1 entry daha
  • takrir özetle meclis üstünlüğü ve bununla ilgili anayasa değişimlerinden oluşmaktadır.
    bununla ilgili olarak takrir sahipleri ; anayasanın ruhuna aykırı hareket edilmesinden duydukları sıkıntıyı belirtmişlerdir. dörtlü takrir chp grubu tarafından reddedilmiştir.

    kemal karpat'a göre bu reddin özel bir nedeni vardır. ona göre : halk partisi ileri gelenleri gerçek bir muhalefet partisinin kurulmasına imkan vermek için takriri kasten reddetmişlerdi. böylece takrir sahiplerine er geç partiden ayrılmak için bir sebep verilmiş oluyordu. gerçekten de, hemen birkaç ay sonra halk partisi’nin aldığı demokratik tedbirlerin hepsi veya bir kısmı o grup toplantısında kabul edilmiş olsaydı, takrirde ileri sürülen isteklerin çoğu karşılanmış olacak ve böylece takrir sahiplerinin partiye karşı tenkitçi bir tavır almaları için pek sebep kalmamış olacaktı. (kemal h. karpat, türk demokrasi tarihi, afa yay., istanbul, 1996, s.131)

    bu takririn tam metni şu şekildedir:

    "daha ilk kuruluşundan beri türkiye cumhuriyeti’nin ve cumhuriyet halk partisi'nin en esaslı umdesnii teşkil eden demokrasi prensiplerine inanmış ve türk milleti'nin ancak bu prensiplerin tamamıyla tatbiki sayesinde refah ve saadete kavuşacağı kanaatine bağlanmış olan vatandaşların bütün memlekete ve bilhassa partimiz mensupları arasında en büyük ekseriyeti teşkil ettikleri şüphesizdir. işte bu kanaatledir ki; milletçe özlenen bu amacın gerçekleşmesi için lüzumlu gördüğümüz tedbirleri partimizin meclis grubuna arz ve teklif etmeyi borç bildik.
    atatürk’ün ölmez dehasına bağlı olan mukaddes kurtuluş savaşımızdan doğan türkiye cumhuriyeti, ilk teşkilatı esasiye kanunu ile dünyanın belki en demokratik anayasa'sını meydana getirmiş ve bu sayede gerek ferdi hürriyetleri ve gerek milli murakabeyi en geniş surette sağlamak imkanlarını vermişti.
    memleketi, ortaçağdan kalma birtakım zararlı müesseselerden koruyabilmek ve irticaı kırmak maksadıyla 1925'ten sonraki yıllarda siyasi hürriyetlerin bazı takyitlere uğratıldığını biliyoruz. lakin türkiye cumhuriyeti devleti, teşkilatı esasiye kanunu'nun demokratik ruhuna daima sadık kalmış ve cumhuriyetin korucusu büyük atatürk bunu tamamıyla demokratik bir şekle ulaştırmak idealinden ölünceye kadar ayrılmamıştı. burada izahına lüzum görmediğimiz türlü sebeplerden dolayı, muvaffakiyetsizlikle neticelen serbest fırka tecrübesi bu maksatla yapılmış bir hareketti. bu talihsiz tecrübenin uyandırdığı büyük tepkileri neticesine de siyasi hürriyetlerin yeni birtakım tahditlere uğratıldığı inkar edilemez. bununla birlikte cumhuriyet idaresi'nin her şeye rağmen demokratik tekamül yolunda ilerlemek istediğini gösteren teşebbüsler de vardır. büyük millet meclisi seçimlerinde müstakil mebuslara gittikçe daha artacak nispette yer ayrılması tecrübesini buna bir delil olarak zikredebiliriz.
    ikinci dünya savaşı'nın belirmeye başlaması ve harp tehlikesinin memleketimizi daima bir tehdit altında bulundurması, pek tabii olarak, siyasi hürriyetleri bir kat daha tahdide sebep olmuş ve bu suretle teşkilatı esasiye kanunu'nun demokratik ruhundan biraz daha uzaklaştırılmıştır. gerçi, cumhuriyet halk partisi'nin içinde ayrıca bir "müstakil grup" teşkili, milli murakebe işinin daha esaslı bir şekilde sağlanması ve tek parti usulünden doğan zararların karşılanması yolunda bir tecrübe olmakla beraber, kuruluşundaki gayri tabilik dolayısıyla bundan da müspet bir netice alınamadığını görüyoruz.
    bütün dünyada hürriyet ve demokrasi cereyanlarının tam muvaffakiyet kazandığı, demokratik hürriyetlere tam riayet prensibinin milletlerarası teminata bağlanmak üzere bulunduğu şu günlerde, memleketimizde de -cumhurbaşkanından en küçüğüne kadar- bütün milletin aynı demokratik ülküleri taşıdığından şüphe edilemez.
    uzun asırlardan beri müstakil bir devlet olarak yaşayan türkiye'de, hatta okuyup yazma bilmeyen vatandaşların bile siyasi hürriyetlerini şuurla kullanacak bir seviyede bulundukları inkar edilemez bir hakikattir. okuyup yazma bilmeyen köylüler arasında bile dünyanın en değerli idare ve siyaset adamlarını yetiştirmiş bulunan milletimizin, bilhassa cumhuriyet idaresi kuruluşundan beri yapılan büyük hamleler neticesinde, bundan yirmi yıl evveline nispetle, çok yüksek seviyeye erişmiş bulunduğu, övünülecek bir gerçektir.
    işte bir taraftan, iç hayatımızdaki bu mesut tekamülün yarattığı siyasi olgunluk, diğer taraftan, bugünkü medeniyet dünyasının umumi şartları, daha ilk teşkilatı esasiye kanunumuzda hakim olan demokratik ruhu, bugünkü siyasi hayat ve teşkilatımızda kuvvetle tecelli ettirmek zamanı geldiği kanaatine bizi sevk etmiş bulunuyor. bunun, bir an önce gerçekleşmesi yönündeki düşüncelerinizi şöyle hülasa edebiliriz:

    teklifler
    1) milli hakimiyetin en tabii neticesi ve aynı zamanda dayanağı olan meclis murakebesini, anayasamızın yalnız şekline değil, ruhuna da tamamıyla uygun olarak tecellisini sağlayacak tedbirlerin aranması.

    2) yurttaşların siyasi hak ve hürriyetlerini, daha ilk teşkilatı esasiye kanunumuz'un gerektirdiği şekilde kullanabilmeleri imkanları sağlanması...

    3) bütün parti çalışmalarının, yukarıdaki esaslara tamamıyla uygun bir şekilde yeniden tanzimi...

    muhterem milletvekilleri, arkadaşlarımızın yüksek tasviplerine sunduğumuz bu teklifimizle, daha ilk kuruluşundan beri, milli hakimiyet gayesine erişmeyi, onu geliştirmeyi hedef tutan cumhuriyet halk partisinin ve bütün türk milletinin yüksek arzularına tercüman olduğumuza, atatürk'ün idealine sadık kalmanıza inanmış bulunuyoruz.

    cumhurbaşkanımızın 19 mayıs 1945 tarihli nutuklarında: "siyaset ve fikir hayatımızda demokrasi prensiplerinin daha geniş bir ölçüde hüküm süreceği" hakkındaki inancımızı büsbütün kuvvetlendirmiştir.

    milletimizin bütün kudret ve iradesini temsil eden büyük millet meclisi parti grubu arkadaşlarımızın, türkiye cumhuriyeti' ne ve türk milleti' ne dünya demokrasileri arasında şerefli bir mevki sağlayacak olan bu teklifi, kendi öz düşüncelerinin bir ifadesi gibi telakki edeceklerinden asla şüphe etmediğimizi bir defa daha tekrar eder ve takririmizin açık oturumda müzakeresini saygılarımızla rica ederiz.

    celal bayar (izmir), fuat köprülü (kars), refik koraltan (içel), adnan menderes (aydın)”

    naci cevat akkerman, demokrasi ve türkiye’de siyasi partiler hakkında kısa notlar, ulus basımevi, ankara, 1950, s. 72-75.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap