3 entry daha
  • görüp görülebilecek en uzun derleme olabilir. deftere aktarırken ellerim titreyecek büyük ihtimalle :))):)::)::):)

    sistemi meşrulaştırma kuramı, içine sosyal kimlik kuramı, sosyal baskınlık kuramı ve adil dünya inancı kuramı gibi kuramları ve bunlarla alakalı farklı kavramları da alarak, toplumdaki mevcut sosyal, politik, ekonomik düzenlemelerin ve hiyerarşik yapılanmaların, avantajlı gruplar tarafından olduğu kadar dezavantajlı grup üyelerince de nasıl ve neden sürdürüldüğü sorularına cevap aramaktadır.

    bir başka şekilde tanımlarsak, özellikle dezavantajlı grupların kendilerine ilişkin olumsuz kalıp yargılamaları benimsemesi ve böylece kendileri aleyhine olan eşitsiz sosyal sistemin devamına yol açan psikolojik eğilim.

    öncelikle, bir sistem toplumun geneli tarafından nasıl meşrulaştırılır sorusu ile başlarsak, süreç şu adımları izliyor: 1) sosyopolitik sistemler, sosyoekonomik sistemler, statü ya da güç hiyerarşileri, toplumsal cinsiyet hiyerarşisi, kaynakların dağılımı, sosyal rollerin dağılımı, 2) bu sistemleri meşrulaştıran kalıp yargılar (değerler, inançlar vb), 3) kalıp yargıların hem avantajlı gruplar hem de dezavantajlı gruplar tarafından benimsenmesi, kabullenilmesi = sistemin meşrulaştırılması ve sitemin süreklilik kazanması

    smk’ya göre üç tane meşrulaştırma motivasyonu vardır:
    1)egoyu meşrulaştırma motivasyonu: kişinin öncelikle kendisi için olumlu bir benlik algısı yaratması gerekir. örneğin: patronun kendisiyle işçisi arasındaki ekonomik farkı kendini yetenekli işçisini yeteneksiz ve tembel olmasıyla açıklaması, beyaz adamın siyahı sömürürken siyahın insan ile hayvan arasında bir tür olduğunu savunması vb
    2)grubu meşrulaştırma motivasyonu: kişi, üye olduğu grubu kimliğinin önemli bir parçası olarak gördüğünden, grubun hareketlerini geçerli ve meşru kılmak ister. örneğin: dahil oluna grubun ayrıcalıklarının, o grubun üstünlükleriyle açıklanması vb. bu noktada sosyal kimlik kuramı da devriye giriyor. turner tarafından geliştirilen “kendini sınıflandırma” kavramı yoluyla bir gruba üyeliğine anlam yükleyen birey, benlik saygısını korumak ve yüceltmek için üyesi olduğu grubu kayırarak algılar ve aynı amaca hizmet etmesi için, ‘diğer’ grupları ve diğer grupların üyelerini ötekileştirir.
    3) sistemi meşrulaştırma motivasyonu: kişi, üyesi olduğu gruplar sayesinde ve grupların oluşturduğu toplum içerisinde kazandığı statükoyu geçerli, meşru ve haklı görme ihtiyacı duyar.

    mevcut sistemler içerisinde avantajlı konumdaki grubun üyeleri için egoyu, grubu ve sistemi meşrulaştırma motivasyonları birbirini destekler. bu nedenle onların adalet, eşit hak ve özgürlükler vesaire gibi alanlarda başarısız olan sistemleri bile meşrulaştırma güdüleri mantıklı görülebilir. ancak söz konusu sistemler ve bu sistemlerdeki hiyerarşi içinde dezavantajlı tarafta olan birey ve gruplar da sistemi en az diğerleri kadar meşrulaştırma eğilimi gösteriyorlar. bunun sebebi 1) mevcut düzen bozulduğunda olacakların belirsizliği ve belirsizlikten duyulan korku, 2) bu sistemi desteklerinde mevcut durumdan daha az rahatsız olmaları, adaletsiz bir dünyada yaşamanın yol açacağı suçluluk duygularıyla, sistemi suçlayarak, daha iyi baş edebilmeleridir. örneğin sosyal ve fiziksel yoksunluk içindeki insanların, kendi çelişkilerini azaltmak için yaşadıkları acıları meşrulaştırma ihtiyacı içinde olduklarını bulgulayan araştırmalar var. bunlardan birinde, yoksul bir ülke olan bolivya’da yapılan araştırmada, düşük statülü grup üyelerinin, devlete karşı konuşma baskılarını onaylamak gibi sistemi meşrulaştırıcı inançları, yüksek statülü grup üyelerine göre daha fazla onayladıkları görülmüştür.

    kendi grubunu daha pozitif algılarsan, iç grup yanlılığı; üyesi olmadığın bir grubu olumlu algılarsan (ki bunun sonucunda da toplumsal eşitsizlikleri içselleştirme eğilimi gösterirsin) dış grup yanlılığı. avantajlı grubun üyeleri iç grup yanlılığına, dezavantajlı grubun üyeleri ise dış grup yanlılığına eğilimlidir. “bireylerin gruplar arası eşitsizliği meşru görme eğilimleri dezavantajlı grup üyelerinin kendi düşük statülerini kabul etmelerine, içselleştirmelerine ve sürdürmelerine yol açmaktadır.” aynı zamanda kendi dezavantajlarını kabullenip, içselleştirip devam ettirdikçe de avantajlı grubu olumlayarak dış grup yanlılıklarını arttırıyorlar. yani bir kısır döngü söz konusu.

    dezavantajlı grupların dış grup yanlılığını sürdürerek gruplar arasındaki eşitsizlik ve adaletsizlikleri (maddi güvencesizliğe/yoksunluğa uyum sağlama/kabullenme, sefalet ve adaletsizliği devam ettiren ihtiyaçlar geliştirme, başa gelen acıların kaçınılmaz olduğu ve hak edildiği inancı, mevcut düzende bireylerin/grupların sahip olduğu statü, avantaj, dezavantajların onların içsel değerini yansıttığını düşünme) meşrulaştırma eğilimlerinin bir diğer sebebi ve aynı zamanda yolu ise baskılanmış hak etmişlik duygusudur. bu kavram alt konumdaki grup üyelerinin gösterdikleri emek karşısında diğer gruplardan daha az kazanç hak ettikleri algısını ifade etmektedir. baskılanmış hak etmişlik duygusu kavramının ele alındığı çalışmalar genellikle cinsiyet eşitsizliği ile ilgilidir. araştırmalara göre baskılanmış hak etmişlik, cinsiyet eşitsizliğinin kadınlar tarafından içselleştirilmesi biçiminde ortaya çıkar. kadınların erkeklerle aynı işi yaptıklarında kendi performanslarını erkeklerinden daha değersiz görmeleri baskılanmış hak etmişliğin örneklerindendir.

    bireylerin sahip oldukları sosyal baskınlık düzeyi ile sistemi meşrulaştırma eğilimleri arasında da paralel bir ilişki var. (sosyal baskınlık eğilimi, bireyin herhangi bir sosyal sistem içinde hiyerarşi oluşturma ve düşük statülü gruplar üzerinde otorite kurma tercihinin ölçümü, grup içi ve gruplar arası eşitlikçilik karşıtlığının ve yandaşlığının boyutudur. "toplumdaki bütün gruplar aynı haklara sahip olsa daha iyi olurdu." ve "toplumdaki bütün gruplar tamamen eşit olmalı." cümlelerinden hangisine daha yakın olduğunuz, benimsediğinizi ne oranda, hangi dereceye kadar benimsediğiniz bile sosyal baskınlık yöneliminizi etkiler. yapılan araştırmalarda, yüksek statülü grup üyelerinin düşük statülü grup üyelerine göre daha yüksek sosyal baskınlık yönelimine sahip oldukları bulunmuştur. örneğin, italya ve amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, düşük statülü grup üyelerinden sosyal baskınlık yönelimi düşük olan bireylerin gruplar arası eşitsizliklere ve mevcut statükoya karşı durduğu bulunmuştur. sosyal baskınlık düzeyi yüksek olanların ise sistemin meşrulaştırılması için çaba sarf ettikleri görülmüştür.

    kişinin dahil olduğu grubu meşrulaştırma motivasyonunda da kullandığı kendini sınıflandırma, kendi benliğini oluşturmasında da etkilidir. benlik kavramı kişinin kendisi hakkında bildikleri, başkalarının kişiye ilişkin görüşlerinden yansımış olanlar ve kişinin kendine ilişkin değerlendirmelerinden elde edilir. kişi kendisi hakkında sıklıkla söylenen şeyleri benliğinin bir parçası olarak görür ve ifade eder. çoğu zaman da benliğine uygun davranmaya çalışır. birey, başkalarının kendisine karşı gösterdiği tutumlar ışığında kendisi hakkında düşünmeye başlar, özbilincine varır ve toplumsal bir benlik edinir. hegelci fenomenolojiye göre kişi ancak ötekini yaşayarak ve öteki tarafından yaşanarak, öteki tarafından tanınarak benliğini inşa edebilir. ötekinin tanıdığı ve ötekinin o olduğunu iddia ettiği benlik, onun kendi benliğini tanımasında etkilidir. dezavantajlı grup üyelerinin kendilerini tanımlama biçimlerine buradan bakılarak açıklık getirilebilir. kendilerini sürekli maruz kaldıkları stereotiplere uygun tanımlayıp tanımlamadıkları bu görüş çerçevesinde incelenmeye uygundur.

    sistemi meşrulaştırmanın bilişlerimiz üzerindeki etkisini aşağıdaki iki örnek üzerinde incelemek için ise:
    1) allport, deneylerinin birinde deneklere elinde ustura olan beyaz biriyle elleri boş olan bir siyahın fotoğrafını göstermiştir. deneklerin yarısı aktarımlarda usturanın siyah kişinin elinde olduğunu söylemişlerdir. allport, fotoğrafı bu şekilde hatırlayan deneklerin; usturanın siyah kişiye yakışacağı, beyaz olanına ise yakışmayacağı düşüncesine sahip olabileceğini ifade etmiştir.
    2)steele ve aronson (1995)’un çalışmasında amerikalı siyah ve beyaz öğrencilere verilen zor bir sözel görev iki deney koşuluyla çalışılmıştır. birinci koşulda, bu görevin entelektüel performansları ayırt edici olduğu söylenmiştir ve siyahların ‘siyahların zihinsel kapasitesi düşüktür’ stereotipinin etkisinde kalarak performanslarının düştüğü gözlenmiştir. diğer koşulda ise siyahlarla beyazlar arasında bir fark görülmemiştir.
hesabın var mı? giriş yap