6 entry daha
  • geçen yılın savaş filmlerinden ikisi: hacksaw ridge ve bu film. bu film gösterime girer girmez gişede battı, eleştirmenlerce yerden yere vuruldu. hacksaw ridge'i de beğenmeyenler çıktı ama nasıl olduysa bu dandik film oscar'a kadar ilerleyebildi, pek çok adaylık aldı. hacksaw ridge normalde savaş karşıtı bir film olması gerekiyordu. çünkü filmin merkezinde savaşa insanları öldürmek için değil, yaralananları kurtarmak için giden bir asker yer alıyordu. bu karaktere rağmen film savaşa dair bir güzelleme olmuş çıkmıştı. billy lynn ise savaş filmi değil, drama. ırak bölümü toplasan 15 dakika ya tutuyor, ya tutmuyor. fakat hacksaw ridge'den daha fazla savaş karşıtı. hacksaw gibi "savaş karşıtlığı" ile yola çıkıp savaşı güzellemiyor.

    savaş karşıtı, bir de epeeeeeyy durağan bir film. belki bu yüzden amerikalılar sevmediler. neticede herifler alışmışlar kahramanlık edebiyatına. billy lynn kahraman olmayan, ırak'ta ne yaptıklarını bilmeyen bir grup genç asker üzerinden medyanın ve hollywood'un savaşa yaklaşımını gösteriyor. film boyunca bitmek bilmeyen şovlar, medyanın savaşı satış çabası. lee, gibson gibi savaşı güzellemiyor, "şanlı abd ordusu" demiyor. peki beklediğim kadar cesur muydu? hayır. eleştiriler genellikle bir-iki diyalogta yapılıp bitiriliyor. bilemiyorum. ben eleştiriyi daha açık yapmasını isterdim. diyaloglarda o eleştirilerin olmasını isterdim. öyle havai fişek patladığında savaş meydanındaki çatışmayı hatırlayıp korkup ağlayan asker sahneleriyle dolu bir filmden ziyade diyaloglar üzerinden eleştirilerin getirildiği bir film isterdim. bu filmdeki diyalogların %5-10'unda eleştiri mevcut. kristen stewart yemek masasında bir eleştiri getiriyor. garrett hedlund başka bir sahnede bir petrolcüyle konuşurken eleştiri getiriyor. başka da yok neredeyse.

    film bitmek bilmeyen bir güne odaklanıyor. bu gün akarken ara ara önce billy'nin ailesine dönüp ailesiyle, kız kardeşiyle konuştuğu ana, sonra ırak'taki günlerine odaklanıyor. ama ırak bölümünde pek bir şey yok. bir sahne var, bir eve giriliyor, orada masum bir aile yaşıyor. onun üzerinden küçük bir eleştiri getiriliyor ama o kadar. halbuki gerçekte o evlere girip kızlara/kadınlara tecavüz ettiler. ama işte, neticede hollywood filmi, en savaş karşıtında bile böyle tecavüzcü amerikan askeri portresine rastlayamazsınız (galiba). bir de büyük bütçeli bir film. para için yapılıyor neticede. kalkıp tecavüzü göstermezler. ama "kahraman değiller" deyince insan bu kadar da iyi karakterler beklemiyor. billy mesela; alelade, işsiz bir genç, kötü birisi değil. diyaloglar ise vasat. zaten dediğim gibi bu diyaloglardaki medya-hollywood eleştirisi az, geriye kalanı da gündelik konuşmalar ("bravo artık hepimiziz" deyip kahramanlıktan kendisine pay çıkartmaya çalışan açgözlü hollywood patronu eleştirisi eh işte). film billy'e odaklandığından diğer karakterlerini pek tanıyamıyoruz. burası da sıkıntılı.

    uzatmayayım. tamam, savaş karşıtı. tamam, beklediğimiz gibi olmasa da bir eleştiri içeriyor. tamam, hacksaw ridge de aynı amaçla yola çıkıp en klişesinden savaş filmi oluvermişti, bu yüzden ondan daha önemli (hoş, gibson'ın savaş-çatışma sekansları, lee'nin tek sekansından katbekat iyi, gerilimli, heyecanlı). oyunculuklar da fena değil, billy'i oynayan da, garrett de iyiler. kadronun tek kötüsü her zamanki gibi stewart, seni vasat aktris, hiçbir zaman iyi oynamayacaksın. neyse. neticede ang lee'nin en vasat filmi olmuş. tempo sorunu, ırak sekanslarının bomboş olması, karakterlerin derinleştirilmemesi, eleştirilerini çoğu zaman açıktan yapmaması vs. lee medyayı kahramanlık şovlarıyla eleştirmeye çalışırken ben uyumamaya çalışıyordum. bilemiyorum altan. senaryosu sıkıntılı. lee'nin en zayıf filmi. umarım sonraki filmi daha iyi olur ve filmin teknolojisi kadar (3d+saniyede 120 kare teknolojisiyle çekti şu filmi, sözde devrim olacaktı) senaryoya da önem verir...
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap