aynı isimde "flört (müzik grubu)" başlığı da var
  • bir çeşit sinyalleme, işte ne bileyim, meylin olduğu tarafa doğru esneme, sırnaşma demek flört. bizden geçti diye kafa sikmeyeceğim ama insan içindeyken nasıl bir rezillik içinde olduğunu fark etmiyor, onu anlatacağım.

    bir tane kızım var. işte kreştir, anaokuludur filan tüm beyaz yakalının geçtiği yerlerden biz de geçiyoruz. okulla beraber sosyalleşiliyor vesaire ve bu flört illetinin nasıl genetiğe işlediğini, bu sefer karşı taraftan gözlemliyorum. bizim kız biraz süslüdür, söylemiyor ama kendini de çok beğeniyor, biliyorum. 5 yaşında çocuk ayna karşısında kendini süzüyor lan. biraz süslüdür derken de tam takım, full kadro 2003 milan diyorum. yüzünde sim olur, kolye zaten farz, takmazsa işi rast gitmez, bilekliği olur bileğinde, kedili kelebekli yüzükler filan gırla, anasında yok bu kadar takı. sanki bana rihanna, beyonce, sanki bana müziğin kraliçesi. hayret bi şey. dışarı çıktığımızda görüyorum oğlan çocuklar bakıyorlar buna, bizimki de hmmf diye pas vermeden geçiyor yanlarından. fhdsjhfdjkhgfkdhjfd. geçen park ettim arabayı, azıcık geride kaldım bizimkilerden. bize benzer bir aile de oğulları ile inmişler arabadan, oğlan bizimkinin akranı. bu itoluit bizim kıza el sallıyor çaktırmadan anasına babasına. bu haysiyetsiz şerefsizin, bu adeta anenelerimizi hiçe sayan, ahlaka mugayir hareketlerini de hareketin muhatabı kız görmedi, oğlanın anası babası görmedi, benim hatun görmedi, ben gördüm anasını satayım. hatta kainatta bir tek ben gördüm. sümme haşa allah bile o tarafa bakmıyordu o vakit belki. dik dik baktım itin oğluna, utandı, anasının arkasına kaçtı. hani kız keseceğim diye babasıyla kesişmek, babasına el sallamak, tavla oynamak vesaire bana mahsus talihsizlikler diye inandığımdan oğlana karşı bir yakınlık hissetmedim desem yalan olur ama hemen bu tehlikeli düşünceleri def ettim. hayır da asıl sen kimsin?

    dün tekrar okul siki başladı. hadi babam, hadi yavrum filan okula götürdük. yakın zamanda bir yerde okumuştum, bizimkinin yaşındaki kız çocukları en meraklı insan grubu, uyanık oldukları neredeyse 2 dakikada 1 soru soruyorlar. alışkınız, talimliyiz. eve geldim, yine kalu beladan, süpürgeliğe, evrenin sınırından, çikolatanın nereden geldiğine onlarca soru soracak, bir de okulu anlatacak herhalde, ben de serbest çağrışımda insanlık onurunu ayaklar altına alacağım. geleceğim diye de heyecanlıdır, biliyorum. eve geldim, aldım kızı, sor, anlat bakalım diye aldım kucağıma. okulu anlatmaya başladı. arkadaşları şöyle olmuş, böyle olmuş, yeni öğretmeni şöyle süpermiş, anlatıyor. arada da bana hiç itimadı olmadığı için sabah ben kelebekli elbise giymiştim filan diye previously on lost yapıyor bana. neyse. sonra dedi ki oğlanın biri, masumların zarar görmemesi için adına caşuva diyeceğim, bizim kıza demiş ki elbisen çok güzel, ben de çok severim kelebek. yalancı puşt, kelebek seviyormuş. yalancının sikilmemesi, caşuva için büyük avantaj.

    -baba, erkekler de kelebek severler değil mi?

    beynimden vurulmuşa döndüm. soru beklemediğim yerden geldi. daha nice sefer sınav olacağım bir şeyin, daha bana olmaz ki diye rahat hareket ettiğim bir belanın, habis bir illetin kapıma dayandığını anladım. caşuva. haysiyetsiz it. ben tabii caşuva'nın ne mal olduğunu biliyorum. ben caşuva'nın ciğerini biliyorum. ben, caşuva'nın şaşmış şirazesiyim. ama renk vermemem lazım. göz ucuyla hatuna baktım, o konuyu benim kadar dikkate almamış. şimdi kıza diyemem ki bu caşuva haysiyetsizi kızına göre opera sever, takı toka sever, çanak çömlek sever, modern dans, çaça rumba sever, caşuva'nın haysiyeti olmadığı için sınırı da yok. caşuva, yeri gelir çok afedersiniz karnabahar, büyük bir hicapla yazıyorum ama kereviz filan sever. zaten genç bir caşuva bunları refleks olarak söyler, düşünmez. ben hatunu ilk ayarladığım zamanlar mesela hiç anlamıyordum ne anlattığını. o anlatıyordu, ben lan saçı ne güzel, gözü ne güzel, bana süslenmiş hehe filan diye düşünüyordum, kıza da he, hı, aynen filan diyordum. artık nasıl transa girmiş de nelere tamam demişsem bi baktım evlenmişiz 8 yıl gibi insan için belki uzun ama kozmik ölçekte bir an değerinde bir süre sonra. öyle karşık işler. öhm.

    neyse. bu caşuva itini anlatıyordum. erkekler kelebek sever mi, cevap vermem lazım. dedim ki "bir daha caşuva arkadaşımız kelebek seviyorum, biraz kelebeklerden bahsedelim filan derse babam da çok sever kelebekleri, dünyadaki en süper kelebek uzmanlarından biri, zaten o da senle konuşacakmış." de, o anlar dedim. muhtemelen anlamaz. ama diğer taraftan da aslan yattığı yerden belli olur. mevzu oraya gelirse daha 15 sene tek atarım caşuva'ya. sokakta mı bulduk lan kızı.

    hasılı yapmayın oğlum böyle şeyler. daha bana geleli 5 sene oldu.

    ekleme: dün eve geldim. kız bana diyor ki caşuva'nın en sevdiği türkü beni köyümün yağmurlarında yıkasınlarmış. salon beyefendisi kişiliğimi bozup, köyünü ayrı, yapmurunu ayrı sikeyim derdirtilmeye adeta mecbur bırakılıyorum.

    hem sonra dünyanın başka yerlerinde, başka caşuva'ların da benzer girişimleri olduğuna dair kaygı verici bazı mesajlar daha aldım. bu mesajın muhattaplarını ki onlar kendilerini biliyorlar, dikkatli olmaya davet ediyorum. bir caşuva asla ölmez, sadece şekil değiştirir.
  • bir flört öyküsü:

    1.safha: tanışma

    erkek ve kız bir vesileyle tanışır...
    birbirinden hoşlanırlar... hoş-beş sohbet derken telefonlar alınır
    verilir...
    vakit çabuk geçer...
    erkek kızı evine bırakır ya da bir şekilde ayrılınır...
    erkek evine dönerken "tüh kaçırdık karıyı .............." diye düşünür...
    kız evde "ay ne tatlı çocuk ama hemen vermediğim iyi oldu" der kendi
    kendine...
    aptal aptal uyurlar...

    2. safha: ikinci buluşma (ilişkideki en uzun ve en berbat gün)

    erkek bi şekilde kızı arar...
    arama nedeni olarak saçma sapan şeyler uydurabilir ya da direkt mevzuya
    girebilir...
    bir yerde buluşmak üzere sözleşilir...
    erkek "bugün kesin ............. lan" diye düşünerekten buluşmadan önce duş
    alır...
    neyse buluşur bunlar sakin bi yerde...
    bi önceki buluşmadan artan mevzuları sorarlar birbirlerine...
    işti, güçtü, okuldu, aileydi, arkadaştı, filmdi, müzikti derken dialog bir
    yerde tıkanır...
    berbat bir sessizlik yaşanır bir süre...
    erkek sürekli "ulan ilginç bişi demeliyim" diye düşündüğü için zırvalar da
    zırvalar...
    kız tiskinir bir nebze ama belli etmemeye çalışır... (kızın zeka düzeyine
    göre de değişir bu)
    erkek tedbili mekanda ferahlık vardır diye alkollü bir yere gitmeyi teklif
    eder kıza...
    çalgılı gümbürtülü bir yer seçilir bu sefer...
    diğer ortak arkadaşlar da çağrılır ortama...
    erkek hala kıza bi kaç bira içirip yatağa atmayı düşünmektedir...
    içilir de içilir...
    içilir de içilir...
    oynanır zıplanır...
    hemen işi maymunluğa vurmak istemeyen erkekler, ağırabi takılır, sadece
    işaret parmağı aracılığıyla dans figürleri yapar...
    ilerleyen saatlerde kızla erkek yakınlaşır...
    ele ele tutuşulur, öpüşülür...
    erkek "aha bu gece skecem galba" diye düşünür
    mekandan çıkılır...
    erkek -yalnız yaşıyosa- bu kez kendi evine gitmeyi teklif eder...
    yok eğer evi yoksa bi arkadaşa gitmeyi teklif eder
    kız kem küm eder...
    istiyomuş da gelemezmiş gibi yapar...
    son ana kadar belirsizlik sürer...
    kız son anda eve gitmek zorunda olduğunu söyler...
    moral durumuna göre arabada alla ne verdiyse yiyişilir...
    erkek kızı eve bırakır...
    erkek kişi ereksiyon haldeki konvansiyonel başlıklı füzesiyle kendi evine
    gider...
    yatmadan bi otsbir patlatır...
    "ulan bu gece de ........ mına koyim" diye düşünürken sızar kalır...
    kız ise o sırada "oh! yine vermedim, kolay mı öyle iki günde" diye
    düşünmektedir...

    3. safha: üçüncü buluşma girişimi

    erkek kişi ilk iki başarısız girişimden morali bozuk ayrıldığı için kızı
    birkaç gün aramaz...
    ikinci buluşmadan sonraki bir hafta içinde bir şekilde yine görüşülür...
    bu sefer daha çok kızın inisiyatifinde gelişir bu olay...
    üçüncü buluşmada sinema, tiyatro, konser gibi aktiviteler seçilir...
    efendi efendi gidilir, katılınır, izlenir
    lakin erkeğin aklında hala "s....... lan, s........ mına koyim" gibi
    düşünceler
    geçmektedir...
    sırf bu yüzden bir ilişkinin temellerinin atılmış olduğunun farkına
    varamaz...
    kız "acaba kaçıncı buluşmamızda bana evlenme teklif eder" sorusuna
    yoğunlaşmıştır...
    neyse kızlan erkek ele ele izlerler filmi konseri falan...
    geç olmuştur artık eve gidilmesi gerekmektedir...
    erkek ilk iki başarısız girişimi hatırlayarak bu kez bi bok teklif
    etmez...

    kız durumdan kıllanır...
    arabadaki yiyişme seansında bu kez el maharetini falan gösterir..
    bir iki sıvazlar felan...
    erkek hedefe doğru emin adımlarla gittiğini sanır...
    umutları yeniden yeşerir...
    fakat gecenin sonunda yine kızla erkek farklı evlerde uyumaktadırlar...
    erkek yatmadan önce bi otsbir patlatır...
    kasıkların ağrısı diner...
    "ulan en azında elinen verdim" diye düşünürken, sızar...
    o sırada makyajını temizlemekte olan kız "acaba çok mu abartıyorum.
    kaçıp gitmesin" diye hayıflanmaktadır...

    4.safha: tehlike sinyalleri

    bu sefer daha erken buluşulur...
    kızla erkek bi kafede oturur...
    kız "ay bugün şöyle oldu, böyle oldu" diye kafa skerken,
    erkek hala mala vuramadığını
    düşünür ve inceden çevre masalardaki kızları keser...
    bir anda kızın en yakın arkadaşları peydah olur...
    işin boku işte bu aşamada çıkmaya başlar...
    erkek sıkılır da sıkılır...
    bi bahane uydurarak ortamdan uzar...
    erkek abazan arkadaşlarıyla buluşur içer...
    kız ise o sırada yeni erkek arkadaşının ne kadar "bişi" olduğunu
    anlatmaktadır...
    erkek ise yeni bir kız arkadaşı olduğunun farkında bile değildir...
    en yakın arkadaşları kıza hemen vermemesi için telkinde bulunur...
    abazan arkadaşları erkekle kızı hala yatağa atamadığı için dalga geçer...
    erkekle kız ayrı ayrı evlerine giderler...
    erkek çok içtiği için yatmadan önce kusar...
    daha sonra kendini zor yatağa atan erkeğin ağzından süzülen "mına
    koyimm..." nidasıyla sızması bir olur...
    kız ise o sırada bi sonraki buluşmada ne giyeceğini düşünmektedir...

    5. safha: rutine bindim gidiyorum

    kız erkeği sabahın kör vaktinde telefonla arayarak uyandırır..
    geceden kalma erkek küfrederek telefonu açar...
    kız o gün buluşmak görüşmek ister...
    durumdan iyiden iyiye sıkılmakta olan erkek buluşmamak için çeşitli
    bahaneler uydurur...
    kız "ama sen beni sevvmiyosuuunnn" gibi cümleler kurarak erkeğin algı
    düzeyinin üzerine çıkar...
    erkek ske-ske buluşmayı kabul eder...
    biyerde buluşulur...
    artık buluşulan yerin niteliği önemli değildir zaten...
    kız görüşmedikleri 10-12 saat içinde (ki bunun büyük bölümünu uyuyarak
    geçirmiştir)
    başından geçen sayısız ilginç (!) olayı anlatır da anlatır...
    erkek "he, ölle, evet, bak sen" gibi kısa ve net cümleler kurmayı tercih
    eder...
    arada bir şaşırmış gibi yapar...
    kız coşar da coşar...
    erkek artık kızı yatağa atma hedefinden çok uzaktır...
    sadece ne olduğunu anlamaya çalışır...
    neyse kız geyiğe sardıkça sarar..
    geç olur kız eve bırakılır..
    erkek eve gider...
    yatmadan önce ulan otsbir çeksem mi diye düşünür...
    vazgeçer, yatar uyur...
    kız o sırada annesine ne kadar tatlı bir erkek arkadaşı olduğunu
    anlatmaktadır...

    6. safha: i'm gonna kill bill

    bu safha erkek için en ölümcül safhadır...
    çünkü 5. safhadaki herşey ağırlaşarak tekrar eder...

    7.safha: kötünün kötüsü vardır

    evet, kötünün de kötüsü vardır...
    zira artık erkek de bir kız arkadaşı olduğu fikrini benimsemiştir..
    kızı s..mek mi?
    ne alakası var canııım...
    insan sevdiğini sker mi?...

    *
  • dokunamamanın gerginliği. süper bence.
  • dunya uzerinde ki en keyifli zeka oyunudur.
  • kızların geniş etek giyip, eteklerini sağlı sollu sallayıp "bilmemmmmm" dedikleri sure.
  • flort kelimesi turkce'ye ingilizce flirt kelimesinden geçmiştir, ki bunu herkes bilir. fakat pek fazla bilinmeyen, aslında bu kelimenin kökeninin fransızca olduğudur.
    günümüzde fransızca flort etmek diye bir fiil vardır ki ingilizceden geçmiştir, ama orjinal olarak "flirt" fransızca'dan geçtiği için mesele karışıktır.
    eskiden (çok eskiden) fransız soyluları etkilemek istedikleri kadınlara çiçekler, kuşlar, böcekler edebiyatı yapar (ki ne değişti o günden bugüne?) ve onları kendilerine aşık etmeye çalışırlarmış. bağ, bahçe, park gibi yoğun ağaçlıklı çevrelerde** yaptıkları bu çiçek konuşmalarına "conter des fleurettes", yani çiçek ile ilgili hikayeler anlatmak denirmiş. buradaki "fleurette" kelimesi (floret okunur) çiçek* kökünden gelmektedir. dolayısıyla zaman içinde çiçek hikayesi anlatmak flort etmek haline dönüşmüş ve bu şekilde ingilizce'ye geçmiş.
    biz de orjinali fransızca olan ingilizce kelimeyi turkce'leştirmişiz işte.
    ama yine durumumuz daha iyi, fransızlar kendi orjinal kelimelerini ìngilizce'den alarak fransızcalaştırmışlar.. dil işte..
  • - hoşlandığınız kişi karşıdan size gülümseyerek yaklaşırken siz kendinizi tutamayıp aval aval sırıtmaya başlıyorsanız
    - birbirini tanıma aşamasındaki "senin gelecekle ilgili planların ne?" gibi bir soruya sempatiklik olsun diye "ehe ehe evde oturcam ben, örgü örücem, çocuklarıma analık yapıcam mihi!" gibi abuk subuk bir cevap veriyorsanız
    - konuşma çabası içerisinde muhtemelen size hayatınızın hiç bir yerinde lazım olmayacak "eeeööe senin kuzenin gözleri ne renk?" gibi sıradan olmaması için kastığınız dünyanın en sıkıcı sorularını soruyorsanız;
    hah işte öyle olmuyor bu flört denen olay. bambaşka bir şey. henüz çözemedim. nasıl olmadığını göstermek için de bu entryi gireyim dedim, daha fazla insan rezil olmasın.
  • iki insan arasında gerçekleşebilecek türlü ilişkilerden en keyif vereni, en heyecanlısı. en ufak smiley'nin bile çok anlamlar içerebileceği, en ufak bakışın, delip geçeceği, süper anlar.
  • büyük keyifli şey. illa ki ilişki öncesi dönem olması da gerekmiyor ayrıca. hatta ilişkiye dönüşmeyen kurlaşmalar bile diyebiliriz. sadece bir kaç kez gördüğünüz ya da tesadüfen bir ortamda bi kere karşılaştığınız bi insanla da flirt etmeniz mümkün. ki onlar bazen daha keyifli olabiliyor. alışveriş için gittiğiniz bi mağazadaki satış elemanının çok güzel/ yakışıklı ya da bi şekilde ilgi çekici olduğu durumlarda, size yardımcı olmak için kendini paraladığında özel müşterisi olmadığınız halde sizinle o ilgilendiğinde bu da flirttür. ya da bi bara gittiniz, bara oturdunuz ve siz son içkinizin son yudumunu aldığınızda barmen/barmate bu da benden diye ikramda bulunuyorsa (tabi tanımadığınız bir barmen olacak) ve gülerek yudumluyorsanız o içkiyi alın size flirt ediyorsunuz açık açık. veya bir arkadaş ortamında arkadaşın arkadaşı geldi ve tüm akşam cilveleştiniz karşılıklı ve tanıştığınıza memnun oldunuz sadece bir daha görüşmediniz, hatta aklınıza bile gelmedi; işte flirt. hatta çok da samimi olmadığınız bazı arkadaşlarınızla bile zaman zaman bazı yakınlaşmalar, göz süzmeler, imalı konuşmalarla flirt edebilirsiniz. iş ki yatakta bitmeyecek. yatakta bitenine one night stand veya artık bi kurum haline gelen fuckbuddylik deniyor.
    ha bir de flört etmeyi seven bi kişilikseniz ona da flörtöz deniyor.
  • hic beceremedigim, kendimi nice rezil etmis oldugum bi alan.

    normalde karsimdaki insanla 10 dakika icinde enseye saplak göte parmak olma potansiyelim var. severim, öperim, yavsarim, sarilirim, telefonunu alirim vs. ama bunlar icin adamdan "hoslanmamam" sart.
    hoslanma ve flört alaninda ruhum resmen ilkokul caginda kalmis. ignore etmek disinda hic bi stratejisi yok. yani 30 kisilik dogumgünü masamda kimi ignore ettiysem, yuzune bak(a)madiysam, bilin ki o adama hasta olmusum. azicik bir ilgi gösteremem, resmen 5 yasima dönüp "aman aman, simdi öle dersem, ondan hoslandigimi anlar" triplerine giriyorum.
    hal böyle olunca, hersey ters tepiyo tabii, alakam olmayan adamlardan "bence sen bana yaziyosun", "bence sen bana asiksin, kendine itiraf edemiyosun" gibi seyler duyuyorum, sora komik kavgalar cikiyo, "hayir diilim", "evet, asiksin" diye. gercekten hoslandigim insan da "kari benden nefret etti 10 dakkada, benden baska herkesle muhabbeti koydu" diye dusunuyo, ben de göt oluyorum. yaaaa böyle iste....

    ha ama asik olmak böyle diil tabii, o zaman gidip catir catir söyleyebiliyorum, en azindan o konuda ilkokulda kalmamisim.
hesabın var mı? giriş yap