5 entry daha
  • gerçeklik ve simülasyon (baudrillard bu filmi görmüş olmalı) arasındaki sınırları ortadan kaldırıp insan doğasının belirsizliğini inceleyen filmde sıklıkla gözden kaçırılan bir postmodern estetik kaygı göze çarpar. fassbinder'in filmleri genellikle douglas sirk gibi melodramda uzmanlaşmış yönetmenlerin filmleriyle ya da fritz lang gibi ekspresyonist üslupta çalışan alman sinemacıların yapıtlarıyla ilişkilendirilegelmiştir. artık ona postmodern bağlamda bakmanın vakti gelmiştir. gerçi bunu yapanlar var, yok değil ama yeterince değil.

    film, gerçeklik (reality) ile kurmacayı (fiction) yan yana getirirken bir borges ya da calvino'nun düz yazıda amaçladığından farklı bir estetik kaygı içerisinde değildir. bu, filmde parlak finale giden süreçte genellikle aynalar vasıtasıyla sağlanır. onun filmlerinde ayna sembolik bir dildir ve çoğu kez yanılsamanın genel bir parçasıdır ya da onu ima eder. welt am draht'ın mizanseninde ise hipergerçekliği ima eden görsel (visual) bir vasıtaya dönüşür.

    aşk ilişkileri ve cinsellik de söz konusu simüle edilmiş gerçekliğin trajik bir parçasını teşkil eder. film boyunca insanlar üzerinde yaşadıkları evrenin sahteliğinin altını çizercesine bir android gibi robotvari hareket ederler ve duygusallıktan paylarını almamış gibidirler. bütün bu manevralar izlediklerimizin bir film olduğu gerçeğinin üzerini kalın harflerle çizmektedir. bu da postmodern anlatılar için bir başka karakteristik özelliktir.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap