3 entry daha
  • yeni dalga filmlerinde bir pikaro her zaman mevcuttur. godard'da bir serseri veya aylak, modernlikten kaçan bir anarşist, truffaut'da bazan bir çocuk bazan da kadın bedenini araştıran sıradan bir casanova'dır. rivette'inkiler ise rohmer'in pikaro'ları gibi paris serüvencileridir. bu filmde de anne goupil (betty schneider) paris'in pikaro'sudur.

    dünyada gizem diye bir şey yoktur, asıl karmaşık olan bizatihi yaşamın kendisidir; onu kaos halinde gören bizleriz, neyi nasıl görmek/kurgulamak istersek öyle görür/kurgularız, şiarından hareketle 50'li yılların sonunda moda olan varoluşçuluğun entelektüel ve izole estetlerden oluşan ve temelde zaman zaman ayrışan sanatsal grupların üzerindeki etkilerini araştıran bir filmdir. ne intihar ne bir cinayet ihtimali ne de başka türlü felaketler önemlidir, ki rivette gizem silsilesini yan-öykülerle kursa da hepsini bir bir elimine eder ve sanatsal yaratıda konu tercihi, sağlam öykü yapısı, giriş-gelişme-sonuç gibi konvansiyonel bağlamları sorunsallaştırır.

    düşlerin, fantezilerin, hayallerin, fikirlerin karmaşık yapısı ve anlaşılır bir düzenden yoksun olmaları gibi insan ilişkileri de insanın kendisini algılaması da bir o kadar karmaşık ve düzenden yoksun olabilir. öyleyse bir sanat yapıtından dünyadaki/yaşamdaki her türlü gizemi çözmesini neden bekliyoruz ki, der gibidir rivette veya ben öyle düşünüyorum. nitekim anne goupil'in gelip dayandığı hakikat ölçütü de bu olmalıdır ve tıpkı paris'in bize değil de herkese ait olması gibi tek tek insanlar da kimseye ait değildir, her insan tekil bir varlıktır ve özgünlüğü sabittir. bu da bize özgün bir film yapabilmenin reçetesini sunar ki o derece özgün bir filmdir.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap