• --- spoiler ---

    sonunda kirasını ödeyebileceğiniz bir eviniz olur ama işte karşılığında posta kutusundaki isminiz gibi siz de eksik kalırsınız.

    http://i.imgur.com/m66fciq.jpg

    --- spoiler ---
  • o kadar renkli ki siyah beyaz olduğunu izlerken unutturan film. thank you frances, i love you.

    (bkz: undateable)
  • büyük şehrin naif kadını.
    kafası karışık ama iç güdüsel olarak pes etmeyen biri.
    hayatı akışına bırakması, şapşallığı, beceriksizliği, kabullenişi... her şeyiyle pek doğal, pek samimi.
    güzel film velhasıl.
  • --- spoiler ---

    günümüz kadının dilemması şeklinde türkçe vizyon ismi bulabilirdi. aslında artık varlığının tamamen yeryüzünden silindiğini düşündüğüm bir kadın karakter frances. anlık küçük mutluluklar peşinde, herhangi bir hırsı olmayan, kafasına uygun bir dostun varlığını herşeyin üstünde tutan naif bir karakter. ama her ne kadar kendince o dostu bulduğunu düşünse de, dostu sophie aslında he zaman onu başka daha üst durumlar, kişiler, varlık için yüz üstü bırakabilecek bir tip. nişanlısıyla kavga edip frances'in yurttaki odasında artık nişanlısından ayrılacağını, frances'a yakın bir ev tutacağını söylerken aslında biliyorduk ertesi gün sevgilisine dönüp hatta onla evleneceğini. ama işte o an, her ne kadar frances bile içten içe bunun gerçekleşmeyeceğini bilse de, dünyanın en güzel anlarından bir tanesi frances için. bazı anlarda çok kızıyorsunuz filmi seyrederken nasıl bu kadar saf/salak olabilir diye kendisine ama ekranda izlemesi çok hoş bir film çıkmış ortaya. sadece bana mı öyle geldi bir an bilmiyotum ama girls dizisi tadındaydı film bir de adam driver olunca içinde. newyork'ta hem maddi hem iş hem de arkadaşlık ilişkileri bakımından bocalayan, tutunmaya çalışan hannah'ı anımsattı bana.
    frances romantik ve hayalperest, arkadaşlığın çetin yolunda inişlerin ve çıkışların farkında olup bu yolu her zaman gönüllü şekilde yürüyeceğine inancı tam.

    hem yazıp, oynayan, yöneten greta gerwig'te de bir julie delpy havası almadım değil bu arada.

    --- spoiler ---
  • film kalbimi o kadar parçaladı ki inanamadım. gerçekten kalbim ağrıdı. ''para'' yı yaratanlardan , ''para'' yı kullananlardan ve ''para''ya tapanlardan nefret ettim.

    frances ile beraber çırpındım ben de , iş bulmak için , oturduğu evin kirasını ödemek için. bazıları film için ''komedi'' dese de , ben hiç gülmedim. ilk dakikasından , son dakikasına kadar parça parça oldum.

    keşke herkes frances gibi olsa. hayallerinin peşinden koşabilse , en iyi arkadaşına sarılabilse , dans edebilse , asla boyun eğmese , soyadı çok uzun olduğu için kısaltıp posta kutusuna o şekilde koyabilse.

    filmi izlerken aklıma sık sık leonard cohen'in ''famous blue raincoat'' u geldi. -new york is cold but i like where i'm living- demiş ya cohen , new york hep öyle buz gibiydi işte filmin başından sonuna kadar.

    kocaman bir boşluk oluştu içimde. filme notum 10/10 olsa da , filmi izledikten sonra kendime de not verme ihtiyacı hissettim ve canım bir kez daha yandı , çünkü sınıfta kaldım.

    bana kocaman bir tokat attın frances.
  • beni paramparça eden film.

    son zamanlarda bu kadar sade, bu kadar doğal olup bu kadar anlam dolu olan film izlememiştim. her sahnesinde ayrı bir hikaye vardı ya. izlerken o kadar büyük ve ani duygu değişimleri yaşadım ki... kendi hayatımdan anlar buldum, sonra yaşadıklarımı düşündüm, yaşadığım kötü şeylerle bağdaştırdım ve sonrasında onlarla nasıl başa çıkabilirim onu gördüm... ya ve daha bir sürü şey. arkadaşlık, ilişkiler, hayat, hırslar, yaşama amacı... hiç bitmeseydi dediğimiz kaç film var ki şunun şurasında.

    frances rolündeki kıza hayran oldum. hareketleri, gülüşü, konuşması...

    ya ben böyle doğal şeylerden çok etkileniyorum. nolur film gibi yapın şu filmleri biraz.
  • yirmili yaşların ortası, adeta bir psikolojik sınır. öncesindeki dönemde neler yaşanacağı aşağı yukarı belli. keşfetmek tabii ki o dönemin parçası, ama üniversite yıllarında ayakların tökezleyip, düştükten sonra kalkmak çok daha kolay. sonrasıysa bir belirsizlik. 2 ay sonra nerede olacağını görememek, sorunları çözememek...

    frances halladay, 27 yaşında bir dansçı. üniversiteyi bitirdikten sonra boşluğa düşenlerden. bu boşlukta panik yapmaktansa, kendine özgü yöntemlerle ayakta kalmaya çalışıyor. rahat ve rutin bir hayat için önündeki en büyük engel belki de kendisi. çocuksu istekleri onu farklı yönlere savuruyor. esasında çözüm ona sunulmasına rağmen deli doluluğu o yolda yürümesine imkan tanımıyor.

    frances'ten sonra filmin en önemli ikonu new york. yaşaması zor bir şehir. burada ayakta kalmak oldukça güç. sanki filmin kötü adamı gibi, frances'i oradan oraya sürüklüyor. şehrin frekansını yakaladığında onunla da geçinmek mümkün. frances o frekansı bulana kadar zorlanıyor elbette. ama sonrasında su akıp, buluyor yolunu.

    greta gerwig, gerçek hayatta nasıl bir karaktere sahip bilmiyorum. ama frances kadar çatlak biri olduğunu sanmam. bu da benim ona hayranlık duymama en büyük sebep. çünkü görüp görebileceğimiz, en çatlak karakteri canlandırarak ismini akıllara yazdırmış. adam driver (lev shapiro) içinse tek söyleyebileceğim, bu adamda farklı bir ışık var.
  • ana karakteri bana göre bilinçli bir hedonizme değil, çocuksu bir direnişe sahiptir; dolayısıyla tam olarak avucunun içinde tutmadığı derdi de aslında yetişkinlerin dünyasına uyum sağlamaktan öte, yetişkinlerin dünyasına adım atıp yapmak istemediği şeyleri yapan en iyi arkadaşının yolundan gitmek veya onun aksine, yapmak isteyebileceği şeyleri yapma yolunda bir adım atmaktır. hatta bu tercih, frances'in çocuksuluğunu pekiştirir şekilde 'en yakın arkadaş' ve onu kazanma-kaybetme durumuyla sembolleştirilmiştir. film adım atamama ve hangi adımı atıp atmayacağına karar verememe git gellerinden oluşurken, [spoiler] artık verilmek zorunda olan kararın olabilecek en makul yönde verilmesiyle sonlanır. (kararın aktif bir şekilde verilmesi gerekmiyor; nehirde sürüklenen bir adamın önüne çıkan hangi dal parçasına tutunacağına karar vermesi gibi bir şey bu, aşağı yukarı hepimizin de tecrübe ettiği gibi.) [spoiler]
  • frances'ın kendini, hislerini, kafa karışıklığını ve her şeyi açıklayan konuşması filmin içinde kendi özeti gibiydi bence:

    bir dakikanı almak istiyorum.

    bir ilişkide ne istediğimi,
    ...neden bekâr olduğumu
    açıklayabilirim. ha, ha!

    zor bir durum -
    ...biriyle birlikte olduğunda...
    ...sen onları seversin ve
    onlar bunun farkındadır,
    ...onlar seni sever ve sen de
    bunun farkında olursun...
    ...ama bu bir parti...
    ...ve diğer insanlarla konuşursun,
    ...gülersin, ışık saçarsın...
    ...odayı araştırır, diğerlerinin
    gözlerini yakalarsın...
    ...ama bu sahiplenici olman ya da...
    ...kusursuz bir cinsellik
    yaşaman için değil...
    ...senin bu hayattaki...
    ...kişiliğinle alakalı bir durumdur.

    bu durum hem komik
    hem de üzücü ama...
    ...bu hayat sona eriyor,
    ve tam da orada fark edilmeden...
    ...herkesi önünde duran
    gizemli bir dünya oluşuyor...
    ...ama kimse bunu fark etmiyor.

    yani dedikleri gibi,
    etrafımızda başka bir boyut var...
    ...ama bizde onları
    algılama yeteneği yok.

    yani...
    bir ilişkiye girmeme
    sebebim işte bu.

    ya da hayata, sanırım.
    aşka.

    sarhoş gibiyim.
    sarhoş değilim.

    yemek için teşekkürler.
    görüşürüz.
  • --- spoiler ---

    izlemeseniz bir şey kaybetmezsiniz. film sophie ile frances'in bff olduklarını aktaran sahnelerle başlıyor. sade ve tatlı hayat sürüyorlar. kırılma frances'in erkek arkadaşının birlikte yaşama teklifini reddetmesiyle başlıyor. frances sophie ile daha ne kadar öyle yaşayacaklarını düşünmeden, bir daha kendisine böyle bir teklifte bulunacak erkek arkadaşı olup olmayacağını kestiremezken, ölçüp tartmadan teklifi reddediyor. sophie ise sırf o ev daha iyi bir yerde olduğu için frances'i bırakıp başka biriyle birlikte yaşıyor. özetle aralarındaki fark bu. frances ile benzerler, ikisi de çocuksu. ama sophie ne zaman büyümesi gerektiğini biliyor ve gereğini yapıyor. varlıklı bir adamla ilişkisi var, birlikte japonya'ya gitmeyi kabul ediyor, nişanlanıyor, evleniyor. frances ise büyüyemiyor, zorunluluklardan ötürü kendisi gibi olmayan insanlarla takılıyor. garsonluk yapıp öğrenci yurdunda yaşamaya kadar gidiyor iş. buradan sonrasını sistem eleştirisi olarak okudum ben. bir türlü stajyerlikten kurtulamayan frances'a "ya dansı bırak ya evrak işleri yap" denmesi, frances'in en sonunda direncinin kırılıp teklifi kabul etmesi ama stüdyo saatlerini sabunlayarak on beş dakika bile olsa dans etmesi sistemin insanların tutkularını meslekleri haline getirmesini engelleyişini ve sanatın ticari halinin acımasızlığını gözler önüne seriyor. filmin sonunda ismini posta kutusuna tam olarak sığdıramamasını ise "siz beni frances halladay olarak tanıdınız, sevdiniz. ama eksiltildim, sisteme boyun eğdim. eskisi kadar olmasa da hala deli doluyum. o kadının lite sürümüyüm. frances ha'yım" şeklinde yorumluyorum.

    sophie'nin lev ve benji için "new york'ta sanatçı olmak için zengin olmak gerekiyor" demesi ise sanatın günümüzdeki durumuna güzel bir göndermeydi.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap