesin! yeniçeri ve sipahi ocağını kaldırmak istemişsin; sakın ha bunu yapmayasın! yeni bir ordu kurmak muradınmış; halep’ten şam’dan asker getireceğini duyduk; biz buna razı değiliz. sarayında otur ve padişahlığını yap , yoksa durum başka olur!”
    genç osman’ı tahttan indirmekle tehdit ediyorlardı. padişah korkusuz bir ifade ile yerinden fırladı. “kimse beni kararımdan döndüremez. siz isteseniz de istemeseniz de ben hacca gideceğim!” dedi.
    genç osman fikrinde sonuna kadar kararlıydı. hacca gidecekti. hacca gitmesinin ardında bir çok planı vardı. padişahın geçeceği güzergâh üzerindeki vilayetlerin beylerbeyleri haberdar edildi ve hazırlık yapmaları istendi. sultan genç osman'ın yanında 500 yeniçeri olacak, geri kalan asker istanbul'un korunması için istanbul'da kalacaktı. sadrazam, defterdar, nişancı, gedikliler, 40 müteferrika ve 40 divan kâtibi hac kafilesinde yer alıyordu.
    fakat çoğu şey onun aleyhine gelişiyordu.
    yeniçeriler padişah yola çıkmadan bir gün önce süleymaniye’de toplandılar. etraf savaş alanı gibiydi. istanbul halkı evlerine kapanmış, biz yeniçerilere hiddetle sövüyorlardı. yeniçeriler, genç osman’ın indirilip, yerine sinir hastası amcası şehzade mustafa’nın geçmesini istiyorlardı.
    saray önünde toplanan kalabalık, önce dış, sonra da orta kapıyı zorladı. sonunda saraya giren yeniçeriler bazı paşaları gördükleri yerde, acımasızca öldürdüler. isyancıların kararları genç osman’ınki gibi kesindi. sultan osman tahttan indirilip, mustafa hanın padişahlığı resmen kabul edilecekti. şeyhülislam es’ad efendi, mustafa’nın sinir hastası olduğunu, onun padişah olmasının şeriata aykırı olduğunu söylediyse de kimseye sözünü dinletemedi. sonunda yeniçeriler adiliğin sınırlarını zorlayarak âlimlere de kılıç çektiler.
    2. mustafa, istemediği halde tekrar padişah olmuştu…
    devlet-i âli bugünleri de mi görecekti? şimdi anlıyordum, devletimiz gerçekten gün geçtikçe o güneş gibi kararıyordu.
    genç osman için yapılacak pek bir şey kalmamıştı artık. yeniçeri ocağını kaldırmak istemesi onu tahtından etmişti. ama belli ki onu çok daha kötü şeyler bekliyordu. yeniçeri ocağına sığınıp, af dilese kurtulabilirdi. ne de olsa yeniçeriler, kendilerine sığınanları şimdiye kadar hep korumuşlardı.
    padişah ölüm ile burun buruna olduğunu anlamıştı. sağ kalan vezirlerinden birini aldı ve yaşlı gözlerle saraydan çıktı. padişahlığın verdiği onuru bir kenara itip yeniçeri ağası kara ali’nin ayağına kadar gitti. af, merhamet diledi. kara ali padişah’ın yaşlı gözlerine içten, duygulu ve pişman bir ifade ile bakıyordu. hiç beklenmedik bir şekilde, padişah’ın eteğine sarıldı, “affet bizi padişahım! biz nasıl hesap vereceğiz?” dedi. “sen ocağımıza sığındıysan seni korumak, farz idür.”
    bunu benden başka hiçbir yeniçeri görmemişti.
    kara ali, padişahın söylediklerini gidip yeniçerilere duyurmak için sarayın bahçesine doğru yöneldi. “yeniçeriler!” diye bağırdı. “padişah diye seçtiğiniz sultan mustafa inşallah hayırlı olur ama sultan osman’ın da hakkı büyüktür. o şimdi size sığınmıştır. gelin ocağımıza sığınmış olanı geri çevirmeyin.” dedi.
    işte o an korkudan iliklerime kadar titrediğim, çok çok kötü bir olay oldu.
    yeniçerilerden biri, “sen de onun dostusun!” diye bağırdı. kara ali ne olduğunun farkına dahi varamadan bir yeniçeri hançerini onun göğsüne sapladı. kara ali böyle alçak bir şekilde, gıkını bile çıkaramadan ruhunu teslim etmişti.
    yeniçerilerin ileri gelenleri orta camide toplanmışlardı. cuma salâsı bütün güzelliği ile okunuyordu, ama içim kan ağlıyordu. daha 18 yaşında olan bir padişahtı o. bu yaşında böyle acılarla karşılaşmıştı. cuma salâsı okunurken bir anda ortalık karıştı. genç osman’ın öldürüldüğü haberi bir anda tüm yeniçeriler arasında yayıldı. az sonra feryat sesleri, güzelim salâ sesinin duyulmasına engel oluyordu. yeniçerilerin bazıları bağırıyordu.
    “sultan mustafa tahtta kalsın ama osman’a dokunulmasın. onun kılına zarar getirmeyin!”
    ortalık iyice karışıyordu. sultân osman’ın bu hale gelmesinde en büyük role sahip kişi, kara davut paşaydı. cumadan sonra en güvendiği adamları olan cebeci başı ile kalender uğrusu denen zabite, sultân osman’ı yedikule’ye götürerek boğmalarını acımaksızın emretti. onun yedikule’ye götürülüşünü seyretmek üzere yollara dökülen halk, o tarihe kadar görülmemiş bir kalabalığı teşkil ediyordu. feryat sesleri de yükseliyordu, küfür sesleri de. davut paşa'nın emriyle oraya kadar gelen binlerce asker bir anda dağıldı. daha sonra davut paşa, cebecibaşına ve kalender uğrusuna dönerek duygusuz bir biçimde şöyle dedi; "yanınıza sekiz cellât alıp, osman’ın işini bitirin. yarına kalmasın."
    yapabilecek pek bir şey kalmamıştı artık. yedikule’ye gelindiğinde vakit akşama yaklaşıyordu. güneş yavaş yavaş istanbul semalarından ayrılıyor, ayrılıyorken de mükemmel siluetini bırakıyordu geride.
    sultan osman, günlerden beri perişan vaziyetteydi. aç ve uykusuz olduğu halde, ölmemek için o canilere karşı koymaya karar vermişti. cesareti had safhadaydı. birkaç saattir kaldığı zindana birden on cellât girince, ölümün ona ne denli yaklaştığını pürüzsüz, temiz ve beyaz teninde hissetmişti. on cellâdın onu da bütün adiliği ve caniliğiyle o genç adama bir anda saldırdı. fakat o 18 yaşındaki dalyan gibi delikanlı padişah onlara öyle bir müdafaa gösterdi ki, cellatlar genç osman’ı silahsız öldüremeyeceklerini anladılar. kementten başka silah da kullanmak istemiyorlardı, kullanamazlardı. çünkü hanedandan olanın kanı akıtılmazdı.
    buna rağmen, cellatlar ellerine baltaları alıp, sultan’ın üstüne yürüdüler. sultan bu şekilde karşı koyamayacağını çaresiz biliyordu. ama yine de kendisini büyük ustalıkla koruyordu. bu durum maalesef çok devam etmedi.
    elinde baltasıyla onu alt etmeye çalışan canilerden biri kendisini fark ettirmeden genç padişahın arkasına geçti. ona öyle kuvvetli bir darbe indirdi ki, sultân osman'ın tiz sesi o geniş zindanı tamamen kaplamıştı. sultan'ın omzu fena şekilde yaralanmıştı ve biteviye kanıyordu. bu durumu fırsat bilen lanet cebeci başı kemendi osman han'ın boynuna geçirdi ve yere düşürdü.
    yere düştüğünde acı bir feryat koptu zindan koridorlarında. o feryat hiç çıkmadı aklımdan, çıkmayacak da. 18 yaşındaydı daha. hiç acımadılar ona, merhamet etmediler. o güneş yüzlü, heybetli, yüksek himmet sahibi, bahadır padişah böyle kötü bir ölümü hak ediyor muydu?

    tarih tarih
  • sanılanın aksine sadece yeniçerileri karşısına almamıştır. hem askeri hem de sivil bürokrasiyi karşısına almıştır. hem sünni ulemayı hem de bektaşi yeniçeriyi kendisine düşman etmiştir. ulemanın arpalıklarını kesmiş ve bazı fevri hareketleri hem askerleri hem de vezirleri rahatsız etmiştir. feridun emecen dia'daki makalesinden şunları yazmıştır: "ordunun başında edirne’ye gelen ıı. osman askere dağıtılan bahşişleri ödemekte tutumlu davrandığı gibi ulemânın da arpalıklarını kestirdi. bu durum onun hasisliğine ve askerle ulemâya karşı tavır almış bulunduğuna yoruldu... sefere gidilirken padişahın bazı fevrî hareketleri de kapıkulunu ve vezirleri rahatsız etmişti."

    kısa bir süre sonra ulemayı yanına çekmek için şeyhülislâm esad efendi’nin kızıyla evlenmeye çalışmış ancak şeyhülislam buna karşı çıkmıştır. yine hotin seferi sonrasında üst düzey devlet adamlarının bazılarını görevlerinden azletmiş, bu da ister istemez devre dışı bırakılan nüfuzlu adamların genç osman'ın kuyusunu kazmalarına sebebiyet vermiştir.

    yeniçerilere başkentte çok güçlü bir halk desteği vardır. çünkü 16.yüzyılın ortalarına kadar esnaf ve yeniçeri arasında çekişme varken o tarihten sonra bir bütünleşme olmuştur. esnaf yeniçeriyi alt edemeyince onun nüfuzu altına girmiş; bununla birlikte esnafın yanı sıra tüccar, zanaatkar ve bazı işçiler de bükemediği eli öpüp yeniçerileri hamisi kabul etmiştir. yeniçerilerin "yığınla" girdiği bu çıkar ilişkisi yeniçerileri daha da güçlendirmiş ve dayandığı sosyal tabakayı genişletmiştir. yeniçerileri ortadan kaldırmak demek aynı zamanda onlarla çıkar ilişkisi olan çeşitli sosyal sınıflara da zarar vereceği için halkın tepkisini çekmiştir. buna dair okuma yapmak istiyenler için güzel bir makaleyi şuraya bırakıyorum:ahan da o link

    yeniçerilerin neden esnaflaştığı veya kışladan çıkıp iktisadi ilişkilere girdiği çok daha geniş bir konudur.

    bir not: 1960 darbesi ile genç osman'ın tahttan indirilip öldürülmesi arasında muazzam benzerlikler vardır.
    debe editi: yeniçerilere dair bir kaynak verme ihtiyacı hissettim. 1960 darbesine dair de iki mesaj geldi. asıl entry'ye zarar vermeden onu dayazayım.

    *********************************************************************************************
    1960 darbesinin bir sürü nedeni var. bunlar arasında demokrat parti döneminde gerçekleştirilen yolsuzluklardan tut ismet inönü'ye yapılan bazı haksızlar, oradan da dönemin subaylarının "gazi paşanın mirasına sahip çıkma" gibi düşüncelerine kadar gider. ben o konulara girmeyeceğim. vurgum daha çok memur bürokrat sınıfın 1960 darbesine giden yolda etkisi olacak.

    1950'de dp iktidara geldikten sonra ilk 3 yıl onlar başta ekonomi olmak üzere her şey iyi gitti. 3 yıl üst üstte alınan güzel hasat, kore savaşıyla birlikte tüm dünyada tarım fiyatlarının artması(tarım ülkesi olan türkiye için son derece olumlu bir durum), ikinci dünya savaşı sırasında sağlanan döviz fazlası v.b.
    ancak işler kısa bir süre tersine döndü. enflasyon bir anda fırlayıp ülke döviz kaynaklarını yanlış poitikalarla kuruttuğu için 1958'de şiddetli bir devalüasyon oldu. kur nerdeyse 3 katına çıktı ve akabinde enflasyon daha da şiddetlendi. fakat dp iktidarı oy alamadığı kentli kesmi(memur ve bürokratların nerdeyse hepsi kentliydi) göz ardı etti. kıt kaynaklar hala oy deposu olarak görülen taşraya aktı. memurların, subayların ve bürokratların zamları gerektiği kadar yapılmadı. bu da ister istemez devlet aygıtını yönetenlerin tepkisini çekti.

    cumhuriyetin erken dönemlerinde üst düzey memurlar(yani bürokratlar) nispeten "elit" ailelerden geliyordu. dönemin bürokratlarının genel profili şehirli bir aile + galatasaray lisesi + mülkiye + x bakanlığı şeklinde gidiyordu. dp bunu da değiştirmek istedi. memur ve bürokrat kesmini "taşralaştırmak" için yeni atamalar yapıldı. dayandığı kırsal tabandan "kalem erbabı" çıkarmak için taşrada yeni üniversiteler kurdu. mesela odtü'nün(gözünüzü seveyim o zamanın odtü'sünü günümüz odtü'süyle karıştırmayın) kuruluşu 1957, atatürk üniversitesi 1957, ege üniversitesi 1955'dir.

    tüm bu yapılanlar belirli bir kesmi haklı olarak rahatsız etmiş, bu ayrıcalıklı tabaka(sınıf ifadesini pek sevmiyorum) yani memur, bürokrat ve subay takımı duruma el atmıştır. nitekim 1961 anayasasının kabulü yüzde 61.7 'dir. 1982 anayasasına göre çok az. bunun sebebi de dp'nin oy kaynağı olan taşra kesiminin darbeye pek de sıcak bakmamasıdır. çünkü bu süreçte onlar aslında "devletin nimetlerini" kaybeden taraf oldular.

    uzun lafın kısası hiçbir zaman askeri ve sivil bürokrasi le memur kesmini küçümsememek gerekir.
  • ikinci mahmut olmak için erken doğmuş, fatih olmak içinse geç dünyaya gelmiştir.

    allah mekanını cennet eylesin ya, büyük bir vahşete kurban gitmiş. tarihi bir karakter ama acısını hissedebiliyorum. trajedisini yaşayabiliyorum. çaresizliğini anlayabiliyorum.

    son günü bir insan için büyük bir trajedi, sabah padişah olarak, cihan sultanı olarak kalktığı günün gecesinde büyük bir aşğılanma sürecinden geçerek öldürülüyor. kanlı gömleği büyük bir utanç abidesi tarihimiz için.

    allah 400 yıldır aramızda olan bu çomarları islah etsin.
  • her ne kadar tarih kitapları osmanlı padişahları hiç bir zaman kan dökülerek öldürülmemiştir dese de bu durum genç osman için pek geçerli değildir. oldukça iri ve güçlü bir padişah olan genç osman kendisini öldürmek isteyenlerle uzun süren bir mücadeleye girişmiş ve bu direnmenin sonunda sırtına aldığı bir balta darbesiyle yere düşürülmüş. yay kirişiyle boğulmaya çalışıldıysa da asıl ölüm sebebi husyelerinin (bkz: taşak) burulup patlatılmasıdır. hammer tarihi genç osman'ın kulaklarının kesilip şehzade mustafa'nın annesine gönderildiğini de yazar.

    osmanlı padişahlarının gücü her zaman biraz abartılmıştır. (bkz: atıyla birlikte barfiks çeken padişah) genç osmanla ilgili söylence de sinirlendiğinde iki levendi kemerlerinden tutup havaya kaldırabildiği şeklindedir. genç yaşta öldürüldüğünden osman değil genç osman şeklinde anılan bu padişahın katli sırasında anlatılanlara bakarsak akla en yakın gelen padişah efsanesi bence bu olsa gerek.
  • üzerinden boktan espriler yapılan padişah. amına koyayım ekşisözlükte miyiz ilkokulda mıyız belli değil. ayrıca wikipedia'yi tahrip edenlere kafam girsin.
  • dünya dünya olalı benim nazarımda iki katledilme vakası vardır ki, kalleşlikte birinciliği paylaşıyorlar. biri genç osman'ın diğeri julius caesar'ın katli. genç osman'ın hikayesini kitapta okurken dahi tüylerim ürpermiş, ona bu zulmu reva görenlere kahretmiştim.
    bugün genç osman oyununa gittim hala tesirindeyim. oyunun bitiminde oyuncular alkışlanırken sıra genç osman'ı oynayan kutay sungar'a geldiğinde resmen alkış kıyameti koptu, şöyle söyleyebilirim oyun ve oyunculuk açısından çok daha iyi oyunlar çok daha güzel oyunculuklar gördüm onları büyük bir coşkuyla alkışladım, çok duygulandım vs... ama daha önce hiç balkondan sahneye inip, oynayan adama sarılıp ağlamak gelmemişti içimden. o an anladım ki ben ve belki de benim gibi pek çok seyirci o salonu adeta alkıştan titretirken sadece oyuncuyu alkışlamıyorduk. çok büyük idealleri olan çok iyi niyetli, çok genç ama çok büyük bir adamı alkışlıyorduk. sanki o talihsiz genç adamın ruhu o salondaydı ve avatar olarak da oyuncuyu kullanıyordu. ben bugün kutay sungar'ı alkışladım ama aslında genç osman için ağladım.
  • osmanlı sultanlarının on altıncısı ve islam halifelerinin seksenbirincisi. 1604 senesinde istanbul'da doğdu. iyi bir eğitimle yetiştirildi. arabça, farsça, latince, yunanca, italyanca gibi doğu ve batı dillerini öğrendi. kuvvetli bir edebiyat, tarih, coğrafya ve atematik tahsili gördü. 26 şubat 1618 günü babasının yerine tahta geçen amcası birinci mustafa han'ın rahatsızlığı yüzünden tahtı bırakmaya mecbur olması üzerine osmanlı sultanı oldu.

    ikinci osman'ın tahta çıkışının ilk aylarında iran ile barış andlaşması imzalanarak harbe son verildi. böylece doğu sınırını emniyet altına alan genç osmanlı sultanının hedefi memleketi 1617'den beri uğraştıran lehistan mes'elesini halletmekti. bu sırada boğdan voyvodası gratiani de osmanlı'ya karşı cephe almıştı. ihaneti üzerine azledilen gratiani lehistan'a sığındı ve büyük destek gördü. bu devletten aldığı 50-60 bin kişilik bir kuvvetle osmanlı topraklarına saldırdı. ancak özi beylerbeyi olan iskender paşa, süratle harekete geçip bu kuvvetleri turla nehrini geçerken imha etti. düşman ordusundan 120 top ile arabalar dolusu zahire ganimet olarak alındı.

    diğer taraftan sultan osman, lehistan'ı ele geçirip, baltık denizine çıkmak, orada bir donanma kurarak, atlas okyanusuna geçip avrupa hıristiyanlığını, hem akdeniz, hem okyanus donanmalarıyla çember içine almak gayesiyle 21 mayıs 1621'de cuma namazı kıldıktan sonra sefere çıktı. 1 eylül 1621'de hotin önüne varıldı ve kale derhal kuşatma altına alındı. ancak 35 gün devam eden muharebelerde kale bir kaç defa düşme durumuna geldi ise de yeniçerilerin itaatsizliği ve devlet adamları arasındaki geçimsizlikler, kesin neticenin elde edilmesine mani oldu. ancak nogay tatarlarının beyi kantemir mirza ile kırım hanının oğlu nureddin, lehistan içlerine kadar akınlarda bulunarak pek çok ganimetle döndüler. neticede kış mevsiminin gelmesi üzerine lehistan'la barış yapılarak geri dönüldü.

    lehistan seferinde tam muvaffakiyet elde edemeyen sultan, bunun sebebinin askerlerinin gayretsizliği olduğuna inanıyor ve bazı ıslahatlar yapmak istiyordu. kapıkulu ocaklarını kaldırarak, yerine anadolu, suriye ve mısır türklerinden müteşekkil, sadece askerlikle uğraşan, padişahın emirlerine itaat eden bir ordu kurmak istiyordu. aynı zamanda saray, harem ve ilmiyye teşkilatlarında da esaslı değişiklikler düşünüyordu. ancak onun bu ıslahat fikirlerine kapıkulu ocakları açıkça karşı çıkıyor, ilmiyye sınıfı da çekimser davranıyordu. nitekim padişahın hacca gitme arzusunu bahane eden yeniçerilerle sipahiler ayaklandılar. öncelikle padişah'ın hacca gitmekten vazgeçmesi isteğiyle başlatılan isyan, daha sonra bazı devlet adamlarının kellesinin istenmesiyle büyüdü. neticede sultan osman han'ın hal'i ve sultan mustafa'nın ikinci defa tahta geçirilmesiyle son buldu.

    isyan sırasında sultan osman han'ı ele geçiren caniler, reva gördükleri ağır ve kötü sözlerle orta cami'e götürerek orada hapsettiler. genç padişah'ın maruz kaldığı hakaretin haddi hesabı yoktu. yaptıkları eza ve cefa onu boynu bükük ve perişan bir hale koymuştu. ikinci osman han, kendisine eziyet eden ocak ağalarına karşı ağlayarak; "dün sabah padişah-ı cihan idim, şimdi uryan kaldım; merhamet edip halimden ibret alın;dünya size dahi kalmaz; hangi padişahın kulları padişahlarına bu ihaneti ettiler" diyerek yalvardı ise de, bu sözlerin caniler üzerinde hiçbir te'siri olmadı.

    daha sonra yedikuleye getirilen ikinci osman han'a karşı vezir-i azam davud paşa'nın tertibiyle on bir cellat saldırdı. genç osman, güçlü kuvvetli olduğundan bunlarla uzun müddet boğuştu ise de, içlerinden birisinin omuzuna vurduğu bir balta darbesi ile yere yıkıldı ve boğularak şehid edildi.(20 mayıs 1622).

    sultan ikinci osman han, heybetli, yüksek himmet sahibi, yiğit, fevkalade iyi bir binici, silah ve harp aletlerini kullanmakta pek mahir bir padişah idi. şeceat ve binicilikte akranı pek az olup, güzel tavırlı idi. gençliğinin en parlak günlerinde tahta çıkıp, tecrübeli, akıllı ve sadık bir yakınına malik olmayışı, kendisine bu hazin sonu hazırlamıştır. zira yapmayı düşündükleri uzun zaman isteyen ve ancak yetişmiş bir kadro ile mümkün olabilirdi. sultan genç osman dini ilimler yanında fenni ilimleri de tahsil etmişti.ayrıca farisi mahlasıyla yazdığı şiirlerinin toplandığı bir divanı vardır.

    kaynak: http://www.turksultans.com/sultans.php?id=20
  • cariyeler ile evlenmeyi red edip saray dışından bir kadınla evlenmiştir bu hareketiyle halkla bütünleşmeye çalışmıştır.fatih sultan mehmet'ten beri uygulanmayan saray dışı evliliği başlatarak sarayı halka açmıştır.

    yeniçeri ocaklarını kaldırmayı düşünmesi duraklama döneminin en önemli ıslahat hareketidir fakat gerçekleştirilememiştir.
hesabın var mı? giriş yap