• kendisiyle ilgili bana anlatılan %100 gerçek bir anı:"ertem eğilmez ve münir özkul mecburi olarak bir konferansa giderler. kaçınılmaz olarak sıkılmaya başlarlar. derken ertem eğilmez cebinden bir cigaralık çıkarır ve sarmaya başlar. daha sonra da çevredekilere umursamadan cigarayı tüttürür. o sırada konuşma yapan vali ertem beyi uyarır. "biraz ayıp olmuyor mu beyefendi?"der. ertem eğilmez zaten sıkılmıştır, bir de laf yiyince sinirlenerek bağırır:"vali bey, vali bey... o kadar seviyorum ki bu mereti, götüme sokasım geliyor!"
  • ağırlıklı olarak komedi, aile filmleri çektiği için o dönem sinema çevrelerinde "ertem eğilmez ciddi filmler yapmıyor, işin kolayına kaçıyor" diye dedikodular yapılıyor. bu dedikodular üzerine sinirlenip "alın size ciddi film" diyerek canım kardeşim filmini çekiyor. bu film herkesin beğenisini kazanıyor ama o hiç sevmiyor bu filmi. bu detayı oğlu ferdi eğilmez anlatmıştı bana.
  • bir millet uyanıyor filminin düzmece mahkeme sahnesinde yüzbaşı “bekleyin, mustafa kemal geliyor!” diye haykırırken
    veya yüzbaşı, biga’lı, kara bilal, kolsuz, dilsiz, tilki çavuş hep bir ağızdan, tek bir yürekten “ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak” diyerek darağacına giderken, göğsünüzü gere gere gururdan ağlamadıysanız;

    hababam sınıfı serisinin herhangi birini bilmem kaçıncı seyredişinizde dahi hala kahkahalar atmaya devam etmiyorsanız, badi ekrem’in “ben bu yaz nerdeydim çekirgelerim” sorusunun cevabının montreal olduğunu bile bile hala merakla cevabı beklemiyorsanız, teyzesi defterdar olanlarınız faytonla damda dolaşmıyorsa, ineğin yahnisi değil de külbastısının daha güzel olduğunu bilmiyorsanız, alçaklara kar yağarken o işin sonunu düşünmüyorsanız, kel mahmut “ben tüccar değilim, eğitimciyim” diyerek kalp krizi geçirirken siz de elinizi gayrı ihtiyari yüreğinizin üstüne koymuyorsanız;

    canım kardeşim’i izlerken, tarık akan’a “hadi be, git uyandır artık kahraman’ı” diye seslenmiyorsanız,
    sadece cahit oben’in o muhteşem bestesini dinlerken bile gözleriniz yaşarmıyorsa, “ölünce misketlerini bana verir misin” diyen çocuğun saflığına, “olur, abimden alırsın” diyen kahraman’ın kabullenmişliğine ve olgunluğuna buruk bir gülümsemeyle bakmıyorsanız, kancı mehmet’i gırtlaklamak içinizden gelmiyorsa, murat’ın “kahraman!” diye bağırışı kulaklarınızda yankılanmıyorsa;

    ömürleri oldukça her sene o gün orda o saatte, senede bir gün buluşabilmeyi iple çeken sevgililerin vermiş oldukları sözlerine duydukları sadakate ve hissettikleri sevgiye saygı duymuyorsanız;

    aile şerefi’ne çomak sokmaya çalışan oktay’a ve zengin babasına kıl olmadıysanız;

    siz de süt oğlanı hiç sevmediyseniz, babasını da sevip sevmemekte kararsızsanız, çocukken bile olsa gulyabani’den korkmadıysanız;

    köyden şehre inen himmet ağa’nın altınları sayışına eşlik etmediyseniz, her seferinde siz de baştan başlamadıysanız;

    emel sayın’ın mavi boncuk şarkısını kemal sunal’dan dinlemediyseniz;

    pilot vecihi’nin fikret’i o gülen gözler’iyle ve iskender doğan’ın bestesiyle yaşar usta’dan istediği sahnede fikret’i vecihi’ye veresiniz gelmediyse, başınız sıkıştığında, “sen mi büyüksün? hayır ben, yaşar usta!” demediyseniz;

    “allah’ım kör et beni, aksın gözümün nuru aksın bundan böyle kör baksın” sözleri size çok arabesk geliyorsa;

    çapkınlığın nasıl yapılmaması gerektiğinin derslerini aşık oldum filminden almıyorsanız;

    her hangi bir suçunuzda “yaptım ama bir sor niye” diye savunmaya başlamıyorsanız;

    ingiliz kemal’in, kenan imirzalıoğlu’ndan ibaret olmadığının farkında değilseniz;

    sadece yönetmenliğini yaptığı filmlerden bahsedip yapımcılığına değinmediğim için “yaşlı gözler”le bana bakmıyorsanız;

    hayatınızın bir yerlerinde bir ertem eğilmez filmi eksiktir demektir. gidin hemen seyredin bence.
  • müjdat gezen'den aktarılan bu anı, kitap-lık dergisinin 59. sayısından (mart 2003) alıntıdır:

    ertem eğilmez eyüp'te film çekiyormuş. adamın biri yaklaşmış, ertem eğilmez'e kamerayı işaret ederek, "o delikten ben de bakabilir miyim, çok merak ediyorum da..." demiş. eğilmez, güneşin alnında çalışmaktan bitkin ve sinirli bir şekilde, "mesleğiniz nedir beyefendi?" diye sormuş. adam, "jinekolog" deyince, "ben sizden aynı ricada bulunsam nasıl olur!" demiş.
  • oğullarının isminin ferdi ve ferit olmasına hiç şaşırmadığım yönetmen.
  • - "ertem eğilmez'in tipleri, 'doğal laik'tir. münir özkul ya da adile naşit'i namaz kılarken ya da hacca giderken göremezsiniz fakat bu filmlerde, çok incelmiş bir namus, dürüstlük anlayışı ve iyilik yapma arzusu vardır."

    sıddık akbayır - ot dergisi - eylül 2015
  • ustadin yonetmenligini ustlendigi filmleri...

    arabesk (1989)
    asik oldum (1985)
    namuslu (1985)
    gülen gözler (1977)
    hababam sinifi tatilde (1977)
    saban oglu saban (1977)
    hababam sinifi uyaniyor (1976)
    süt kardesler (1976)
    hababam sinifi (1975)
    hababam sinifi sinifta kaldi (1975)
    köyden indim sehire (1974)
    mavi boncuk (1974)
    salak milyoner (1974)
    canim kardesim (1973)
    oh olsun (1973)
    yalanci yarim (1973)
    tatli dillim (1972)
    son hiçkirik (1971)
    bos çerçeve (1969)
    olunceye kadar (1967)
    surtugun kizi (1967)
    bir millet uyaniyor (1966)
    kart horoz (1965)
    surtuk (1965)
  • konya lisesi'nden sonra istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'nde okudu ve mezun oldu. baba parasıyla moda'da dükkan açıp bakkallık yaptı. askerliğinin dönüşünde arif bolat kitabevinde çalıştı. yayıncılığa "on derste cinsiyet" adlı kitapla başladı. 1954'te refik erduran ve haldun sel'le birlikte çağlayan yayınevi'ni kurdu.babıali'de kuşeye basılmış vernikli kapaklarıyla on beş günde bir çıkan , satışları yüz binlere tırmanan cep kitaplarıyla adeta bir devrim yarattı. bu arada f. m ikinci takma adıyla kemal tahir'e, mickey spilane'nin ünlü kahramanı mayk hammer üzerine kurulu uydurma polisiye romanlar yazdırarak bir anlamda korsan yayıncılık dönemini başlattı. ardından günümüzün birçok ünlü karikatüristini yetiştiren gülmece dergisi "tef" i çıkardı.1961'de efe ve 1964'de de arzu film şirketini kurdu.yapımcılığın yanı sıra yönetmenliğe başladı. öztürk serengil'li sıradan, lümpen işi denilebilecek güldürülerden sonra 1965'te pygmalion uyarlaması "sürtük"le yılın hasılat rekorunu kırdı. türkan şoray'lı selda alkor'lu fatma girik'li ve hülya koçyiğit'li popüler aşk filmlerinin ardından 1970'li yıllarda "sev kardeşim"le, güncel olaylar, dostluklar, sevgiler ve yaşamın günlük kavgaları gibi küçük insan dünyalarına geçiş yaptı. güncel sorunları güldürü öğeleriyle kaynaştırıp adile naşit, münir özkul, halit akçatepe gibi oyuncuların sıradan insan tiplemeleriyle desteklediği bu filmler, geniş halk topluluklarının beğenisini kazandı. 1967 yılında bazı aydın yönetmenlerin ortaya attığı halk sineması, "atüt" sineması gibi kavramlara dayalı halk sineması aldatmacasına karşı eğilmez, "arzu film güldürüleri" ekolünü yarattiği bu dönemde (içerik ve anlatım açısından bazı sorunları olsa da) gerçek halk sineması örneklerini verdi. rıfat ılgaz'dan uyarladığı "hababam sınıfı" dizilerinde, "namuslu"da türkiye' temel sorunlarına dönük öykülerle kendine özgü mizah anlayışı içinde bu geleneği sürdürdü. 1988'de yönettiği "vasiyet" filmi ve "arabesk" le de ayakta maç izler gibi film izleyen bir seyirci patlamasını sağladı.kemal sunal'ın, tarık akan'ın, ilyas salman'ın, uğur yücel'in ve senaryocu- yönetmen yavuz turgul'un sinemadaki hocaları olan eğilmez, yaşamı boyunca heyecanını, iç dinamiklerini asla yitirmeyen ve sürekli patlamaya hazır olan bir kişiliğin sahibiydi.türk aydınlarına karşıydı, yarı entel solcu filmi yapanları ise hiç sevmezdi.
    filmleri:
    1964-fatoş'un fendi tayfur'u yendi.
    1965-helal adanalı celal,kart horoz, senede bir gün, sürtük.
    1966-ben bir sokak kadınıyım, bir millet uyanıyor, seni bekleyeceğim.
    1967-ölünceye kadar, ömre bedel kız, sürtüğün kızı, yaşlı gözler.
    1968-ingiliz kemal, nilgün, sevemez kimse seni.
    1969-boş çerçeve.
    1970-küçük hanımefendi, kalbimin efendisi, sürtük(2).
    1971-beyoğlu güzeli, senede bir gün(2), son hıçkırık.
    1972-sev kardeşim,tatlı dillim.
    1973-canım kardeşim, oh olsun, yalancı yarim.
    1974-köyden indim şehire, mavi boncuk, salak milyoner.
    1975-hababam sınıfı, hababam sınıfı sınıfta kaldı, hababam sınıfı uyanıyor.
    1976-gulyabani, süt kardeşler.
    1977-gülen gözler, hababam sınıfı tatilde, şabanoğlu şaban.
    1979-erkek güzeli sefil bilo.
    1980-banker bilo.
    1981-hababam sınıfı güle güle.
    1984-namuslu.
    1985-aşık oldum.
    1988-arabesk.
  • kendi tarzini yaratmayi basarabilen sayili rejisorlerdendir

    gunlerce calisip uzerinde tek bir kelimenin veya cumlenin bulundugu kagitlarla sete gelip cekimleri baslatirmis, kova burcu oldugundan midir, asiri utangacligindan midir bilinmez ama bir roportajinda omru boyunca yalniz basina magazaya girip tekbir corap dahi alamadigini, bunun icin annesi veya esinin alisverisini yaptigini soylemistir, film setlerinde ne kadar sinirli ve tahammulsuzse insan iliskilerinde de o kadar mesafeli ve ozenliymis, magazadaki tezgahtardan kendisine hizmet etmesini isteyemeyecek kadar hassas bir adam olmasi ayrintilari yakalamadaki ustaliginin sebebidir.

    olumunun yaklastigi gunler, yetmisli yillarin koy hayatini genis kompozisyonlar, icice gecmis kurgular icerisinde anlatan turk sinemasinin kabuk degistirmeye basladigi zamanlardir, kamera sehir hayati icerisinde varolma cabasi guden isportacilarin, seyyar saticilarin, kucuk esnafin tezgahina, dukkanina, bekar odalarina kadar girmistir, ve bunun ilk ornegi zugurt aga’nin koydeki ihtisamindan cig koftecilige kadar uzanan yoldur, daha sonralari anayurt oteli gibi soguk bekar odalarini veyahut “at” gibi hem sehrin acimasizligini isleyen hemde evladini o sehrin bir parcasi yapmaya calisan caresiz insanlarin hayatini konu alan fimler cekilmeye baslanmistir.

    kariyerinin onundeki en buyuk engelin kadinlara olan asiri zaafindan kaynaklandigini dusunur yine ayni roportajinda tanridan penisine giden meni damarlarini keserek atardamarlarina baglamasini diledigini beyan etmistir gercekten bir zaman sonra impotent olacak ve daha basarili eserler vermeye baslayacaktir
    uzun yillardir kanser tedavisi gordugunden zamaninin eski gunlerdeki gibi sinirsiz olmadigini dusunerek son bir filmle veda eder. (bkz: arabesk)
  • ayşen gruda'dan duyduğum kadarıyla oyuncularından ilk isteği tüm set ekibinin ismini ezbere bilmeleri, mümkün mertebe figürasyonla kaynaşmaları ve figüranlardan isim bilmediklerine siz diye hitap etmeleriymiş.

    setten birine ismiyle hitap etmemek kovulma sebebiymiş ve bunu dile getirirken ''adile dahil'' dermiş. usta. burdanda adile naşit 'in kendisi için ayrı bir yeri olduğu düşünülebilir.

    şimdi ki filmlerin bir ertem eğilmez tadı vermeyişinin en önemli ipuçlarından biridir bence bu davranışı. oyuncularına ne kadar star olursa olsun ne kamera önünde ne kamera arkasında star muamelesi yapmaması filmlerinde tek bir kişinin ön plana çıkmamasını bu da oyuncudan ziyade filmin ön planda olmasına vesile olmuş. ne kadar şöhretli olursan ol ertem eğilmez'in kadrosundaysan o kadrodaki herkesle aynı seviyede olmak-durmak zorundaymışsın.

    ayşen gruda kendisiyle ilk çalışmaya başladığında 15 gün sete gidip gelmiş sadece. rolünü bilmeden ve sabırla. yeri gelmiş ekibe yardımcı olmuş söylenen hiç bir işe ses çıkarmadan. hemde bunu yaparken tüm türkiye'nin tanıdığı bir yüz ayşen gruda olarak. eğer sabretmeyip ''hocam benim rolümü vermediniz'' gibi bir soru sorma gafletine düşse herhalde bugün ertem eğilmez filmlerinin hiç birinde göremezdik. 15 günün sonundaysa ertem eğilmezden ilk aldığı rol için bkz:işte o rol

    kendisinin yaptığı işlerin başarısını oyuncuyu tepesine çıkarmamasına bağladığım efsane yönetmendir ertem eğilmez.

    edit: link yenilendi.
hesabın var mı? giriş yap