• caminin müezzin mahfilinin tam karşısında ilginç bir tablo asılı. gökyüzünde gezegenler, yıldızlar ve resmin tam ortasında yarım bir dünya; dünyanın ortasında mekke, üstünde medine (ki 'allah kullarına lütufkârdır' şeklinde şura 19'dan yapılan yeşil bir kûfi bir hatla çevrelenmiş), altında tünele benzer bir köprünün altından çuf çuf geçmekte olan bir tren, sağda yıldız sarayı, sarayın yanında hamidiye cami, arkada ise minarelerle bezenmiş bir istanbul silueti.

    1905 tarihli hilafet tablosu adlı bu resme biraz dikkatle bakınca baş aktörün o tren olduğu ve vurgulanmak istenen hususun, padişah ıı. abdülhamit sayesinde payitaht ile kainatın ve dünyanın merkezindeki ravza-i mutahhara ile kâbe-i muazzama'nın birbirine bağlanacağı mesajı olduğu anlaşılıyor. malum, inşasına 1900'de başlanan hicaz demiryolu projesi, resmin bittiği tarihte halen devam ediyordu ve nihai hedefi mekke'ydi. ancak hedefe ulaşamayıp 1908'de medine'ye kadar gelebildi ve dolayısıyla resimdeki mekke tasviri bir hayâl olarak kaldı.

    resmi yapan kişi ise şeyhülislâm damadı mimarzâde mehmed ali bey (1879-1938) ki sonradan evkaf-ı islâmiye müzesi (bugünkü türk ve islam eserleri müzesi) müdürü olmuş. ancak bu gelecek vadeden parlak kariyer, tıpkı resme konu hicaz demiryolu projesi gibi âkim kalmış. sevr anlaşmasının ateşli taraftarı ve milli mücadelenin koyu düşmanı şeyhülislam mustafa sabri efendi'nin, kurtuluş savaşının kazanıldığı tarihte bindiği mısır'a doğru giden gemide, diğer aile fertleriyle birlikte -1938'de kahire'de bir tramvayın altında can verecek olan- damadı da vardır.

    görüldüğü üzere resme dahil olanların başı dertten kurtulmamış ve hepsi kısa süre içinde uçup gitmiş: padişah, şeyhülislam, hilafet, ressam, tren, imparatorluk ve hatta resmin bizzat kendisi. normalde şeyhülislamın konağında bulunan bu tablo, mustafa sabrî efendi'nin kaçışıyla birlikte yağmalanan konaktan çalınmış ve yıllar sonra malta'da satışa çıkarılmış. akabinde tekrar istanbul'a dönen tablo nihayet şimdiki yeri olan fatih camiine gelmiş ama başı yine de dertten kurtulmamış. bir dönem caminin içine kurulan iskelenin çökmesi sonucu düşen kalaslar resmi yırtıp delmiş. 2012'de camiyi ziyaret eden erdoğan'ın talimatıyla yapılan restorasyonda resimde yüze yakın yırtık ve delik olduğu ve bunların da arapça bir sözlüğün kapağı ile çanta parçaları kullanılarak yapılan yamalarla yamandığı anlaşılmış.

    2014'te restorasyonu biten tabloyu eski yerine asmadan önce dönemin cumhurbaşkanlığı genel sekreter mustafa isen ile cumhurbaşkanlığı idari ve mali işler daire başkanı kasım yekeler ve nakşibendi hocalardan muhammed emin saraç birlikte açmış. isen'in kariyeri 2018'de akp vekili olarak, yekeler'inki ise 2016'da ihraç olarak bitti. saraç ise bir kaç ay önce öldü.

    yamaları tamir edilmiş hilafet tablosunun bir sonraki restorasyonu kim bilir ne zaman. dikkat edin dokunan yanıyor.
  • suriye'de alevilerin kesilmesinin sevincini lokum dağıtarak kutlayan cemaate sahip camii. ayrıca öso, el kaide, el nusra ve ışid'li itlerin toplanma yeridir.

    işte gerçek bir müslüman
    resim
    müslümanımızı yakından tanıyalım
  • lisedeyken okuldan kaçıp avlusunda saatler harcadığımız cami. okuldan kaçıp cami avlusuna gitmenin tuhaflığını da tam şu an fark ediyorum ya, neyse efendim devam edeyim.. onlarca evsiz kedinin yuvasıdır bu avlu. çoğu bir şekilde hasta, ekseriyetle bir gözünü kaybetmiş bu kedilerin her biriyle tek tek dosttuk biz. hatta öss'den önceki gün de orada, hasta bir yavru kedinin hizmetine tayin edilmiştik. kimsenin eve götüremediği ama pekala bir veterinerin ona bakmaya ikna edilebildiği biçare.. dünyayı da, burada kaç kez kurtardık anımsamıyorum. daha iyiye daha güzele inanan, az şey bilen, ümitsizliği hiç tatmamış insanlar.. dünyanın bütün açlarını doyurmak, adaleti teslim etmek ve dünya barışını sağlamak gayet ulaşılabilir hedeflerdi o zamanlar. hararetle tartışılır, samimiyetle inanılırdı.
    dead poets society'de bir sahne var. keating okulun eski öğrencilerinin bir resmine bakıyor yeni öğrencileriyle. toplu bir fotoğraf. siyah beyaz. gülen gözler. hayata dair umutlu ve çok şey başaracaklarına inanan bakışlar. tıpkı size benziyorlar diyordu keating. ardından acımasızca ekliyordu; şimdi hepsi çiçeklere gübre oldu...
    bugün aynı kadro yine o avludaydık. henüz gübrelik makamına ulaşmadık hiçbirimiz, yine de gerçeklerle hemhal olmuşuz.. hepimizin büyük bir savaşı var hala. savaşımız bizzat kendimizle.. umudumuz da baki. yine de sınırlarımızın farkındayız. geçen onca yılda bilmediğimizi öğrenmişiz en çok. ses tonumuz iddiasız, söylemlerimiz gösterişsiz...
    değişen yalnız biz değiliz. uzun zaman süren restorasyon çalışması da bitmiş sonunda. ilk defa bugün gördüm fatih camii'nin yeni halini. sahiden değmiş onca zaman iskeletli kalmasına.. emeği geçenlerin ellerine sağlık.
    bir de medreseler vardı. geceleri berduşların, sarhoşların sığınağı. üzülürdük haline. bakımsız, yıkık dökük bir tarih. değerlendirilmeliydi bizce. bugün gördük ki medreselerin de restorasyonuna başlanmış. isabetli bir karar olmuş. ne olarak değerlendirecekler bilmiyorum da bir vakitler gençler orayı kütüphane ya da eğitim merkezi olarak hayal ederlerdi.. görelim bakalım ne olacak..
  • fatih bu camiyi yaptirirken ayasofya kadar gorkemli bir mabed yaptirma amaci gutmustur. lakin sorun şudur ki; islam cografyasinda simdiye kadar bu buyuklukte bir cami insa edilmemesi nedeniyle bu isin altindan kalkabilecek mimar yoktur.

    fakat sinan-i atik isimli bir mimar, biraz da kendini gosterebilmek ve eline kadar gelen bu firsati kullanarak ismini olumsuzlestirmek icin camiyi yapabilecegini soyleyerek gorevi kabul eder. caminin yapimina baslanir ve o gune kadar yapilmis en buyuk kulliyeyi insa eder.

    yapi donemin en buyuk islam kulliyesi olmasina karsin, camisi ayasofya ile karsilastirildiginda kubbesi alcak, daha kucuk ve ic mekan olarak ayasofya'dan daha dardır. fatih binanin bitmis halini gorunce istedigi yapinin bu olmadigini soylerek bir ofkeyle mimar sinan-i atik'in ellerini kestirir.

    sinan-i atik kendisini mahkemeye verir, mahkeme fatih sultan mehmed'i tazminat odemeye mahkum eder. fakat bir sure sonra fatih sultan mehmet yine bir ofke aninda mimar'in idam ettirir. artik fatih'i mahkemeye verecek biri olmadigindan ve hakkinda "kamu davasi" acacak bir baba yigit kadı çıkamadığından olay kapanir...

    oysa fatih biraz sakin durup camiyi azicik gezse, simdiye kadar islam cografyasi dahilinde yapilmis en buyuk kulliyenin sahibi oldugunu gorecek, belki de gururlanacakti... zaten bu yaptiginin acisi da ileriki yillarda cikar; 7 yil sonraki bir depremde yapimi icin muhendislik imkanlarinin zorlandigi kubbe coker. tamir edilen cami, 300 yil sonra ise tamamen coker.

    bugun yerinde bulunan fatih camii, 1700'lu yillarda mimar sinan'in "şehzade camii" plani baz alinarak yeni bastan, orjinaline sadik kalmadan yapilmistir.
  • avlusundaki 90 yıllık çınar ağaçları belediye tarafınca katledilmiş camii.

    http://www.gercekgundem.com/?p=462350
  • ilk versiyonun yapılışı 7 sene süren, ilk darbeyi 1509 depreminde* aldıktan sonra 1557 ve 1754 depremlerinde de ağır hasarlar görmesine rağmen hep tamir edilen, sonunda dayanamayarak 1766 depreminde* büyük kubbesi tamamen çökmesi ve duvarlarının da büyük ölçüde zarar görmesiyle 1767 yılında orjinalindan farklı bir biçimde tekrar inşa edilerek günümüzdeki şeklini alan camii...
  • etrafındaki yüksek ve kararmış duvarlar sayesinde muazzam bir kasvete sahip camidir. ne yazık ki, akılları 1500 yıl öncesinde kalmış insanların ürküten gövde gösterilerine ev sahipliği yapmasıyla manevi olarak da kasvete bürünmüştür.
  • "güzel kızım sana örtü vermediler mi?" diyen teyzeleriyle ünlüdür benim için. kadın bana sesleniyomuş hiç üzerime alınmamıştım. ha bir de yaklaşım gayet iyi; kapanmadıysam kesin bana kimse örtü vermediği içindir, yoksa ben niye böyle dolaşayım, beni örtülerden mahrum bırakıyorlar teyze.
  • istanbul'un fethi'nden evvel, şu an bulunduğu konumda istanbul'un en büyük kiliselerinden havariler kilisesi mevcuttu. bu kilise, bizans imparatorlarının ve imparatoriçelerinin ebedi istirahatgahı idi. 1204 latin istilası zamanı bu lahitlerin çoğu yağmalanıp parçalansa da, istanbul fethedildiğinde genç sultan ikinci mehmet'in imparator mezarlarıyla karşılaştığı biliniyor. bu mezarlardan birinin sahibi, istanbul'un kurucusu ve roma'nın ilk hristiyan imparatoru konstantin'di.

    bugün, bu imparator mezarlarının birçoğunun fatih camii'nin güneyinde kalan geniş alan ile avlusunun altında gömülü olduğu düşünülüyor.

    ve burada bir imparator daha yatıyor: osmanlı imparatorluğu'nun en muhteşem ve en entelektüel hakanı fatih sultan mehmet.

    tesadüf mü? yoksa osmanlı'nın roma imparatorluğu mirasçılığına olan mütevazı bir selamı mı?
  • 1932 yılında ilk türkçe ezanın okunduğu camidir.
hesabın var mı? giriş yap