ergin günçe
-
oğul dadal günçe, şairin öldüğü geceyi anlatıyor:
" üniversiteden atılmak üzereydi, 1402 ile. hatta bir öğrencisi yök başkanının yeğeniydi. babama gelip yök'ten bu listeyi kopyalamış ya da bir şekilde not almış. babamın bu listede ikinci sırada olduğunu söylemiş. birinci sırada nazif hoca (nazif tepedelenlioğlu) var, amerika'da öldü o da. babam, 'odtü'den atılmak dert değil de niye birinci değilim? niye ilk sırada atılmıyorum, bu ikincilik ağır gelir bana.' demiş.
böyle şeylerle dalga geçen biriydi. yalnız sonra anneme, 'gülseren, beni okuldan atıyorlar yine.' dedi. üçüncü atılışı olacaktı bu. babam 69'da da okuldan atıldı. ikinci atılışı 71, 12 mart dolayısıyla. 12 mart'ta herkesin atıldığını söyler. '12 mart'ta atılmak marifet değil, ben ondan önce de atıldım.' diye gülerdi. üçüncü atılışı 12 eylül ertesinde.
'gülseren, yurt dışında iş bulmam lazım, burada bana iş vermezler tekrar, tüm kapılar kapanır.' dediğini anımsıyorum.
o sırada libya'da bir proje buldu, libya'ya gitti. arapça da bildiği için libyalılarla iyi anlaşıyordu.
uçak, trablus'tan kalkıyor, paris'e gidiyor, oradan da aktarmayla istanbul'a gelecek. oradan da ankara'ya. istanbul'dan bizi aradı. bir haftadır yoktu zaten evde. dönüşte kar yağıyordu ama öyle korkunç bir kar değildi ve hani şey düşünüyoruz, inmezse istanbul'a geri döner uçak. o uçağa binmesindeki ısrarı da sabah dersi var 8.30'da.
'ben gideyim mi havaalanına?' dedim anneme.
'yok, kendisi gelir, hava kötü zaten.'
sonra, ben odamdayım, annem bağırdı:
'dadal koş.' diye. yaşlı anneanne vardı bizim, annemin anneannesi. hastaydı, onun ölümünü bekliyorduk. anneanneye bir şey olmuş zannettim.
annem, 'uçak düşmüş.' dedi. ne uçağı düşmüş, belli değil. bir uçak düşmüş inerken ama uçağın adı da belli değil. o uçakta mı, değil mi bilmiyoruz. neyse bir saat içinde belli oldu uçağın o uçak olduğu. 12 gibi yolcu listeleri geldi. bu arada milliyet' ten bir arkadaşı aradı, 'ergin'in adını görüyorum yolcu listesinde.' işte, dolaştık hastaneleri, bulamıyoruz bir türlü. kabus gibi bir gece. en son 3.30 gibi eve geldik. radyoda 45 ölü, 10 küsur yaralının olduğunu duyduk. isimler okunuyor, başladık saymaya işte 41, 42, 43, 44 başka isim. 45'te babamın adı okundu. ondan sonrasında zaten yapabileceğin bir şey kalmıyor, kabullenme dönemi başlıyor. "
(bkz: bir kalkışma yüreğinde çiçek)
(bkz: ali özgür özkarcı) -
"...
dönersen ıslık çalarsın
yol uzun, su karanlık
otur bir çardak altına
bırak biraz yağmur yağsın
..." -
cemal süreya'nın kalemiyle:
"ergin günçe, bir savaşçı gibi değil de bütün hesaplarını
vermiş eski bir uygarlık gibi konuşmaktadır" -
"kalbim bu sessiz sonbaharda
bugün atlaslara inanma sakın
düz bir tepsidir dünya
yolun sonuna ulaştın artık
güzel bir durum kıyısındasın" -
"dersimiz aşk, konular haydutluk ve sarışınlık
şimdi şurdan koşsam akdeniz'e çıkarım
yörükler ve develer arasından geçerim
üzüm, inci ve tütün. üzüm, incir ve tütün
dersimiz aşk çünkü, söylemiştim
oturur bir güneşle sigaramı yakarım" ** -
adsız bir şiirinin bir son mısrası vardır. içinde trenler, insanlar ve şehirler. ve tabi hayaletler. bilumum kesici vodka.
"bir borazan sesiyle başladım ve bitirdim
eski bir şarkıydı bu, udla bestelenmişti
belli ki uşak makamında. belli ki nevres beyin
şarkıda güller vardı, soldular ve öldüler
yaz kötü başlamıştı, zaten hep kötü başlar" -
mulkiyeli sair. pek taninmayan, degeri bilinmeyenlerden...
"bir dostu ölü götürmek
boş bulunup gülersen
bir ölünü görünce
ocağa tütsü atarsın
pencerene sürme çek
ölünün babasıyla
uzunca bir rakı iç
anmadan eski günleri
bırak biraz ay doğsun
dört arkadaş bir olup
tahta kutu içinde
ölünüzü götürün
incirlerin altına
dönersen ıslık çalarsın
yol uzun, su karanlık
otur bir çardak altına
bırak biraz yağmur yağsın" -
bahçemdeki korkuluk nar ağacıdır
erken ölmüş, iyi giydirilmiş
sular soğuyor ovada duran ince gölgesinde
büyük ateşler, kuytu köyler gibi
bence o çocuk öyle gülmemeli
diyerek aramızdan genç ayrılmış şair. filminin çekilmesi gerekiyor galiba kitlelerin tanıması için. garip.
(bkz: gencölmek) -
ölümden en fazla bahseden şairlerden, gencölmek'i çağırmış sanki. ilk dönem şiirleri ve son dönem şiirlerini birlikte okuyunca, şiirlerindeki artan lezzeti, özgünlüğü, güzelliği görünce daha çok yaşayaymış keşke diyor insan. bugün 27 nisan, hüzünlenmek için bir bahanen daha var insan.
oğlu dadal günçe ile yapılan bir röportaj: http://www.fayrap.com/…-kimse-okumasa-bile-yazarim/
...
yağmur beklentisiyle akıp gidiyor yıllar
bitti sandığın zaman yeniden başlayacak.
uzun sürmüş bir öğlesonundan sonra
denizin kıyısından faytonla geçiyorum
diyorum ki, belki boşuna yaşamadık
kışlar soğuk ve yağışlı
yazlar sıcak ve kurak... * -
uçak kazasında ölen kaç tane şair var. bilmiyorum. saymadım. ben bir tek ergin günçe'yi tanıyorum. gerçi rahmetliyi yolda görsem tanımazdım. ama bir kaç şiirini biliyorum. misteri sıkı şiirleriyle anıyorum. ve bazılarını yazıyorum.
---
şiirin adı: paris bildirisi
ayrıldık. kahve kuş ırmak ağaç yağmur ayrılık
azgın bilmecesi paris'in
göğsümün çanı durmuştur
bunu yazıyla bildiririm işte sana
alnımın tavanında göğüs bayırında
bulutlar çirkin örgütlenmiştir
savaşçı olacağım günün birinde
anılarım olacak, defterim olacak, ben olacağım
olmuyor bunlar olmadı şimdilik
dadal'ın yaş gününde ihtiyar, uzaktayım
bakıyor bir akvaryum bana balıklarıyla
durup suratımı seyrediyorum
yüzleri şiirle biriktiririm
çıkıp paris'in bulvarlarına
zenci yüzlerini kendim seçerim
sarışın çocukları depolara koyarım
olmadık bir sokak ırmağa akar
pat diye biter yaz geri dönerim
göğsümün çanı duyulmaz olur
bunu artık kimseye bildiremedim
---
"oğlum ergin sen galiba üzüntülü adamsın"*
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap