• bir gece otobüse binip ailemizin yanına gitmemiz gerekti olmaz olaydı. yanımızda bir tip bitti anında nereye gitmek istediğimizi de öğrendi firmanın birisi ile görüşürken. adam sülük gibi yapıştı zorla adını sanını bilmediğimiz bir firmanın otobüsüne bildirmeye çalıştı. git dersin gitmez biraz usteler kızarsın üzerine yürür; bir tane bile güvenlik görevlisi yok ortalıkta... (bkz: türkiye’nin ne kadar güvensiz ülke olduğu gerçeği)
  • serdar ortaç şarkılarında geçen "yaralı müzesi" burasıdır.
  • bok çuvalı.
    esenler otogarı bok çuvalıdır.
    bokun bin bir türü oradan doğar ve tüm istanbul'a yayılır.

    gitmeniz gereken perona kadar ortalama yirmi öküz "angaraa çorruummm bitlizzzzzz herooooo horooooo" diye salya eşliğinde sizinle gelir. kaçarçasına koşarsınız, elinizde valiz çanta falan. cebelleşirsiniz resmen. metrodan çıkıp efe tur'a gidene kadar yıllarca yaşadım bunu. ayrıca öyle nasıl giyindiğinizin, nasıl yürüdüğünüzün ya da ne olduğunuzun da bi önemi yok aslında. sadece ve sadece böyle kadınımsı bir formatta olun yeter. o da azıcık olsun yeter.
    dibinize kadar girip, iğrenç nefesinin kokusuyla, "angara mı aplaaam, haaa de bageeem"
    ananın amına gidiyorum orospu çocuğu diyemezsin.
    çete gibiler orda, taksiciler çığırtkanlar falan hep arkalarında. hepsinin cebinde çakısı veya bıçağı mevcuttur.

    belli bir zaman sonra, sürekli kullandığınız bir seyahat firması varsa, gece geç saat otobüse binmeniz gerekiyorsa ve oradakiler harbi harbi adamsa (ki şanslıyım ki ben öyle insanlarla karşılaştım) metrodan inince yazıhaneyi arayıp,
    -cemal abi, biri gelip bizi alabilir mi? 5 kızız, çıkmayalım şimdi yukarı yalnız.
    -tamam kardeşim, süloooo koş oğlum eflatunları al gel.

    kış günü bile üsenmez o montun şapkanın altında kadın olduğunu farkedip hayvan gibi kovalar seni.
    yedi yıl istisnasız her cuma ve pazar bunu yaşadım. eminim istanbul a çevre illerde okuyan çoğu üniversiteli bayan da yaşamıştır.

    yedi yılın sonunda bir tanesinin kafasında iskemle kırdım, çok da güzel yaptım!
    ağzımdan aynı onun gibi salyalar saçarak küfür ettim, bas bas bağırdım.
    ulan yedi sene lan, yedi sene her seferinde aynı boku yedin,
    en sonunda kafana o tahta iskemleyi yedin.

    şiddet eğilimim varmış, kabul ediyorum.

    çeşit çeşit bokun, debelenerek coştuğu bok çukurunun adına esenler otogarı denir.
  • sanki biri inşa etmemis de sicmis gibi duran otogar.
  • 22:00'daki otobuse yetismek icin hizli adimlarla yururken;

    - buyrun bagyan falanca yere mi gidiyorsunuz otobusumuz var?
    - ...
    - filancaya gidiyorsaniz otobusumuz var bagyan?
    - ...
    - hanfendi nereye gidiyorsunuz?
    - cehennemin dibine!
    - oraya da otobusumuz var?
    - "cevab veremedi"

    (bkz: based on a true story)
  • istanbul'un basuru.
  • buranin taksi soforleri kadar orospu cocugu taksiciler dunyanin hic bir ulkesinde yoktur.

    o kadar net konustum bakin.
  • istanbul'un anüsüdür
  • cehennemin yeryüzü ayağı.
  • güzelim ferhat paşa çiftliğinin içine, sanırım ilk burayı yaparak sıçmaya başlamışlardı. ufaklığımda hatırlıyorum o, odamdan görebildiğim kocaman yeşil alanı. hafta sonu insanlarla dolu olurdu. piknikler yapılırdı, plastik toplar tepilirdi.

    sonra bunu yaptilar.

    sonra nüfus patladı esenler'de. genelde balkan göçmenlerle donanmış ufak litros, orta çapli bir avrupa şehrini sollayacak nüfusa ulaştı 10-12 senede. hem de o küçücük alanda.

    sonra yeşil yavaşça griye döndü. çocuklara top tepicek, saklambaç, ebelemeç oynayacak alanlar kalmadı. bina aralarına sıkıştık da durduk.

    insanlar yobazlaştı, komşuluk öldü, çocuklar sağlıksız büyüdüler.

    o çiftliğe daha sonra karfur ve onun yavuklusu yapı marketi açıldı. hala ne olduğunu anlayamadiğim birkaç koca şey daha yapildi ama ben hep otogarı suçladım. koca yeşil arazimizi ve birçok kişinin çocukluğunu burası öldürdü.

    sevmiyorum seni otogar. sen yeniyken de seni sevmezdim.
hesabın var mı? giriş yap