4 entry daha
  • türkçeye çevrilen öykü. "geliş" adlı kitapta bu öyküyü bulmak mümkün. ingilizcede 39 sayfa, türkçede 55 sayfadan oluşuyor.

    spoiler

    ted chiang'ın öykülerini derlediği geliş, ingilizcesiyle "the stories of your life and others", okuyorum. yazım tarzını pek sevdiğimi söyleyemem. bilimkurgu türünde öyküler yazmış ama bilimi "benim açımdan" fazla kaçmış. hele ki 2 sayfalık bir öykü var ki içinde kurguya dair hiçbir şey yok, sadece bilimden oluşuyor. tüm öykülerinde de bilim dalları önplanda. ted bey zeki birisi, epey iyi bir yazar da. hele kitabın ilk öyküsü hakikaten enfes. "babil kulesi" adı verilen öykü hem epey sürükleyici, hem de epey orijinal. sadece 29 sayfadan oluşan bu öyküyü sinemaya uyarlasalar iyi bir film ortaya çıkabilir. fakat bunu takip eden "anlamak", "sıfıra bölünme" öykülerini zerre sevemedim. özellikle sıfıra bölünme öyküsünü okurken epey sıkıldım.

    ted bey diğer bilimkurguların aksine hakikaten bilimden yararlanıyor. mesela diğer bilimkurgularda genelde bilim pek önemsenmez, en basitinden açıklamalar yapılır, kurgu da önplanda olur ama ted'in öykülerinde bilim önplanda. fizik, matematik, kimya gibi pek çok daldan yararlanmış. ama dediğim gibi bazen bilime o kadar çok yer vermiş ki lisede fizik-kimya vs derslerini dinlediğimdeki kadar sıkıldım. kitabın en iyi öyküleri açık ara babil kulesi'yle arrival'ın uyarlandığı hayatının hikayesi.

    hayatının hikayesi'ne gelirsem... başlamadan önce filmden farklı olmasını ummuştum. filmi sevdim ama şöyle bir sorunu vardı: kadere fazlasıyla yüz veriyordu. muhafazakâr bir anlatısı vardı. louise film boyunca uzaylıların dilini öğrendikçe geleceğini de öğrenmeye başlıyordu. henüz bekâr olan louise iş arkadaşıyla evleneceğini, bir kız doğuracağını ama kızının gencecik yaşta kanser yüzünden öleceğini görüyordu. flashforward yani. en sonunda uzaylıların gidişiyle eline bir fırsat geçiyor: iş arkadaşıyla evlenmez ve evlenmediği için de kanser yüzünden ölecek kızına hamile kalmaz. ama louise adeta bir türk kadını gibi kaderim böyle deyip arkadaşıyla birlikte oluyor. kaderciliği zaten seven birisi değilim. louise'in elinde bu mutsuz geleceği değiştirme şansı varken "kaderim böyle" deyip bu geleceği kabullenmek saçmalık. bir bilimkurgu bu denli kaderci/muhafazakâr olmamalı. filmin gerizekâlıca kaleme alınmış 2 tarafından ilki bu, diğeri louise'in dünya savaşı'nın önüne geçmesi.

    gelelim öyküye. işte öyküde bu muhafazakârlığın olmamasını ummuştum ama var. öykünün sonunda louise şöyle diyor:
    "...bu sorular aklımda cirit atarken baban bana bir soru soruyor: 'bebek yapmak ister misin?' ben de gülümseyip cevap veriyorum. 'evet,' etrafımdaki kollarını çözüyorum ve aşk yapmak, seni yapmak için içeri girerken el ele tutuşuyoruz." iyi bok yiyorsunuz. kızının kanserden öleceğini bile bile kızını yapmaya girişiyor louise. ted bey sanki ileride kanser olup ölecek kızı yapmak marifetmiş gibi anlatıyor louise'in kararını. öykünün filmde olduğu gibi battığı yer de tam da finali. ama en azından ted bey filmdeki gibi dünya savaşları'na, abd-çin mücadelesine, çin'in uzaylılara savaş açma isteğine, louise'in saçma sapan bir şekilde bu savaşı bitirişine değinmiyor. yani tüm bunlar arrival'ın senaristinin uydurduğu şeyler, kitapta yok, ki belirttiğim gibi filmin en dandik bölümleri de savaş çıkmak üzereyken louise'in savaşı bitirmesi.

    muhafazakârlığına ve kaderciliğine rağmen kaliteli bir öykü. filmde de genelde sadık kalınmış öyküye. öykünün şimdiki zamanda louise'in uzaylılarla iletişim kurma çabalarını, gelecek zamanda kızıyla yaşayacağı anlara odaklanan kurgusu da filme direkt alınmış.

    spoiler
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap