9 entry daha
  • umberto eco mu demişti, her filmde casablanca'dan bir iz vardır diye, the third man de bu etkiye maruz ve graham greene de bir intihalin, en azından büyük bir esinlenmenin töhmeti altında kalıyor bu itibarla. yine ikinci dünya savaşı, filmin her sahnesine işleyen bir şehir, polis komiseriyle girilen hukukun ötesinde ilişkiler ve sevgiliyi ellere verip vermeme ikilemi gibi unsurların casablanca'yı anımsatmaması imkansız. ama casablanca'ya yanaşmak nerde, bazı filmler sırf senaryosunun yüzü suyu hürmetine abartılmıştır ya aynı sebepten buna sinema tarihinin en pompa filmlerinden biri diyebilirim rahatlıkla. tüm vebalini alarak the third man'in artık senaryosuyla beraber eskimiş ama sırf orson welles'in hatırına, ilk göründüğü harika sahnesinin hatırına anılan bir film olduğunu iddia ediyorum. ne carol reed'in rejisi, ne kariyerini tek bir mimikle ve kayıp şeylerin peşinde geçirmiş olan pamuk joseph'in silikliği filme bir kalite katıyor çünkü. ama orson welles yok mu, guguk kuşu diyor, karanlıkların içinden süzülüyor, o bir şekilde olduruyor işte.
50 entry daha
hesabın var mı? giriş yap