• web sitelerindeki iletişim formundan "eti finger'leri kirmizi şeritli yerlerinden açamıyoruz" şeklinde doldurduğum şikayet mesajının akabinde yaklaşık yarım saat sonra müşteri hizmetleri tarafından arandım az önce. adres bilgilerimi alıp, elimde bulunan sorunlu paketlerden birini incelemek için aldıracaklarını söylediler. daha da çok sevmeye başladım eti'yi artık.

    not: (tebessüm eşliğinde) paranoyak tarafım, bütün bunların beni susturmak için komplo olabileceğini söyleyip duruyor tabi o ayri.

    edit: bugun kargoyla, eti'nin cesitli urunlerini barindiran bir koli geldi.

    edit1.5: 2 gunde bitirdik koliyi.

    edit2: koli geldikten yaklasik 10 gun sonra musteri hizmetleri tarafindan "sikayetiniz ile ilgili inceleme yapildi, paketleme makinasindaki gecici bir ayar kaymasindan oldugu belirlendi, uzerinde calisiliyor" bilgisini vermek icin tekrara arandim. memlekette var mi boyle seyler ya? insanin inanasi gelmiyor.
  • çölyak hastalığı konusundaki hassasiyeti ve birbiri ardına çıkardığı glutensiz ürünler için defalarca tebrik edilesi marka.

    pronot serisinden önce çölyak hastaları birbirinden pahalı ithal ürünleri her yerden temin edemez, basit bir atıştırma için bile glutensiz olarak üretilen ürünlerin maliyetini, sırf glutensiz un maliyetli diye çatır çatır ödemek zorunda kalırken, eti bu maliyeti fiyatlara yansıtmayarak gönülleri fethetmiştir.

    çölyaklı ya da ciddi gıda intoleransı olanlar iyi bilirler, tedariksiz olduğu için açlıktan kırılmakta iken, yiyebileceği bir şey bulan bir insanın sevinci anlatılır şey değil.

    kolay değil ki marka olmak. tüketiciyi safi kar aracı değil, insan olarak görmek gerek - belki de sırf bu yüzden; eti kendi piyasasında gözümdeki tek gerçek marka.
  • azerice söylenişine bayıldığım bir reklam şarkısı var.

    bir sormacam var balalar

    gaydi gaptır gaptır!

    çaya gahvaltıya gatar

    dimeli nedir nedir?

    miskimit denince ahla

    tamam indi tapdım

    heman onun adı düşer

    eti, eti eti!
  • az evvel van'a destek için 1 milyon lira bağışladı. o paranın içinde her allah'ın günü aldığım hoşbeş katkılarım da var. helali hoş olsun efenim :)

    edit: dolar değil tl'ymiş.
  • dedim ki kış geldi diye kendimizi bırakmayalım form yiyelim formda kalalım. enerji sinerji gittim markete aldım bir iki paket kraker. iş yerinde açtım yedim ama o da nesi? bayat. ama öyle böyle değil. dedim heralde son kullanma tarihi geçmiş bunun. diğer paketi açtım o daha bayat. pakete baktım daha çok var son kullanımına. attım eti'ye bir mail dedim böyleyken böyle ürünleriniz bozuk bik bik bik.

    ertesi gün aradılar hemen o marketten ürünleri topladılar, bana da bir koli hediye yollamışlar. koliyi açtım çikolatalı püsküütler, eti tutkular, burçaklar, herşeyler.. yahu form tutacaktım formda kalacaktım eticiğim. dayanamadım bitter çikolatalı eti tutkuyu bi güzel yedim. üstüne de burçak büsküvi patlattım. pötübörden de birazcık dişledim. al işte yaptığınızı beğendiniz mi? bu muydu istediğiniz?
    (bkz: özrü kabahatinden beter)
  • yurtdışında büyümesi engellenmesi için rakiplerince markanın ürünlerinin o ülkelerdeki patentleri satın alınmış ve bu durum eti'nin pazarına girmek istediği ülkelerde karşılaştığı en büyük sorun olmuş.
    yani demek oluyor ki rakipleri eti'den ciddi olarak korkuyor...
    kalitesinin onlardan iyi olduğunun farkında...

    ne bileyim ticaret etiğine çok ters düşen bir durum.
    keşke bu üçkağıdı yapanları açıklasa eti...

    http://ekonomi.milliyet.com.tr/…1524058/default.htm
  • isminin eti olması alman bisküvi kalıp üreticisi firmanın sayesinde olan marka. eti'nin kurucusu firuz beyin ağzından hikayesi :

    "ilk olarak marka ismini bal seçmişsiniz. neden bal istediniz?"

    özel bir sebebi yok. biz marka tescil edileceğini bilmiyorduk. kalıpları almanya'ya ısmarladık. geldi. marka yerinde bal yazıyor. biri bunu tescil ettirdiniz mi diye sordu. bir baktık, bal izmir'de bir çikolatacı tarafından tescil ettirilmiş. fakat kullanmıyor. gittik, bize bunu satın dedik. 20 bin liraya satarız dediler. çok para, daha işe başlamamışız. gelen silindirler yeni bir teknolojiyle üretilmişti. o teknolojiyi düzeltecek makine yoktu. bu işle çok uğraştık. kalıplardan bal'ı sildirdik. yerine 3 harfli bir isim bulmamız gerekiyordu. 5-6 tane isim seçtik. gittik tescil dairesine. iki tane tescilsiz çıktı. biri eti'ydi. eti de orta anadolu'nun büyük bir uygarlığı. eti'yi seçtik. hayırlı bir isimmiş eti.
  • çikolata sektöründe de yeşil rakibine fark atan firma.

    aburcubur sanayisine gönül vermiş iştahlı bir tüketici olarak eti'nin hemen her ürününü sektörün diğer ağa markasına tercih ediyorum. bin beş yüz yıldır yediğimiz gofretin, bisküvinin ne dandik olduğunu da eti benzer bir ürün çıkarınca anlıyoruz. öyle ki, elin brezilyalısı bile kalite farkını öğrenmiş, kek tarifi verirken "ülkerinkiyle olmuyo, eti çikolata kullan" diyor.

    şu an motto bisküvisini yiyorum. bunu da çok sevdim abiler. zaten bana gelicekseniz böyle şeylerle gelin. aburcubur konusunda yemediğim halt, tatmadığım bok yoktur. "abi hani bi çikolata vardı..." diye başlayan cümleleri ben tamamlıyorum. çocukluğunuzdan hatırlayamadığınız hindistan kaplı çikolataları ben biliyorum. küçük bisküvileri ben yarattım.

    not: negro'su çok bozdu ama. eski lezzeti kalmadı. eti bu konuya bi el atsın.
  • ülker'in en sağlam ürünlerine bile rakip çıkarıp o üründe daha çok popüler olmayı başararak takdirimi kazanmış firmadır. sorarım size, koca biskremin tahtını sümüklü bir tutkuya bırakacağı, ya da efsane çubuk krakerin yerini (adı sadece çubuk kraker bundan büyük meydan okuma mı olur) crax diye bir veledin alacağı aklınızın ucuna bile gelir miydi? devir değişiyor a dostlar, olmadık işler oluyor; alp er tunga öliyor, ıssız acun kalıyor.
  • "güğümlerle süt
    çuvallarla un
    bir araya geldiğinde eti oluyor"

    gibi bir reklamı vardı eskilerde, "süt" kelimesini "süüüüüüüüüüüüüüüüt" şeklinde böğürerek bir inek söylerdi, sonra ölmüş o inek... kesmişler.
hesabın var mı? giriş yap