3 entry daha
  • benim için iki yaz önce kaybettiğimiz anneannemin hatırasını da kapsayarak seksenlerden, çocukluğumdan bu günlere gelen, bugün bile her yeni dinleyişte o ilk dinlediğim gün aldığım müzikal hazzı hâla yaşatan ve de çok sevdiğim, eşsiz falco şarkısı.
    ve nâçizane bendenize göre hem falco' nun en müthiş hitlerinden, hem de o yılların en güzel şarkılarından birisi, vienna calling.

    böyle bodoslama daldık madem, şarkının bendeki anılara dair hikâyesiyle devam edelim, bu kalbimizden de temiz! entrye. şarkının yeraldığı falco 3' ün piyasaya çıkış tarihi bindokuzyüzseksenaltı ise, o halde tarih de ya seksenyedi ya da seksensekiz olmalı...

    o yaz...
    hatırladığım kadarıyla güneşin ılık havaya eşlik ettiği yazın son güzel günleriydi. merkezi ısıtmanın olmadığı müstakil evimizde kışın sobayla geçirildiği, kışa hazırlıklardan birinin de yaz sonuna doğru bir kaç ton kömürün alınıp evlerin farelerle dost depoları, ya da kuytu köşelerinde kışın yakılmak üzere istiflendiği zamanlardı o zamanlar.
    bizim kömürümüz gelmiş, çoktan evdeki yerine taşınmıştı ama mahallede henüz kömürünü almamış aileler, tanıdıklar da vardı. anneannemlerin kömürü de o hafta içinde geldi. nedendir bilmem fakat biz o gün kömürü taşıyacak adamları bir türlü bulamadık, yâni iş başa düştü anlayacağınız.

    neyse işte kömür geldi, büyük bir gürültüyle annenannemlerin yaşadığı iki katlı, o mütevazi evin arkasında her yıl kendisi için ayrılmış kuytu köşeye büyük bir gürültüyle damperli kamyon tarafından yığıldı.
    kamyon gitti, o yığılmanın çıkardığı kapkara toz bulutu da bir dakikaya kalmadan dağıldı ve o büyük, nasıl taşırız diye kara kara düşündüren yığınla başbaşa kaldık biz de.

    işin kötüsü dayım ve babam işteydi ve ben, annem ve anneannem dışında da kimseler yoktu o gün evde. evet iş ciddi ciddi başa, yani o çocuk halimle bana düştü. gerçi iş yapmaya alışkınız çocukken, tıpkı oyun oynamak gibi. koymaz yâni. ama ilk defa böylesi büyük bir kömür yığınla teketektim.
    annem dedi ki; "çocuğum ne dayın ne baban, bak kimseler yok. anneannenin de bizden başka kimsesi yok.
    eğer sen de el atmazsan bu kömürler bütün gün kalır burada. hele sen bir başla..."

    ilk başta gözümü korkutan ve ne kadar taşınsa da sanki hiç bitmezmiş gibi gelen o kapkara yığından çok tırssam ve içimden de "hah şimdi sıçtık işte. tamam, akşama kadar burdayız" falan desem de, sonuç olarak kaçış yoktu. bugün bile çok iyi hatırlıyorum; o yığın ve kara kara düşünüp duran ben, bir dört-beş dakika karşlıklı bakıştık birbirimize. ve o beş dakikanın sonunda ısındık, alıştık da birbirimize.
    daha doğrusu ben alıştım desem daha doğru olacak. çünkü o kömür yığının ait olduğu yere taşınmasıyla ilgili ortada ne başka bir çözüm, ne de bir alternatif vardı.

    neyse işte o beş dakikanın sonunda iş başa düştü deyip yerimden kalktım ve bizim eve gittim. önce orada üstümü başımı, giysilerimi her yıl böyle işlerde kullanılmak üzere annemlerin gardrobunda hazır bekleyen ve "partal" dediğimiz diğer giysilerle değiştirdim; basit, yırtık pırtık ama tertemiz bir tişört ve yine basit, yırtık pırtık ama tertemiz bir pantolon.
    sonra evden uzatma kablosunu ve babamın bana o yaz "nihayet kırıksız bir karne" hediyesi olarak aldığı krem kahve renkli itt-schaub lorenz teybimi de alıp anneannemlerin evine, bahçede kamyonun kömürü boşalttığı alana döndüm.
    teybimi bahçe duvarına, yere düşmeyecek şekilde yerleştirdim, uzatma kablosunu bana en yakın prizlerden birine taktım ve teybin içine şu anda hatırlamadığım, ama o yaz bir çocuk için gerçekten de çok sayılabilecek bir parayla, o dönem kasabanın çarşıdaki tek kasetçisinden satın aldığım hakan gündüz' ün gala serisinin ikinci kasetini taktım.

    o güne dek hakan gündüz ve gala serisini her hafta pazar günü bakkaldan aldığım hey dergisinde o kadar çok okumuştum ama arkadaş çevremizden hiç kimsede gala kasetleri olmadığı için o kadar merak etmiştim ki, kasetçinin vitrininde gördüğümün ertesi günü dayanamayıp gidip almıştım o kaseti.
    neyse, güneş tepeye yükselmiş ve vakit de nerdeyse öğlen olmuştu. kasetin kutusunu teybin yanına koydum, teybin play tuşuna bastıım ve sesi de sonuna dek açtım.

    kömür yığının başına döndüm, kullanılmaktan artık simsiyah olmuş yerdeki sürüyle kömür çuvalından birini alime aldım. kaldırabileceğim kömür topaklarından işe başlayıp ilk çuvalı doldurdum ve zorlanarak da olsa o ilk çuvalı sonunda depoya götürüp boşalttım. orada biraz soluklanıp geri döndüğümde bir de baktım ki şimdi adını hatırlamadığım ilk şarkı bitmiş, ikincisi başlamıştı...

    falco adını ve rock me amadeus' un övgülerini hey dergisinde çok okumuştum ama o güne dek şarkı bir türlü karşıma çıkmamıştı. ikinci şarkıysa vienna calling' di. ve ben o gün akşama kadar, o kömür yığını bitene kadar o kaseti, hakan gündüz' ün gala serisinin ikinci kasetini önlü arkalı kaç defa dinlediğimi hatırlamıyorum, tıpkı ilk şarkının raggio di luna' nın comanchero' su olup omadığına emin olamadığım gibi.
    ama çok iyi hatırlıyorum, ikinci şarkı falco' nun vienna calling' iydi. o gün ayrıca falco' yu tekrar tekrar başa sarıp defalarca dinledim ve şarkıyı deliler gibi sevdim.

    yıllar sonra, aylardan sonra bir hafta sonu evdeyken vienna calling' i yeniden hatırladım, dinlemeyeli çok uzun zaman olmuştu ve çok özlemiştim. youtube'a girip şarkının videosunu buldum ve laptopın sesini de sonuna dek açtım. şarkının ortalarında odaya giren annem bana imâlı imâlı baktı ve dedi ki: "belki başkalarını hatırlamayabilirim ama bu şarkıyı çok iyi tanıyorum, hatırlıyorum..."
    şarkıyı da, bendeki anılarını da o güne dek unutmuş olan bendeniz şaşırdım ve "allah allah nerden hatırlıyorsun? "diye sorunca da bana "nasıl unuturum ki?" diyerek o günü, anneannemin kömürünü tek başıma depoya taşıdığım o yazsonu gününde gala' yı, ve özellikle de vienna calling' i nasıl akşama kadar deliler gibi dinlediğimi anlattı.
    işin garibi, eğer o anlatmasa benim o günü hiç hatırlamayacak ve büyük olasılıkla da bu entryyi bugün buraya yazamayacak oluşumdu. annemin sözleri bitti ve ben bir süre sessizce oturup anneme baktım. şarkının bitmesini bekledi ve sonra odadan çıktı.

    o gün onun özel isteğini kıramadım ve vienna calling' i tıpkı o günkü gibi sesi sonuna dek açarak annem için bir kez daha çaldım. sonrasında yaz, beraberinde kurban bayramı geldi. ve bayramın ikinci gününün sabahı, anneannemi beyinde pıhtılaşma teşhisiyle hastaneye kaldırdık.
    ve yaklaşık iki hafta sonra da kaybettik...

    ayrıca...
    (bkz: anneannenin ölmesi)
    (bkz: falco)
    (bkz: hey)
    (bkz: itt schaub lorenz)
    (bkz: studio 54)
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap