2 entry daha
  • kitabın sonlarına doğru şuna benzer bir cümle geçiyor;
    "talihsizliğe çok saygı duyuyorum."

    bu cümle beni o kadar keyfilendirdi ki, yazlıkta konuşmalarına iki dakika tahammül edemediğim kişilerin yanında gayet yersiz olarak konusunu açıp, siz ne diyorsunuz dedim. çaresizlik de bir nevi şanssızlık nihayetinde.

    ben de gerçek bir talihsizlikle karşılaştığımda, sonucu hayatı sürüklediği uçurumun büyüklüğü ile bir biçimde -henüz tam olarak karar veremedim- ilişkili olarak saygı duyuyorum. hayat senin planlarını ne kadar bozuyorsa, onu o kadar yaşamak sayıyorum. ve talih de aynı şekilde. iki çok başarılı kişi düşünelim, -başarı parayı sorunsuz edinmek, daha doğrusu istenilen şarabı fiyatını düşünmeden sipariş edebilmek biliyoruz ki- birisi gerçek bir hak edişin, planlamanın ve programın sonucu kazansın istediklerini, diğerinin ise talihi dönsün ansızın ve her şey onun üzerine inşa edilsin. ben ikinci tecrübenin sahibinden hayat dersi alırım, onun gözlerinde görülmesi gerekenleri görebilirim.

    başarı, talih bağımsız olarak bir noktada herkes tarafından saygıya dönüşüyor da, başarısızlık aynı şekilde talihsizlikle ilişkilendirilmeden saygı duyulmamaya.
    birilerini -bu birileri, sonsuzda herkes oluyor- boşverip de özsaygıya hizmet etmek pek zor bir iş haliyle;
    "hem yaşayıp hem de hayatımı küçümseyemem. kendime yeni bir hayat aramak zorundayım, yeni bir hayat, tüm hayatım sadece bir hayat arayışından ibaret olarak kalsa bile. kalbin gururunu tatmin etmek ve mutlu olmakla karşılaştırıldığında, saygı görmek nedir ki? mutsuz olmak bile saygı görmekten daha güzeldir."

    az tanıdığım, tanımadığım, biraz sevdiğim kişilerle ilişkim, tamamiyle onları geçiştirmek üzerine kurulu yalanlarla doludur. ordu evi önünde araba beklerken, soğukta zaman geçsin diye nöbetçi askerle sohbet ettikten sonra bile görüşürüz diyen, dürüstlükten nasibini azıcık almamış beni, aşağıdaki simon tanner konuşması saatlerce güldürdü;

    "sizlerle konuşmaktan büyük zevk duydum. en değerli şeyler rastlantılardır. biraz fazla içtim galiba ve bu meyhane de çok sıcak, dışarı çıkmak istiyorum. hoşça kalın beyler! hayır! görüşmek üzere demiyorum. kesinlikle demiyorum. bu aklımdan geçmez. kesinlikle böyle bir şey istemem. daha tanıyacağım çok insan var, o yüzden kaypakça konuşmam doğru olmaz: görüşmek üzereymiş. yalan söylemenin dik alası bu; çünkü sizleri tekrar görmeyi arzu etmiyorum; tesadüfen olursa o başka, ondan, ölçülü de olsa bir zevk duyarım. lafı dolaştırmaktan hoşlanmam, hakikati konuşmak isterim ve belki beni özel kılan şey de budur. bunun beni sizin gözünüzde de özel kıldığını umarım, her ne kadar bana şaşkınlıkla ve bön bön bakıyor olsanız da; sanki hakarete uğramışsınız gibi. peki uğramış olun öyleyse. lanet olsun, nasıl hakaret etmişim size? "
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap