6 entry daha
  • zihnimin içinde bu roman hakkında dönüp duran bir sürü düşünce var. ama bir türlü bunları yazıya dökme gücünü kendimi bulamıyordum. sanırım nereden başlamam gerektiğini bilemediğimden. biraz bahsetmek istiyorum, bu romanı çok sevdim çünkü. hiçbir şey söylemeden geçersem ayıp olur gibi hissediyorum ve kesinlikle virginia woolf'a herhangi bir saygısızlıkta bulunmak istemiyorum.

    --- spoiler ---

    dışa yolculuk. adından da anlaşılacağı gibi bir dışa yolculuktan söz ediliyor. rachel'ın dışa yolculuğundan. sadece kendi içinde yaşayan bir genç kızın gemi seyahatiyle birlikte okyanusa açılır gibi kendi içinden dışa yolculuğunu anlatıyor. ama içinde hep kendini yaşamayı sürdürüyor, bundan asla vazgeçmiyor. sessiz sakin bir yapısı var. genel olarak böyle. ama yolculuğundan sonra daha dışa dönük bir yapıya da sahip oluyor. sesini çıkarabiliyor. hewet ile veya helen ile olan tartışmalarında bunu görebiliyoruz. yine de sessizliğinden de ödün vermiyor. o, duvara asılı bir nesne gibi öylece duruyor ve genel olarak etrafını seyredip öğreniyor. başka bir hayatı. başka hayatları. öğrendikten sonra da, yaşamak isteyeceği başka bir şey kalmadıktan sonra da gözlerini kapatıyor, nefes almayı bırakıyor. bu bedenin izin verdiği ölçüde en fazla bu kadar açılabilirdi. şimdi bedeninden ayrılmalı ki ruhu daha da dışa taşabilsin. belki mars'ta varsa eğer yaşam, oraya kadar yolculuk edebilir.
    peki içinde neler var rachel'ın? otel. o otel işte rachel'ın içi. evelyn'de rachel'ın kararsızlığını, kimseyi kırmak istemeyişini, iyi niyetini görüyorum. miss allan'da evlilikten uzak bir geleceğin ona nasıl göründüğünü görüyorum. susan'da, rachel'ın âşık yanını görüyorum. bir yandan da âşık olmayı istemeyişini. o otel ve o oteldeki herkeste rachel'ın bir yansımasını görüyorum. (terence ve st. john haricinde.) o odalar, rachel'ın ince duvarlarla odalara bölünmüş ruhu. tabi bunlar hep benim kendi düşüncelerim.

    hewet'in evlilikle ilgili düşüncelerini, endişelerini anlattığı 18. bölüm sanırım kitabın en sevdiğim bölümü oldu. onun haricinde kitapta en sevdiğim karakter ise mr. hirst oldu. oteldeki herkes gecenin karanlığına bürümüşken odasını, o uyuyan karanlığa karşı okuyarak aydınlatıyordu her yanı. işte o andan itibaren en sevdiğim karakterin o olacağını biliyordum. bunun haricinde kendime yakın bulduğum özellikleri olduğu için de sevmeye devam ettim daha sonrasında. kitaptaki en mantıklı ve en yalnız karakter. kafası karmaşık, ikilemde, asla mutlu olamayacak ama mutsuzluğun da onu ele geçirmesine izin vermeyecek, biraz hissiz bir karakter diyebilirim. tüm duygular onu bir sinek ısırığı kadar etkileyebilir ancak. ve rachel'ın ölümü belki de hayatı boyunca onu en çok etkileyen, hislerini harekete geçiren olay olmuş olacak.

    --- spoiler ---

    aslında daha yazarım, o kadar çok üstünde durulması gereken nokta var ki! kadınlar hakkında. özellikle bu konu. kitap boyunca ön planda. onun haricinde tanrıya ilişkin sorgulamaların da yer aldığını görebilirsiniz. yani dolu dolu bir virginia woolf romanı. bitmesini asla istemediğim ama bir yandan da bitirmek için yanıp tutuştuğum.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap