7 entry daha
  • ilk başta hiç anlamadığım, ancak şimdi biraz çözümlemeye başladığımı düşündüğüm bir film. şu sahnesi ile tanımıştım kendisini ilk başta.

    filmde gördüğümüz çoban bagi, aslında şaman adayı. tahminime göre babası da böyleydi. bunun fark edileceği kısmı incelersek eğer;

    bagi'nin kaderi ve ayrıntılar
    babası bir pilot. bindiği uçak, vatandaşlara elma ve posta dağıtmak için kullanılan bir uçak. pilot olan adam, seferlerinden birisinde bagi'nin annesi olacak kadın ile tanışıyor ve birleşiyorlar. bu birleşme gökyüzünden* bir armağan deniliyor. başka bir seferinde ise uçak düşüyor ve adam* ölüyor. buna dair söylenen cümle ise, adamın kaderinin zaten belli olduğu, o uçağa binmesinin bile yanlış olduğuna dair bir cümle oluyor. tam bu cümleden sonra, bagi'ye, "senin de kaderin onunla aynı" deniliyor.

    dağıtmadan buradan devam edelim. şaman adayları, eğitime başlanmadan önce seçilirler. aday olduklarını belirleyen unsurlardan birisi de, filmde bagi'nin geçirdiği gibi nöbetlerdir. gelen şaman kadın bunu fark edip, çağrılarıyla onu derin alemden çağırıyor ancak mutlaka yanına gelmesini dedesine bildiriyor. dedesi, bagi'ye nasihatte bulunurken, babasının bu çağrıya kulak asmadığı için öldüğünü söylüyor ve burada en önemli cümle ise, bagi'nin "madem öyle, neden önceden söylemedin?" diye sitem ederken söylediği "çünkü o zamanlar bunları söylemek yasaktı, söylersen ölürdün" cümlesi. bunun tam olarak ne anlama geldiğini söyleyemem belki ama moğol imparatorluğu'nda yanılmıyorsam en yaygın dinin şamanizm olmasına rağmen, sonradan çeşitli etkenlerin baskısıyla şamanizmin tamamen yaşanamaması işaret ediliyor olabilir. sovyetler, komünizm, değişen dünya, artık ne dersek.

    ----
    şamanların görevlerinden olan ruha eşlik etmek ve ruhun yolunu şaşırmasının neden olduğu felaketleri engellemek, filmde açıkça görülüyor. ilk sahnelerde bagi'ye derin alemde seslenen şaman, transa geçiş için kullandığı davul ve diğer aletleri kullanırken, bagi ile iletişime geçiyor. burada bagi'nin ruhunun kaybolduğunu ve yolunu bulması için çabaladığını görüyoruz. buradaki sahne hafif bir nem bırakmaktadır gözlere.

    ----
    her şeyi değiştiren salgın iddiası gerçek miydi?
    filmde gerçekten hayvanlar bir salgına yakalanmış mıydı, yoksa o insanları yerleşik hayata geçirecek daha iyi bir yalan bulunamadığı için mi bu söylendi? ben yalan olduğunu düşünüyorum. bunun iki sebebi var, birincisi, o hayvanlar yitirilmeden o insanların orayı terk etmeyecek olmaları gerçeği (ki bagi, ilk nöbetini, tehlikeli olmasına rağmen, kayıp kuzuyu ararken geçirmektedir. kayıp olan ve aranan kuzu ile sürü ilişkisi, burada unutulmaması gereken bir işarettir), ikincisi ise hayvanların etlerinin karaborsa olması (hatta bu karaborsadan faydalanan kişi, bizzat bagi'nin de ilişki kurduğu zolzaya isimli kızın abisidir) ve ayrıca zolzaya'nın hayvanların ölmediğini iddia etmesidir. abisinin bu detaylarla ilişkisi olduğu açık, o halde abisinden bir istihbarat almış oluyor. bu da hükümet taraflı bir yalanın ortaya atıldığı anlamına geliyor.

    ---
    bagi şaman oluyor mu?
    peki, bagi şaman oluyor mu veya şamanlığı resmileşiyor mu? o nöbetler ve çağrılar boşuna mıydı? bunu inceleyelim. çünkü bazı anlaşılmaz görünen detaylar bununla anlaşılır hâle gelebilir.

    bagi'nin hükümlü işçi olarak çalıştığı grupta, herkese bir sayı ve rumuz verilmişti. sıra bagi'ye geldiğinde, yani on iki denildiğinde, bagi duraksıyor ve bir isim beklendiğini anlayınca "gök" diyor. gökyüzünün gösterildiği ve ağacın ters döndürüldüğü sahnede şamanların doğa ile uyumuna dikkat çekilirken (ki şamanlar bu uyumsuzluğu düzeltmek için çaba içindedirler), buradaki gök ismi ile de bagi'nin aslında zihninde tekerrür eden şeyin atalarından gelen çağrı olduğu görülüyor.

    gök, şamanlıkta çok önemlidir, öyle ki üç kutsal varlıktan ikisi, gök baba* ve toprak ana* idir. örneğin cengiz han, yetkisini gökten aldığını söyler ve her fermanını "sonsuz gök" dileğiyle başlatırmış.

    ----
    bagi'nin kuyuya/çukura atladığı sahne

    ayrıca yer altı, ölülerin göçtüğü yer olarak da görülür ve şaman adayları çağrı aldıklarında, ölüm deneyimi yaşadıktan ve sırra eriştikten sonra şaman olurlar. bagi'nin kazılmış bir kuyuya atladığı ve su altında boğulmak üzere olduğu sahneler, aslında bu ölüm deneyiminin yaşandığına işaret olabilir. daha önceki paragraflarda bahsettiğim ve ağacın, yerin ve gökyüzünün tek görüldüğü sahnede her şeyin ters dönmesi, doğa ile şaman uyumundan ziyade bu ölüm deneyiminin, yaşamın ters dönmesi ile tasviri de olabilir.

    tüm bunlar ise kendiliğinden olmamaktadır. gökteyken yerde biten (kendisini aşağı atan) kam'ın çağrılarıyla gerçekleşmektedir. gökyüzünün bagi'yi izlediği çağrısı ise tekrar tekrar yinelenmektedir. hatta ayna (ki aynanın kendine has çok anlamı vardır) ile gökten gelen ışığı, hükümet denetleyicilerini durduran güç olarak kullanmak, göğün gücüne vurgudur diye düşünüyorum. ancak buraya gelmeden önce bir şeye değinmekte fayda var;

    iç içe iki hikaye - hepsi bagi'nin öngörüsü müydü?
    kam ile son konuşmalarda, yani ölüm deneyiminin ve şamanlığın resmileşmesinin ardından gelen konuşmalarda, bulunulan yerin gelecek olduğu anlatılıyor. o halde zolzaya ve arkadaşları, hayvanların öldüğü iddiası, yerleşik hayata zorunlu göç, tüm bunlar geleceği gören bagi'nin bir öngörüsü olabilir mi? o halde buradan bize ne mesajı çıkmaktadır? işte şu mesaj;

    "atalarının izini sürmez ve onları unutursan (tıpkı bagi'nin babasının ve bir süre de bagi'nin kendisinin yaptığı gibi), her şeyini yitirirsin."

    bagi'nin şamanlığının resmileşmesine diğer bir dayanak da, zolzaya dahil herkesin bulunduğu alanlarda (özellikle entry başında paylaştığım videodaki sahne dahil olmak üzere) görünmesi ve zolzaya'nın başına dokunarak ona ulaşması olmalı. belki de gelecekteki kötü senaryoya karşı bir dilek olarak fısıldadı zolzaya'ya, bagi.

    zaten khadak neydi ki? khadak, adaktı, dilekti. ağaçlara bağladıkları mavi kumaşlardı. gök renginde, dilek barındıran kuşaklar. sonraki sahnelerde bu mavi kuşakların çözülüşü ve herkesin yurduna dönmesi, belki de gelecekteki felaketin önüne geçiş ve kabul olan bir dilekti.

    özüyle doğup büyüyenin özüne sırtını döndüğünde yaşayacağı felaketler olarak okuduğum bu filmde yer yer tarkovskivâri sahneler de vardı. tren sahnesinde ve herkesin koştuğu sahnelerde bazı detaylar gördüğümü düşünüyorum ama temeli olmadığı için yazmaya gerek yok diyeyim şimdilik. ancak bir tanesini yazmadan edemeyeceğim;

    herkesin dört bir yandan koştuğu sahnede sağ, sol, üst ve alt olmak üzere "dört yönden" bir akın vardı. dört yön durvun zug şamanizm'de hayati derecede özeldir. ancak bir ayrıntı daha var ki onu diğer paragrafta söyleyeceğim. ön konum moğollar için çok önemliymiş. filmde çadırı terk ediş sırasında hatırlarsanız traktörler ileriye sürülüyor ve hayvanlar koşmaya itiliyordu. bir başka yerden daha sürülen boş traktörün olduğu sahneyi hatırlayın önce, 31:08'e getirip görebilirsiniz burada iki yöne gidiş var. bu, moğollar için eskiden "ön" çok önemliyken, bu yönün yani "ilerinin" güney'e dönüşmesi olarak ifade edilen bir kompozisyon olabilir. bunun sebebi bilinmiyormuş ve günümüzde yön hâlâ güney imiş.

    benim son söyleyeceğim ise, sonrasında gelen ve yukarıdaki bağlantıdaki videoda 01:33:26'da görebileceğiniz sahnede dört bir yana kaçış ile ilgili. burada insanların özlerine dönüşün resmedildiğini düşünmem ile aklıma kubilay sonrası moğol imparatorluğu'nun dörde bölünmesi geldi.

    ---

    filmin dingin ve hisli yanını çok sevdim.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap