• insanlık tarihinin bugüne kadarki en büyük kaşifinin ruh haline odaklanmış ve başarılı bir şekilde bunu bizlere aktarmış bir film olmuş. 10 seneye kült olur.

    filmi belirli bir mantık çerçevesinde eleştirirsin anlarız ama burada "saçma", "uzun olmuş", "hani nerede teknik bilgiler", "fizik yok" deyip eleştiren andavalları anlamak gerçekten mümkün değil.

    arkadaşım, film çok basit bir şekilde "neil armstrong'un ruh halini konu alacak" şekilde yıllar öncesinde açıklanmıştı zaten, ne bekliyorsun? ay'ın arka tarafından nazi çıkmasını mı yoksa satürn'ü işaret eden siyah bir monolit mi? neil armstrong'u anlatan bir filme hangi akla hizmetle bilim kurgu olarak gittin? nasıl bir hayal gücüydü?

    filme gelecek olursak, buradan sonrası spoiler içeriyor.

    --- spoiler ---

    film, neil armstrong'un küçük yaştaki kızının ölümüyle başlıyor. belki de neil armstrong'un içine kapanıklılığının temel sebebi olarak bunu baz alabiliriz ancak gençliğinde de kendisinin içine kapanık olduğunu biliyoruz. gösterişsiz bir çocuk cenazesinin ardından armstrong'un direkt işe başlaması gerçek bir olaya dayanıyor. nitekim, armstrong ne zaman hayatında bir travma yaşasa kendisini daha çok işine adamış ve işkolik olmuş bir adam.

    nasa ofisinden astronotluğa geçişini konu alan mülakatı çok güzel işlenmiş. kendisini askerlerden ayıran ve sadece teoride kalmayan akademik bakış açısını mühendis olarak nasıl ele aldığını görüyoruz. yine bu özellikleri karakterini yansıtan detayların en başında geliyor.

    gemini 8 projesi ve kazasını soluksuz izledim. sahne çok gerçekçi olmuş, tabi teknik detaylara girilebilirmiş ancak gerçekte de neil armstrong'un kapsülü kurtarması ve bunu saf mühendislik bilgisiyle yapması iyi denilebilecek seviyede kotarılmış. kapsül içinden klostrofobik çekimler kusursuz olmuş. her şeyi astronotların olduğu ortamdan izliyoruz, kapsülü nadir de olsa dışarıdan görüyoruz. gördüğümüz şeyse astronotların kafasını kaldırdığında görükleri şeyle aynı: kanatlar.

    daha sonra apollo projesine geçiş ve bu projede hemen apollo 8'i göstermeleri biraz hızlı olmuş bence director's cut'ta yer alıyor olabilir. çünkü apollo projesi başlı başına uzun ve detaylı bir süreç. armstrong'un apollo projesi boyunca görüşleri ve nasıl projenin bir kısmından sonra lideri haline geldiği 10-15 dakikalık bir kesitle açıklanabilirdi diye düşünüyorum.

    uçmadan önceki ruh hali, uçuşu ve ay'a adım atışı tek kelimeyle kusursuz olmuş. tüyleri diken diken eden bir son olmuş. sonuçta ay'a adım atmakla, ölmek arasındaki çizgedesiniz. ay'a adım attıktan sonra da ölebilirsiniz, atmadan önce de ölebilirsiniz. bunun durum karmaşasını, insandan getirdiklerini ve götürdüklerini çok iyi resmetmişler. evet, bir şok hali içerisindesiniz ancak içinizi de korku kaplıyor. tüm bunları film çok iyi şekilde izleyicisine aktarıyor.

    son olarak apollo 1'deki kaza, isviçre çakısı, ruslar'ın başarıları çok güzel işlenmiş inceden. kronolojik akış iyiydi.

    ek olarak kızının bilekliği kurmacası işin dramatik kısmı olmuş ama her türlü amerikan bayrağını diktiğini görmeye yeğlerim. film olabildiğince az amerikan propagandası içeriyor, sırf bu açıdan bile diğer tarihi uzay filmlerinden ayrılıyor.
    --- spoiler ---

    ryan gosling de filmi almış, götürmüş. yönetmenin la la land'ı kalburüstü ve vasat bir filmken, first man filmi başyapıtı olmuş ve etkili bir sıçrayış yapmış.

    bunun dışında kabin içi çekimleri, merkezine armstrong'un gerçekçi bir şekilde depresif ruh halini alması, ay'a gitmek ve ölüm arasındaki çizgiyi ve eş-anne psikolojisini çok iyi bir şekilde işlemiş bir kısmi biyografi filmi olmuş.

    10 seneye kült olacağına inanıyorum.

    3.50/4.00

    son olarak neil armstrong ay yüzeyine;

    apollo 11 madalyaları,
    apollo 1'de hayatını kaybedenlerin anısına bir kit,
    gagarin ve komorov'un anısına adanmış madalyalar,
    eşinin ve annesinin altın zeytin dalı broş'u
    wright kardeşler'in ilk uçak fabrikasından iki tahta parça,
    arjantin futbol kulübü olan independiente bayrağı,
    izci bayrağı,
    kardeşlik nişanı,
    20 frank

    bırakmış.

    yine diğer bıraktığı şeylerinde listesi ve fotoğrafları burada.

    ayrıca 73 ülkeyi temsilen bıraktığı disk'in üzerinde türkiye'den de cevdet sunay'ın adı yazıyor.
  • çıktığınızda, kendiniz ay'a gidip gelmişcesine yorulmuş hissedeceğiniz film. yakın çekimler, özellikle, o daracık kabinlerdeki klostrofobik his, çok güzel yansıtılmış. ryan gossling, ruhsuz görünen, ölçülü oyunculuğuyla, tipik sayısalcı zihninin, duygusal olaylar karşısında yaşadığı fırtınaları çok güzel bir şekilde seyirciye göstermiş. bu filme, sırf yarattığı bu karışık duygular için bile gidilir.

    --- hafif spoiler ---

    neil armstrong, iş görüşmesinde acıyarak, "kızınız ölmüş:(" diyen adamı, "bu bir soru mu?" diye cevaplayarak, takdirimi kazandı. o aksilikle, tipik türk ik'cısına çatsaydı, bırakın aya gitmeyi, nasa'yı rüyasında bile göremezdi. ah ahh, işte vizyon farkı...

    --- spoiler ---
  • depresyonla mücadele etmenin en önemli adımının "adanmak" olduğunu anlatan film.
    abd'nin ay'a çıkma hikayesi değil bu.
    dünya'da baş edemediği sorunları ay'a çıkarak çözen neil armstrong'un hikayesi.
    2018'in en beğendiğim yapımlarından biri oldu.
  • görüntüler iyiydi. titreme muhabbetine çok katılmıyorum ben. çünkü o anı daha etkili yansıtıyor.

    filmin sonunu biliyoruz aslında ama o süreç bence çok iyi anlatılmış.

    müzikler de gayet iyiydi.
  • sinema salonuna ne izleyeceğinizi bilerek girdiyseniz etkisinden bir süre çıkamayacağınız film. yok ben uzay manzaralı, başrolü yakışıklı bir aksiyon filmi sanmıştım diyorsanız geçmiş olsun.

    --- spoiler ---

    öncelikle söylemek istiyorum, amerikan izleyicilerin bir kısmı bu filmi yeteri kadar abd propagandası yapmamakla eleştiriyor. genel kanı aya bayrak dikme sahnesinin olmayışının büyük bir eksiklik olduğu yönünde ki katılmıyorum. bir kere bu film başlı başına bir amerikan başarısın ortasında geçtiği için bu yönde ekstra sahneler eklemek ancak hikayenin o gerilimli buruk tadının üzerine turp sıkmak olurdu.

    bu film bir babanın yas dönemini anlatıyor. bu babanın astronot oluşu, görevler esnasında yaşadığı insanüstü zorluklar ve tehlikeler ana konu gibi görünse de değil. bir yas dönemi var ve bizim bunu ana konu sanmamamızın tek sebebi neil armstrong'un içine kapanık biri oluşu. film sondaki ay kraterine kızının bilekliğini attığı sahneye ulaşmak için çekilmiş bir olaylar dizisi. astronotumuza mülakatta kısa bir süre önce kızını kaybetmiş oluşunun görevi etkileyip etkilemeyeceği soruluyor ve o da etkilemez diyemeyiz şeklinde yanıt veriyor. gerçekten de etkiliyor ama korkulduğu yönde değil. çünkü baba acısından güç alıp yasını bir başarı hikayesine dönüştürüyor. kızından bir parçayı dünyadan uzaklara, insanlıktan çok uzağa bir yere götürmeyi başarıyor ve belki de yas dönemi burada bitiyor.

    bunun dışında clarie foy'un canlandırdığı jan armstrong'un dediği gibi aslında hiçbir şey kontrol altında değil ve bu adamlar ağaç evlerinde oynayan çocuklardan farksızlar. oldukça manuel bir teknoloji, baskı altında bile elle yapılan manevra hesaplamaları, teneke kutu içinde kelle koltukta bir görev ve bu yolda kaybedilen canlar. filmi izlerken gerçekten deli cesareti bir işin bundan yıllar önce nasıl da başarıldığını hatırlayıp tekrar tekrar hayret ediyorsunuz. hadsizce yayılan düz dünya ve ay görevinin stüdyoda çekildiği gibi cahil uydurmalarının ölen astronotların hatırasına hakaretten başka bir şey olmadığını görüyorsunuz.
    --- spoiler ---

    filmin kimseye konuyu açıklamak gibi bir derdi yok ayrıca. ay serüvenini başlatan ama nihayetini görmeye ömrü yetmeyen kennedy gibi, o dönemki ekonomik sıkıntılardan ötürü oluşan olumsuz kamuoyu gibi dönemin tarihi atmosferini, gerçeklerini ve belli başlı uzay görevlerini bildiğinizi varsayıyor. böyle meraklısına hitap eden bir filmi uzayda geçen aksiyon filmi sanıp girenler yarısında çıktı zaten. bir kere çoğu sahne aracın içinde geçiyor ve astronotların yaşadığı o klostrofobik atmosferi soluyorsunuz. izlerken o kadar gerildim ki elimdeki içecek kutusu sıkmaktan yamuldu.

    oyuncuların performanslarını şahsen beğendim ama gosling için donuk ve foy için de yeteri kadar sahnesi yoktu şeklinde yorumlar okudum. bence karakterleri ve dönemin şartlarını yansıtmak adına iyi iş çıkartılmış. umarım sırf oscar'lık abartı bir sahnesi yoktu diye clarie foy'un adaylığı güme gitmez.

    bu arada film boyu çok öne çıkmayan sade bir soundtrack var. bir kaç şarkı ve ana melodi etrafında dönüyor genelde. whitey on the moon'u ve diğerlerini tekrar dinlemek isterseniz spotify'da tüm ost mevcut.

    son olarak altyazı hatalı ve yer yer yetersizdi. insan yazım hataları ve eksik harfleri görünce sorumluların böyle teknik bir konuda çeviriyi yetkin birine emanet edip etmediğini merak ediyor açıkçası.

    edit: imla
  • filmin konusu uzay değil neil armstrong.. bir bilimkurgu, bol efektli bir uzay yolcuğu beklentisiyle gitmeyin hata edersiniz. film bir tarih ve biyografi filmi. adı üstünde "first man", "destination moon" değil.
  • bana kalırsa her şeyiyle harika bir film. ryan gosling ve claire foy harika bir oyunculuk çıkarmışlar. film müzikleri justin hurwitz'den ve o da çok iyi bir iş çıkarmış. her şeyden önce şunu bilin; film size bir bilim-kurgu vaadinde bulunmuyor. bu film her şeyden önce bir biyografi filmi. film, neil armstrong'un nasa'yla yolunun kesişmesi ve ay'a olan yolculuğundaki o süreci kapsıyor. ve bu süreçte kusursuz başarı hikayelerinden çok yüksek miktarlarda drama maruz kalıyorsunuz. fakat sizi bu dramın çiğ bir dram olmadığına sonuna kadar temin edebilirim. kısacası bu filmi izlemeye karar verenler bir bilim-kurgu ya da uzay serüveninden ziyade bir adamın, hatta acılı bir babanın hikayesini izleyeceklerini akıllarının bir köşesinde tutsunlar.

    --- spoiler ---

    birkaç kelamım da şu filme propaganda diyenlere gelecek şimdi. filmi birkaç kez izledim. bazı şeyleri yine de gözümden kaçırmış olabilirim, kabul ediyorum. fakat arkadaş, şu filme amerikan propagandası diyecek ne izlediniz, ne yaşadınız ben anlamadım. neil armstrong'un ay'a ayak basmasına kadar geçen süreç tam bir trajediler zinciri zaten. ölümlü kazalar kadar, bir o kadar felaketlerden kıl payıyla kurtulunmuş kazalar da var. herifler bunu olabilecek en iyi şekilde (eminim fazlası vardır fakat azı yoktur) aktarmış zaten. nasa'nın "itibarımı beş paralık ettiniz" diye yapımcılara dava bile açabileceği bir filme adamlar propaganda diyor. her şeyi geçtim, herifler artık neredeyse ikon haline gelmiş, "ayda atılan ilk adımlar" dendiğinde herkesin aklına gelen şu ay'a dikilen amerika bayrağının sahnesini bile koymamışlar filme. daha ne yapsın adamlar? bunun bir adım ötesi yönetmenin filmin sonuna "ay'a gittiğimiz için özür dileriz" diye bir özür yazısı falan eklemesi olur herhalde. adamlar aya gitmiş kardeşim, daha ne yapsınlar? kendilerini -üstelik kendi gerçekleştirdikleri- bu hikâyenin dışında daha nasıl tutsunlar? ne hasta ruhlu insanlarsınız, hayret.

    --- spoiler ---

    edit: yazım yanlışı.
  • hepimizin yüzelsel olarak bildiği bilgi nedir? neil armstrong 16 temmuz 1969'da apollo 11 ile ay yolculuğuna başladı. 20 temmuz 1969'da da aya ilk ayak basan insan oldu. böyle söyleyince ne kadar kolay değil mi? oysa ki 1962 yılında nasa'ya girip 1969 yılına gelene kadar birçok ölüm tehlikesi atlatıyor. arkadaşlarının cenazelerine gitmek zorunda kalıyor. film, işte bu ruh halindeki bir adamın nasıl bir irade ile bu işi başardığını anlatıyor.

    filmin müziklerine gelirsek tek kelime ile hasta oldum. bence en harika olanları şunlar:
    the landing
    crater
    quarantine

    biyografik ve bilim-kurgu filmlerini seven birisi olarak bu film beni her iki yönden de çok tatmin etti.
  • gayet başarılı film. notlar, eleştiriler;

    --- spoiler ---

    - dram meselelerine çok bayılmasam da, sinema sektöründe özellikle hollywood endüstrisinde önemli bir formül. bu bağlamda kızının ölümü ve neil armstrong'un suratsızlığı ile gayet iyi bir dram çıkarabilmiş senarist. ki "based on a true story" senaryolar yaratıcılığı dar bir alana hapsettiği için bu daha da büyük bir başarı.

    - nasa'nın kazalarına çok odaklanılmış. evet hikayenin temeli astronot telefatı üzerine, ama en azından apollo görevinin önceki başarılı seferlerinden biraz daha bahsedilebilirdi. nasa neye elini atsa infilak ediyormuş gibi anlatılmış biraz. çatırdayan aile hikayesinden biraz daha kırpılıp buraya eklense daha iyi olurdu. nasa'nın "ulan buna değer mi" çelişkisi çok daha vurucu ve etkileyici anlatılabilirdi. ama izleyici karı koca kavgası izlemeyi daha çok seviyor tabi, insanoğlunun uzaya açılma sürecindense. bir şey diyemem.

    - müzikler, sesler çok başarılı. müzikler cuk oturmuş. eagle'ın kapağı açılınca zart diye sessizlik olması gayet başarılı.

    - michael collins'in çok hakkı yendi hep. bu filmde de utanmasalar "aya neil armstrong, buzz aldrin ve gereksiz bir teknik eleman daha gitti" diyecekler.

    - çekimlerde etkileyici dünya-uzay aracı çekimleridense hep klostrofobik olarak içeriden çekimler vardı. bu daha da başarılı bir yaklaşım. astronotluk zanaatinin etkileyici uzay ve masmavi dünya görüntülerindense, tabut gibi bir şeyin içerisinde anca göt lobu kadar bir pencereden dışarıyı görebilmek olduğunu daha iyi vermiş. "güzel eğlenceli bir uzay filmi izlemek istiyorsanız s.ktirin gidin gravity falan izleyin. gerçek astronotluk budur" demiş yönetmen iyi de olmuş.

    - filmde gülümseyen kimse yok. ryan gosling tüm film boyunca her an intahara meyilli gibi. buzz aldrin keltoşu olmasa film önceki reklamlarda yayınlanan müslüm baba filmi fragmanından daha efkarlı. tamam adam kızını kaybetmiş de, herif ekip lideri, ekibi gazlaması neşelendirmesi gerek. adamsa tüm 3 saat boyunca "bu dünyada gülmek bana haram" diye gezdi durdu. herifi aya fırlattılar, orda da yüzü gülmedi...

    - fazla milliyetçilik yapılmamış bu da iyi. üç beş yerde belirgin göstergeler vardı, ama mesela aya bayrak dikmeyi direkt es geçtiler. o bölümü ekleyip bir seremoni yapabilirlerdi. iyi olmuş.

    - wernher von braun'dan sadece bir kere bahsedildi. neil armstrong veya buzz aldrin falan değil, bu işi asıl başaran odur. amerikalılar hala aya bir nazi bilimadamı sayesinde çıktıklarını çocuklarına itiraf edemiyorlar.

    --- spoiler ---
  • beğenmeyenlerinin farkında olmadan başrolde tasvir edilen karakteri yadırgamakta olduklarını düşündürtmüş olan sinema filmisidir.

    bu devirde alfa meyıl basgın erkeg türü karakterden anlaşılanın neil armstrong değil edwin aldrin olmasıdır dediğim kısaca.

    filme kaynak olan kitap okunduğunda kyle chandler'ın oynadığı deke slayton'ın en az 3 defa buzz'ı sepetleyelim istersen diyerek orta yapmasına rağmen armstrong ısrarla hepsini red etmiştir.

    buzz aldrin şahıs olarak kimsenin sevmediği veya selam sabah haricinde zorunda kalmadıkça muhattap olmayı tercih etmediği bir karakter olduğu filmde zaten hem cenaze sahnesinde hem de gus grissom yer testi sırasında kapsülde kısa devre/kontak sebebiyle pozitif basınçlı saf oksijenin alev almasından ve içeri doğru açılan kapakları zamanında söküp atamamaları (ve sonradan halledilecek bir tomar başka şeylerle birlikte nasa'nın aslında daha yerdeki acil durumlara bile ne kadar hazırlıksız olduğunu gördüğü) nedeniyle kül olduktan (3 astronotun resmi ölüm sebebi aslında boğulma ve stres kaynaklı kalp krizidir; öldükten sonra yandıkları söylenir, yandıkları için öldükleri değil....) sonra meydana gelen "ekipten ay'a ilk kim inecek la şimdi?" sorusunu sorduğunda armstrong'dan yediği sağlı sollu son derece kesin ve net ayarlardan anlaşılabilir. ki bunlar sadece filmde göstermeye lütüf edilenlendir çünkü buzz aldrin'in agresiflikten anladığı sürekli olarak bir şeyleri tırtıklamak, yoksa da tırtıklayacak bir şeyler yaratmak üzerinedir. ha atmosferde ve yerçekimine tabii araçlarla birbirini kovalarken** yapılması gereken budur doğrudur... armstrong ve aldrin'in ikisinin de askeri kariyeri vardır, ama birisi donanma havacısıdır* birisi hava kuvvetleri*. zihniyetleri arasında fark olması belki bundandır.

    bütün bunlara rağmen, kadınların sevdiği türden (bkz: piç) bir herif olmasına karşın iş iş yapmaya geldiğinde hakkıyla yapabilen birisi olmasından mütevellit, neil armstrong yanında bunu götürmekte beis görmemiştir ve de doğru bir karar verdiği ortadadır. hatta işin komiği armstrong eagle has wings lafını ettiğinde o testosteron bonbesi über agresif en bi erkek adam buzz aldrin, lander modülü yerinde durmuyor diyen armstrong'a houston'a söylememiz lazım abi gözünü seveyim diye 3 buçuk atmıştır, başka da bir şey yapamamıştır.*

    düz adam ((bkz: sami abi) değil) veya neredeyse klinik olarak stoik karakter atfedilebilecek bir şahıs olan neil armstrong'u izlemek hakikaten can sıkıcı geliyor insanlara haliyle, dedim ya devir böyle, hele bizimkisi gibi dolabın dalaverenin tavan yaptığı memleketlerde...?

    çok garip bir şey tabii soru sorunca dolambaçlı yollardan lafı geveleyip cevap vermeyen bir adam, üf ne bu ya.

    yalan söylemez, sorumluluk alır topu atmaz elini taşın altına sokar, kimseyi suçlamaz, başka insanlarla değil sadece kendi işinde en iyi olmaya uğraşır falan - hiç olacak şey mi bea amaaan.

    neyse, bunu beğenmeyenlere eğlencelik bir şey için (bkz: right stuff) önerilir.

    şahsen iniş sırasında armstrong master caution düğmesini dövdükten sonra gözlerindeki o bakış ve akabinde gelen ay ufkuna pan yapan sahne (ki negative space'in/boşluğun/ufkun estetik yani altın oran ile kullanımına belki çok güzel örnektir işin profesyonelleri açısından), çalan müzikle birleşince sinema perdesinde izlediğim tüyleri diken diken eden en etkileyici sahne olabilir şimdiye dek açık ara.

    iyi uçuşlar efenm.
hesabın var mı? giriş yap