• dilli öpüşme. kısa tarifi bu ancak yaptığım araştırmalar gösteriyor ki insanlar french kiss’te dilin nasıl kullanılacağı yönünde zerrece fikre sahip değil. kimi dili komple ağzına alıp emme yoluna giderken, kimi dil ile bademcik kontrolüne soyunuyor. kimisi karşı tarafın dişlerini yalarken kimisi yanakla diş eti arasında kalmış yemeği çıkarmaya çalışır gibi bir uğraş içine giriyor. bir gurup ise dudaktan öpüşmek başka bir şeymiş gibi dil kullanımını iğrenç buluyor.

    arkadaşlar french kiss dilin ağız içinde hafif vuruşlarla dolandığı, dile damağa dokunduğu, yer yer pipetle meyve suyu içer gibi emildiği bir öpüşme şeklidir. hayvan gibi dilinizi karşı tarafın boğazına sokmayın, tutup karşı tarafın dilini kızarana kadar emmeyin.

    dili karşı tarafın ağzından çıkarıp emenini biliyorum. sanki bayram şekeri emiyor pezevenk.
  • isveçli bilim adamları, ateşli öpüşme sırasında 40 binden fazla parazit ve 250 çeşit bakterinin çiftlerin ağızlarında yer değiştirdiği belirtmiştir.

    sonuç olarak isveç bilim adamları cok konuşuyor '' atın ölümü arpadan olmalıdır''.
  • masumiyetin bittigi ilk nokta. bekaretin kaybina az kalma. attempt / pass. dudaktan dile, edilgenden etkene gecis. yuzeyden derine yol alis. istemli bir cocuk parkini birakis, ringe uzanis.
  • sekil bir a'da goruldugu uzeredir.

    sekil bir a: http://i274.photobucket.com/…enbearnwolf/wolf-3.jpg

    edit: link kirikmis falan filan, duzelttim.
  • ilkokulda neredeyse ba$ima gelen olay*. kizin biriyle birbirimize surekli dil cikarirken dillerimiz toku$mu$, hatta kurbaga kivaminda olan kizin dili neredeyse agzimin icine giriyordu. o yillarda ulu orta yiyi$enler olmadigindan zavalli ilkokul cocugu beyinleri bu goruntuyu kaldiramadi, herkes donuk gozlerle birbirine bakti. ben sessizce yerime oturdum, kimse bir $ey demedi. kiz da agladi*

    cok kotu bir $ey oldu diye teneffus boyunca dilimi yikami$tim.
    (bkz: cocukluk donemi sanrilari)
  • di$ardan bakinca goze tuhaf geliyo ama olayin icinde bizzat bulununca gayet guzel
  • ingilizlerin ve kuzey amerikalilarin french kiss dedikleri bu olaya fransizlar ise english kiss derler, daha dogrusu öyle de demezler herhalde, le baiser anglais gibi bir sey derler.
  • anavatanında öğrendim ben bu olayı. biraz uzun ama anlatacam yine de;

    herşey bi sınava girip fransaya gitmemle başladı. nerden baksan bi on küsür senesi var. tabi öyle çok uzun deyil, yirmi gün kalıp gelcez. o kadar. hem ders çalışmayada gerek yok. bizi gezdirecekler. öyle hayal gibi bi olaydı walla.

    neyse biz tr den iki kişiyiz. ama diğer ülkelerden gelenlerle beraber bi otobüs adam oluyoz. böyle bizi paket halinde aldılar sonra burası eyfel, burası lur, şurası versay falan diye gezdiriyolar. pakette sağlam kızlar var, isveç grubu bildiğin rüya gördürür. 10 üstünden 9 falan verirsin gözün kapalı. ancak bizlere bakmıyolar. biz derken benlen diğer yurdum insanı. bizde zaten ilk defa gavur ellerini geziyoz diye kız mız umurumuzda mı ki, paso foto çekip duruyoz sağda solda.

    tabi bide pakette dallamalarda var. misal avusturya ekibi direk kötten dallamalar. katıksız. saf dallama böyle. bizleri sitlerine takmıolar çok afedersin. ulan iki sohbet et iki kültür mübadelesi yap dop. yok ama, bunlar paso içip içip fransız kızlara yazıyolar falan. tabi kızlardan hiçbiri pas vermiyo bunlara.

    işte tam da böyle bir günde bunlar yine kaldığımız otelin dışında kızlara yazmaya çalışıolar falan. kızlar bunlara burun kıvırıyo bunlar iyice zomlar zaten. o sırada bende lobide böyle o bölgenin turistik yerlerini gösteren kartpostal gibi beleş şeyler yapmışlar onları araklıyom. güzellerini seçiyom falan. böyle bi meşguliyet içindeyim. tam o anda arkamdan hayatımda duymadığım güzellikte bir ses duydum. şöyle diyordu "les images sont belles, n'est-ce pas?". dedim noluyo. tabi o zaman bilmiyom ki fransızca. fransanın ortasında fransız olmamama rağmen fransız kaldım bi anda. anam ! sonra bi dönüverdim lan bana mı söylendi bu cümle diye. abi dönmemle vurulup nutkumun tutulması hemen oracıkta gerçekleşiverdi. kumral dalgalı saçları ve deniz mavisi gözleriyle bi kız karşımda gülümseyip gözlerini kırpıştırıyo. tipik bir badak olarak tabi hiç üstüme alınmayıp arkamdaki yakışıklıyı görmek üzere tekrar arkama döndüm ama hemen dibimdeki duvarın uzerine monte edilmiş broşur tutucu hede dışında hiç bişe yoktu. ee dedim kendi kendime bu kız kimle konuşuyo lan o zaman. o anda işte kafam paslı bi makina nasıl zorlanırsa çalışmak için, işte öyle zorlandı bi. hissettim yaw gerçekten. bi zorlandı böyle. sonra gerçeği farketmemle ikinci dumur dalgası hemen bünyeme yayıldı.

    kız hakkaten bana bakio, benlen konuşuyo. dedim dur. ben fransızca bilmiom dedim. ingilizce söylüyorum tabi bunları bi yandan da içimden nolur ingilizce biliyo olsun diye iç geçiriyorum buarada. kızcağız bir anda şaşkın bi ifadeyle " aa öylemi ben seni fransız sandım" deyiverdi. o zamanlar saçlarım daha yeni uzuyo böyle omuzlara inmiş hafiften ama üstte kalan kısımları toplamışım sadece böyle. hafiften fransıza benziyom o zamanlar ne yalan söyleyim. kıza hakverdim tabi çok üstüne gitmedim. fotograflar ne kadar güzel değil mi demiştim dedi.

    sonra konusmaya başladık. o da bölgeye fransızmış gezmeye gelmiş. sonra tabi öyle ayakta konuşmak olmaz dedim hemen orada oturduk çay söyledik. bi sohbet muhabbet. kız bana yazıyo resmen bu kadar olmaz. ben hala inanamıyorum amq, böyle birşeyi rüyamda bile görmedim ben diyorum kendi kendime. kızın adı audraydı buarada. o sırada biz tam konusurken bizim bu artiz tayfa otele girdi. kafilenin yarısı da onlarla beraber, isveçliler falan hepsi geçtiler önümüzden böyle. tabi bizi öyle görünce önce bi salaklandılar, bi anlamadılar, sonra kafalarına hafiften dank etmeye başladı, sonra ki dumur safhaları da görülmeye değerdi. sonradan bu tayfa da don juan olarak adlandırıldım söylemesi ayıp. adamlar önümde saygıyla eğileceklerdi neredeyse. ama benim yaptığım hiç bişe yoktu. kız geldi beni buldu. (bkz: ben öpmedim o öptü)

    başlığa bağlamak adına tekrar konumuza dönersek, bu audra denen fransız kızcağızdan öğrendim işte ben bu fransız öpücüğünü, ilk aşamada anlamadım, lan dedim noluyo, dil mil falan, hoşuma gitti bi hafiften, kafamada yattı. sonra küçük dile doğru hamle yapınca dedim dur. bu olay beni aşar. gerçi şimdi düşününce sanırsam bu audrada tam hakim deildi olaya. benim üzerimde pratik yapmış olabilir. (bkz: biri beni kullansın)
  • efem böyle bir hırsla, bir şevkle yiyişmek vardır ya, bildiniz mi? hah, işte onun bir numaralı şartı bu frenk öpücüğüdür. dili partnerin ağzına daldırmalar, dilleri güreştirmeler, dudakları ısırmalar, türlü numaralar, olaylar olaylar... hepsi bunda! bir de bu meret insanı fena gaza getiren bi'şi. hızını alamayan bir çok genç dudakları turp gibi kızartıyor, yetmiyor patlıcan gibi morartıyor. en çok icra edildiği yer sanırım sinema salonları. ne kadar eğlenceli bi'şi lan sinemadan çıkan fransız öpücüğü icracılarını tespit etmesi, insanların dudaklarını saklamaya çalışması. gerçi insanlar da haklı, dudak morarınca da meraklısı çok oluyor di mi?

    -ne oldu dudağına?
    +eeoo. şey. kapıya şey yapmışım.
    -döner kapıya mı?
    +nasıl abi?
    -üst dudak komple mor, ya sen ya kapı 180 derece dönmüş. sen pergel olmadığına göre kapının döner kapı olması lazım.

    halbuse buralarda biraz özgüven patlaması yaşamalı. "çok pis fransız öpüştüm abi"* demek lazım, gururla taşımak lazım yarayı bereyi. sen bir de partnerimi gör demek lazım, hastahaneye kaldırdık demek lazım, iğneyle gidicek işine gücüne demek lazım.*

    bir de tüm dünya buna fransız öpücüğü diyor ya, fransızlar buna ingiliz öpücüğü diyorlar*. zaten herkes boku başkasına atıyor. hülasası, telaşa mahal yok, boykot kapsamında değil. dinen de bir sakıncası yok, caizdir.

    yalnız az tükürük kullanın, kedi yavrusu gibi yalanıp durmayın. yazıktır.
  • bademcik muayenesi
hesabın var mı? giriş yap