• bana neyzen demeyin lütfen

    [ ercan irmak ]

    bana neyzen demeyin lütfen doğunun perdesiz sazı ney ile batı'nın ses açısından belki de en köşeli çalgısı piyanoyu buluşturmak, dans ettirmek tehlikeli iş. beş yıl önce fazıl say ile kudsi erguner bir caz dörtlüsünde denemiş, istanbul, paris, montreux caz festivallerinde ayakta alkışlanmıştı. buna karşın, say yakınlarda istediğini elde edemediğini ve çalışmanın devam etmeyeceğini açıkladı. çekirdekten yetişme, 30 yıllık iyi bir stüdyo müzikçisi olarak bilinen ercan irmak ise "davet" albümünde soruna farklı bir bakış açısı getirdi. ilyas mirzayev'in piyanosu eşliğinde, neyi geleneksel kalıplar içinde kullanmak yerine kimi zaman sakuaçi gibi, kimi zaman kaval gibi üfledi. "ben neyzen değilim, ney de üfleyen bir müzisyenim" diyor irmak. "herhangi bir iddiam yok. sevdiğim eserleri gönlümün sesiyle yorumladım. hayalim üniversitelerde, yurtdışında konserler verip bu eserleri daha çok dinleyiciyle buluşturmak."
    kaval ve zurnadan neye geçmenizin ne tür sorunları ya da kolaylıkları oldu?

    1975'te, 20 yaşında, aka gündüz kutbay'a götürmüşlerdi beni. kaval çaldım. dinledi. ney üflememi istedi ve bir ney hediye etti. sonra da "ercan, üslubunu hiç değiştirme, önemli olan sen gibi çalabilmen" dedi. ne demek istediğini yıllar sonra anlayabildim. klasik türk müziği geleneğinde yetişmiş neyzenlerin üfleme tarzları birbirlerine çok yakındır. ayırt edebileceğim birkaç isim var sadece: şenol filiz kendini çalar. bir de başak ekici ve erol hamiş geliyor aklıma. benimki farklıdır. kaval ve zurna çalmanın çok yararı oldu. buna karşılık neye başladığım ilk günlerde çok zorlandım. tutuşu, üfleme tarzı, metodu çok farklı.

    başlangıçta neyden herhangi bir notayı çıkarmanın bile çok zor olduğu söylenir, sizin istediğiniz düzeye ulaşmanız ne kadar zamanınızı aldı?

    dilsiz kaval çalmanın büyük yardımı oldu. ses çıkarmakta zorlanmadım ama sonrası zordu. aka gündüz kutbay'ın hediye ettiği mansur neyle günlerce çalıştım. istediğim gibi olmuyordu. mine koşan'la libya'ya konsere gitmiştik. orada samir siblini'yi dinledim. çok iyi ney üflüyordu. bu güzelim ney benim elimde heba olmasın diye düşündüm. siblini'ye hediye ettim. dönüşte çalışmaya devam ettim. yaklaşık bir yıl sonra sahnede ve albümlerde ney çalıyordum. bunu tek başıma yaptım. uzun yıllar boyunca birçok ünlüye plaklarında, sahnede eşlik ettim. devlet modern folk müziği topluluğu'nda görev yapıyordum. ama hiç bir zaman "tamam ben her şeyi öğrendim, bitti" demedim. ölünceye kadar öğrenmeye devam edeceğim.

    konservatuvar eğitimi almamış olmanın eksikliğini yaşadınız mı, bu eksikliği nasıl giderdiniz?

    zaman zaman hissediyorum. iyi bir hocadan ders almak, türk müziği külliyatını analiz etmek isterdim. fırsatım olmadı. kimi zaman üniversitelere söyleşilere gidiyorum. avrupa'daki konserlerden sonra meraklı dinleyicilerle buluşuyorum. akademisyenler geliyor. uzun uzun konuştuktan sonra hangi okuldan mezun olduğumu soruyorlar. hayat üniversitesinden mezun olduğumu öğrenince "bravo" diyenler çıkıyor. ama bu insanda aynı zamanda eziklik yaratıyor. ah, keşke diplomam olsaydı, göğsümü gererek bu soruya cevap verseydim, diyorum. ama geç değil, fatih erkoç bize bu konuda en iyi örnek.

    piyasa defterini kapattım

    aka gündüz kutbay'la karşılaşmasanız ney dünyanıza girer miydi?

    sanırım girerdi. yağmur'un sesine bak, der bende gibi eserlerin bestecisi vedat yıldırım bora, aka gündüz'le karşılaşmamdan bir süre önce "ercan, kavalı bırak artık ney çal" demişti.çünkü piyasada klasik türk müziği üslubu yerine, arap neyzenlerin popüler üslubuyla çalacak müzikçi aranıyordu, ama yoktu. ayrıca müzik 5-6 ses üzerine kurulu eserlerden daha geniş hacimli eserlere yönelmişti. artık kavalın kapasitesi yetmiyordu. işte bu dönemde vedat bey'in önerisiyle, kontrbasçı kevork ağabey tarafından aka gündüz'le tanıtırılmam, onun şevk vermesi önümde yeni bir kapı açtı.

    zurnada olduğu gibi neyde de tüm skalayı çalıyor musunuz? 7 ney içinde en çok kullandığınız hangisi?

    pek bilinmeyen 15 santimlik piccalo neylerden, şah neye kadar tüm çeşitlerini kullanıyorum. hangisini seçeceğime eserin karakterine göre karar veriyorum. en çok kullandığım ise mansur ney.

    gözde bir piyasa ve stüdyo müzikçisisiniz. buna karşın hep sizin farklı olduğunuz, kendi çalışmalarınızda saf müziğe doğru yürüdüğünüz söylenir. iç sesinizi bulmanız için arınma süreci gerekti mi, yoksa iki ayrı dünya arasında rahatlıkla gidip gelebiliyor musunuz?

    2,5 yıl önce piyasa devrini kapadım. bundan sonra, birilerinin arkasında çalmak yerine, inandığım müziği yapacağım. bu kararı verebilmem pek kolay olmadı. 5 yıl önce ciddi sancılar yaşıyordum. deprem faciasından bile pay çıkarmaya çalışan, duygu sömürüsünün her türünü deney bir piyasa içinde bocalıyordum. fahir atakoğlu'nun orkestrasıyla verdiğimiz konserler bana bu konuda cesaret verdi. anadolu'nun zengin ses mirasını, geleneğe saygı duyarak işleyen, modern yaklaşımla dünyaya sunan farklı bir çıkış yolu olabileceğini, bunun dinleyici bulabileceğini gördüm. orkestrada tanıştığım besteci ilyas mirzayev'le çalışmaya başladım. belki klasik gelenekten gelen neyzenler beni neyzen kabul etmeyebilir. belki çalışmalarım onlara yabancı gelebilir. ama ben içimdeki sesi dinliyorum. en iyisini, en doğrusunu yaptığımı iddia etmiyorum.

    ilk iki cd'niz klasik türk müziği ve tasavvuf kültürünün izinden yürüyen, içindeki notlara bakılırsa bir tür misyon albümleriydi. bunlardan sonra sizi "davet" gibi deneysel bir çalışmaya müzikteki arayışınız mı yöneltti, yoksa bugünlerin moda tabiriyle triolila'nın size sunduğu "proje"mi?

    ses ve nefes gibi albümleri sürdüreceğim. davet ise tamamen ilyas mirzayev'le ortak fikrimizdi.

    batı sazları içinde belki en köşelisi diyebileceğimiz piyano ile ney gibi perdesiz bir doğu sazını bir araya getirmek ciddi risk. 5 yıl önce fazıl say ile kudsi erguner bir caz dörtlüsü içinde denemişti. konserleri basında büyük övgüler almasına karşın, fazıl say geçenlerde bir röportajda bu ikili çalışmadan beklediği sonucu elde edemediğini ve sürdürmeyeceğini söyledi. ney piyano ikilisi oluştururken, geçmiş tecrübelerden ne gibi dersler aldınız?

    bu grubu bir kez, televizyondaki mezzo kanalında izledim, çok kısa bir pasaj yayınlandı. herhangi bir ders çıkarmadım. çünkü biz 1995'ten bu yana ilyas mirzayev'le çalışıyoruz bu konu üstünde. anadolu kültürünün zenginliğini yansıtacak yeni anlatım yolları arıyoruz. ilyas, azize mustafa zadeh'in babası olan vagıf bey'in öğrencisi. opiyano çalarken köşeler kayboluyor. onunla çaldığımda, arkamda akorlarla, armonilerle öyle bir zemin oluşturuyor ki dağlar varmışçasına rahat hissediyorum kendimi. birlikte tasavvuf senfonisi'ni hazırladık, çukurova senfoni orkestrası seslendirdi. piyano ile ney arasında uyum sorunu kaygısı yaşamadık. buna karşın yurtdışındaki ilk önemli sınavımız, geçen yılki viyana resitali öncesinde çok endişelenmiştim. sıkıcı olabileceği endişesiyle programı kısa tutacağımızı söyledik. fakat istek üzerine konser uzayıp 2,5 saati buldu. sahneden gözlerim yaşlı indim. berlin filarmoni'nin salonunda da dede efendi, sadı işılay, tamburi cemil, anadolu'dan ağıtlar çaldık. tam 6 kez bis yaptık.

    fazıl say ve kudsi erguner'in konserleri de üç festivalde ayakta alkışlanmıştı. ama sanıyorum tasavvuf geleneği kapsamında çalınan perdesiz bir sazla isteği akışkanlığı sağlayamadığı için fazıl say bu projeden vazgeçti. siz "davet"in en azından ilk yarısında neyi geleneksel çizgiler içinde üflemek yerine, sakuaçi gibi ya da teodossi spassov'un caza taşıdığı kaval gibi çalmışınız, sorunun kenarından dolaşmışsınız. bu bağlamda, stüdyoda teknolojinin nimetlerinden ne kadar yararlandınız? albüm repertuvarını konsere taşımak mümkün olabilecek mi?

    albümün çoğu canlı kayıt. zaten teknik olarak bu tür çalışmalarda kanal çalışması yapmak pek mümkün olmuyor. teknolojiyi kullandım ama albüm repertuvarını rahatlıkla konsere taşıyabiliriz. ney üflerken sakuaçi ya da bansuri gibi çalmamın neden bu müziğin içine dünyayı da koyma arzusuydu. kendimizi tamamen özgür hissettik, içimizden geldiği gibi çaldık bu konuda hiçbir iddiamız yok.

    ne kadar para o kadar akustik

    synthesizer'ı çok ölçülü kullanmışınız. elektronik - akustik müzik ayrımında tercihiniz hangisinden yana?

    sadece akustik çalgıların kullanıldığı bir albüm hazırlamak istemiştik. ne yazık ki istanbul'da her stüdyoda akustik piyano yok. yaylı çalgılar grubu kullanmak maliyetleri artıracaktı. sonuçta, elimizden geldiğince akustik bir albüm hazırlamaya çalıştık. bu albüm kendini finanse ederse, bir sonraki çalışmamızı tamamen akustik kaydetmek istiyoruz. dileği macaristan'da ya da rusya'da orkestra eşliğinde kaydetmek. enstrüman tekniği, form açısından yenilikçi bir çalışmada bu anlayışı sergileyecek özgün eserler yerine, neden albümdeki 10 eserden 8'i klasik repertuvar ve halk müziğinden seçildi. bu eserler bizim ses dünyamızı zenginleştiren, çok sevdiğimiz, çok güzel besteler. bunları türkiye'de ve dünyada daha çok kişinin dinlemesini istiyorum. böylesine güzel eserler varken benim bestelerime hiç gerek yok. bu albümde iki parçamı seslendirdik. aslında bir albüm yapacak kadar eser var elimde. üstelik telif hakkı ödemek de gerekmezdi. oysa böylesine güzel bir eser verdiği için sadi işılay'ı yad ediyorum albümümde. bu da benim teşekkürüm. "hava da bulut'u biz bu duygularla çalıyoruz. bunu paylaşmak istedik. sadece bu eserleri içimizden geldiği gibi seslendirmek istedik, kimseye herhangi bir şeyi ispat etme peşinde değiliz.

    albüm ne kadar zamanda hazırlandı?

    istediğimiz gibi olması için ilyas mirzayev'le üç kez baştan kaydettik. yaklaşık 1,5 ayda yayına hazır hale geldi.

    erkan oğur'u iknada zorlandınız mı, sadece iki parçada çalmış.

    erkan çok eski arkadaşım. davet'i kendi albümü gibi benimsedi. 1.5 ay boyunca çalışmalarımıza destek verdi. nasıl olması gerektiği konusunda fikir verdi. erkan'la yaptığımız emprovizasyon ağırlıklı kayıtlardan dört parça seçmiştik. ikisinin duygusu albüme uymadı, kullanmadık.

    davet için bir konser turnesi düzenlemeyi düşünüyor musunuz?

    üniversite konserleri yapmak istiyoruz. aramızda bir gönül bağı olduğu için erkan oğur'un da bize katılacağını umuyoruz. anadolu'da konserler vermek istiyoruz. şu anda programlanmış ve kesin bir konser yok.

    bu sıralarda başka neler üzerinde çalışıyorsunuz?

    mirzayev'le bir ney konçertosu hazırlıyoruz. tekfen filarmoni orkestrası'yla istanbul festivali'nde seslendirilmesi planlanıyor. bunun dışında klasik batı müziği eserlerini ney ve piyano ile seslendireceğimiz bir albüm üzerinde çalışıyoruz. geçmişte schubert'in serenad'ını senfoni orkestrası eşliğinde çalmıştım. izleyiciler çok beğenmiş, birkaç kişi "keşke schubert de duyabilseydi" demişti. bu ilhamla bach, schubert, albinoni gibi bestecilerin eserlerini seslendireceğimiz bir albüm hazırlıyoruz. mirzayev'in yazdığı "ney suiti"ni orkestra eşliğinde seslendireceğiz. fırsat bulabilirsek ney konçetosu'nu gönlümüzce bir kez daha kaydetmek. çünkü elimizdeki kayıtlarda ney ve orkestra dengesi istediğimiz gibi değil. şimdilik bunlar var...

    teşekkür ederim...

    sorularınız bittiyse ben birkaç şey söylemek istiyorum.

    tabii, buyurun...

    ben ney de üfleyen bir müzikçiyim, neyzen değilim. lütfen röportajınızda beni neyzen olarak sunmayın. neyzenlik ayrı bir tedrisattan geçmeyi, tasavvuf erbabı olmayı, klasik türk müziği geleneği içinde yoğrulmayı, bir ustadan ders almayı, akademik bilgilere sahip olmayı, neyi gelenek içinde üfleme bilgisini gerektirir.

    kavalcıyı izlerken evin yolunu kaybetti

    ercan irmak (50), eskişehirli bir ailenin çocuğu. babası demiryolcu. pompalı mızıka kıvraklığıyla ağız armonikası çalarmış. ercan irmak'ın 5 yaşında kavalla tanışması fareli köyün kavalcısı masalını anımsatıyor: "evin bahçesinde oynarken sokaktan gelen ses dikkatimi çekti. dışarı çıktım. şerbetçi, tezgahın önüne satılık kamıştan yapılmış dilli kavallar koymuş. birini de çalıyor. öyle güzel çalıyordu ki, peşine takıldım. büyülenmiştim. saatlerce onu izledim. kendime geldiğimde karakoldaydım. ailem gelip beni aldı. günler sonra annemle çarşıya çıktığımızda yalvar yakar bir kaval aldırdım. çocukluğum kaval çalarak geçti. en yakın arkadaşım alüminyum güğüm ve testi çalarak bana eşlik ederdi.

    ağabey ben müzik yapmak istiyorum

    13 yaşında, orta ikinci sınıf öğrencisiyken biryaz tatilinde bursa'da yaşayan ablamın yanına gittim. fuar gazinosu'na koştum ilk fırsatta. tek hayalim hayatımı müzikle kazanmaktı. 2,5 lira yevmiye ile bir iş buldum. kuliste ahmet sezgin'in menajeri hüseyin mandal'a çaldım. beğendi. "seni istanbul'a götürelim, 20 lira veririz" deyince hiçbir şeyi gözüm görmedi. o gün bugündür profesyonel müzikçi olarak çalışıyorum. 25 yıl orhan gencebay'ın albümlerinde çaldım. zeki müren, sezen aksu, nuri sesigüzel, zülfü livaneli, ajda pekkan gibi aklınıza gelebilecek tüm şarkıcılara yıllarca eşlik ettim. 15 yıldır devlet modern folk müziği topluluğu'nda çalıyorum.

    antalya'ya, bakü'ye farklı ney ile giderdim

    ney açmayı biliyorum. farklı materyallerden neyler yapmayı da denedim. ama enstrümanlarımı bu işin ustası mehmet yücel'den alıyorum. dünya çapında bir ustadır. 500 civarından neyim var. bunların durumu değişiyor. çünkü ney yaşayan bir enstrüman, zaman içinde suyu çekildikçe sesi değişir. bazen olgunlaşır, bazen bozulur. bulunduğu iklimin koşullarından hemen etkilenir. istanbul'dan neyin sesi pes çıkar. rutubetsiz yerde dik sesler vermeye başlar. bazı çalgılar çok oynaktır. bu nedenle konservereceğim yere göre ney seçerim. antalya, adana'ya götürdüğüm ney farklıdır, bakü'ye götürdüğüm farklı. mutlaka birkaç yedek bulunur yanımda.

    kaynak: hürriyet pazar keyfi
    serhan yedig
    26.03.2006
  • bir tutkunun peşinde başka şehirler olan adam.
    ney vals eder mi? balık gibi kuyruğunu kafasıyla aynı eksende oynatabilir mi mesela? üflendiği bir anda size sarılır mı nefessiz bırakana kadar? uçar mı uçurur mu? kanatlarında sınırları yalanlar mı, bütünler mi sizi bütün denizlerle, semayla, dağların tepesi ve bütün yalnızların yalnızlığı ile? ney darbuka gibi kalbinizin içinde dokuzluk bir ritm ile çarpar mı? yürür mü sizinle bir ağaçlı yolun eski en eski halinde? çakırkeyf bir karlı akşamda sarıldığınız sevgili olur mu bir daha asla geri dönemeyeceğiniz porselen bir bebek gibi donuk gözlerinize? ikna olur mu mesela aldanır mı söylediklerinize? eğilir de bir secdeye kapanır mı tanrı'nın dönülmez bahçesinde? katar katar tren sesi olur mu gurbetten içinize gam taşıyan. olur bu adamın elinde olur.
  • christos tsiamoulis'in lonely land'inde de emeği vardır bu güzide neyzenin.
    son alınan haberlere göre, 26 mayıs perşembe akşamı gazi üniversitesi konser salonunda `gazi üniversitesi müzik eğitimi anabilim dalı orkestrası` eşliğinde bir konser verecektir.
    ayrıntılar için buyrunuz: http://www.gazi.edu.tr/duyurular/85yilprogram.pdf
  • son derece mesafeli, çekingen, içine kapalı, hassas yaradılışlı müzisyen.
  • fahir atakoğlu'un sarı zeybek'ini yorumladığı ney üfleyişiyle, insanı zaman ve mekandan soyutlayacak kadar muhteşem olan üstad. kendisi icra yaparken "ney çalınmaz üflenir" sözünü tescil edercesine ruhundan mütevazı yankılar bırakır.
  • iki sene once akm modern folk konerlerinde tanistigim ve sonra iki haftada bir olanlarin tumune gitmeye calistigim konserlerde calan asmis ustad.kendisini artik albumune caldigi kisilerden takip etmekten bikmisimdir calmadigi kisi kalmadi sanirim...sebnem ferah'in sigara introsu buna guzel bi ornektir.19 yasinda ney calmaya baslamis bi ustad ..konserlerde de mey ustadi (bkz: deniz salman)la olan iletisimi gorulmeye deger.
  • kurbanın kurban parçasında inanılmaz güzel çalıyordu.
  • türkiye'de yapılan ney kayıtlarının bir çoğunda çalmış neyzen.
  • süper bir stüdyo müzisyenidir.
    (bkz: stüdyo müzisyeni)
hesabın var mı? giriş yap