248 entry daha
  • pulmonoloji stajımda korkunç bir vaka ile karşılaşmıştım. ortada akraba evliliğinden doğan, biri ölmüş diğer ikisi hayatta olan 3 çocuk vardı.

    ölen çocuğun hikayesi kistik fibrozisti. kistik fibrozis kalıtsal bir hastalık olduğundan akraba evliliklerinde daha sık ortaya çıkıyor. hayattaki diğer çocuklardan birinde de kardeşinde olduğu gibi kistik fibrozis belirtileri mevcuttu, fakat aile, yanında staj yaptığım doktora aynen şunu söyledi:

    "çocukları bir daha sana getirmeyeceğiz, sen basit bir öksürükten bir sürü hastalık çıkarıyorsun."

    yani onlara göre hastalık aslında yoktu da, hastalığı her belirtiyi abartan doktor çıkarıyordu. lakin çocuğun ebeveynleri istediği kadar "basit bir öksürük" desin, o öksürük, ne yazık ki kolayca geçecek olan sıradan bir öksürük değildi. bir hastalığa gerekli tanının konmamış olması da hastalığı yok etmiyordu.

    psikiyatrik hastalıklarının şımarıklık olarak görülmesinin ardında da benzer bir cehalet var: her ne kadar genetik olduğu kadar sosyal sebepleri de bulunursa bulunsun, psikiyatrik hastalıkların neticede anormal bir beyin kimyası ile beraber ortaya çıktığını reddetmek.

    günlük yaşamda insanların "depresyon" sözcüğünü bilinçsizce, basit sıkıntıları tasvir ederken kullanmaları, veya ihtiyacı olmadığı halde psikiyatriste yönlendirilen insanların olması ne yazık ki depresyon hastalarının yaşadıkları problemlerin gerçekliğini yok etmemektedir. özellikle uzun süre tedavi edilmeyen bir depresyon beynin yapısını kalıcı olarak değiştirebilmektedir.

    beyin de bir organdır, ve nöroinflamasyonun depresyonda önemli bir rol oynadığı, çağımızda bilinen bir durumdur.

    şekil a

    mikroglial aktivasyon, nöroinflamasyonun önemli bir bileşenidir. the lancet psychiatry'de yayınlanan bir araştırmaya göre mikroglial aktivasyonun bir belirteci olan translokator proteinin dağılım hacminin depresyon süresi ve antidepresan maruziyeti ile ilişkisi incelendiğinde ortaya çıkan sonuç, ileri majör depresif bozukluğu olan ve uzun süre antidepresan tedavisi kesilen hastaların mikroglial aktivasyonunun ileri majör depresif bozukluğu olan ve kısa süre antidepresan tedavisi kesilen hastalara göre daha fazla olduğudur. antidepresan verildiğinde ise, mikroglial aktivasyondaki yıllık artış artık belirgin olmamaktadır.

    bunun dışında, önceki bir entry'mde hebb teorisinden (#84343322) yüzeysel olarak söz etmiştim. hebb teorisi basitçe, nöronların yeni bağlantılar kurarak iletişim kabiliyetlerini geliştiren bazı değişikliklerden geçebileceğini öne sürer. elbette bu ltp'nin, yani long-term potentiationın bir çeşididir fakat tüm long-term potentiationlar hebb prensibi ile ortaya çıkacak diye bir kaide yoktur. long-term potentiation sinapsların aktivite ile bağlantılı olarak güçlenmesi durumlarına verilen daha genel bir isimdir.

    bu konular öğrenme fizyolojisi için önem arz ettiği gibi depresyon için de önem arz eder. neden önem arz eder? çünkü uzun süreli depresyonda, belirli sinaptik aktivite kalıplarıyla indüklenen sinaptik kuvvetler, neticede sizi bir tür kimyasal çıkmaza sürüklerler. haliyle depresyondaki bir insana "pozitif ol." demek, pozitif olamayınca da o insana "şımarık." demek, elleri kelepçeli bir insanın kelepçelerini çözmeden o insandan denizde kulaç atmasını beklemek gibi boş, mantıksız bir yaklaşımdır. depresyon hastasının sorunu zaten, beyninin pozitif düşünebilecek bir sinirsel aktiviteye kolay kolay izin vermemesidir.

    kısacası "anksiyete ve depresyon şımarıklıktır." demekte bilimsel olarak bir doğruluk payı olmadığı gibi, bu söylemin psikiyatristleri "deli doktorları" olarak gören bir toplum yapısında insanları tedaviden alıkoymanın dışında bir etkisi de yoktur.

    eğer ki "psikiyatristlere gidenler nedense hep varlıklı insanlar." diyorsanız da bu sağlık sigortaları ile ilgili bir problemdir. sağlık sigortalarının bu tür tedavileri kapsaması gerekir. olayın sosyoekonomik düzeyi göreceli olarak yüksek olan kesimin şımarık insanlar olmaları ile alakası yoktur. aynı problemler sosyoekonomik düzeyi düşük olan kesimlerde de mevcuttur fakat tedavi edilmez. tedavi edilmediği için de akşam haberlerinde cinnet geçirenleri, eşini çocuğunu öldürecek kadar vahşileşebilenleri görürsünüz. kimse de bu insanların psikiyatriste ihtiyaçları olmadığını iddia edemez.

    entry'min başındaki örnekte de belirttiğim gibi, bir problemin var olduğunu yok sayıyorsunuz diye daha güçlü olmazsınız. sadece bir problemin var olduğunu yok saymış olursunuz ve o problem gün gelir halı altına süpüremeyeceğiniz kadar büyüyerek kendisini bir şekilde dışa vurur.
310 entry daha
hesabın var mı? giriş yap