• eylul geldi yine değişiyor şehir. günler çok çabuk batıyor giderek daha erken kararyor gökyüzü bilmiyorum kaç kişi farkında şehirde. ne cok sey vardır bu guzelim ayda istanbulda. bir eylül akşamında beyoglunda olmak kulağında uzak yerlerin ılık müziği yürümek tünele doğru. gülümseyerek bakmak istanbula mephistoya uğrayıp bir kaç albüm almak ve değiştirmek kulağındaki ılık müziği "serkil de orient" binasının cephesinin yanından geçerken kendini ezik hissetmek. zaten gri eylülle beraber kocaman asık suratlı heykellerle bezeli cepheye bakmak. belki incide bir profiterol yemek kurtulmak için o yıllanmış binanın kasvetinden.
    devam etmek aşağı doğru sokak aralarındaki satıcaların suratlarında, tinerci çocuğun gözlerinde, belki sevgilisi onu bıraktığından belki ümitsizlikten yada kimbilir ne yüzden ağlıyarak yürüyen bir kızın göz yaşlarında, kaldırım taşlarında uzaktaki sevgiliyi aramak. ama asla mutsuz asla umutsuz değil garip ve esrik bir sevinçle.
    balık pazarının önünde durup insan cümbüşünü seyretmek. bir midyeciden sayısını unutarak midye yemek, limondan ağzının ekşimesi, dallardaki yeşil limonları hayal etmek. ellerini uzattığı havluda silerken rengarenk balık tezgahlarına ve meyhanelere bakmak.
    hiç durmadan yürümek ilk defa yürüyormuş gibi bu yolu.
    elhamra pasajının kapalı kapısından parmaklıkların arasından içeri bakmak, o köprülü iç avluyu görmek. oda kulenin önünde durup sokak çalgıcılarını dinlemek, onlarla şarkı söylemek. tünele giden yolda narmanlı hana dalıp bir kaç kedi yakalıyıp sevmek. arkanı dönüp sevgilinin olması muhtemel ayak seslerini duymaya çalışmak duyamamak ama yinede üzülmemek.
    tünel pasajına girip bir kahve söylemek, bu şehir ne çok süpriz hazırlıyor insana. kahveni yudumlarken bardaktan boşalırcasına yağan yağmurda ıslanıp içeri kaçmak gülerek.
    islanmak yağan yağmurda ve kurumamak asla.
    uçarak beşiktaşa inmek oradan. taksiyle, dolmuşla, otobüsle herhangi bir şeyle.
    iskeleden besiktas uskudar motorlarına binmek esen rüzgara aldırmadan dışarıda durmak. boğazın ortasından soğuk suların aynasında şehri seyretmek. akşam üstünün solukluğunda tarihi hayal etmek. beyleri, hanım efendileri, faytonları, külhanbeylerini, siyah gövdeli halic vapurlarını sait faik "onlardan birisini bogazda görmek hayre alamettir" demisti gormek ve ozlenin geleceğine yormak. hayallerin kopukleriyle ıslanmak.
    islanmak ve bir daha hic kurumamak*.
    ne cok sey var yapılacak bu zamanlarda bu sehirde.
    ne cok umit saliyor insanin icine eylulde istanbul

    (bkz: romantik sozluk)
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap