• onceden oldugu gibi anlatacak pek bir sey bulamiyorum artik. belki japonlara benzemeye basladim. fikirsizim. hayir, fikirsiz değilim. hemen hiçbir seye ilişkin keskin bir gorusum, hatta bir gorusum yok artik. biri bana bir seyler anlattiginda ya da sözlükte bir seyler okuduğumda yalnızca “olabilir” diyebiliyorum dinlediklerim ve okuduklarim karsisinda.

    her seyin mumkun olabildiğini gordum ben. dogrularin ve yanlislarin otesinde bir dünya var.

    soz gelimi, “kadınların çok açık giyinmeye başlaması” ve “kadınların çok açık giyinmesinden rahatsız olmak” diye basliklar gordum sozluk’te gecenlerde. kadinlarin cok acik giyinmelerinin neden konuşulduğunu ve bunun neden sorun olduğunu anlayamıyorum ben. aynisi erkekler için de geçerli olsaydı ayni tepkiyi verirdim. ben 2010 yilinda hollanda’da yasarken bir oglen vakti festival standlari kurulmuş, insanlarin neşeyle gezindiği groningen meydaninda dolanirken popolari acik gezen iki adam gordugumde saskinlikla o adamlara bakakalmistim. ikisi de neşeyle sohbet ederek yuruyorlardi. onca insanin arasinda, iki tane adam popolari acik haldeydiler. böyle bir sey izmir’de buyumus, ankara’da universite okumakta olan bana cok tuhaf gelmişti. turkiye’de böyle bir durum hayal bile edilemezdi. sonra durdum ve adamlarin ardindan bakarken onlara bakanin yalnızca ben olduğunu fark ettim. kimsenin umurunda değildi. iki erkeğin o kalabalık meydanda poposunun acik olmasini kimse sorun etmiyordu. kadinlarin mini etek giymelerini ya da yakasi gayet acik üstlerle gezmelerini de kimse sorun etmiyordu. insanlar neşeli ve kendi hallerindeydiler. gorunen oydu ki baskalarinin varligi, kendi varlik sinirlari içinde nasil isterlerse oyle olabilirdi. tertemiz sokaklar, guleryuzlu ve yardımsever insanlar, bomboş sokakta durup bana yol veren belediye otobüsleri, kurallara uyulan bir ülkeydi hollanda. insanlar ozgurdu.

    düşünüyorum. kadinlarin cok acik giyinmeye baslamasi basligini gördüğümden beri buna ilişkin düşünüyorum. gecen gun isten dönerken durduğum trafik isiklarinda çevremdeki insanlara bakip “bu insanlarin tamami ciplak olsaydı simdi, nasil hissederdim?” diye duşundum. ciplakliga o kadar aliskin olmadigim için ilk basta bir tuhaf gelirdi herhalde; ama bunu sorun etmezdim; cunku bana ne ki. zaten alisirdim zamanla. insanlar yeterince maruz kalirlarsa bundan rahatsizlik duymamaya baslarlar ve alisirlar diye dusunuyorum. yine de bir sure sonra giysi giymeye dönerdik bence; cunku giysilerin günlük yasamda kolaylık ve saglik acisindan işlevi buyuk. birinin ciplak dolasmasi, insanlarin sokakta opusmesi, iki erkeğin el ele gezmesi gibi seylerin bana ya da yasamima değil doğrudan, dolayli bir etkisi bile yok. insanlarin tepki gösterdikleri cogu durumun yasamlarina gerçekte hiçbir etkisi yok.

    biz kendimizce doğruyuz diye karsimizdaki insan yanlis olmak zorunda değil. farkli dogrular ayni anda var olabiliyorlar. bu tamamen hoşgörüyle ilgili bir durum.

    hic kimse bizim dogrularimiza ya da yanlislarimiza gore yasamak zorunda değil. hic kimse bizim inandiklarimiza inanmak, bizim aliskanliklarimizi sürdürmek zorunda da değil. benliğimizi oturttuğumuz zemini, baskalarini kendi dogrularimiz temelinde yanlislayarak oluşturmaya calismanin, baskalarini olduğu kadar kendimizi de mutsuz edeceğini düşünüyorum.

    insanlar bana bir seyler anlattiklarinda ya da bir konuyla ilgili ne dusundugumu sorduklarinda cogu zaman bir fikrim olmuyor ya da fikir uretme zorunluluğu hissetmiyorum artik. “bu böyledir.” demek yerine “bunun böyle olduğunu düşünüyorum.” diyorum cogunlukla. önceki ben olsaydım eger, daha keskin fikirlerim olurdu ve hatta daha siklikla belirtme gereksinimi de duyardim; ama cesitli kültürler gordum ve birkacinda yasadim. bir suru insan tanidim. kendimin nasil degistigine tanik oldum. tek doğru ya da yanlis yok. aslin bakarsaniz doğru ya da yanlisin olmadigini gordum ben. koşullar var. secimler var. aliskanliklar var. bizi iyi hissettiren durumlar, yaptigimizda rahat edeceğimize inandigimiz tercihler var. dusununce, herkes kendince hakli geliyor ve üzerine söyleyecek bir sey bulamiyorum. onun kosullari, onun doğrusu, onun yasami. onun tarafından bakinca hakli. “hayir, bence yanlis.” demek ve onu eleştirmek hakkına sahip değilim. kimse değil. dinliyor ve “oyledir.” ya da “ben soyle düşünüyorum.” diyorum en fazla.

    daha kesin fikirlerimin olduğu birkaç konu var elbette. her seyin mesrulastirilabilecegini savunmuyorum. fikirlerimin daha belirgin, temelli olduğu konularin basinda eşitlik, hakkaniyet, ozgurluk, adalet geliyor. seçimlerimin ve eylemlerimin başka canlılara doğrudan ya da dolayli zarar verip vermediği temelinde yaklaşmaya calisiyorum bir meseleye. hem aklima ve mantigimi hem de vicdanima danisiyorum. herhangi birinin eylemlerini de bu yaklasimla değerlendirmeye calisiyorum.

    anlamaya calisiyorum.

    ben kendim yasamim boyunca bir kaliba oturmadigim ve toplumun benden beklentilerinin disinda davrandigim için sürekli bir catisma halindeydim kendimle. kendimi hep uyumsuz hissettim. yasamim boyunca beğenilerim, fikirlerim, tercihlerim ve yasamda izlediğim yol acisindan kendim bir kaliba oturmadim ve ne ya da kim oldugumu anlamaya calistim hep. zorlayici bir süreçti benim için. kimseden bir kaliba uymasini ve bir sey olmasini bekleyemem bu yuzden. buna hakkim yok; buna kimsenin hakki yok. en cok gereksinim duyduğum, olduğum gibi sevilmek ve kabul edilmek oldu. aileme ve arkadaslarima onlari olduğu gibi kabul ettiğimi ve seçimleri her ne olursa olsun onlarin yaninda olacagimi söylemeyi eksik etmiyorum bu yuzden. sinirlar oylesine belirsiz, her sey oylesine degisken ki birbirimize gelisecegimiz ve donusecegimiz alanlar tanimazsak kendimiz olamiyoruz ve aci cekiyoruz. kendi dogrularimiz baskalarinin dogrulari temelinde (bazen baskalari bazen de kendimiz tarafindan) yargilandigi ve biz buna izin vermeyi surdurdugumuz surece o içsel catisma bitmiyor (hatta dissal catismaya donusuyor). zihninde koskoca bir toplumla yasamasi cok ama cok yorucu. ben boyle dusunuyorum.

    ben bu satirlari okuyan insanlara seslenmek istiyorum. ben kendime de soyluyorum bunlari ve paylaşmak geliyor içimden.

    ben sana diyorum ki ne istiyorsan onu ol ya da istiyorsan oldugun gibi kal. seninle tanisip arkadas olsaydik senin ne oldugunun benim gozumde bir onemi olmazdi. oldugun insani kabul ediyorum.
  • fikir benim için öyle olma, öyle var olma demek yani başka değil öyle hareketlenme. her şey yerine geçiyor zihnimde.

    daha derin de ise şeylerin şey olmadan önce fikir olarak var olmuş olması nefis bir fikir geliyor bana. şeyin madde haline bürünmeden, form almadan önce, var olmadan önce var olmaya tam hazırken olma hali. şeyin fikir hali, olmadan önceki tam hali. yokluk değil ama varlık olmadan da olma hali. vücud olmadan mevcut olma hali.

    ve var olmalarının o fikirle mühürlenmiş olması, başka bir sürü farklı biçimde olabilecekken neden bilmem öyle form almış olmaları da süper bir fikir. neden öyle olmuşlar da başka türlü olmamışlar? hiç bir fikrim yok. süper bence bu.

    süper fikirler;
    memeli türünde türün yenidoğanının türün daha önce doğmuş ve türün yenidoğanını doğurmuş olan olması
    sadece bir parametre değiştirerek yeniden ve tümüyle farklı bir sistem kurulabilmesi
    insanda saç olması ve saçları toplamak imkanı olması
    ipek böceklerinin haşlanıp süper işlevli ip olması
    sonlu olanların sonsuz diye bir fikir sahibi olması
    at formunda bir hayvan olması
    hasta olma ve iyileşme
    dünyada rüzgar olması
    süpernova diye bir şeyin var olması
    toprakta acı biber yetişmesi
    bazı canlıların sevinmesi...

    amma süper ha, sonsuzluk içinde bu kadar öyle olması zorunlu şeyler.
  • "arkasında keskin bir kılıç bulunmayan propaganda gerçekten etkili olmaz" buyurmuş machiavelli. ben de bu sözden ilhamla "arkasında hakikat bilgisi ve marifetullah bulunmayan bir fikir, işe yaramaz" diyorum. işe yarar bir fikir olmadan da sahici bir aksiyon tezgahlanamaz. hep "mış" gibi yapmaya devam edersiniz.
  • "fikirler insanlardan daha canlı olduğundan fikirlerle yaşar insanlar ve onlar için ölürler gıklarını çıkarmadan. oysa tüm fikirlerimiz katildir. hiçbir fikir nesnelliğin, ölçünün ve tutarlılığın yasasına uymaz. ve bizler, bu fikirleri sürdüren bizler, otomatlar gibi yürürüz ölüme."
    (albert caraco, "kaos'un kutsal kitabı"ndan)
  • belki de hayatta gerçekten sahibi olabildiğimiz tek şey.

    fikirler gittikçe olgulaşır yani bir yaşa kadar sürekli tat yoğunluğu ve derinliği artar. tabi ekşi veya tatlı olması göreceli bir kavramdır.
  • cahil cesareti ile aydın cürreti arasında salınan bir ürün, bir beyinsel dışkı.
  • "gerçekler neden fikrimizi değiştirmez?" insan fikrinin doğasını anlamaya çalışan araştırmaların sonuçlarına dair çarpıcı bir yazı.
  • "kederlerin yerini fikirler alır." *
  • olur da aklıma gelirse; "benimdir" dediğim sanat ürünü.
hesabın var mı? giriş yap