• hastalığın yüzünden evden cikman yasaktı. dostumdun. tek dostundum.

    bir gün "bana havadan bahsetsene" dedin. dümdüz ve ruhsuz sözlerle hava raporu vermek istemedim. bunun yerine, aksam bir kar topu yapıp eve götürdüm. ve sen bana bakmazken sırtını nişan alıp atesledim silahımı. bingo! hedefi vurmustum. ıcinden akmaya baslayan sicacik kahkahalar ispatliyordu atisimin basarili olduğunu.

    bir kardeleni alıp saksiya koydum birkaç ay sonra. saksiyi da pencerene yerleştirdim. boncuktan bir kuş olmasa da anlamlıydı. ılkbahar gelmek üzereydi.

    sonbaharda yapacağım şey belliydi. o kliseyi kullanmak hakkimdi. kullanacaktim da! fakat yazı ne yapmalıydı, nasıl halletmeliydi? bir gece sen uyurken tavanı van goghvari bir tarzda güneş, sapsarı buğday tarlaları ve elbette deniz olan bir resme boyadim. sabah uyandığında hem gülmüş, hem aglamissin. annem söyledi akşam eve dönüşümde. yaz sona erse de silmedik resmi. tek sanat eserim kaldı öyle tavanda. yarın bir gün ünlü bir ressam olursam, bu tablomu satıp köşeyi dönemeyecek torunlarim. boşa gidiyor diye üzülüyorum. yazık, israf :(

    sonra sararmış bir yaprakla anlattım sonbaharın geldiğini.

    - yuh ulan! dokuz aydır inşallah bu banallige imza atmaz diyordum

    diye karşıladın yaprağı. ne var ya? sonbahar yaprağı işte. adama bak. napaydim? vivaldi dört mevsimi tek eserde anlatırken "maşallah", biz dörtte üçünü fıstık gibi orijinal aktarıp birinde kolaya kaçınca hemen eleştiri...

    amaaaan...

    cenazeni görmeliydin abicim. güldük bee ne ağlaması? ınsanlar kınadı hatta bizi. sanki ne olmuş? biz de gelmeyecek miyiz bir gün yanına?

    ama akşam içim biraz fena oldu. sarı yapragi da şişenin yanına koymussun. hışırtı çıkarıp duruyor. bisi anlatıyor ama bilmiyorum daha o dili
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap