5 entry daha
  • (bkz: les quatre cents coups)

    sıkıcı ve uzun bir sanat filmi beklerken gayet temiz ve biraz keyifli bir film çıktı. okul ve ailesiyle başı dertte olan bir çocuğun hikayesi. aslında ne okul ne de çocuklar kendi çocukluğumla kıyaslarsak pek değişmemiş gibi geldi bana. bu da bir yandan sadece çocukluk yıllarına bakarak yargıladığımız z kuşağının aslında haylazlıkta, dünyanın gerçeklerini yok saymakta bizden ve eski kuşaklardan çok da ileride olmadığını düşündürdü. yani 1950lerde geçen bir filmde çocuklar öğretmenlerini alaya alabiliyor, ona el-kol şakası yapabiliyorsa bunun o devri yansıtan bir olgu olduğunu düşünürüz. aşikarı yeniden göstermeye lüzum yok zaten, yeni neslin boktanlığının, ebeveynlerin artık çok müsamahakar olduğunun dillerde dolaşması yeni bir olgu değil. 2500 yıl önce atina'da yetişkinler (ne aptalca bir kelime değil mi, yaşlılar diyelim bunun yerine) gençlerin yoldan çıktığından yakınıyorlardı, sokrates adında bir düzen bozucunun peşinden giderek. bugün de yakınmalar benzer. yok z kuşağı bu kadar moron yok şöyle embesil vesaire... anladığım şu ki çocuk daima çocuk. farkı onları büyütenler belirliyor.

    --- spoiler ---

    hikayemiz haylaz ve azarlanarak ıslah edilmeye çalışılan bir çocuğun özgürlük hikayesi. ıslah evinde psikologla konuşurken söyledikleri bize, haylaz çocuk yetiştirilme tarzından dolayı haylaz olur, sebepsiz değildir diyor. bir de bizim çocuk yaptıklarının sonunu düşünmeyen biri değil, gerekirse geceyi bir matbaada uyuyarak geçiriyor, çocukça hayaller kurarken bedel ödemekten kaçan birisi değil. filmin sonunda hep görmek istediği denize kavuşuyor tabi ama devamında neyle karşılaşacağını bilmiyoruz. muhtemelen de bir baltaya sap olamayacak diye düşündüm ben. bu yönüyle film sisteme yönelttiği suçlamaları yumuşatan bir mutlu sona sahip değil.
    --- spoiler ---

    sinemayla ilişkisi boş vakit doldurmak olan biri olarak bende uyananlar bunlar oldu. iyi seyirler.
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap