• (öncelikle bir not: 50 karakter sinirlamasi nedeniyle baslik biraz kusa döndü. aslen "t-shirt üzerindeki kedi tüylerinin sosyal refüzasyona etkisi" türünden bir seydir.)

    dünya tatlisi bu hayvanlari ne zaman düsünsem, hep bir national geographic reklaminda geçen “doganin basyapiti” tanimi aklima düser. kimligini beser alemine kabul ettirmis, bu alemi kendine asik etmis, kalplerimizde kendinden bile bagimsiz bir sevgi; bir arzu yaratmayi becerebilmis bir hayvandir çünkü kedi,

    bir ev içinde bir çok kedi ile yasanabileceginin bir çok örnegi vardir. amma ve lakin, en azindan sahsim için, taniyayim tanimayayim 10 dene insanla ayni evi paylasma fikri, beynimi çaydanliktaki kaynar suyun içine atiyor. sosyal iletisimlerimizi, bin yillar boyunca türümüzün gelistirdigi bir tomar kural ve zorunluluklar dahilinde hele bir de hapsedildigimiz bir yasam alaninda sürdürmeye çalismaktansa bizler, bence birbirimizden kaçtik (kismen iyi de ettik), yararlanabilecegimiz et ve sütten de yoksun, zaman zaman aksi buldugumuz ve fakat özgürlügüne her daim gipta ve kiskançlikla baktigimiz kedi hayvanini bireysel evrenlerimizin içine soktuk; ondan medet umduk.

    çünkü kedi, kadinin en çok muzdarip oldugu duygunun hayvaniydi; verilen onca saf ve gerçek sevginin adresi olmasina ragmen, özgürlük bayragini elinden birakmayip ara sira attigi cirmiklarla kanatan hayvan...

    çünkü kedi, erkegin en çok sahip olmak istedigi duygunun hayvaniydi; alabildigine özgür, sevilecegi kesin ve zaman seçimi neredeyse kendine kalmis, her cirmikta daha ulasilmaz ve fakat daha fazla arzulanan olan hayvan...

    yanilmiyorsam 1 yil kadar evveldi. 4 yil boyunca emek verdigim ve beni hem onore edilme hem de aci çekme duygulari (daha çok bunun) ile binlerce defa ödüllendirmis bir bütünden kopmustum. oturdugum semti degistirmistim. tanidigi en özel ve sevgisinden emin oldugum tek insan olan eski sevgilim (evet, arkadas kalabilmistik) hayatimdan yavas yavas çikiyordu ve ben sadece izleyebiliyordum durumu. yalnizdim, kimse beni anlamiyordu ve de parasizdim. ben de kendimi alkole biraktim.

    su gibi içiliyor biralar; yeter ki kalinmasin ayik. tek çabam ayakta kalmak ve bir yandan da ancak bir öküzden beklenecek bir hamlede bulunuyorum. aslinda ben kendim öküz degilimdir ama, karsimdaki benden hoslanmis bulunan kafasi güzellesmis hatunun beline sariliyorum aniden.. bir kaç saniye o pozisyonda durup geri çekiliyorum. hatun korkuyor. bense utanmayacak kadar sarhosum.

    yolda kusuyorum. hatun kusarken bile sevimli buluyor beni, o kadar yani. sonradan ögreniyorum bunu. mavi bir kot ve siyah t-shirt var üzerimde.

    takside samimiyet ilerliyor. evdeki arkadas ortaminda kucagima yatiyor hatun, öpüsüyoruz bol bol. öyle sevimliyiz ki... ev sahibesi arkadasima düzüyorum iltifatlari, methiyeleri. sarhosam dilim dolanir, car car car konusuyorum; çenemi yerden toplayacaklar neredeyse. hatunum söyle bir dogruluyor arada, anliyorum ki öpüsme vaktidir. öyle sevimliyiz ki...

    ve geçiyoruz malum fasla. o önde ben arkada, tutuyor elimden götürüyor beni. öyle sevimliyiz ki... öyle hoslanmis ki benden, öyle hoslanmisim ki ondan. öyle sevimliyiz ki...

    çekingen davraniyor gece boyu.bir sebep var, engelliyor onu. daha fazla israr etmiyorum ben de. omzumla gögsüm arasindaki bosluga koyuyor basini siyah t-shirtümün üzerinden ve günün ilk isiklariyla birlikte kulaç kulaç daliyoruz uyku okyanusuna.

    kurban olayim sabahin sabahin safligina; aydinlatma gücüne. bir ara kedimden bahsediyorum: “tüyleri kalmis t-shirtümün üzerinde.”

    “ne?!” diyor, “bütün gece üzerinde kedi tüyü olan bir t-shirte mi sarildim ben?!”

    bayrakli’dan karsiyaka çarsi’ya kadar yürüyoruz. sadece gitmek zorunda olanlarin gittigi tuhaf fabrikalara bitismis sokaklarda kayboluyoruz adeta. demir parmakliklar engelliyor yola çikmamizi ama, bereket hatun (adini da hatirlayamiyorum ki) çevik biraz; küçük bir yardim yetiyor ona.

    ben de iki saatten çok süren bu yürüyüs boyunca aydinlaniyorum bol bol.

    kedi zorlar insani. tüy döker, koltuklari cirmalar, alakasiz yerlere çis ve kaka yapip bezdirir insani. nefret ettirir kendinden. uyulmasi zordur ona ya, eger seviyorsak, mecburiyet söz konusudur. bir anlamda kedi, düzenli hayatin kabul edilmek istenmeyisinin belli ölçülerde disavurumudur. köpek devletin kolluk kuvvetleri ise, kedi anarsidir. yalniz takilir. bir eve hapsedilmedigi sürece bizlere ihtiyaci yoktur. kendi basinin çaresine bakar; kendi yagiyla kavrulur. çogumuz gibi, azicik da olsa, kiyisindan kösesinden de olsa, sistemin usagi olmaz. kaçip sirra kadem bassa bir gün, özlemez. özletir. kontrol güdümüzle boyunduruk altina alamayiz onu. dogamiza terstir. iktidarimizin sürekli muhalefetidir. hali hazirda bir iktidar yoksa da dogal muhaliftir zaten. kendi oyunudur dünya, o da kendi kurallarini koyar ortaya.

    yürüyüsümüz boyunca, hatunun kimliginde somutlasmis buldugum maas, yasamin devami, düzen, temizlik, saglikli olma güdüsü gibi kavramlarin birbirine eklenmesinden olusan “kaliteli hayat” modeline karsi içimde gelistirdigim bir tür karsi durus, bir tür tiksinti kendini buluyor. o okulu 4 yilda bitirmis ve her sabah ayni saatte kalkip ise gidiyor. benim fotografim ise altina “velinimetimizdir” yazisi ilistirilmis halde okulun muhasebe bürosuna asilacak neredeyse. onun evi tertemiz; vileda kokuyor, marc kokuyor. benimkiyse bira ve sigara. ve en önemlisi o hastalandiginda antibiyotiklere kosuyor. bense kronik astimima ragmen sigara içiyorum ve bir kediyle yasiyorum.

    sosyal bir bütünün parçasi olmanin, para kazanmanin, vergisini ödeyen bir yurttas olmanin hakli gururu ile yürürken yolda, “bu sene de araba alamadim” diyor hayiflana hayiflana. t-shirtümün üzerindeki kedi tüyleri yüzünden statüsü tarafindan reddedilmis olan be ise, onu evimin yakinlarinda bir yerden bindirdigim taksinin kapisini kapatirken, boris vian’i daha fazla seviyorum ve gurur duyuyorum bundan.

    eve variyorum nihayet. kuruluyorum balkona. bir bira açiyor, bir sigara yakiyorum. deniz manzarasini seyre daliyorum (canim balkonum). hatun ve temsil ettigi hersey uzaklasmis durumda. benim tekir kedim ise (adi enver’dir) yarenim su an balkonda.

    varsin karanlik olsun gelecegimiz, bir yolunu buluruz, di mi enver?

    ne antibiyotik istiyoruz, ne de cicili bicili giysiler. gece ne de olsa beraber uyuycaz, di mi enver?

    cevap vermiyor ibne, tüylerini yaliyor ha bire. gururla.
hesabın var mı? giriş yap